|
Teşekkür Edenler: | ||
Sponsor |
|
||||
Cevap: Karanlığa Aşk
Çok güzel Betimlemelerin harika seviyorum
Küçük sade kırmızı kitap 23 Numara filmindeki kitap gibi canlandı gözümde. Ayrıca kapısız oda diyince aklımada Alice Harikalar Dünyasında hikayesi geldi aklıma Çok güzel olmuş diğer bölümlerini merakla bekliyorum. diğer bölümleri biraz uzun yazarsan daha iyi olur diye düşünüyorum Ellerine Sağlık teşekkürler. |
Teşekkür Edenler: | ||
|
||||||||||||||||||
Cevap: Karanlığa Aşk
|
Teşekkür Edenler: | ||
|
||||||||||||||||||
Cevap: Karanlığa Aşk
BöLÜM 2: Geçmiş (Santa Monica) Natalie, daha beş aylıkken babasının işi yüzünden taşınmışlardı bu güzel şehre. İnsanlarının çok az yerde karşınıza çıkabileceği Santa Monica'da gerçekten kendini hissettiren bir huzur ve düzen havası vardı. Babası Levellyn Marshall o zamanlar genç bir polis memuruydu. Yakışıklı bir adamdı ve Natalie ergenlik döneminde sırf bu yüzden babasını arkadaşlarından uzak tutmaya özen göstermişti. Babasına adeta aşıktı. Annesi Vivian, her zaman nazik bir kadındı. Daha sonradan Natalie, annesinin babasına layık olabilmek için çok çaba sarfettiğini fark etmişti. Gerçekten de babasının annesini sevme nedeni de buydu. Güzel bir kadın değildi annesi, ama Levellyn hayatı boyunca böylesi iyi yürekli bir kadınla da daha önce karşılaşmamıştı. Vivian ise deli gibi aşıktı Levellyn'e. Onlarınkisi mutlu bir aileydi. Ortalama bir gelir, tutumlu ebeveynler, anlayışlı bir evlat ve tatlı huysuz bir büyükbaba... Maximmilian Marshall huysuzdu kesinlikle, fakat söz konusu Natalie ile oyun oynamaya gelince akan sular dururdu. Eşi Kate lenf kanserinden vefat etmişti. Şimdi tek sığınağı sevimli Natalie, oğlu ve Vivian'dı. Natalie okul hayatı boyunca hep gözde bir öğrenci olmuştu. Öğretmenlerinin sevilen bir öğrencisi, arkadaş toplantılarının vazgeçilmeziydi. 17'sine kadar sadece bir kişi ile flört etmişti. Seçici olmayı babasından huy edinmişti. Oysa etrafını çevreleyen gözler hiç bir zaman vazgeçmemişlerdi. En yakın arkadaşı, aynı zamanda komşularının oğlu olan Brian'dı. Hep aynı okulda okumuşlardı. Birbirlerini çok iyi tanıyorlardı ve kimsenin dostluklarını yıkmasına izin vermezlerdi. Brian aşk hayatı çalkantılı bir gençti ve bu konudaki sakarlıkları Natalie'yi hep güldürürdü. 19. yaş gününe kadar herşey o kadar güzeldi ki, başına gelen felaket sanki bunların hepsini silmek adına yaşanmıştı. O yıl kaliteli bir koleje kabul edilmişti. Bu haberi alan ailesi kutlamak amacıyla haftasonu dağa gitmeyi planladılar. Natalie fazlasıyla heyecanlıydı fakat babasının ondan çok daha heyecanlı olduğunu hissedebiliyordu. Annesinin gözleri son günlerde hep nemliydi. Büyükbabası odasına sık sık gelip onu tahammülü zor hikayelerini dinlemeye zorluyordu. Kısacası Natalie'nin evden ayrılacağı fikri Marshall ailesini buruk bir sevince sürüklemişti. 27 Mayıs 2005, pazar günü... Bütün aile arabaya doluşmuştu. Bir haftalık bir kamp ve sonrasında sevgili Natalie'nin ayrılık vaktiydi... Kamp alanına geldiklerinde herşey olağandı. Babası Çadırları kurmuştu bile... Vivian son hazırlıkları yapmaya başlamıştı yemekten önce. Koca Max(Natalie büyükbabasına koca Max demeyi severdi) ateş yakmış, Natalie'ye anlatacağı askerlik anılarına çalışıyordu... Ne adam ama! Akşam beklenilenden eğlenceli geçmişti. Babasını ilk defa taklitler yaparken izlemişti. Annesi kötü sesine rağmen şarkılar söylemişti. Yorgunluk çöktüğünde, herkes çadırlarına çekildiğinde Natalie bir süre sessizliğin tadını çıkardı. Sonra yakında ailesini ne kadar çok özleyeceğini fark etti. Ateşi södürdü, cızırtılar eşliğinde çadırına girdi. Natalie uyuduktan tam 3 saat sonra annesinin çığlığıyla uyandı. Neye uğradığını şaşırmıştı. Önce çadırdan çıkmaya tereddüt etti Sonra annesinin çığlığının hırıltılarla kesildiğini duydu. Ani bir refleksle çadırın fermuarını açıp gizlice bakmaya çalıştı. Gördüğü şey kanının donmasına yetmişti. ... Natalie elindeki nota bakıyordu boş boş. Aklında bir sürü düşünce asılıydı ve bir türlü çıkaramıyordu anılarını kapalı kaldıkları yerden. Ne öğreneceğini kestiremeden notu okudu: "Sevgili Natalie; Nerede olduğunun bir öneminin olmadığını belirtmek isterim. Buradan nasıl çıkacağını düşünmeni de istemiyorum. Çünkü buradan çıkışının anahtarı yine benliğinde, ne olduğunu keşfetmende gizli. Sana kitaplar bıraktım. Daha bir tanesini bile okumadığına eminim. Sana ne olduğunu bulmak istiyorsan sadece oku. Şimdi açsındır. Yatağının altında sana bıraktığım bir kutu var. Oradakine şaşkınlıkla bakmadan iç. Sana bu son notum olmayacak. Yalnız hepsini hemen anlayacağını sanmıyorum. Bana kızacaksındır da. Ama acılarına son vermenin tek yolu buydu. Yakında bana minnet edeceksin. Carl" Kimdi bu Carl? Onu tanıyor muydu? Daha kötüsü bu Carl denen herif Natalie'yi nereden tanıyordu? Kahretsin! Gerçekten de adamın dediği gibi açtı Natalie. Ama bu seferki açlığı farklıydı. Sanki daha önce hiç yememişçesine açtı Natalie. Yatağın altına uzandı eli. Bulduğu bir kutuydu. Gri bir kutu... İçini açtı; "Bu bir dondurucu..."
Bu mesaj; Crimson Lady tarafından '14.02.10 - 12:37' tarihinde değiştirildi. Sebep: Üst üste birden fazla mesaj yazamazsınız. |
Teşekkür Edenler: | ||
|
||||||||||||||||||
Cevap: Karanlığa Aşk
İşte üçüncü bölüm... Bölüm 3: Tanışma
Natalie, gördüğü şeye anlam veremiyordu. "Bu adamın derdi ne?" Önünde duran kutuda kan torbaları bulunuyordu. Bir de küçük bir not vardı: "Şaşırma, sadece içgüdülerine kulak ver. Bırak onlar seni yönlendirsinler..." Ne yapacağını bilmez halde torbalardan birini eline aldı. İçinde inanılmaz bir açlık hissi vardı. Gözleri karardı, bilincini yitiriyordu. İki dudağının arasında bir hareketlenme olduğunu fark etti. Torbayı açtı ve tüm kanı emdi. Fakat bu yeterli değildi. Dondurucudaki tüm kan torbalarına doğru hamle yaptı bu kez. Açlığı bastırılamaz haldeydi... Gittikçe büyüyen bir açlıkla hepsini bitirdi. Ama daha fazlasına ihtiyacı vardı. Çıldırmak üzereydi... "Bana neler oluyor?" Aynaya doğru yöneldi, karşıdaki yansıma o kadar korkunç bir hale bürünmüştü ki, bunun kendisi olabileceğine ihtimal dahi vermek istemiyordu. Gözleri kocaman ve yeşildi, etrafında kırmızı damarlar toplanmıştı. Ağzı kan içinde kalmıştı ve iki dudağı arasında... Dişler! Parlayan, kanlı, sivri iki tane diş! Eliyle ürkekçe bir tanesine dokundu. "Bunlar...Gerçek!" Öfkesinden deliye dönmüştü. Aynaya doğru bir hamle yaptı. Dökülen parçalardan birini eline aldı, oldukça keskindi. Natalie, bir an bile düşünmedi keskin cam parçasını bileğine götürürken. "Bütün bunlar kötü bir kabussa, ancak böyle kurtulabilirim." Bileğine iyice bastırdı. Biraz canı acıdı, biraz da kan döküldü kireç beyazı döşemeye. Zavallı bedenini yere bıraktı. Gözlerinden yaşlar süzülürken kanayan bileğine baktı... "Bu imkansız! Lanet olsun! Lanet olsun!" Bileğindeki çizik hızla kapanıyor, adeta kendini yeniliyordu. Bunu görmek bile o kadar acıtmıştı ki zavallı Natalie'nin canını, artık yorulduğunu hissetti. Gözleri nemli, derin bir uykuya daldı... ... Genç kız, ürkekçe anne babasının kaldığı çadıra doğru yöneldi. Yaklaştıkça dizleri titremeye, midesi kasılmaya başlamıştı. Gördüğü, belki de görüp görebileceği en tüyler ürpertici şeydi: Çadır baştan aşağı kana boyanmıştı. Çadırın içine girecekken ayağı bir şeye takıldı, geri çekilip baktığında küçük dilini yuttu. Bir çığlık kopardı. Dizlerinin bağı çözüldü. Annesinin kopan başının yanında ağlamaya başladı. Büyükbabasının çadırına doğru bakınca, durumun vehameti bir kez daha gözler önüne serilmişti. Tüm ailesi katledilmişti ve ormanda yapayalnızdı. Natalie bir türlü sakinleşemiyordu. Daha bir kaç saat önce babası şen kahkahalar atıyordu. Annesi şarkılar söylüyordu. Büyükbabasının o berbat hikayeleri hala kulaklarında çınlıyordu. Neden sonra telefonu eline aldı, polise durumu anlattı ve beklemeye başladı. ... Uyandığında yine o tanıdık mide bulantısını hissetti. Anıları onu terketmeyi reddediyordu. Doğruldu, dizlerine kapanarak ağlamaya başladı. Her yeri kan içindeydi. Saat kaçtı? Pencereden sadece ufak bir ay ışığı düşüyordu odaya. Kendisini toparlamaya çalışırken bir tıkırtı tüm sessizliği yararak odanın içini doldurdu. Natalie yerinden kıpırdamaksızın ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Tıkırtılar...Tıkırtılar... Gittikçe artan ayak sesleri... Sonra bir durulma anı... "Lanet olsun! Çok karanlık!" Odanın içinde, yerde, kireç kaplı döşemede bir hareketlenme oldu. Yatağın hemen yanıbaşında bir kapak açıldı. Önce bir mum ışığı, sonra bir silüet girdi içeri. Natalie şimdi iyice duvara yapışmıştı. Silüet yaklaştı... Yaklaştı... Artık Natalie'ye çok yakındı. Silüet Natalie'nin yanıbaşında dizleri üzerine çöktü. Mum ışığı bir an için aydınlattı yüzünü yabancının... "Sen... Ama... Nasıl?" |
Teşekkür Edenler: | ||