|
Sponsor |
|
||||
Haziran
mektubun geldi arkadaşım
haziran da geldi şimdi sen, denizi de yazmışsındır beni beter edeceksin ya martılarını ve simidini İstanbul'un göznurum suyun çiçeğe çimene yürüdüğü bir mevsimde bana umudu yazmana ne hacet hadi biraz şehrin şarkısından ve arkadaşlarından bahset mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi gönderdiğin gibi duruyorum burada hiç ağlama ağlamak yakışmıyor haziranda adama iyi yanları da yok değil ama bak erken kalkıyorum mesela gökyüzüne bakabiliyorum arada sırada arada sırada koymuyor değil koyuyor hasretlik onca kahrıyla, ama arada hadi çocuklardan bahset herkes iyi diye bir yalan yaz mesela pazar günleri onları güneşe çıkar ellerinden tut götür uzak bir limana sevgili karıma da bir gül diziyorum boncuktan mahsus selam ediyorum bütün arkadaşlara mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi kimin aklına gelirdi ki aşkın ve sevdanın hatrına bir menekşe büyüteceğim iki ranza arasında sonra türküler öğreneceğim zulümün, ayrılığın ve turnaların adına gönderdiğin kitapları da okuyorum elin değerse ve zor değilse biraz çimen taze bir gül yaprağı karımın sesinden ve çocuklarımın gülüşünden de koy bir daha ki mektuba arkadaşların yüreğini de unutma mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi yağmur da yağıyor mu ıslanıyor musunuz eskisi gibi eskisi gibi anıyor musunuz arkadaşınızı hiç unutmadığım adlarınızı adımın yanına yazıyor musunuz bu pazar açık görüş var çocuklarımı, karımı ve arkadaşlarımı istiyorum konuşuruz ordan burdan elleriniz elime yüreğiniz yüreğime dokunur tamam, biraz da ağlarız ağlarız işte n'olur mapusluk mevsiminde o kadar olur mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi gönderdiğin gibi duruyorum burada hiç ağlama ağlamak yakışmıyor haziranda adama iyi yanları da yok değil ama bak erken kalkıyorum mesela gökyüzüne bakabiliyorum arada sırada arada sırada koymuyor değil koyuyor hasretlik onca kahrıyla, ama arada hadi çocuklardan bahset herkes iyi diye bir yalan yaz mesela pazar günleri onları güneşe çıkar ellerinden tut götür uzak bir limana sevgili karıma da bir gül diziyorum boncuktan mahsus selam ediyorum bütün arkadaşlara mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi gönderdiğin gibi duruyorum burada hiç ağlama ağlamak yakışmıyor haziranda adama iyi yanları da yok değil ama bak erken kalkıyorum mesela gökyüzüne bakabiliyorum arada sırada arada sırada koymuyor değil koyuyor hasretlik onca kahrıyla, ama arada mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi |
|
||||
Aldırma Reis
Sen içerdeyken ben
Sinemalara gittim Bütün filmlerini seyrettim O sevdiğimiz artistin Sen içerdeyken ben Vita kutularında çiçek yetiştirdim Sokakta top oynadım çocuklarla Ayakkabılarımı eskittim Güneşe karşı durdum sabahları Geceleri bir başıma yıldızları bekledim Annenin gönlüne su serptim Aldırma dedim aldırma Bir şarkı söyle bir dilek tut herkes için Bir ada rüzgarı gibi Sürtünerek geç hayata Bir sarmaşık gibi tutun Ve değer ver hatıralara Aldırma dedim Sen annesin, aldırma Sen içerdeyken ben Kiramı ödedim pijamalarımı giydim Haber bültenlerini izledim Gazetelerden kupon kestim Sen içerdeyken ben Sigara içtim, öksürdüm Otobüse bindim Fotoğraflarımıza baktım Acıyan yanlarımı körelttim Deniz kıyısında yürüdüm Manavdan soğan aldım Yeni çıkan şarkıları dinledim Kafeste beslediğimiz kuşu saldım Islık çaldım Sen içerdeyken ben Hep uyandım, sayıkladım Kanadım boyuna Takvimler aldım Her gün bir yaprağını kopardım Deli ayrılığın Sen içerdeyken ben Gömleğimi ütüledim Sobada elimi yaktım Bir şiir yazdım Bir hercai menekşe aldım çiçekçiden Hani o alnına kader değmiş Hani o dudaklarına deniz tuzu dokunmuş Hani o erken vurulmuş Gençliğimiz gibi dağıldım Sen içerdeyken ben Bir adını söyleyemedim Şöyle bağıra bağıra Bir yüzünü göremedim Görüş günlerinde Bir de eline değemedim Bir de yüreğine Şöyle kucaklayamadım bir de Ölümüne Sen içerdeyken ben Kapı kapattım, pencere açtım Mutfakta oyalandım Kanepede yattım Hatta bir yolluk aldım odaya Çok ta kulak asmadım Çokta koymadı bu bana Alt tarafı içerdeydin Alt tarafı bir yanımı alıp götürmüştün Bir yanımı Yani adamlığımı Yani gözlerimin ferini Yani canımı Alt tarafı şarkılar ölecekti Alt tarafı kanayacaktı kalbim İşte sensiz İşte nefessiz İşte kimsesiz bir sesti alt tarafı Her tarafım Yıldızlar yine oradaydı oysa Yazdıklarım Gözden kaçan o defter yapraklarında Boş ver yüzyirmisekiz Hayat bir gemi Yürüt onu göreyim seni Boş ver yüzyirmisekiz ha... Boş veriyor ya Aldırma reis Reis aldırmıyor ya Bir adını söyleyemedim Şöyle bağıra bağıra Bir yüzünü göremedim Görüş günlerinde Bir de eline değemedim Bir de yüreğine Şöyle kucaklayamadım bir de Ölümüne Sen içerdeyken ben Vitrinlerin önünden geçtim Minibüs duraklarında bekledim Simitçilerle yarenlik ettim Üstüme bir ceket aldım El tezgahlarında kitaplara baktım Sen içerdeyken ben Hiç oturup ağlamadım Hiç karartmadım umudu Hiç bulandırmadım onuru Öyle dimdik durdum ortada İşte burada ulan işte burada Böyle burada Hiç yıkılmadan Hiç utanmadan Ve hiç unutmadan Sen içerdeyken ben Gülen resmimi yaptırdım Sokaktaki ressama Her zaman yaptığım gibi Buzdolabını ayağımla kapadım Parkların banklarına adını kazıdım Adını kazıdım duvarlara Adını, adımın yanına yazdım Hiç unutmadım, utanmadım Korkmadım |
|
||||
Yalan
Hadi gidiyorsun
Yürekten kan gidiyor,sen gidiyorsun Her şey gidiyor Gökte bulut,dağda kar,düzde kervan gidiyor Solgun bir gül oluyor insan Bir demet kar çiçeği ölüyor,sen gidiyorsun Ne ucuz yaşıyorsun,ne kolay Bir kristal gibi ellerimden düşüyorsun Bakma öyle Ben kanıyorum sen üşüyorsun Kolay değil bir yalan bu Yaralayan koca bir yalan Yalan işte Sevdiğim yalan Şarkılardan arta kalan ve sabah buğusu Ve tarla faresi ve ekmek derdindeki işçi kalbi gibi Yumuşacık sıcak bir yalan Islak gözlerimle geçiyorum Yaralı bir ceylanın kalbinden Ceplerimde kül var Bir yangından arta kalan Sorduğum adreslerde kimse oturmuyor Ve kimse olmuyor ben sorduğum zaman Her şey bir yalan gibi yandığı zaman Yalnız olduğunu anlıyor insan Anladım ve geçtim Yaralı bir ceylanın kalbinden Aynamı kırdım,fotoğraflarımı yaktım Nasıl da acımasızdım tafralarıma karşı Nasıl da umarsız Su gördüm düşümde Karanlıktı ve gürültüyle çağlıyordu Ceplerimde kül vardı ve yanıyordu Sonra sabah oluyor Ve bir ceylan kalbinde alem ağlıyordu Hayır,diyordu bir dağ köylüsü Hiç bir şey için geç değil Ve geç değil Bir şey için hiçbir şey Bir şey vardı öyleyse,bir şey Beni çeken Güneşin dağdasın dan uzağa Kocaman çayırlara çeken bir şey Gümrah ırmaklara Sonra sıcağa sonra acıya Sonra yaralarıma merhem olmaya kapıma dayanan bir şey Tutsana beni bırakmasana Olsun,yaralasana Olsun,ağrısa da Yalan da olsa kalsana Dağ köylüsü aşkın olduğu yerde ben varım SEN OLMASAN DA ben varım Yağmur yağar,saçlarım filizlenir Bir yıldız düşer omuzlarıma Islık çalar,ıslanır,şarkılarımı söyler geçerim kapımdan Camların buğusundan ve yağmurun kokusundan Tanırlar beni En iyi YALANLARINI alırım onların Adresler sorarım kimseler oturmaz orada Ve kimseler olamaz ben sordukça Dağ köylüsü Şimdi gidersen Şimdi git Kalırsan şimdi |
|
||||
İstanbul'a Kar Yağıyordu
Yetmiş dokuzun kışıydı,
Sertti, soğuktu İstanbul’a kar yağıyordu.. Kömür yanıyordu sobalarda Geceleri polisler, bekçiler oluyordu.. Bir de biz oluyorduk Ölümüne üşüyorduk ha Yalan yok polisler de üşüyordu On altı yaşındaydım.. Her şeyi bükecek bileğim vardı On altı yaşındaydım Aslan gibi ortadaydım Gündüzleri okulda coğrafya defterimin arkasına Senin için şiirler, Geceleri duvarlara ülkemi kurtarmak için Kahrolsun yazacak kadar adamdım On altı yaşındaydım Ne senin haberin oluyordu şiirlerimden Ne de birileri kahroluyordu Mahalle duvarlarına çiziktirdiğim harflerimden On altı yaşındaydım Yalan yok Ben yazmaya böyle başladım Coğrafya defterim bir eskiciye kurban gitti Duvarlarına yüreğimi bağırdığım o evler birer birer Yıkıldı gitti.. Simdi güzel kağıtlara yazıyorum, Kocaman laflar ediyorum Marşlar biliyordum, Kitaplar okuyordum. Koşarak ve ıslanmadan geçiyordum sulardan Koşarak ve ıslanmadan yaşıyordum. Bak İstanbul’u seviyordum Seni seviyordum Dualar öğreniyordum Meydanlarda toplanıp bağırıyordum Herkes gibiydim, Herkes kadar cesur.. Herkes kadar korkak Herkes kadar filinta delikanlı Ve herkes kadar buralı.. Yetmiş dokuzun kışıydı, Sertti, soğuktu İstanbul’a kar yağıyordu.. Ağzımızdan dumanlar çıkıyordu konuşurken.. Haliç in arkasında toplanıyorduk Gece adamı içine çekiyordu Biz geceyi içimize çekiyorduk.. En güzel ben yazıyordum duvarlara yazıları Herkes beni seviyordu.. En güzel şiirleri de ben yazıyordum oysa Coğrafya defterimin arkasına.. Bunu kimse bilmiyordu Sizin evin duvarına kahrolsun diye yazıyordum Ve hızla kaçıyordum Sizin evin duvarına bir kez olsun Seni seviyorum diye yazamadım O zaman duvarlara öyle şeyler yazılmıyordu Dedim ya Yetmiş dokuzun kışıydı Sertti, soğuktu İstanbul'a kar yağıyordu.. |
|
||||
Gel Gör Beni
Ben yürürem yane yane
Aşk boyadı beni beni kane Ne akılem ne divane Gel gör beni aşk neyledi Derde giriftar eyledi Gah eserim yeller gibi Gah tozarım yollar gibi Gah coşarım seller gibi Gel gör beni aşk neyledi Derde giriftar eyledi Ben Yunus-i bi-çareyim Dost elinden avareyim Baştan aşağa yareyim Gel gör beni aşk neyledi Derde giriftar eyledi |
|
||||
Sabri Abi
Ah ulan ah Sabri Abi
Yüreği elinde çocuk Diz boyu karda açan ahçiçeği Aşkın kendisi yani Hürriyetin geleceği Sert sakallarında vurgun izi Ah ulan ah Sabri Abi Yorgun akşamların kederli sofralarında Önce duran sonra vurulan dostluğumuz gibi Temiz pak Sen beni bir volkanın kapısında bıraktın Hani sen benim elimden tutacaktın Can olacaktın Sen beni severdin Sen yüreğinde vurgun göğsünde darp izi Sen hani güler geçerdin Ah ulan ah Sabri Abi Gittin Geride kan geride tortu Geride bir hain karanlık Ki diz boyu Geride eski şarkılar kaldı sadece masalara çizdiğimiz Geride takvim yazıları mahpus mektupları Solgun fotoğraflar ve saksıda kurumuş Cezayir menekşeleri Geride bir ömür kaldı yarım bıraktığın Hani güzel günler gelecekteydi Sabri Abi Hani beyaz arabamız bir impalamız olacaktı Hani cebimizde paramız Hani dudağımızda ıslığımız Hani sahilde çay içecektik adam gibi Pahalı birer gömlek giyecektik Jilet gibi ütüleyecektik lacilerimizi Kahpe dünyanın ta ciğerine üfürecektik cigaralarımızı Ah ulan ah Sabri Abi Sensiz erken kapanacak bolkepçe lokantası Bir daha Yılmaz Güney oynamayacak yazlık sinemada Bir daha leblebi kavurmayacak Nuri Amca Kabataş kaldırımlarda Bir daha birlikte çıkamayacağız sabaha Bir daha, bir daha olmayacak Sahilde Kısmetim Teknesi bizim için yanmayacak Tophane Limanı’na Rus Gemisi odesa gelmeyecek Bizi sevmeyecek, yüreğimizdeki umut Bizi sevmeyecek karabaş köpeğimiz Bizim için şikayetsiz bir nar gibi yanmayacak cihangir |
|
||||
Adam Gibi
Ben seni hiç sevmedim ki
Yorgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim Bir çiçeği sevmeni bir güle benzemeni sevdim Bir de yıldızları sevdim Eylül akşamlarında gelip gözlerinde durdular Ben seni hiç sevmedim ki Beni yola koyduğunda ayrılmayı sevdim Kurşunları sevdim beni vurduğunda Ağlamayı sevdim unuttuğunda Yalnız olduğumu anladığım da Ayakta kalmamı sevdim Yıkılmamı sevdim seni her hatırladığımda Ekmeği sever gibi sevdim sensizliği Su gibi özledim temmuz güneşinde sesini İkindide yağmur gibi Geceleyin rüzgar gibi sevdim seni sevdiğimi Ben seni hiç sevmedim ki Kuşlara şarkılar öğretmeni sevdim Menekşeyle konuşmanı Nisana hatırlatmanı Baharın bir adının da yalnızlık olmadığını Düştüğüm zaman kanayan yanlarımı Ve tuhaflığımı üşüdüğüm zaman Sakız satan çocukları Yeni çıkan şarkıları Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe Ben yangını sevdim Yandığım zaman böyle işte Ben seni hiç sevmedim ki Bir gece bir ceylan indi dağdan kalbine Bir gece bir şiir kibrit alevinde Alemin ortasında kimsesizliğin sesinde Buğusunda sabahın Acımasızlığında bir ahın Ağlayan yüzünde İsa'nın Ferahlatan gücüyle duanın Korkutan yanıyla narın İncirin zeytinin ve kalbin üstüne Gülün üstüne Tutunduğum umudun üstüne Korkunun üstüne Senin üstüne Hepsinin üstüne Ben seni hiç sevmedim ki Gittiğin zaman Gitmeni sevdim Evreni sevdim geldiğin zaman Kalmanı SEVMEDİM Ürküyordum sana alışmaktan YİNE DE sevdim gülümsemeyi Mendilimi sallarken seni götüren trenin arkasından Kırlara ilk kar düştüğü zaman Ölümün ne güzel olduğunu sevdim SENİ İÇİMDE ÖLDÜRDÜĞÜM ZAMAN Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe Ben yangını sevdim Yandığım zaman böyle işte Ben seni hiç sevmedim ki Ben sevdim mi ADAM GİBİ SEVERİM |
|
||||
Göç
Su serperler ya
Gidenlerin ardından dün askere Hind'e Yemen'e Bu gün ekmeğe Yaban ellerine Dönmezler de ondan Yoksa niye serpsinler Sirkeci'den tren gider Ona binen verem gider Bir kampana çalar Analar ağlar "Oğuuul Oğul!" Çocuklar öksüz Gelinler dul Sirkeci'den tren gider Evim barkım viran gider Biz hep atla geçtik Tuna'dan Böyle geçmedik Avrat uşak Biz hiç böyle göçmedik Beyler utansın Sirkeci'den tren gider Varım yoğum törem gider Tuna bizden utanır Biz Tuna'dan Yüzüne kapatır ellerini Aldırma be Tuna'm Yiğit çıplak doğar anadan Sirkeci'den tren gider Erzurumlu Duran gider Burada ezan var Orada çan Her sabah çınlar tepemizde "Uyaaan Uyaan Uyan!..." Sirkeci'den tren gider Bir yıldızlı Kur'an gider |
|
||||
Kuş Hatıraları
Benim çocukluğumda soframıza kuşlar konar
rüyalarımıza melekler uğrardı. Kapımızdan yoğurtçu bahçemizden ishakkuşu kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi. kışın bir sobamız olurdu sobanın yanında kedimiz kedinin önünde yün yumağı bir Hayat Bilgisi fotoğrafı gibiydik. Yerli malı kullanan yurdunun üç tarafı denizlerle çevrili kuru incir üzüm fındık tütün çay narenciye kavun-karpuz yetiştiren kuru üzüm inciri satan karşılığında çamaşır makinesi radyo ve otomobil alan bir toprağın fertleri... Biraz yoksul biraz mütevekkil biraz mahcup biraz kırılgan biraz naif ama hep umutlu... Özlerdik . Memleketteki halamızı ince doğranmış bir dilim pastırmayı yurttan sesler korosunu akşam komşuluklarını radyo tiyatrolarını sabah ezanını kalaycıyı bozacıyı Münir Nurettin şarkılarını Orhan Boran yarışmalarını kandil gecelerini duvarlarımızın sarmaşıklarını bakkalımızın utana sıkıla veresiye hatırlatmalarını okul önü kozhelvalarını akşam oturmalarını ve hayatı... Top oynardık ip atlar kedi kovalar taşlarla birbirimizin başını yarar mahalle savaşları çıkarır gece olunca da tutar babalarımızın elinden yazlık sinemaya gider Sadri Alışık Vahi Öz Belgin Doruk Cüneyt Arkın seyreder Olimpos gazozlar içer güler eğlenir bağırır çağırır dönerken yıldızları sayardık. Sıkı çocuklardık. Hepimizin birer yıldızı vardı onlara isim takardık onlar da bize isim takardı pus ve dumandan önce bu şehrin geceleri göz kırpan ve isimler takılan yıldızları vardı. Benim yıldızıma Mehlika adını vermiştik biz kimseden yana değildik. Kimsenin de kendinden yana olmasını istediği birileri olmazdı. Bir değirmendeydik öğütülen öğütülürken türküler söyleyen buğday başaklarına benziyorduk. Ben çorbalardan tarhanayı yemeklerden kuru fasulyeyi sigaralardan harmanı belki bunun için çok sevdim. Yollar bozuk musluklar bozuk ziller bozuk paralar bozuk ama adamlar sağlamdı. Bu şehrin yıldızları vardı. Saçlarına kurdeleler takan çivitle yıkanmış beyaz çoraplarına leke bulaşmasın diye su birikintilerinden sakınan gözleri önlerinde yürekleri ve beslenme çantaları ellerinde küçük çocukları vardı bu şehrin bu şehrin yıldızları vardı. Ben Fenerbahçe'yi amcam Vefayı tutardı. Konya tahıl ambarı Mersin muz cennetiydi. Taksim'den Fatih'e troleybüs kalkar Şişhane'de mutlak raydan çıkardı. Vallahi hayat zor ve fakat çok matraktı. Muammer Karaca adına bir tiyatro binası yoktu bizzat kendisi vardı. Başımız ağrırdı komşumuz vardı gönlümüz daralırdı komşumuz vardı Çorbamızı umutlarımızı memleket kadar kalbimizi paylaştığımız komşularımız vardı. Geceleri bekçimiz gündüzleri sütçümüz bizim kadar zayıf da olsa nohut'a makarnaya alışmış da olsa Sarman adında bir kedimiz ceplerimizde kırık misketlerimiz çamur bulaşığı ellerimiz ve gülümseyen bir yüzümüz göstermekten utanmayacağımız bir içimiz bir araya gelerek çektirebileceğimiz bir aile fotoğrafımız vardı. Bir sabah bütün iyi şeylerin Ayvansaray iskelesinden hayal ülkesine doğru demir alan bir şirket-i hayriye vapuru gibi aramızdan ayrıldığını gördük. Sonra Ayvansaray'ın suları çekildiğini yazdı gazeteler Süheyla hanımın Raci beyin Melahat mehveş ablanın Niko'nun Ercüment efendinin çekildiğini ise yazmadılar nedense Ama yok ama yoklar. Ne harman sigarası kaldı geriye ne olimpos gazozu ne Sadri alışık. Kalan bir tortuydu belki. Belki kırık bir rüya denizi belki suya düşürdüğümüz suretimizin cep aynamıza nüktedan bir yansımasıydı herşey. Herşey Maltepe sigarasının her arandığında her bakkalda bulunabilmesi ile büyüsünü kaybetmişti belki de. belki de biz bir rüya mı görmüştük? Hadi hepsi yalandı. Hadi hepsi hayaldi. Hadi hepsini ben uydurmuştum Ama rüyalarımızın melekleri ve sofralarımızın daim konukları kuşlar? Ya onlar? Onları siz de görmediniz mi? Sizin de sofranıza konup rüyalarınıza uğramadılar mı? Onlar da mı yalandı? |