Kıskançlıktan Bencilliğe: Müsade Özdemir
Kıskançlıktan bencilliğe
ipini koparan hayvanlar gibi, ortalıkta telaşla dönen
sağı solu koklayan
ve elde etme duygusuyla yanan
hani şu arsızlığı ayan beyan olanlar vardır ya
ağzı yayvan
karşısındakini karalamak için çabalayan
önünden akıp giden insanlıktan kendini uzak tutan, dudaklarını ısırmayan, yanaklarını kızartmayan, alnını aydınlatmayanlar
vardır ya hani
bulundukları ortamda ruhu hem minnet, hem de onurla donananların bütüncül özüne uygun düşmeyen insancıklar…
mutsuzluluğun ve umutsuzluğun sınırlarında ayarı bozuk dilleriyle, doyumsuz ve de uyumsuzdurlar. Bu yüzden, adımlarını attıkları her yanılgıda, geleceksiz bir yaşama mahkûmdurlar.
ha gayret diyerekten beynini yeniden kurdursa, sunsa insanlığın katına
ne kadar adam olunur ki, takma akılla
sevmeyi
ve sunulanla yetinmeyi hiç bilmeyen
belki egoist, belki de şizofren
kim bilebilir
kıskançlık canlı ( insan veya hayvan) hayatının her cephesinde yaşanır, karşınızdakinin benzeri ya da tıpatıp aynısı, belki daha fazlası (bizde ve ya sizde) ne farkeder
yeniden doğuş olmalı.
insan kendini yeniledikçe, düşünceler de yenileniyor, dün yaptığımız bugün bize çok anlamsız gelebiliyor mesela. Kişi içinde bulunduğu feodal düzenin kısıntılarından kurtulup, evrensel kültürünün zenginliğine daha düşünsel nitelik kazandırarak kendini yenilemek zorundadır
kimilerine göre kıskançlık sevgisizlikten kaynaklanıyor, oysa kıskançlık; sevgisizlikten veya sevgiyi esirgemekten değil, aşırısını istemekten kaynaklanıyor. Çok seven eşler, kardeşler veya komşular, hatta arkadaşlar, birbirini neden kıskanır, çünkü elde etme arzusu, hükmetmek, büyümek, yücelmek için, altetmek için, ‘’benim işte benim, ben her yerin sahibiyim, herkesten üstünüm, kadın gibi kadınım, erkek gibi erkeğim, elde edeceğim veya ettim, işte’’ düşüncesi.
çünkü sevgiyi çürüten ego devrede
her zaman egonun baskın çıktığı yerde. kıskançlık devreye girer
kıskançlığın zarar verici olanın adı hastalıktır, çünkü, sahip olduğunu değil, sahip olamadığını elde etmeye çalışmaktır, tam anlamda sahiplenmek ve ezmektir, bir tür bencilliktir. Ego meselesi…
kıskançlığı atağa geçmiş, dolayısıyla da saldırı başlar
canlı, tehlike arzeden potansiyele sahip olduğunu biliyor, ya da bilmiyor, tehlike arz ediyor, ego devreye giriyor, bilinci kendi bencilliğine kullanıyor.
kıskanç canlı (insan veya hayvan) devamlı tehlike arzeder, insani değerlerden yavaş yavaş sıyrılıp, hayvanileşmeye doğru yüz tutar. Çünkü kıskanç canlı doyumsuz canlıdır, doyumsuz canlı da tehlikelidir. Tehlike kimdedir, nerededir, ne zaman atağa geçer; örneğin: Aç insan vardır (sevmeye-sevilmeye, maddiyata-maneviyata, ölmeye-öldürmeye, insana-insanlığa, savaşa-barışa, durgunluğa-yarışa, gurura- şerefe, merde-namerde, sevince- kedere) aç insan var, o zaman ‘‘aç insan’’ tehlikeli insandır diyebilir miyiz?
GÖZLEMLER İSTER-İSTEMEZ BİR TAKIM SORULAR GETİRİR USUMUZA
kimlik ve kişilik -iyilik ve doğruluk- sevgi ve nefret- arzu ve şehvet, kıyaslandığında, ruhun ve bedenin sınırı yoktur, ya da ruhun ve bedenin sınırla alakası yoktur, diyenimizin yanı sıra, demeyenimiz de çoktur.
NEFSİ SİNEYE ÇEKMEK GEREK
ego baskın çıkmadığı sürece insan bilinci, sınır taşlarını kendi isteğine göre yerleştirme kabiliyetine sahiptir, ama ego baskın çıkmadığı sürece
ego: id ego-süper ego diye iki temel boyutu vardır
id ego------------ insanın bencil ve zevke dönük yanıdır
süper ego----- mantığı devreye sokarak zevk sürecini durdurur
ego-----------------id ego ile süper ego arasındaki durumu dengeler
bilincin hem bireysel, hem de toplumsal olarak iki temel boyutu vardır, yeterli olup olmaması meseledir. Toplumun bilinci bireyin, bireyin bilinci de toplumun bilinci olmalıdır.
analiz etmeye yeterli mi
biz kimiz
ne kadar iyi, ne kadar kötü niyetliyiz
birey dediğimizin, neyi paylaşıp, neyi paylaşamayacağını nerden bilebiliriz
toplumda (insan veya hayvan) hareketleriyle kendini belli eder, daha doğrusu canlının hakkettiği konum, canlının davranışlarıyla belirlenir.
bu da bir gerçek, kötü konumdakiler, iyi konumda olanları hep kıskanır
insanların zaman ilerledikçe bilgiye ulaşma biçimleri de değişiyor, yine de insan gibi yaşamak için ortak görüş gerek.
o halde
estek kösteklerle,
dönek değil
dölek olmalı olduğun yerde
insanlaşmanın önündeki engelleri yıkalım, bireyselleşmeyi alt edip, toplumsallaşmayı sağlayalım. İyi de, herkes kendi düşüncesini dokunulmaz kılıyor,
o zaman da, farklı savlarla, farklı bakış-açıları doğuyor
nasıl uyuşacağız,
nasıl seveceğiz karşımızdakini, nasıl güvenip kardeş kardeş geçineceğiz, ezmeden, yok etmeden, çalmadan, koparmadan, zarar vermeden insan gibi nasıl yaşayacağız. karşısındakinin üstünlüğüne tahammül edemeyecek derecede kıskanç olanların yaşadığı bir ortamda, nasıl…
bir gerçek var ki..
kimi dinlesen dürüst olduğunu söyler, uysallıktan bahseder, uyumdan, paylaşımdan, insan gibi insan olmaktan, kim der ki… ‘’ayranım ekşi’’ diye
‘’özgücüme güveniyorum, beni benden daha iyi bilen var mı, benim gerçeklerim, benim doğrularım, benim asil yanlarım var, beni benden daha iyi bilen var mı’’ diyor
dikkat: Bireyde biz merkezi çökertilmiş
bu durumda kim iddia edebilir, bireyin ‘’ben merkezli’’ olmadığını.
kim iddia edebilir kişinin kıskanç, bencil, yalancı, sahtekar ve bir o kadar da tehlikeli olmadığını… Çünkü, en hayvani duygularla kıskançlığın yaptırmayacağı hata yoktur. Aşırı kıskançlık, insanı insanlıktan çıkartıp hayvanlaşmaya yönlendirir
insanlığın ve gururun kaynaştığı anda,
görüneni değil de, gerçekte var olanı, tüm bilinç kipleri ile kavrayabilen insan, durması gerektiği noktada durabilen insandır. Bunu da başarabilmesi için bencilliğini yenmesi gerekiyor.
çünkü sevgi her şeyi çözemiyor, sevgi yeterli değildir hastalık derecesindeki kıskançlıklara
sevgiyi çürütüp öldüren, ego var
KISKANÇLIK BENCİLLİKTİR, BU YÜZDEN, SEVGİNİN DEĞERİ YOKTUR BENCİLLİĞİN YANINDA…
Müsade Özdemir
|