"Kimi İnsan kendi günahlarını taşır, kimileri de başkalarının günahlarını..."
Hasan Hoca yıllarca Bekir’in günahını taşıdı sırtında...
Bekir’in kirletip terk ettiği Hacer’i ailesinden korumak için nikahına aldı. Ama ona hiç el sürmedi. Bunu Allah’ın kendisine bir sınavı kabul ediyordu ve bir gün Bekir’in Hacer’e döneceğine inanıyordu.
Hoca onca yoksulluğuna rağmen Hacer’e ve dünyaya getirdiği Fatmacık’a karşılık beklemeden yıllarca baktı.
Hasan Hoca zamanla ikisini de çok sevdi, ancak kendisinden ayrıldıklarında acı çekmemek için sevgisini belli etmedi ve hep mesafeli durdu onlara... Bu yüzden onu babası bilen Fatmacık küçük bir çocuğun bir babadan beklediği sıcaklığı ondan alamadı. Ama, Fatmacık biliyordu bir gün Hoca babasının onu çok seveceğini. Hep, "Babam beni büyüyünce sevecek" diyordu...
İki tarafın da kabullendiği bu yaşam, bir Ramazan günü Manisa’nın uzağındaki yirmi hanelik küçük tren istasyonuna Hasan Hoca’nın İmam olmasıyla değişti, farklı nitelik kazandı.
Fakir fakat sevecen insanların yaşadığı, Ramazan ayında bir imamları olmasından başka dertleri bulunmayan bu küçük sıcacık ortamda Hoca hiç ummadığı biçimde Bekir’le karşılaştı... Emaneti ona iade etmek zorundaydı, "Bir gün gelip Hacer ile Fatmacık’ı alacağını biliyordum, ama benim onları senin ayağına getireceğim hiç aklımdan geçmezdi..." diyerek...
Bekir kendisine teslim edilen emaneti Hoca’nın onu taşıdığı gibi taşıyabilecek miydi?..