|
Teşekkür Edenler: | ||
Sponsor |
|
||||
Cevap: Point Break
Seçkincim, yorumlarıma/eleştirilerime başlıyorum(Bu arada eleştiri kelimesi hep olumsuz birşeyler söyleyecekmişiz gibi bir çağrışım yapar fakat yapıcı eleştiri diye birşey de yok değil).
Hikayenin giriş kısmını oluşturmuşsun ve giriş kısmında olayın ilerleyişi akıcı olmuş. Bu konuda seni takdir ettim. Hikayeni takip ederim böyle bir akıcılıkla anlatırsan. Sana bazı konularda da tavsiye vermeliyim sanırım. Ne de olsa 1o yıldır falan adam akıllı hikaye vs yazan biriyim, bu nedenle azıcık da olsa bu hakkı kendimde gördüm. *Öncelikle, ana karakter ile ilgili biraz daha ipucu verebilirdin. Kişilik bakımından değil. Mesela eve girdiğinde lavaboya gider bir ara, aynaya bakar. O sırada anılar vs aklına gelirken dış görünüşünü incelerdi. Bunu fırsat bilerek sen de onun dış görünüşü hakkında bize ipuçları vermiş olurdun. *Diyalogları samimi yapmaktan çok yabancılaştırmaya çalış. Bunu şu nedenle söylüyorum: Yabancı isimler kullanmışsın. Onlar "honey" diye hitap ederken "balım"ı değil "tatlım"ı ifade etmeye çalışırlar. Bunun gibi ufak detaylarla sanki yabancı bir yazarın romanını okuyormuşuz hissi uyandırabilirsin bizde. (Elbette ki karakter isimlerin yabancı olacaksa) Bunun için yabancı filmlerdeki diyaloglardan örnek alabilirsin. *Bir de eve döndüğünde gördüklerini yansıtman ne kadar güzel olmuşsa, karakterinin o an hissettiklerini yansıtman da o kadar zayıf olmuş. Biraz duygusal açıdan bizi tatmin edecek betimlemeler kullanmalısın. *Son olarak, bölümün son cümlesi, klişe olmakla birlikte merak da uyandırıcı. Fikir güzel ama onun yerine başka cümle varyasyonları da kullanabilirsin. Mesela; "Yeniden aynı hava... Yeniden aynı simalar karşımda duruyorlar... Peki, ben aynı mıydım acaba? Bu soruya o zaman hiç düşünmeden evet diye yanıt verirdim. Ama görünüşe bakılırsa, olanlar hiç de öyle olmadığının kanıtıydı." cümlesi sanki anlatımına daha çok yakışır gibi geldi. Eh, benden bu kadar yorum yeter. Hikayeni takip ederim. |
|
||||
Cevap: Point Break
Bölüm 2 : Yeni Bir Dünya Sabah uyandığımda herşey çok farklıydı. Buranın havası insana iyi geliyordu - ve acıktırıyordu da -. Çalar saat daha çalmamıştı, hah! Şehirdeyken 5 dakika daha uyumak için kahvaltı yapmazdım. Banyoya gittim, sakallarım biraz çıkmıştı. Traş olmak için jileti bulamıyordum. "Baba, traş bıçağı nerede?" dedim. Ses gelmedi. " Baba ? " Yatak odasına koştum. Babam horul horul uyuyordu. Horlaması banyodan duyulmasada koridordan rahatça duyuluyordu. Tekrar banyoya gittim. Yine bulamadım. Ve kafama dank etti. Zaten bavulumda 4-5 adet vardı. Odamda bavulumu açmak için gittim ve traş bıçağını aldım. Suratımda belli belirsiz bir değişme vardı. Ve aynaya bakmak için eskiden yüksek yere çıkardım. Şimdi kendimi görüyordum. 1 gün içinde 10 santim uzamışmıydım ? İmkansızdı. Her ne ise, sanırım yaşlı Sam'dan bir iyilikti, aynayı aşşağı çivilemişti galiba. Umursamadım. Tıraştan sonra çok acıkmıştım. Kendime yumurta kırdım ve daha sıcakken ağzıma 2-3 lokma tıkıştırdım. Tanrım ! Ne kadar acıkmıştım. Bir tava yetmedi, 2. tavaya bu sefer 4 yumurta kırdım ve zorlanmadan yedim. Açlığım dinince kendime kahve yaptım ve okula hazırlandım. Yeni Second Beach ortaokuluna yazılmıştım. İkinci kumsal. Burayı seviyordum... Okula giderken pek birşey dinlemedim. John, Dave ve Justin'i okul kapısında beni beklerken buldum. Aramızda ilginç diyaloglar geçti. Onlar için çok anlamlı olsada, ben hiçbirşey anlamamıştım. " Hey, Jeff. Bugün okul çıkışında işin var mı ? " " Neden ? " " Var mı yok mu ? " " Yok sanırım. Ne oldu ? " " Hiç. Grupça ormana gidecektik. Orada ilginç şeyler öğrenecekmişiz. " " Nasıl ? " " Gittiğimizde görürsün. Benimde bir fikrim yok." " Sanırım babamdan bir kaç efsane (zırvalık) dinleyeceğiz. " dedim ve güldük. Tam o anda zil çaldı. Sınıflara dağıldık. Seçmeli ders olarak İspanyolca'yı seçmiştim. Paul ile aynı sınıftaydık. Dersi dinlemeye çalıştım ama çok sıkıcıydı. Paul, her zaman derslere önem verirdi ama sanırım 3,5 yıl sonra pek dinlemiyordu artık. Ders arası olduğunda toplandık. Herkes düne göre gözle görülür uzamıştı. Kimse derslerden bahsetmiyordu. Ne olmuştu ? Ben dahil bizim tüm 6'lı ergenliğin aynı safhasındamıydık ? Bu düşünce gülmeme sebep oldu. Okul bittiğinde ormana gittik. Sam, Paul'un babası Taylor Frozen'de oradaydı. Neler olduğunu merak ettim. Derken Sam, hiç beklenmedik otoriter bir biçimde bize " Oturun. Lütfen. " dedi. Şaşkın bir biçimde ağaçların altına oturduk. Hava bu şehirin ortalama havasına göre sıcaktı. Havada bulut vardı ve sıcakmıydı ? Bir terslik vardı. " Çocuklar, öncelikle bu anlatacaklarımı iyi dinleyin. " dedi ve anlatacaklarını bekledik. Bu mesaj; kenny tarafından '05.06.10 - 01:46' tarihinde değiştirildi. |
Teşekkür Edenler: | ||
|
||||
Cevap: Point Break
Twilight'a da baya benziyo
ya bisey sorucam qenel olarak farkettim niye herkes hep yabancı isimler ve yabancı mekanlar tercih ediyo? Gerçekten meraktan soruyorum.. hikayenin nolduqu biraz belli oldu sanRm.. tesekkürler seckin.. |
|
||||||||||||||||||
Cevap: Point Break
Bu arada gelişmeyi fark ettim. Hızlı paylaşman da oldukça iyi. Devamını bekliyorum... Ne anlatıcak acaba??? |
|
||||
Cevap: Point Break
Bölüm 3 : Efsaneler gerçeğe dönüşür mü ? " Evet, şimdi anlatacaklarımı dinlerken biraz ürpereceksiniz, ama unutmayın, bu kişiler sizin atalarınızdır. " dedi. Biz anlatacaklarını merakla beklerken, bir yudum su içti ve boğazını temizledi. Otoriter bir sesle konuşmaya başladı : " Yıllar yıllar önce, atalarınızdan biri olan Usta Kurt, " diye söze başladı. Bu söze Dave güldü, ama saygısından kahkahayı basamadı. Ama şunu sormadan edemedi : " Bir saniye, Usta Kurt ? Hahaha. " dedi. " Sanırım bayağı eski yıllar, ha ? " dedi ama yaşlı Sam'in bakışları onu susturmaya yetti. " Evet, Usta Kurt Jack, ki bu adı eski zamanlarda almıştır, o zamanlar gündemde kovboy-kızılderili davası vardı. " dedi. " Jack, öğlen saat 15:00'i gösterirken, yanlış yerde ailesiyle yanlış zamandaydı. Karısı olan ve çok güzel olduğu bilinen Kate ve ailenin tek çocuğu şirin küçük kız Gretchen beraber ormandaydılar. Haftanın 1 günü aksatmadan oraya pikniğe giderler, biraz gürültüden uzaklaşırlardı. Tam o sırada, nöbetçilik yapan 3 kızılderili süvari yanlarına yanaştılar. Güzel bir aksanla " Siz kimsiniz? " demişler. " Biz, Brave ailesiyiz. Ne kovboyuz, ne kızılderili. Ormanda yaşarız, sadece karnımızı doyuracak kadar yemek yaparız, kendi halimize bakarız. " demiş Jack Brave tane tane. " Bizimle geliyorsun. " demiş aralarında atın üstünde en uzun duranı. " Sen iş görürsün. " Oraya doğru yol alırken Jack pek ses etmemiş ama isteseymiş o 3 kişiyi kolaylıkla öldürebilirmiş. Yanında zaten tabanca varmış ve usta bir dövüşçüymüş. Vücududa sağlammış. Ama Jack, ailesi için bunu göze alamamış, onlara bir zarar gelebilirmiş. Zaten son günlerde epey uzayan Jack'tan kızılderililer bile belli etmesede korkmuşlar. Oraya vardıklarında, Jack gördüklerine inanamamış. Bunlar, bunlar uygarmış. Ona babasının anlattığı kadar kötü gözükmemişler. Babası onları cani birer katil olarak tanımlamış. Çadırlarda yaşadıklarını ve sürekli pipo içtiklerini, tanrıya inanmadıklarını ve çok katı cezaları olduğunu duymuştu, belki yarısından fazlası doğruydu, ama kesinlikle evleri taştandı. Çadırlarda yaşamıyorlardı, hatta şehrin bir yerinde bir içki bar gördüğüne jack yemin edebilirdi. Ama sonra Jack gerçeği anladı, burası onların evi değildi, buraya onla beraber saldırmaya gelmişlerdi. Burası, ormanın yakınındaki kasabaydı. Yola pek dikkat etmemişti Jack. Ama sonra boğazında birşey düğümlenmişti. " Burası benim büyüdüğüm yer. Buraya saldıramam. " demiş Jack. " İsterseniz beni öldürün, umrumda değil, buraya saldırmayacağım ! " " Öylemi, tamam o zaman. " demişler ve yola koyulmuşlar. Jack bir terslik olduğunu anlamış. Bu kadar çabuk kabul etmemeleri gerekiyordu. Neredeydi cani ruhları ? Köye geldiklerinde babasının anlattıkları buraya göre cennet gibi kalıyordu. Her evin başında bir Amerika'lı savaşçı başı, kafa derilerini kurumaya bırakılmış ipler... Cehenneme benziyormuş burası. " TANRILAR KURBANINI BİZE GETİRDİ İŞTE ! " demiş maskeli birisi. Öğrendiği kadarıyla bu büyücüleriymiş. Şamanları. " EVET ! " demişler hepsi. " UZUN ZAMANDIR, BİR AİLE KURBAN ETMEDİK, VE ASİ, YALANCI BİR AMERİKAN ASKERİNİN AİLESİNİ !!!!! " " EVET ! " " TANRILARI ONURLANDIRALIM. " demişler ve kazıkları yakmışlar. Jack çırpınmış, hepsini öldürmek istiyormuş, içindeki öfke bir insana göre çok fazlaymış. Ve o anda patlamasına sebep olan birşey olmuş . Karısı ve kızı gözünün önünde yanmaya başlamış. Alev alev... Jack onları kurtaramayacağını biliyormuş, ama denemeliymiş. Onu tutan 3 elden sıyrılıp kazıkları devirmiş. Ama artık çok geçmiş. Karısı Kate ve çok sevdiği kızı Gretchen ölmüş. Yanarak. Acıyla. Çığlıklar içinde. Ve o anda, insan öfkesi, doğaüstü olmuş. Bir insan taşıyamazmış. Ve o anda şekili değişmiş, bu bir KURT ADAMMIŞ ! Görüntüsü kurtmuş, ama içindeki o kişiymiş, Jack'miş. 30 kişilik kabileyi pençeleri ve dişleriyle yerle bir etmiş. Neye dönüştüğünü ancak öfkesi geçtikten sonra anlayan Jack'in, sakinleşip insana dönebilmesi 2 haftasını almış. Kendini birçok şekilde öldürmeyi denemiş. Yüksekten atlamış, ama 2 saat içinde kemikleri iyileşmiş. Boğmaya çalışmış, ama 15. dakikadan sonra Hâla nefesini çok rahat tutabiliyormuş. Hayatta kalma refleksleri o kadar sağlammışki, o istesede ölemiyormuş. Bir bıçak saplamış, hayır 15 saniye sonra yeniden iyileşmiş. Anlamışki, gerçekten yaşlanmaya huzura erdiğinde başlayabilirmiş, tıpkı kurtluktan insanınki gibi. Kızını ve karısını gece gündüz düşünmüş. Uyurken rüyalarında görmüş, ama en sonunda... Carmen adlı ispanyol kökenli bir kızla tanışmış. Onu hayata bağlayan her ip yok olmuş, artık ip değil , birer zincirlermiş, binlercelermiş, ve hepside Carmen'e bağlıymış. 3 insan ömrü yaşadıktan sonra huzura kavuşmuş, ve Carmen'le birlikte yaşlanıp, vefat etmişler... Biz, şoktaydık. Böyle bir hikaye gerçekmiydi, yoksa yalanmı ? Kim böyle birşeye inanırdıki ? Paul'un küfrettiğini duydum. : " Siktir artık Sam, çok yaşlanmışsın sen !! " dedi. Ben bir şey diyemiyordum, çünkü Hâla şoktaydım. Ve babam beni dürttü. " Jeff, iyimisin yavrum ? " Kelimeler ağzımdan güçlükle çıktı. " D-değilim. Ama eminim olacağım." Bu " efsane" ye herkesten çok inanmıştım çünkü, Sam'i tanırdım ve yalan söylerken sol gözü seyirirdi. Doğru söylüyordu, bu olay yaşanmıştı, ve bizde, o kandan geliyorduk... O öfkeyi ne zaman yaşayacağımı merak ettim... |