Soğuk tuğlalarla örülü dairenin, leş gibi geceden kalma nefesinde boğula boğula görülen rüyalardan öteye kaçamamış, hayali bir ağaç kovuğuna sığınmış, battaniyeler altında ter içinde... Duvarlarda bir kaç nazar duası, salonun ortasında, günde beş vakit üzerine uzanılıp lanetler okunan seccade, kanepede bir adam, dudakları aralı, iri, gözleri dolu, ama mutlu, ya da değil, sorsan kendi bilmez küfreder sadece... Takkesinde bir kelle, kellede beyin. Beyin dolmuş her gece çektiği anason damlaları, fahişelerin ter kokuları ve durmadan mırıldanıp sığındığı dualarla. Anacığı ölmüş yıllar önce. Kendini yalnızlığından, anlamsız hayatından, hiç sevememiş kalbinden ve tek güzel laf duyulmamış ağzından kim kurtarsın artık tanrıdan ve kafası güzelken yazdığı bir kaç başarısız ilahiden başka?