Kadın gözüyle kurtuluş savaşı. Kuvay-i milliye kadınları!
Oyun geçtiğimiz günlerde Konya devlet tiyatrosu tarafından sahnelendi. Nezihe Araz’ın yazdığı eser; Kurtuluş Savaşının isimsiz kahramanlarını; kadınlarımızı, savaş sırasında yaşadıkları acılara rağmen vatan aşkı ile nasıl erkeklerinin yanında yer aldıklarını, yazarın gözünden anlatan bir oyundur. Halide Hanım, Gökçe, Yörük kızı Dürdane, Gülnar, Saime, Turna Gelin, Kara Fatmave Zübeyde Hanım’ın gözlerinden ve yaşadıklarından tüm o yılların isimsiz kahramanlarını anmamızı ve anımsamamızı sağlıyor.
Elbette tarihimizi öğrenmek açısından bu tür oyunlara ihtiyaç hissettiğimiz su götürmez bir gerçek. Yalnız oyun kurgusu vurgulanırken geçişler de yaşanan kopukluklar, düş gücünü engelliyor. Olay örgüsü birbirinden bağımsız ve farklı formlara bürünerek bir resital oluşturmak istenmiş. Oyuncuların sabit karakterlerle değil, farklı karakterlere bürünerek, epizotlar halinde oynanması çoğunluğu temsil etmekte.
Yönetmenin, oyunu günümüz seyircisiyle birliktelik sağlayabilmesi için yazarı, sahnenin sol tarafına oturtarak daktilosundan gelen sesleri dinletiyor. Yalnız burada yönetmenin düştüğü bir hata var. İki farklı yaşam izliyoruz sahnede. Ve gökçe adlı yazarın yazdıklarını izliyoruz sahnede. İyide madem bir yazarın anılarını dinliyoruz, yazarın oyun sonuna doğru sahneye çıkıp, canlandırma yapan iki bayanla beraber oynaması da ne oluyor? Oyun bir anda düşlemekten çıkıp, gerçeğe bürünüyor. Düşülen diğer hatalardan biride; oyunun geçişlerin de yaşan sıkıntı. yazar elindeki senaryoyu okurken son cümlesiyle canlandırmadaki diğer oyuncu arkadaşlar başlıyor. Bir sine vizyon tekniğiyle o yılları idrak etmekte hiçbir sıkıntı yok. Ama araştırmacı gazeteci yazar neden seyirciyle iletişime geçmiş? Bu eseri yazarken, evinde olduğu, ışıklandırmayla belli ediliyor. Devamlı seyirciyle iletişimde olması kopukluğa neden oluyor. Yani seyirciyi dik ve canlı tutmak o yıllara götürmemek adına ne gerekiyorsa yapılmış!
Göstermeci tiyatronun klasik örneklerinden biri olan bu oyun, seyirciye mesaj kaygısı güderken, yapılan bireysel hatalar yüzünden oyunun tek perde olmasına rağmen, oyun ortasında seyirciyi kaçırtmayı başarmış. Bu tarihi oyun yada ağır konusu nedeniyle yapılan bir sıkılganlık göstergesi değil, .geçişler deki kopukluktan kaynaklanıyor. Zira canlandırmadaki diğer iki oyuncu arkadaşın bireysel oyunculuğu ortalığı kasıp kavuruyor. Oyunculuklarıyla parmak ısırtan oyuncu arkadaşlar adeta sahneyi ateşe vermişler.
Oyun, konu ve oyunculuk bakımından sıkıntı yaşamıyor. Sadece yanlış yönetilmenin getirdiği sorunlar nedeniyle, oyun çekilmez bir hal almış. Oyun daha başlarken müzik, sahnedeki oyuncuların oynaması, sonra vurularak öldürülmesi, tekrar kalkıp oynaması ve tekrar öldürülmesi , bunun ilk 10 dakika devam etmesi seyirciyi baştan kasıyor.
Epizotlardan oluşan bu oyunda, üç birlik kuralı bertaraf edilmiş.
Araştırmacı yazar gökçe (Bengisu Gürbüzer Doğru)
İlk defa ''hiç bir şey'' adlı oyunda izlemiştim. Ya bu oyuncu arkadaşıma kötü oyunlar denk geliyor, yada gerçek anlamda bir sıkıntı var. İki oyunda da performans düşüklüğü söz konusu. Oyunun anlatıcı kısmında olmasına karşın, düşüncesinde yaratmış olduğu hikayenin içine girmesi yanlış. Duygu tonlamaları kaçıyor. Ses tonuna dikkat etmeli. Kadınları savaşa çağırırken, duygu ifadesi karamsarlıktan çok umut dolu olması gerekir. Ağlarken oluşan yüz ifadesi sahte. Ve ağlarken yüz elle kapanmaz. Jest ve mimikler yok oluyor.
A.Şebnem Büyükkalkan, L.Feray Darıcı ikilisi sahnede müthişler. Tek kelimeyle harika. Oyunculukları tavan yapmış durumda. Sahnede adeta devleşiyorlar. Büründükleri karakter tiplemeleri, o anı yaşamamızda, dişlerimizi sıkarak sahneye atılmak, onları kurtarmak isteği doğuruyor. Diğer taraftan bizim görmediğimiz oyuncularla olan uyumu, onları yansıtmadaki başarıları harikulade. Bu kadar gerçekçi ve yalın oynadıkları için yürekten alkışlıyorum. Yalnız kendi sahnesi olmayan oyuncunun putlar arkasında göründüğünü söylemeliyim. Kötü yönetilmiş bir oyunun kurbanları oldukları için üzülüyorum. Ama bu vesileyle de olsa oyunculuklarına tanık olmak güzel. Umarım hak ettikleri yerlere gelip, daha başarılı oyunlarla ön plana çıkarlar.
Tomris Çetinel’in oyuna kat(a)madıkları.
Yılların büyük ustası Tomris hocanın , bu oyun üzerinde daha fazla durması gerektiği inancındayım. Diğer yandan eserle ilgili kopuklukların kapatılması gerekiyor. Oyunda '' '' müzikler banttan değil, oyuncu tarafından verilmeli. Selamlama dışında yazarın kendi hikayesine girerek konu bütünlüğünü bozmamalı. Yazarın sanki imza günündeymişçesine seyirciyle irtibata geçmemesi, evinde oyunu yazarken, yazdığı notları okuyup, son cümlesinde canlandıran oyuncu arkadaşların oyuna girmesi gerektiğini düşünüyorum.
Marjinal dekor anlayışı.
Sertel çetiner, Türk tiyatrosunun yetiştirmiş olduğu ender dekoristlerden biri. Sanıyorum ödüller için garaj kiralamış durumda. Bu oyunda; sağ tarafa yazarı koyarak sahnedeki betimlemeden bağımsız iki farklı mekan tasarlamış. Sahneyi öyle bir tasarlamış ki, bazen bakıyoruz bir sokak, aynı zamanda bir ev, bir mahzen, bir dağ görünümü gibi farklı formlarda kullanılmaya müsait, neresinden bakarsanız farklı şeyleri görebileceğimiz bir anlayışla oyunun kilit noktası.
Oyunun konusu itibariyle , zamanın kostümlerinden öte, daha bir çağdaş yoruma gidilerek yöresel kıyafetler seçilmiş. Bir düğüne giderken de bunu görmek mümkün. Konya DT Terzihane atölyesi Çalışanları’nın bir araya getirdikleri bu çalışma başarılı.
Işık tasarımının başarısı.
Mehmet Yaşayan’ın tasarladığı teknik genelde başarılı. Özellikle araştırmacı yazarın evine yansıtılan ve ev olduğunu kanıtlayan pencere müthiş. Reosta ve black outların yerli yerinde olması, oyunu anlaşılır kılan yegane olgulardan. Eli ayağı düzgün bir iş çıkmış.
Kısacası üzerinde çok çalışılması gereken bir oyun. Tarihin o tozlu sayfalarına gidip, ''perde arkasında yaşananlar''ı gün yüzüne çıkaran yazar Nezihe Araz’a gönülden teşekkür ediyorum.