İron Maiden Kimdir?
Maiden 70li yıllarda Londra’nın punk gruplarının ağır bastığı East End bölgesinde çaldığı dönemde tam oniki farklı kadroyla sahne aldı. Deep Purple, Led Zeppelin, Yes, Wishbone Ash, Queen gibi gruplardan esinlenmiş ve taa o zamanlardan metal temelini oturtmuş olan Maiden o dönemki etkilenmelerden dolayı punk ögeleri taşıyordu. Klavyeci Tony Moree 1977’de gruba dahil oldu ama çok geçmeden klavyenin grubun sound’una uymadığına karar verildi ve klavye çıkartıldı. Grubun ilk vokali Paul Day yerini Dennis Wilcock’a bıraktı.
Wilcock tam bir KISS hayranıydı ve şovlarında alevler, makyajlar ve sahte kan gibi Gene Simmons gösterileri yapardı. Eddie fikrinin temeli de Wilcock’a kadar gitmektedir. Wilcock bir vokal olarak hemen her özelliğe sahipti ve grubu bir üst düzeye taşıyabilecek bir kapasitesi vardı. Ancak bu durum 1978 yılında punk kökenli Paul Di’Anno ve davulcu Duog Sampson’ın gruba gelmesiyle değişti.
Grubun adını Steve Harris “The Man In The Iron Mask” , “Demir Maske” filmini izlerken buldu. Ortaçağ’da kullanılan bir işkence aletinin adından etkilenerek bu ismi grubuna uygun buldu.
Iron Maideni İngiltere’nin heavy metal arenasında adeta şok etkisi yarattı. Sadece üç yıldır çalıyor olmalarına rağmen takipçilerinin sayısı her geçen gün artıyordu. O güne kadar hiçbir kayıt yapmamış olan grup 1978 yılının yılbaşı arifesinde hard rock tarihinin belki de en ünlü demosu olan The Soundhouse Tapes’i kaydettiler. Sadece dört parça kaydetmiş olmalarına rağmen bir hafta içerisinde basılan 5 bin kopyanın 5 bini de satıldı. Bu demodaki iki şarkı; “Iron Maiden” ve “Prowler”, İngiltere’de metal listelerinde birinci sıraya yükseldi. Maiden’ın ilk albüm çalışması bir compilation albüm olan ve 1980’de yayınlanan “Metal for Muthas” için oldu. Bu albümde “Sanctuary” ve “Wrathchild” ın ilk versiyonları yer aldı.
Murray’in gruba dahil olduğu 1977 yılı ve ertesi sene, 1978 yılı boyunca, şimdiki sistemden çok uzak olarak, Dave tek gitardı. 1979 yılında Tony Parsons gruba girdi ve iki gitarlı bir düzene geçildi. Doug Sampson’ın yerine Clive Burr’un gelmesiyle Kasım 1979’da EMI ile 15 yıl sürecek olan çok büyük bir anlaşma yapıldı. Stüdyoya girmeden hemen önce Parsons’ın yerine Dennis Stratton geldi. Ardından grup Dave’in çocukluk arkadaşı olan Adrian Smith’i de gruba almak istediler ancak Smith o aralar kendi grubu Urchin’in çalışmalarıyla meşguldü ve bu teklifi geri çevirdi.
İlk Başarı
1980 yılı geldiğinde efsane resmileşti ve ilk albüm EMI etiketiyle yayınlandı; Iron Maiden. Bu albüm neredeyse devrim gibiydi. Maiden NWOBHM’i kurmuş, dahası Heavy Metal’in doğuşunu kesinleştirmişti. Grup, KISS’in 1980 Umasked turunda açılışları yaptı. Yine aynı şekilde Judas Priest’in de birçok konserinde açılışları yapan grup Maiden’dı. KISS turnesinin hemen ardından Dennis Stratton grup ile olan anlaşmazlıklar ve müzikal farklılıklar sebebiyle gruptan atıldı. Bu zamanlama aslında çok iyiydi çünkü Adrian Smith kendi işlerini bırakıp Maiden’a katılmayı kabul etmişti.
Smith gruba keskin ve sert bir sound getirdi. Gergin ve neredeyse deneysel stili, Murray’in akıcı, hızlı ve blues temelli stilinintam tersiydi. Maiden’ı Maiden yapan [ 3 gitardan önce ] “twin guitar” düzeniydi. Murray ve Smith’in zıt stilleri Maiden’ın müziğinde, ortak bir noktada buluşyor ve bir neredeyse bir marka haline geliyordu. Wishbone Ash ve Thin Lizzy’in öncülüğünü yaptığı ikili gitar partisyonlarını Judas ve Maiden mükemmelleştirerek heavy metali dünyaya sundu.
1981’de ise ikinci albüm, Killers çıktı. Bu albümde ilk albümün kayıtları sırasında bestelenen ama albüme alınmayan birçok parça bulunuyordu. Bu albüm için sadece iki yeni parça hazırlanmıştı; albüme adını veren “Killers” ve “Murders In The Rue Morgue”
Yeni Dönem
Birçok grup gibi Maiden’da da fazlaca bir alkol tüketimi mevcuttu ve hemen hepsinin çok da az olsa uyuşturucuya bulaşmışlığı vardı. Bir tek Steve Harris’in bunlardan hiçbiriyle hiçbir zaman alakası olmamıştı. Diğer grup elemanlarının aksine Di’anno bu durumu iyice abarttı ve kokain kullandığı için kendisine çok zarar vermeye başladı. Amerika’da da büyük bir başarı kazanan Maiden, Paul Di’Anno’nun alkol ve uyuşturucu sorunuyla performansını düşürmesi sebebiyle gruptan attı. Di’Anno’nun yerine Samson’ın eski vokali Bruce Bruce, nam-ı diğer Bruce Dickinson geldi.
Bruce taa en başından kendi gibi olacağına yemin etmişti. Kendisinin de dediği gibi “wasn’t going to wear frilly collars and cut hair”
Bruce’un ilk Maiden albümü 1982 tarihli “Number Of The Beast” efsanesi oldu. Bu inanılmaz bir başarı getirdi Maiden’a. “Number Of The Beast”, “Run To The Hills”, “Hallowed Be Thy Name” gibi heavy metal adına yazılmış en mükemmel şarkılara imza attı Maiden.
1983’te stüdyoya girmeden hemen önce Clive Burr yerini Nicko McBrain’e bıraktı ve ultra heavy “Piece Of Mind” albümü kaydedildi.
Satanist suçlamalar vardı gruba yönelik. Grubun, şarkıları yoluyla okült mesajlar vermeye çalıştığı iddia edildi. Şarkıları tersten çalarak mesajlar bulmaya çalıştılar. Piece Of Mind albümünde yer alan “Still Life” şarkısının başını tersten dinlediğinizde Nicko’nun “Hmm, , what ho sed de t’ing wid de t’ree bance. Don’t meddle wid t’ings you don’t understand” dediği duyulurmuş. Hemen ardından da bir geğirme =]
Daha sonraları Nicko bunun varlığını doğruladı ve bunun Afrikalı diktatör Idi Amin Dada’nın bir sözü olduğunu açıkladı.
İngilizce meali : “What how, said the monster with the three heads, don’t meddle with the things you don’t understand.”
Türkçe meali : “Ne nasıl? Dedi üç başlı canavar. Anlamadığın şeylere burnunu sokma!
Yine Piece Of Mind albümü için bir tartışma daha çıktı. Bu sefer yazar Frank Herbert grupla tartışmaya girişti. Grup, yazarın “Dune” adlı kitabını konu alan ve aynı isimde bir şarkı kaydetmek istiyordu. Sadece kitabın adının kullanılmasına değil, şarkının introsunda kitaptan bir bölümün söylenmesine de karşı çıktı Herbert. Steve Harris’in talebi Herbert’in menejerleri tarafından çok sert bir biçimde geri çevrildi:
“Hayır! Çünkü Frank Herbert rock gruplarını sevmez, hatta heavy-rock gruplarını hiç sevmez, hele ki Iron Maiden gibi heavy-rock gruplarından nefret eder.”
Bu sözlerin ardından da yasal yaptırımlar uygulanacağı tehdidi gelince Maiden geri adım atmak zorunda kaldı ve şarkı “To Tame A Land” olarak kaydedildi.
Deneyim
1988 yılı Maiden için farklı birşeylerin denendiği bir yıl oldu. Yedinci stüdyo albümler “Seveth Son Of The Seventh Son” da değişik bir yaklaşım, alışılmışın dışında birşeyler denediler. Bu bir konsept albümüydü. Mitlerde anlatılan, kâhin bir çocuğu, Orson Scott Card’ın “Seventh Son” adlı kitabına da konu olan çocuğu temel alıyordu.
[1977’den bu yana] Maiden ilk defa bir albümünde klavye kullandı. Kimi eleştirmene göre bu durum biraz daha “ulaşılabilir” bir albüm ortaya çıkardı. Ayrıca grup ilk defa bir festiavlde headliner olarak yer aldı; Monsters Of Rock
1993’te Bruce solo kariyeri için çalışmak amacıyla gruptan ayrıldığını açıkladı. Ama ayrılmadan önce bir “Veda Turnesi” ve iki live albüm kaydetmeyi kabul etti. İlk live albüm, A Real Live One, 1986-1992 yıllarındaki parçaların bir live best of’u kıvamındaydı ve 1993 Mart’ında yayınlandı. İkinci live albüm, A Real Dead One ise 1975-1984 yıllarını kapsıyordu ve Bruce gruptan ayrıldıktan sonra yayınlandı. “Veda Turnesi” Ağustos 1993’te gerçekleşti. Bu performans önce belgesel olarak düzenlendi ve BBC tarafından televizyonda yayınlandı ardından da Raising Hell adıyla DVD olarak arşivlerde yer buldu. İlüzyonist Simon Drake bu şovda tüyler ürpertici gösteriler yaptı. Şovunu da, en büyük numarası ile, Bruce’u bir “Iron Maiden” ile “öldürerek” noktaladı.
Değişim Rüzgarları
Bruce gruptan ayrıldıktan sonra tanınmış-tanımamış, ünlü-ünsüz birçok vokal denendi. Rainbow’un vokali Doogie White da denendi ancak olmadı. Hatta Dream Theater’dan James LaBrie’ye doğrudan teklif götürüldü ama LaBrie kabul etmedi. Sonunda 1994’te Wolfsbane’in vokalisti Blaze Bayley’de karar kılındı. Bayley’in tarzı ve sesi Bruce’tan tamamen farklıydı ve fanlardan çok çeşitli tepkiler aldı. Üç yıllık bir aradan sonra Maiden 70+ dakikalık bir albümle 1995’te geri döndü; The X Factor. Bu albümün geneli karanlık, melankolik ve alışılmışın biraz dışında, çok daha kişisel ve içedönük olmuştu. Şef söz yazarı Steve, bu dönemde zor günler geçiriyordu. Evliliğinin sona ermesi, babasını kaybetmesi gibi kötü olayların yansımalarıyla dolu bir albüm oldu The X Factor. Bu albümün ilk konseri 28 Eylül 1995’te gerçekleşti; Jerusalem, İsrail.
Reunion
Şubat 1999’da Blaze biraz da grubun isteği üzerine ayrıldı. Asıl sebep Bayley’in sahne performansındaki sızlıktı. Sesi bütün konseri kaldıracak kadar güçlü değildi. Aynı zamanda grup, fanlarını verdiği bir (hatta iki) haberle adeta şok etti: Bruce da Adrian da gruba dönüyor ve 80lerin klasik kadrosu yeniden birleşiyordu. Hatta ve hatta Janick de grupta kalıyor ve Maiden üçlü gitara geçiliyordu. Tüm bu mükemmel gelişmelerin ardından aynı mükemmellikteki bir reunion turnesi de kaçınılmazdı =]
2000ler
2000’de biraz daha “progressive” bir dönem başladı. 67 dakikalık “Brave New World” deki on parçanın altısı altı dakikadan uzun sürüyordu. Şarkı sözleri biraz daha karanlık konulardan ve sosyal problemlerden oluşuyordu. Progressive yönleri keşfetmekle Maiden, daha farklı bir fan kitlesi daha kazanmış oldu. 2000’de başlayan turne 2001’de sona erdi. Son konser, artık efsaneleşmiş olan Rock in Rio konseriydi.tam 250,000 Rio’da, Maiden’ın yanındaydı.
Bu progressive yönlü sound 2003’te çıkan “Dance Of Death”albümüyle de devam etti. Şarkıların çoğunda yine “ölüm” teması vardı ama sound tema kadar karanlık değildi. Brave New World de Dance Of Death de çıktıkları yılların en iyi metal albümleri seçildi Metal-Rules.com tarafından. (2000-2003)
|