Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler
Yazan: Eric-Emmanuel Schmitt, Çeviren: Şehsuvar Aktaş
Yöneten: Kemal Aydoğan,
Dekor ve giysi tasarımı: Bengi Günay,
Müzik: Tolga Cebi
Işık tasarımı: İrfan Varlı
Oynayanlar: Haluk Bilginer, Vahide Gördüm
Eric-Emmanuel Schmitt'in yazdığı "Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler" oyunuyla Oyun Atölyesi seyirciye bu sezon merhaba dedi. Oyun atölyesinin farklı ve sıcak ortamı misafirlerini sıcak karşılaması, oyunda yerimizi keyifle almamızı sağlıyor. Şehir tiyatrolarının çok parlak bir sezona başlamadığı ve özel tiyatrolarının yerinde sayıp sabun köpüğü oyunlara imza attığı bu dönemde gerçekten de iyi bir ekiple çapaksız, kaliteli bir iş ortaya çıkarılmış.
Oyun, modern dünyamızdaki bir evliliğin iskeletini ortaya koyuyor. Entelektüel bir karı kocanın çatırdattıkları ve 15 yıldır sürdürmeye çalıştıkları evliliklerinin sorgulandığı bu oyunda seyirci de gözlemci olarak yerini alıyor. Ressam Lisa (Vahide Gördüm) ve polisiye romanı yazarı Gilles (Haluk Bilginer) oyun boyunca birbirlerine yaptıkları suçlamalar ve karşılığında verdikleri özdeyiş niteliğindeki cevaplar seyircinin dikkatini kaybetmemesini sağlıyor. Bu sebeptendir ki 4.duvar dediğimiz seyirci ile sahne arasındaki engel yönetmen tarafından kaldırılmış ve aslında çok olağan bir konuyu ilk defa duyuyormuşuz gibi oyunu sürekli tırmandıran yönetmen Kemal Aydoğan’ı tebrik etmek gerekir.
Sahne, hafızasını kaybeden Gilles ve karısı Lisa’nın eve girişiyle başlıyor. Lisa’nın tedirgin halleri dikkat çekiyor ve işin içinde başka şeylerin olduğunu bize duyuruyor.
Gilles evin merdiveninde geçirdiği bir kazadan sonra hafızasını kaybetmiştir . Lisa’ya sevdiği ve ilgilendiği şeyleri çapraz sorularla didik didik sorarak onu zorlar. Lisa ona gerçeği değil olması istediği adamı betimleyerek bu boşluktan yararlanmaya çalışır. Adam ona bir türlü inanmaz ve kaza gününü sorup durur. Lisa köşeye sıkışmaya başlamıştır ve gittikçe sahnede gerilim artar, arttıkça gerçekler toz pembelikten çıkıp aslına kavuşur ve kavuştukça kadın kadehleri birbiri ardına sıralar. Evliliğin bu sıkışmış cenderisinde kendini alkolle bastırmaya çalışmıştır. Geçen yıllar boyunca karı-kocanın içinde biriken sıkıntılar birinde ve bir yerde patlayacaktır. Kocasını çok seven hayran ama bir o kadar kıskanç olan kadın modern hayatta böyle olduğunu kabullenememiş ve bu travmanın baş kahramanı olmuştur. Evililiğin dili olmadığını her kesimdeki insanın vahşi, ustan uzak, entelektüel birikiminden bağımsız aynı çıkmazlara düşebileceği mesajınızı rahatlıkla alıyoruz.
Evet, Lisa bu şiddetin getirdiği çılgınlıkla çok sevdiği kocasını öldürmeye kalkmış ve adam karısını bu olaya iten nedenlerin tam bir polisiye yazarı gibi peşinde koşmaktadır ta ki kadınının tüm nefretini ve sıkıntısını ortaya döküp cinayet teşebbüsünü itiraf edinceye kadar
“Dünyadaki en uzak mesafe iki insanın zihni arasındadır.” Can YÜCEL
Benim bu oyundan aldığım en etkili mesaj belki de bu olmuştur. İki insan arasında bastırılmış dile getirilmemiş sözlerin, çığlıkların cinayete itebilecek şiddete olabileceği yaşatılan gerginlikle çok iyi verilmiş. Lisa ve Gilles sırayla evi terk etmeye çalışarak bu yüzleşmelerden kaçmaya çalışırlar. Ama bir ses onları hep geri çağırıp engeller.
.
Taşlar eteklerden birer birer dökülüp gecenin finaline geliyoruz. Lisa ve Gilles sevgilerine inanıp evliliklerine taze bir kanla yeniden başlamaya karar verirler…
Haluk Bilginer üstün performansına yine diyecek bir şey bırakmadı. Söze gerek yok onu izleyin ve oyununun her anını yaşayın…
Vahide Gördüm ise ilk perdede daha tutuk ve heyecanlıydı. Tutuk halini 2. perde de bıraktı ve heyecanını yendi. İnişli çıkışlı soluklarında daha yumuşak geçişleri olmasını tercih ederdim. Bunun yanında sahne kullanımındaki rejiyi çok iyi değerlendirmiş. Kostümleri konusunda da doğallığın yanında daha estetik davranılsaydı bütünün güzelliği daha iyi korunurdu.
Bengi Günay yaptığı sahne tasarımıyla iyi bir iş çıkarmış sahnedeki detaylarla oyunu tamamlayan önemli bir öge olmayı başarmış. Örneğin; Lisa’nın yaptığı tablolara bakıldığında kendi içindeki psikolojik travma iyi yansıtılmış.
Burada çevirmen Şehsuvar Aktaş’a da hakkı teslim edilmeli çünkü yaptığı çeviri de replikler etkileyici ve vurucu halini hiç kaybetmemiş.
Bu oyun üzerine denilecek daha çok şey var ama izleyicinin kendi hayatında bulduğu kırıkları oyunda görmesi yazıyla anlatılmaz. Mutlaka izleyin, bazen gülümseyecek bazen hüzünlenecek bazen kendinize dersler çıkaracaksınız…