Yılmaz Özdil - Ak’deniz... (07 Eylül 2011)
Savaş tamtamları filan çalmıyordu, harbi harbi savaş başlamıştı.
Kıbrıs’a çıkmıştık.
*
Hemen ertesi gün... Mersin’den demir alan Kocatepe, Adatepe ve Mareşal Çakmak isimli muhriplerimiz, Girne açıklarındaydı. Keşif uçağımız, 12 gemilik Yunan konvoyunun Rodos’tan Baf’a doğru yol aldığını
rapor edince... Genelkurmay’dan
emir geldi: Durdurun, vurun!
*
Muhriplerimiz derhal bölgeye gitti.
Ara tara, konvoy monvoy yok.
O sırada, jetler belirdi.
*
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk deniz savaşı, işte bu faciayla başladı... Çünkü, Yunan donanması hile yapıyor, Türk bayrağı çekiyor, telsizde Türkçe konuşuyordu. En azından istihbarat böyleydi... Ve pilotlarımız “sakın aldanmayın” diye tembihlenmişti.
*
O yüzden, muhriplerimizden gelen “Türküz” mesajlarına inanmayıp,
küfürle karşılık verdiler. Kendilerine
verilen bilgiye göre bölgede Türk gemisi yoktu! Gümbür gümbür vurdular.
*
Muhriplerimiz, Amerikan hibesiydi, hava savunma sistemleri yoktu, uçak gemilerini denizaltılara karşı korumak ve suüstü savaşı için üretilmişler, kabak gibi hedef olmuşlardı.
*
İlk darbeyi Kocatepe yedi. İlk jet ıskaladı, ikincisi kıçtaki topa tam isabet, üçüncüsünün bıraktığı bomba bitiriciydi, bacaya daldı, savaş harekât merkezini darmadağın etti. Yangın başladı. Elektrik sistemi çöktü.
Kıç topu sustuğu için jetler arkadan yaklaşıyor, eliyle koyar gibi peş peşe indiriyordu. Adatepe ve Mareşal
Çakmak da vurulmuştu, alev alevdiler.
*
Yangın kontrol altına alınamayıp, cephaneliğe sirayet etmeye başlayınca, Kocatepe’nin komutanı “terk edin” emri verdi. Hafif silahları alıp, can yeleklerini giyip, sallara bindiler. İnfilaka saniyeler kalmıştı, vakit dardı, bazıları denize atlıyor, yüze yüze sala çıkıyordu. Portatif telsizi naylona sarıp boynuna bağlayan Muhabere Subayı Necati Gürkaya’nın yeleği açılmadı, gömüldü gitti... Gemiyi en son seyir subayıyla kaptan terk etti. Ve, bummm!
*
Kocatepe battı. 30 sal vardı. Birbirlerine bağlı, topluca durmaları gerekiyordu.
Ancak panikle ipleri kestiler, dağıldılar. Mareşal Çakmak ve Adatepe, yaralı
halde yardıma gelmeye çalıştı ama jetler aralıksız saldırıyordu. Çare yok. Ya bırakıp kaçacak ya da batacaklardı. Bıraktılar.
*
Komutanın salında 20 personel vardı. Sığmıyorlardı. Akdeniz, köpekbalığı kaynıyor... Üstlerine sarımtırak, iğrenç kokulu koruma maddesini sürüp, sırayla denize indiler, iplere tutuna tutuna hayatta kalmaya çalıştılar. Gece oldu. Zifiri karanlık. Yıldızlara baka baka, memlekete doğru kürek çektiler. Sabah oldu. Öğle oldu.
24 saat geçti. Ufukta kara yok.
*
İkindiye doğru, balıkçı motoru ebatında
bi tekne göründü. Mermileri namluya sürdüler. Yunansa, vuruşarak şehit olacaklardı. Rütbeleri sökmüş, denize atmışlardı, komutanın kim olduğu belli olmasın diye... Rutin savaş protokolüydü. Tekne yanaştı, kaptanı yaşlıca bir adamdı, İngilizce “kimsiniz” diye sordu. “Siz kimsiniz?” cevabını verdiler. Kaptan gülümsedi, “Türk müsünüz?” dedi.
Üstelik, İngilizce değil, Türkçe!
*
İsrail Deniz Ticaret Okulu’nun
teknesiydi. İsmi, Mevuot Yam.
Anlamı, denizin başlangıcı. Kaptanlık ve balıkçılık kursu gören 13 öğrencisiyle Santorini açıklarındayken savaş
çıktığını öğrenmiş, İsrail’e dönüyorlardı. Muhriplerin vurulduğundan haberleri
yok, tesadüfen denk gelmişlerdi.
*
Kaptan, İstanbulluydu. Reuven Pinhasi. Aslen, Rus Musevisi. Henüz üç yaşındayken, Bolşevik Devrimi’nden kaçan ailesiyle İstanbul’a gelmiş, Beyoğlu’na yerleşmiş, Avusturya Lisesi’nde okumuş, babası vefat edince, 1943’te, İsrail’e
göç etmişti...
Türkçesi ordandı.
*
Saldakilerin üniforma renginden ve İngilizce aksanlarından Türk olduklarını anlamıştı. Omuzlarında rütbeleri olmadığı halde, hepsi onun ne diyeceğine baktığı
için komutanın kim olduğunu da...
*
Tekneye alındılar. Komutan kendini tanıttı. “Başka sallar var” dedi. Tur atıldı, iki sal daha bulundu. Gerisi yok. 42 Türk kurtarılmıştı. Türkler gitmek istemiyordu. Ancak tekne 20 metrelik... İstiap haddi dolmuştu. İsrailli kaptan, “Bize de ateş açılma ihtimali var, öğrencilerimin sorumluluğu bende, uzaklaşmak zorundayız” dedi. Çaresiz kabul ettiler.
*
İsrailli öğrenciler battaniye dağıttı,
sofra kurdu, yedirip içirdiler, 20 saat
yol, Hayfa’ya vardılar. İsrail donanması törenle karşıladı. Ankara’yla temas
kuruldu, Başbakan Ecevit talimat verdi, THY’nin Boğaziçi isimli uçağı Tel Aviv’e indi, bahriyelilerimizi alıp, geldi.
*
Kocatepe’nin öbür sallarındaki
personeli, Libya gemileri tarafından toplanmıştı. Kaddafi, bahriyelilerimizi
bizzat karşılamış, bizzat uğurlamıştı. Ki, ambargo yiyen Türkiye’ye benzin vermiş, “Hangarlarım açık, ne istiyorsanız alın, Libya sizindir” demiş... Türkiye’nin ihtiyacı olan askeri malzemeyi gemilerine yüklerken bizzat sırtında taşımıştı.
*
Adatepe ve Mareşal Çakmak, ağır yaralı halde Mersin’e ulaşmıştı. Bilanço, 54 şehit.
*
Aslına bakarsanız, konvoy monvoy yoktu. Keşif uçağımız, Rodos’ta mendirekten gemiye yüklenen 12 askeri kamyon görmüş, laf dönüp dolaşmış, 12 gemilik konvoy olmuştu! Hava ve Deniz kuvvetlerimiz arasındaki koordinasyonsuzluk tuz biber ekince, kendi kendimizi vurmuştuk.
*
Ve maalesef “Jetlerimiz Yunan
konvoyuna ağır kayıplar verdirdi” başlıklarıyla çıkmıştı Türk basını...
Durum beş gün sonra anlaşıldı ama “hazin gerçek” tam bir sene gizlendi halktan.
*
Ya bugün?
*
İnsanlarımızı savaşta denizden kurtardığı için teşekkür ettiğimiz İsrail’le, insanlarımızı denizde öldürdüğü için savaş noktasına gelmiş vaziyetteyiz... Gene Akdeniz’de.
*
Yunan’la Kıbrıs’ta savaşıyorduk.
İsrail devletini tanıyan ilk ülkeydik.
İsrail’le ilişkimizi kestik.
Aynı Yunan aynı İsrail’den silah alıyor.
Aynı İsrail’le Kıbrıs’ta petrol çıkarıyor.
*
Kocatepe’nin komutanı Albay Güven Erkaya’ydı, yıllar sonra Deniz Kuvvetleri Komutanı oldu, İsrail’e gitti, Reuven Pinhasi’yi buldu, İstanbul’da ağırladı...
Bugün yaşasaydı, hapiste olurdu.
*
Kocatepe battı. Adatepe jilet oldu. Mareşal Çakmak’tan tencere yaptılar. Bunları bize hibe eden ABD, bunlarla birlikte hibe ettiği Muavenet’i vurdu,
pardon dedi, güya tazminat olarak yeni muhripler hibe etti ama sonradan parasını aldı... Türk basını, bu rezaleti de gizledi.
*
Ambargo uygulanırken “Libya
sizindir” diyen Kaddafi’yi, ambargo uygulayan ABD’yle birlikte Akdeniz’den hibe gemilerimizle vurduk, cesedine ödül koyan muhaliflerine elden para veriyoruz.
*
Ee-eehh, oku oku sıkıldım gari.
Bana ne be.
Bazı kısımları özellikle koyu yazdım; ki yazıyı arayıp, bulup, buraya koymamın sebebi de bu.
|