1930'ların kaos içindeki dünyasında Kuzeydoğu Asya'da, Kore Yarımadası Japon Emperyalistlerinin eline düşmüştü pek çok Koreli Çinle ülkelerini ayıran Mançurya'ya, atlarla dolu uçsuz bucaksız otlaklara ve vahşi topraklara kaçmıştı, ve bu acımasız yerde hayatta kalabilmek için bazıları kaçınılmaz olarak atlı haydutlara dönüşmüştü.Bir hırsız olan UTae-gu (Tuhaf) bir Japon subay trenini soymaya kalkışır, ancak işler karışır ve Japonlarla silahlı çatışmaya girer. Kurşun yağmurunun ortasında Qing Hanedanının Mançurya'da bir yere gömdüğü hazinenin yerini gösteren esrarengiz bir haritayı ele geçirir.Ancak soğukkanlı bir tetikçi olan Chang-yi de (Kötü) haritayı aramaktadır. Tae-gu sadece Japonlarla değil, aynı anda trene saldırmış olan Chang-yi ve adamlarıyla da savaşmak zorunda kalır. Mücadelenin sonunda, sanki gökten inmişcesine gizemli bir adam ansızın kurşun sağanağına dalar ve göz alıcı bir tabanca gösterisiyle Tae-gu'yu kurtarır. Savaştan sağ çıkan Tae-gu hayatını kurtaran bu yabancıya teşekkür ederken onun ödül için kendisinin peşine düşmüş ödül avcısı Do-won (İyi) olduğunu bilmemektedir. Ve bu üç adam Do-won (İyi), Chang-yi (Kötü) ve Tae-gu (Tuhaf) çok geçmeden uğruna savaştıkları bu haritanın Koreli direnişçileri, Çinli, Rus, Koreli dağ haydutlarını ve Japon ordusunu da bir mıknatıs gibi çektiğini keşfedeceklerdir ve kaçınılmaz olan son savaş geldiğinde trendeki yoğun kurşun yağmurunun hafif bir çisentiden başka bir şey olmadığını göreceklerdir.