James Dowd ve HARVEY - ya da Can Murat Yaşar ŞENGEL
Rastlantı mı, yazgı mı bilemem.Ama ikimiz de altı yaşındayken tüm zamanlarımızı altüst edecek, üstelik o yaşta bir çocuğun kaldıramayacağı kadar güçlü bir tutkuyla o 'tılsım'lı kadınlara bağlanmıştık.Can bir davette ansızın karşısına çıkan Nisa Serezli'ye, ben Şan Sineması'nda bir film afişinde gülümseyen Filiz Akın fotoğrafına.
Mevsimler, haftalar, yıllar geçti..artık yirmili yaşlarımızdaydık.Düşbozumları, aşklar, sevinçler, mücadelelerle doluydu kişisel tarihlerimiz.Ayrı mecralardan akıyorduk..derken yollarımız yeniden kesişiverdi.Kaç değirmene savaş açmıştık, kaç yenilgi yaşamış, kaç kez yere çalınmıştık.Artık ne önemi var ?
İkimizde Harvey'i tanımıştık.İkimizin de hayatında bir Harvey vardı.Bunu ilk keşfettiğimizde AKM'nin önünde gişe kuyruğundaydık.Ve Harvey uzaktan ikimize de gülümseyerek bakıyor, el sallıyordu.Can Harvey’in James Dowd'duydu belki de.Kimbilir ? Gerçek olan Harvey'i görüyor oluşumuzdu.Bir film karesine sığıvermiştik.
" Aldırmayın be, c'est la vie" demişti Harvey.Aldığımız ilk ders bu..birlikte öğrenilen en özel derslerden biriydi kuşkusuz.Tekrarı olmayan.
" Garip bir tesadüf.Seneler önceydi, bir akşam arkadaşlarla beraber geç saatlere kadar kafa çekmiştik.Sonra ayrıldık.Ben bir süre tek başıma sokaklarda dolaştım.Bir ara bir köprünün üstünde durdum.Çok dertliydim aslında.Savaştan yeni gelmiştim.Nişanlımın ben cephedeyken bir arkadaşımla evlendiğini duymuştum.Oysa bana ‘ seni ömür boyu bekleyeceğim' diye yazardı. Neyse geçelim bunları, fazla romantik.Annem çok hastaydı o esnada, ölmek üzereydi ve çaresiz bir haldeydim.Gözlerim suya dalmış, bu dünyanın yaşamaya değer olup olmadığını ciddi ciddi düşünüyordum.Birden arkamdan bir ses duydum.’ Hey James enayi misin sen ? Bu kadar üzecek ne var kendini, topralan biraz haydi..’ Bir baktım tam karşımda benim boyumda beyaz bir tavşan.Köprünün parmaklarına dayanmış bana gülümsüyordu.Bir an hayal görüyorum sandım.O konuşmasına devam etti.’ Sen deli misin,’ dedi bana.’ Derdin ne ? ‘ Anlattım.Hıhh..güldü.’ Gittiğin savaş bu dünyanın ne ilk, ne de son savaşı.İhanet dünyanın kuruluşundan beri yaşanmakta.Ölüme gelince;Yaşarken ölüm yok, öldüğün zamanda hayatta değilsin.” Burada mı öleceğim yoksa’ diye sordum.Güldü.’ Soruna cevap arama sakın, insan ölüm saatini bilse hayata katlanamazdı ki,’ dedi.Bir an yüzüme baktı öylece ,’Bütün bu acılara değer mi ?’ dedi. Onu dinlerken bir ferahlık geliyordu içime.Birden çok sevdim onu.Gitmesin istedim.Dost olmak istedim onunla.." ( 1 )
Harvey bu defa tiyatro tutkusu şeklinde gözükmüş ve tüm hayatını kaplamıştı Can'ın.Dile kolay tam 18 yıl önce kurulmuştu Tiyatro Caniko.18 sezonda.gençlik tiyatroları dahil yönettiği ve/veya oynadığı 43 oyun, yetiştirdiği veya birlikte aynı sahneyi paylaştığı yüzlerce oyuncu..Beş kere kendi imkanları ile yapabildiği “Sevgi-Saygı-Hoşgörü Liselerarası Amatör Tiyatrolar Şenliği”.
Ve tabii, ekonomik sıkıntılar, sponsor bulamamak ya da son altı yıldır devlet yardımı olmadan perde açmanın güçlükleri.Tam sendeleyip düşecekken yüzüne çarpan bir kırbaçla bir kez daha tutunma mücadelesi.1998 de verilen "Avni Dilligil "ve 2004 de verilen "1.Bilecik Tiyatro Festivali- Türkiye'de En Uzun Süreli Amatör Tiyatro Ödülü"yle kaçıncı defadır silkelenip koşmaya başladı Can ve Tiyatro Caniko.Can bazen Harold'dı bazen Oliver bazen Murat…
“ Ben gerçeklik istemiyorum.Ben sihir istiyorum.Evet, evet sihir ! Ben onlara bunu vermek istiyorum, onlara bazı şeyleri olduğundan farklı gösteriyorum.Doğruyu söylemiyorum, doğru olması gerekeni söylüyorumEğer bu bir günahsa cezamı çekerim.Işığı yakma ! “ ( 2 )
Nisa Serezli'yi sorduğumda.Aşk demişti.Tutku demişti.Her cuma Nisa'larda yaşadığı o sohbetleri anlatmıştı..Nisa hanımın vefatından birkaç gün önce Ada'daki eve gidişini, orada Nisa hanımın tıkanışını..anlatırken gözlerinden yaşlar akıyordu artık.Sanki 17 yıl geçmemişti aradan..sanki o gün dündü.Şimdi, şuandı.
Tolga Aşkıner'in tüm tiyatro arşivini, yüzlerce oyunu Can'a armağan edişini..Nisa ve Tolga'nın dilimize kazandırdıkları onlarca oyuna eklediği yeni çevirilerini, arşivinin büyüklüğünü de konuştuk tabii. Derken, hayatımın en anlamlı armağanlarından birini çıkarttı çantasından CANİKO - HARVEY- in fotokopisi..üstelik Tolga Aşkıner'in el yazısıyla yazdığı notlar..oyuncu kadrosuna kadar nice detay vardı tekste..ilk prova tarihi bile yazılmıştı 9 Ekim 1975.
Can'a Nisa Serezli kitabını sordum.Kafasındaki projeden söz etti.Tanıdığı Nisa'yı, tiyatrocu Nisa'yı kitaba dönüştürecek, bu arada görsel arşiv projesiyle onunla aynı sahneyi, aynı anıları paylaşanların tanıklığına başvuracaktı.
Dinlerken içim ürpermişti..Nisa hanımın vefatından aylar sonraydı..geceyarısını çoktan geçmişti..bir aktör İstanbul'un karanlık dehlizlerinde kaybolmuştu..kimse bulamıyordu izini.Can'ın aklına birden mezarlık gelmişti.Soğuktu.Yağmur yağıyordu.Buzlu bir yağmur.Bardaktan boşanırcasına.Aktör bir mezarın başındaydı..ağlıyordu...Can yavaş adımlarla yaklaştı ona..omuzuna dokundu.Yağmur devam ediyordu.
Taksiye bindiler.Aktör şöföre Boğaz Köprüsü'nde on kilometreyi geçme," demişti..sesi tarazlıydı.Bakışları puslu..yüzü ifadesiz, soğuk.Can ne olabileceğini sezinlemişti,. Yağmur ve gözyaşı bir sel olmuştu.İşte o anda Harvey'i fark ettiler.Arka koltukta Can’ın yanında oturuyordu.Aktör başını çevirip onlara gülümsedi, alt dudağını ısırdı.
Aktör kim, bilmiyorum.Bu yazdıklarım kurguda olabilir.Gerçeğin ta kendisi de.Çok da önemi yok aslında..
Can mükemmel olmak zorundaydı.En ufak bir yanlışı, tiyatro sahnesi bağışlamazdı.Biliyordu.Sayısız mücadeleden sonra sahnedeydi.Karşısında onlarca kişi..ve replikler gelmeye başlıyordu.Nisa hanım " Kaç baharımız kaldı şunun şurasında" diye sormuştu.
Can iç ödeşmeler içindeydi. Rolünün ardına geçebilen ender aktörlerden biriydi o.Yaşar kıldığı kimliğin içine girer, yerleşir ve ona beden olurdu.Zaten Kamran S. Yüce ile aynı frekansta yakalamıştı hayatı.
GÖLGE
Hocam’a
Ben oyuncuyum
Eski “Yunan”dan beri
Şimdi adım değişti biraz
Serseri
Sizi güldürmek görevim
Zaman zaman ağlatmak
Eğer isterseniz
Takla atmak
Acılarım yok
Size sattım
Perde kapanmasa görecektiniz
Az daha ağlayacaktım
Rüyam alkışlarınızla doldu
Küçük görmenizle günüm
Söylersem anlarmısınız
Çok üzgünüm
Beğendiğiniz zaman
Sevincim sonsuz
Evinize dönünce
Beni unutursunuz
Ben palyaçoyum,kıralım
Hamlet’im
Ben sizinle başladım
Sizinle varım
Ben söyleyemedikleriniz
Düşündükleriniz
Desem inanmayacaksınız
Ben gölgeniz
1953 Kamran S. Yüce.
TODER’in o zamanlar Venüs Tiyatrosu’nun üst katındaki salonundaydık.Hatırlıyorum, o sene Nisa Serezli ödülü Nevra Serezli’ye verilecekti.Can törenin her detayıyla ilgilenenlerden birisiydi..davetlileri kapıda karşılıyor, oradan oraya koşuyordu.Bir ara gözlerinin dolduğunu görmüştüm.Tolga Aşkıner hastalığı nedeniyle törene katılamamıştı.Can Göksel Kortay'ın hemen yanına ilişmiş, Tolga'nın mektubunu dinliyordu.
Biyografisinde ona en yaraşan fotoğrafı düşündüm.James Dowd olmalı, dedim.Ya da ben Can Murat Yaşar Şengel'i hep James Dowd olarak görmek istediğimden..hatta şuan Harvey'in omuzuma dokunduğunu hissediyorum.
( 1 )" Harvey "- Mary Chase ( Çeviren: B.Mardin- N. Serezli )
( 2 ) " Arzu Tranvayı "- Tennessee Williams ( Çeviren : E.Damcı-N.Karakullukçu )
|