KANTOCU - İBB Şehir Tiyatroları
KONUSU : Müslüman olduğunu saklayarak; ermeni olduğunu söyleyen Verjin’in aslında gerçek ismi ile Bİhter’in hayat hikayesi.
Naçizhane Uyarı : Oyunun sonunu merak edenler özetin tamamını okumasınlar, büyüyü bozmayalım, zaten belli bir yerden sonra devam etmedim, izleyin hikayeyi, kaçırmayın derim.
OYUNUN ÖZETİ : Sene 1923 savaş yılları henüz Cumhuriyet ilan edilmemiş, Rum ve Ermeni sanatçıların ağırlıklı olarak yer aldıkları tiyatro sahnelerinden birinde; Bursa da bir çadır tiyatrosunda kantocu olarak sahneye çıkan Verjin, İstanbul’dan “Direklerarası Kenan Efendi Tiyatrosu’nda” sahneye çıkmak için teklif alır,
İlk başta teklifi kabul etmekte tereddüt yaşayan Verjin: Kenan Efendinin ısrarlarına dayanamaz ve teklifi kabul ederek Benli Verjin ismini alır.
“Dualarımı duydular şans melekleri en baştan yazdılar hayat hikayemi.”
Tiyatro da Verjin’i beğenen ona destek olanlar olduğu gibi onu çekemeyenler,kıskananlar da vardır,bunların başında Kenan efendi’nin afistosu ve Primadonna Rula gelir,Verjin hızla yükseldiği ve Kanto dan sonra oyunlarda da yer almaya hazırlandığı ; hatta ve hatta başrolü de aldığı için Rula Verjin den hiç hazetmez,
“Ben Kırkyıllık Primadonna sen acemi çaylak benim yerimimi alacak,
Kenan efendi’nin Ankara da yaşayan ve Zahirecilikle meşgul yeğeni Cemil Tahir ;muhasebe işlerine bakan yardımcısı Ekrem bey ile birlikte Tiyatroya amcasını ziyarete gelir ve sahnede izlediği Verjinden çok etkilenir, görüşmeye başlarlar.
Kısa bir süre sonra Cemil Verjin’e evlenme teklif eder,verjin şaşkın ama çok mutludur,teklifi kabul eder,
“Bir garip rüzgar esti,ellerim titredi,yollara düştü kalbim kanat çırpan kuşlar gibi.”
Ancak iki sevgilinin birbirlerine açıklayamadığı sırları vardır,tam bu sırlarını paylaşmaya hazırlanırken; tiyatro Beyazıt zaptiyeleri tarafından basılır, askerler padişahın düşmanı olarak 2 kaçağı aramaktadırlar, ancak aradıklarını bulamazlar,
Cemil; Mustafa Kemal Paşa’nın yakın adamıdır. Kılık değiştirerek yakalanmadan tiyatrodan ayrılır, Verjin ilk temsiline çıkmaya hazırlanırken, bu arada Cemil bir yolunu bulup, gizlice Loca’dan temsili izlemeye gelir, bu sırada Verjin büyük sırrını yani Müslüman olduğunu ve isminin Bihter olduğunu Cemil’e açıklar,
-Cemil : Peki ben Verjin’e aşık oldum,Bihter’e de aşık olabilecekmiyim,
-Verjin : O kendisini sana aşık etmek için elinden geleni yapar.
Ama bu sırrı cemil’den başka duyanlarda vardır,(Kim acaba)
"Yerimi benden kimse alamaz,alamaz,rolümü kimse çalamaz,yakarım hepinizi.”
Temsil başladığında tiyatroyu davetsiz misafirler ; zaptiyeler basar ancak gene aradıklarını bulamazlar; oyun yarıda kesilip,tiyatroya 1 haftalığına ara verilir,bu sırada Verjin’in Müslüman olduğu ortaya çıkar ve tiyatrodan ayrılır,
OYUN ELEŞTİRİSİ : Kantocu denince aklıma ilk gelen,ramazanlarda sahneye çıkan kantocular Nurhan Damcıoğlu ve Huysuz Virjin gibi ustalar oluyor.
Doğrusu böyle güzel bir görsel şölenle karşılaşacağımı tahmin etmemiştim.
Seyirciler salona alınırken; sahnenin perdeleri açık,ön tarafta orkestra son hazirliklarini yapiyor, sanki bir davete gelmişiz ve herkes tanıdıkmış gibi bir ortam hissediyorum, müziğin gücü bunu hissettiriyor diye düşünüyorum. Yalnız sahnedeki oyunculardan önce bizi yer gösteren görevliler karşılıyorlar. Daha öncede bu sahnede oyun izlediğimden; görevlilerin biraz daha güler yüzlü ve ilgili olmalarını bekliyorum, bir tebessüm neler anlatır, acaba girişte çok mu kargaşa yaşanıyor, eksik kadromu çalışıyorlar, maaşlarımı tatmin etmiyor, bilemeyiz, ama tiyatronun ilk yüzü onlar.
Dekor Tasarımı; Barış Dİnçel’e ait,herzamanki gibi ustalığını konuşturmuş,duvarlardaki fotograflardan, kuliste yer alan program akışından, şapkalara, bavullara kadar her şey yerliyerindeydi, ellerinize sağlık diyorum.
Bir tarafta altın yaldız çerçeveli, kan kırmızı kadife perdeli şov dünyası, diğer tarafta oyuncunun tüm hazırlıklarını tamamladığı bazen yalnız kalmak istediği, bazen diksiyon çalıştığı, alelacele giyindiği, oyundan sonra anılarla yalnız kalan, bir sonraki geceyi bekleyen karanlık kulis görüntüsü aynı çerçeve içinde yer alan bu iki farklı dekoru incelerken sahnenin kenarından geç kaldığı belli olmasın diye yada seyirciye, beklide orkestra şefine gözükmemeye uğraşan ve etrafı gözleriyle tarayan orkestra elemanı sahnenin kenarından orkestradaki yerini almaya hamle yapıyor. Oysaki seyirciler salona alınmadan çok önce yerini almalıydı, kafamda canlandırdığım eski yıllara gittiğim görüntüler, ışın hızıyla günümüze geri dönüş yapıyor o atmosferden koparıyordu beni.
Orkestranın müziği girmesi ile birlikte kırmızı perdenin önünde bir Çığırtkan; Mert Turak; hareketli bir müzik eşliğinde süper akıcı, tempoyu hiç düşürmeden oyunu çok güzel taşıyor, oyunun içinde çığırtkanın ben de esas oğlanı oynamak istiyorum, haykırışlarına kulak verip, Mert Turak’ı böyle bir rolde de izlemek isterim ama geleceğinin parlak olduğu ve güzel başarılara imza atacağından şüphem yok.
Kostüm Tasarımı; Nihal Kaplangı ya ait, renklerin cıvıltısı, dönemi yansıtması, oyuncuların hepsinde aynı şıklığın, aynı özenin hissedilmesi, kafalara takılan püsküllerden, şapkalardan tutunda ayakkabılara kadar tüm detayların atlanmaması ve kostüm çeşitliliği sahnedeki dinamiğe yansıyor ve ayrı bir hava estiriyordu.
Oyunun içerisinde yapılan danslar da bazı oyuncuların boy farkı ve şemsiye gibi aksesuarlar kullanılması nedeni ile yüzleri gözükmüyor, oturduğumuz yerin açısı ile de ilgili olabilir ama 1-2 sahnede arkada yer alan oyuncuları göremedim.
Sahne de ermeni ve rum oyuncuları canlandıran Minnoş, Mari, Satenik ve Tabi ki Primadonna Rula’ nın şiveleri çok güzeldi, girişte broşür bulup, inceleme fırsatımız olmadığından bir ara Mari’nin gerçekten yabancı olduğunu düşündüm
Verjin; oyunun ilk başlarında şivesi gitti geldi, bazen çok akıcı bir Türkçe, bazen bozuk bir anlatım hissettim hatta Cemil in “Türkçeniz birçok oyuncudan daha iyi” demesi Verjin hakkındaki ilk sinyalleri verdi ve oyunun sonunda bu kaymanın aslında bilinçli olarak yapıldığı anlaşıldı, bu anlamda gayet başarılı ancak aklımda kalan üzerine basabasa söylenen ve nedense söylenişi beni rahatsız eden “haluk “ abi oldu.
Operet Dansçılarının; ülke ile ilgili gelişmeleri ve yaşananları savaş yıllarını anlattığını düşündüm, ancak ekipte sürekli gülen ve dikkat çeken ara sıra da hatalar yapan bir oyuncu dikkatimi çekti, sanki esas oyuncu gelmemişte yerine oyunu çatpat bilen bir oyuncu dahil edilmiş gibi, rolün, büyüğü küçüğü olmaz düşüncesi ile sahnede doldurduğu yer itibari ile dikkat çekiyor ancak ne zaman gülecek yada ne hata yapacak diye bakıyorsunuz ve oyundan kopmanıza sebep oluyor.
Oyunun akışına kendinizi kaptırmışken, yanımda oturan arkadaşım sakın korkma dedi, bir anda bütün salonu silahlı askerler bastı, ülkemizde yaşanan bu kritik ve üzücü günlerde, böyle bir baskın karşısında korkmamak ve etkilenmemek elde değil, askerler gözünüzün içine öyle bir bakıyorlar ki, sanki bir suç işlemişsiniz gibi hissediyorsunuz ancak ben az önce sahnede gülerek dans eden ve şimdi de asker olarak gördüğüm gene gülen askeri görünce bu defa rahatlıyorum.
Sahnenin askerler tarafından tekrardan basılması ve oyuna 1 hafta ara verilerek, araya çıkılması hoş oldu.
Yeryer diksiyon hataları ve yanlış telaffuzlar kullanıldı.
Tiyatro sahibi Kenan bey’in ilk etapta kötü rol adamı erol taş gibi bir karakter olduğu hissine kapıldım, ancak oyun ilerledikçe, babacan sözleri aksini gösterdi ancak bu babacanlığın sözlerden çok davranışlarında da görülmesini isterdim, babacanlıktan çok herkese acıyan, yardım eden bir adam gördüm.
En çok etkilendiğim ve duygulandığım sahne, eski oyuncuların Meşhur Hasan (Osman GİDİŞOĞLU) , Rasih(Yavuz ŞEKER)’in ve Teyze(Vildan TÜRKBAŞ; Ümran İNCEOĞLU)’nun sahne de yer alması,
“Ufacıksın,tefeciksin tombul bebeğim,gözlerine meftun oldum acep beni severmisin”
Sahneden teyze nin çantasının alınışı, sanki tiyatroda sanatçıların ruhları dolaşıyormuş ve perdenin tekrar açılması ile oyuncuları ziyarete gelmiş bir hayalet gibiydi, ışığın yavaşça çantanın üstüne gelmesi ve kapanması ile birlike gözlerimizden yaşlarda yanaklarımızdan aşağı usulca süzüldü,
Son sahne de oyuncuların seyircilerin arasına inmesi, oyunun beraber kapatılması, biz seyircilerin de oyunun içine katılmamız çok hoştu.
Hepimize iş var bu sahne de,rol yapana da suflöre de,
İzleyin beğeneceksiniz derim
Ebru Güman