|
Sponsor |
|
||||
Buyur Usta
Oğlum, onüç-ondört anahtarı ver
Al usta Oğlum, yat motorun altına Nesi var bir bakıver Olur usta Oğlum, iyi sık cıvatayı Sonra sahibi neder? Sıkıyorum usta Bileğim yettiğince Yüreğim yettiğince Sıkıyorum işte Oğlum, terlemişsin Akmasın terin motora Motor pas yapar sonra Olur mu be usta Ter pas yapar mı Gözyaşı pas yapar mı? Oğlum ne diyorsun bak işine Bakıyorum usta Yalnız ellerim Ellerim çatlamış be usta Ellerim acı içinde Yüreğim var ellerimde Yüreğim yanıyor usta Kan ter içinde. Hem usta Sen hiç misket oynadın mı sokakta? Sen hiç okula gittin mi okula? Okul nasıl bir şey be usta Öğretmen nasıl biri? Usta sahi Orda da motor baktırırlar mı ki? Orda da söverler mi çocuklara be usta? Orda da döverler mi? Oğlum bak işine ! kızdırma beni. Olur usta . ha usta, Senin anan da saçlarını okşar mıydı? Sana ağlar mıydı gecenin al yalazında? Sahi usta sen hiç ağladın mı bir sabah Cansız düşende anan Yavaşça gözlerinin önünde?! Oğlum bak işine ! Attırma tepemi gir motorun altına Usta dur kızma! Bak giriyorum motorun altına Dünyanın altına Giriyorum usta giriyorum Desteğe gerek yok usta Desteğe gerek yok Ben oraya yüreğimi koyuyorum İnan taşır be usta |
|
||||
Yol
Gözlerim kapanmadan önce yoldaydım
damperli bir kamyon kadar gürültülü ve bir o kadar sabırlı... bir menzil bir başka menzile, bir kilometre başka kilometreye değiyordu kalbimden acılı şarkılar geçiyor, sigaramın dumanı akşamla gülüşüyordu yoldaydım... kirli beyaz gömleğimin üstünde yağ lekeleri, arka dörtlüde şoför ismetin hayır hikayeleri, bir keskin viraj korkusunda, hükmünü yitirmiş bir limon kolonya ferahlığında, kısa ve soğuk ihtiyaç molalarında, bir kasaba otogarında, zigana geçidinde başım camda sarsılarak uykudaydım, öyle dardaydım, yoldaydım... o türkülerdeki, o ağıtlardaki, o fırata kaptırılan gelin gibi hoyrattaki, o aşılmaz, o varılmaz, o kahpe, o yalan sevgili, o rüya gibi yoldaydım... bir aşka gidecektim, gece yarısı yeni bir şehre inecektim, ellerim cebimde olacaktı, kalbim avuçlarımda, üşüyecektim... sen belki, belki sen cesur turizmin yazıhanesinden, apollo magius patinaj çekerken, hayal meyal görecektin beni... orası burası sökülmüş bir valiz elimde, yanımda senin için topladığım üzümlerle dolu bir sepet, ağzımda bulantıyı geçiren nane şekeri, cebimde muavinin ikram ettiği gofret, dudağımda yarım bir şarkı, yüreğimde sadece hasret, sadece cesur, sadece menzil, sadece... cümleten geçmiş ey olsun yolcular yine bekleriz, yine gideriz, yine severiz birbirimizi... geçmiş olsun ey yolcular! sizin yolunuzun bittiği noktada bizim yolumuz başlar. gidin, yatın şimdi, ya da buluşun sevdiklerinizle.. birbirinize öyküler anlatın; kaptan uyuyordu diyin, acılı şarkılar dinliyordu diyin, çok sigara içiyordu, gülmüyordu diyin, geçmiş olsun ey yolcular! hadi gidin hadi siz gidin hadi biz de gidelim İsmail bak arkaya yakayım dörtlüleri havalı bir korna, güzel bir manevra, hoşça kal otogar! merhaba yollar ve bahar, yamalı asvaltlar, merhaba hendekler, dereler, şarampol, merhaba rüyalar, ecel, merhaba hakkı bulut, nane şekeri, kolonya, çokoprens ve diğer herşeyler... merhaba yol yoldayız... hayırlı yolculuklar, hayırlı rüyalar, gece kuşları, fren sesi, koşarak karşıya geçmeye çalışırken parçalanan sincap, fırlayan tekerlek, devrilen otobüs, gazete kağıdıyla örtülen firmam, örtülen ömrüm, sermayem, karanlığım... o zaman ben uykudaydım, dardaydım, yoldaydım... |
|
||||
Ben Aşkı Satın Aldım
ben aşkı bir üveyikten satın aldım,yaşım Onatlı
o zamanlar bakır rengindeydi dağlar daha şivan düşmemişti böğrüme daha deli deli esmemişti ruzigar kalbim acıya düşmemişti sanırdım bütün ırmaklardan koşacaktım halayda delikanlı başı olacaktım bıyıklarım yeni terlemişti gurbeti İsmail dayımın gönderdiği kuru üzüm ve fıstık'tan bir de İstanbul fotoğraflarından tanımıştım hey deli yanım! türkülerim ince gül dalım gönül közüm verdiğim sözüm ne zaman duman olsa Munzur'un doruklarında kalırdı gözüm arada bir durup Fırat'a bakışım ve yanımdan ayırmadığım bir üveyikten satın aldığım aşkım yani ahretlik gülüyordum İstanbul'u fotoğraftan vurgunu üveyikten biliyordum bir zemheri akşamında oturtup tandırın karşısında babam oğul yürü, dedi yürüdüm topak oldu babam,acıdan yundu gözleri yalınız bir ''ah''etti anam sessizce ırmağa düştü sözleri yürüdüm terleyen bıyıklarım şahin bakışım ve yıldızlı gecelerimden birinde canım üveyikten satın aldığım halis aşkım geride kaldı ormanlar gördüm ağaçlar gördüm dallarında adamlar asılıydı ipince fidanlar ipil ipil kan sızardı dudaklarından baykuşlar gecenin koyu katmer al basması karanlığına karşı nasıl da gülüyorlar nasıl da gülüyorlardı hani benim yıldızım hani şehla bakışım hani sazım ve halis aşkım dağlardan geliyorum ben fıratın doğduğu yerden gönle aktığı yerden serin göze başından soğuk bulgur aşından dağlardan geliyorum ben aşkın doğduğu yerden hey! Yusuf'un kuyusundan Eyyub'un sabrından geliyorum etmeyin elemeyin ben İstanbul'u fotoğraftan vurgunu üveyikten belliyorum hani benim yıldızım hani şehla bakışım hani sazım ve bir üveyikten satın aldığım halis aşkım hey anam ne aynam ne tarağım ne sedef çakım ne tespihim ne mintanım bir han odasında akşam alacası değip geçerken böğrüme yavaşça önüme düştü alınyazım kim tutar kaldırır başımı yerden kim dinler türkülerimi bozlağımı sazımı bir duan olaydı ah, yanı başımda iki çift lafın bir tas ayranın bir dağ soluğun entarine yapışmış kalmış bir yayla çimenin bir tesbih böceğin bir avuç toprağın bir küçük taşın bir tel saçın alyazmanın altından hey anam akşam indi kırıldı sazım İstanbul da haramiler sokağında bir han odasında yavaşça önüme düştü alınyazım hani benim yıldızım hani şehla bakışım hani dağlara verdiğim aşkım akşam dediğim ana İstanbul da ay karanlık yürek pustur bir de hikayesi var kanadı kırık martıdan dinlediğim: çok önceden zebaniler yakıp geçerken şehri üç damla baldıran zehri üç damla hıyanet dökmüşler mavi denize üç martıyı boğmuşlar her şeyi gördüler diye akşam dediğim dam aralıklarından han bacalarından kaçıp giden güneşin vurması değil mi taa dağlara, dağlarıma değil mi ana yani akşam dediğim isli han odasında bir ben bir Viranşehirli Yakup bir de Çaykaralı Musa üç bardak çay hatrına üç gurbet türküsü değil mi uçurduğumuz üç damla baldıran zehri değil mi ana akşam dediğim buradan bu halis aşkımı bir han kirasına sattığım hovarda İstanbul dan aranan bütün overlokçular sıra ütücüler adına budur havadisim hatırladığın ne bulgur tadı ne bir çiçek ne bir isim ben gündüzleri Müslüm Gürses dinlemeye geceleri han odasında alınyazımı görmeye hüküm giymişim yine de ana ana yine de öperim gözlerinden dağlarımın çimenimin ve kanayan gençliğimin öperim hepsinin tekmil gözlerinden bıyıkları yeni terleyen gençliğimin adına ana can ana yaran ana oy ana hani benim yıldızım hani şehla bakışım hani sazım ben aşkı bir üveyikten satın aldım,yaşım Onatlı o zamanlar bakır rengindeydi dağlar daha şivan düşmemişti böğrüme daha deli deli esmemişti ruzigar kalbim acıya düşmemişti sanırdım bütün ırmaklardan koşacaktım halayda delikanlı başı olacaktım bıyıklarım yeni terlemişti |