|
Teşekkür Edenler: | ||
Sponsor |
|
||||||||||||||||||
Cevap: Bir Damla Kan... 1.Bölüm: Milford Kasabası
bu yeni bir hikaye... daha az sevişme var zaten. Olaylar daha çok olacak bu hikayemde. |
|
||||
Cevap: Bir Damla Kan... 2.Bölüm:8 ve 9
2.Bölüm: 8 ve 9 Peter bana diğerlerini tanıştırdıktan sonra Melanie beni yanına çağırdı. Alex ise sinirli bir şekilde Melanie’nin arkasından bana bakıyordu. Yanına geldiğimde Alex’i göstererek: “Beraber işe çıkıyorsunuz Jason.” dedi elindeki kartı bana uzatarak. Kartın üstünde Özel dedektif Jason Fullen yazıyordu. Ben ona avcı olmak istediğimi bahsettiğim gün bu kartı çıkarmış olmalıydı. Ben ilk günüm olduğu için Alex’le işe çıkmak istemesem de bu hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Melanie bunu böyle uygun gördüyse yapmak zorundaydım. Hem Alex gayet başarılı bir avcıya benziyor, ondan öğreneceğim çok şey olabilir. Fakat tabi Alex’in birazcık sinirli olması onunla işe çıkma isteğimi de öldürüyor. “Kasabanın doğusundaki küçük bir evde 2 küçük erkek kardeş sabaha karşı ölü bulunmuşlar. Bunu yapan yaratığı bulmanızı istiyorum.” Dedi Melanie. Elinde tuttuğu Taurus Model 92 yapımı bir silahı bana uzattı. Silahlardan iyi anlardım ilk görüşte silahın hangi model ve ne zaman yapıldığını anlayabilirdim. Zamanında silahlara çok ilgiliydim onlar hakkında her şeyi internetten araştırmıştım. Neyse, tedarik ettiği silahı: “Bol şanlar dilerim.” Temennileriyle elime verdi. Ortalık henüz ağarmaya başlamıştı. Kulüp üyelerinin hepsinde 1989 model Porsche 911 markalı araba bulunuyordu. Alex’in arabası da aynıydı ama Melanie’deki araba ile Alex’in arabasının arasındaki tek fark renginin lacivert olmasıydı. Diğerleri gibi benimde bir arabam olacak mı merakı içinde arabaya atladım. Kuru yaprakların süslediği yollarla beraber kasabanın doğusundaki eve geldik. Beyaz, 2 katlı hoş bir evdi burası. Büyük bir bahçesi ve evin hemen sağ tarafında bahçenin dışında kalan büyük bir çınar ağacı vardı. Yıllara meydan okumuş, 50 küsur yaşında bir ağaçtı. Bu kasabanın en yaşlı bitkisi de diyebiliriz. Gövdesinde 15 insan el ele tutuşarak bir yuvarlak oluşturabilirdi. Arabaya bindiğimizden beri Alex benimle konuşmamıştı; “Melanie’nin verdiği kartı eline al eve geldik.” Diyerek ilk defa benimle konuştu. Araban indik ve eve doğru yürümeye başladık. Evin önüne geldiğimizde garip bir his bedenimi sardı. Bu evde kötü bir şeyler yaşanmıştı bunu hissedebiliyordum. Evin ziline bastım ve kapıyı 25’li yaşlarda bir kadın açtı. Ölen çocukların annesi olmalıydı bu kadın; “Hoş geldiniz, kimi aramıştınız.” “Bizi cinayeti araştıracak özel dedektifleriz, bizi siz çağırmıştınız.” Dedi Alex sakin bir ses tonuyla. “Demek onlar sizsiniz, kartınızı görebilir miyim?” Dedi şüpheli gözlerle. Alex cebinden çıkarttığı kartı kadına gösterdi. Kadında benim kartımı göstermemi beliyordu ki elime aldığım kartı kadının göz hizasına getirdim. Kadın kartlara dikkatlice baktıktan sonra tekrar gözleri bize döndü. “Tamam. Buyurun, içeri gelebilirsiniz.” Dedi rahatlamış gibi duruyordu. Kapıdan içeriye adımımı atar atmaz az önceki garip his biraz daha kuvvetlendi. Kadın bize siyah-beyaz puan diyeli koltuğu göstererek: “Şöyle oturun, lütfen.” Dedi kibar bir şekilde. Sesimizi çıkarmadan koltuğa yerleştik. Kadın ise oturduğumuz koltuğun takımı olan tekli koltuğa oturdu. “Polisler geldiler evi incelediler ama çocuklarımı kimin veya neyin öldürdüğünü bulamadılar. Ben bu işin arkasında bir insanın olduğunu düşünmüyorum. Bu yüzden sizleri çağırdım. Çeşitli yaratıklar avladığınızı gizli kaynaklardan duymuştum.” Alex söze girerek; “Öncelikle baş sağlığı dileriz, çocuklarınızı kaybetmenize üzüldüm. Çocuklarınızın öldüğünü nasıl fark ettiniz?” “Teşekkür Ederim.” Dedi ve biraz durakladıktan sonra “Sabaha karşı çocuklarım erkenden uyanırlardı ve gelip beni öperek uyandırırlardı. Biri 8 ve diğeri 9 yaşındaydı. Her zamankinin aksine bu sefer gelmediler. Direk uyandım ve elimi yüzümü yıkayarak çocukların odasına çıktım. Odanın kapısını açtığımda gördüğüm manzara çok korkunçtu. Büyük olanın kafatası açılmış ve beyni yerinden alınmıştı. Odanın pencereleri açık ve camdan içeri soğuk bir hava geliyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum iki oğlumda yataklarında kanlar içindeydi. Bende o korkuyla direk polisleri aradım. Kısa zamanda polisler geldiler ve oğullarımı hastaneye kaldırdılar. Olaydan 2 gün sonra ancak kendime gelebildim ve sizi arayıp buldum.” Dedi bir yandan ağlayarak. “İlk defa böylesini görüyorum. Odayı görebilme şansımız var mı?” “Tabi ki de 2 gündür odaya girmedim. Son kez polisler girmişti odaya.” Diyerek ayaklandı. Bizde oturduğumuz yerden kalktık ve kadını takip etmeye başladık. Evin 2.katına çıktığımızda koridorun sonunda bir oda vardı. Odanın kapısının üstünde gülen sarı bir sürat duruyordu. Odadan içeri girerken içimdeki garip duygu tekrar canlanıverdi. Çocuklara zarar veren şeyin hala yaşadığını hissedebiliyordum. Çocukların yataklarının karşısında büyük bir dolap vardı. Yatağım sağ tarafında ise pencereler duruyordu. Yatağın üstü hala kanlar içinde duruyordu. Odayı didik didik ettikten sonra pencerenin tipinde bir tutam çamur buldum. Yaratık pencereden içeriye girmiş olmalıydı. Bulduğum çamuru Alex’e de gösterdim. Alex çamuru küçük bir poşetin içine aldı ve daha fazla bir şey bulamayacağımızı anladıktan sonra kadının yanına geldik. “Yeterince kanıt topladık. Çocuklarınızı görebilir miyiz bayan ı-mm.” Dedi Alex kadının adını sorar gibi. “Adım Sara, bana Sara diyebilirsiniz.” Dedi kadın. “Peki, Sara çocukların cesetlerini görebilir miyiz?” “Elbette, hastane morgunda olmaları gerek sizi oraya sokabilirim.” Dedikten sonra evden çıktık. Sara kendi arabasına bindi biz ise kendi arabamıza bindik. Kadın bizim önümüzden gidiyordu. Hastaneye gitmeden önce Alex’in arabasında duran laptop’u elime aldım ve bu olay hakkında biraz araştırma yaptım. Malumunuz çağımızın en büyük icatlarından olan Google’a girerek son 20 yılda kasaba bu olaya benzeyen kaç olay olmuş diye arattırdım. Karşıma birçok olay çıktı. Onların içinden buna en çok benzeyeni bulmak zor olacaktı ama denemeye değerdi. Son 20 yıl içinde Milford kasabasında buna benzer bir ölüm 1997 yılında olmuş. Aynı şekilde 2 erkek kardeş ölü bulunmuş. Kardeşlerden birinin beyni alınmış, bir diğer olay ise 2000 yılında yaşanmış ve en eskisi ise 1989 yılında yaşanmış. 1989 yılında yaşanan olayın başlangıç olacağı düşünülüyormuş. Sebastian adındaki bir çocuk kardeşi ile beraber diğerleri gibi yine aynı şekilde ölü bulunmuş. Çocukların babası psikopat biriymiş ve çocuklarını odasında gece uyurken öldürmüş. Sebastian adındaki çocuğun kafatasını açmış ve beynini yerinden almış. Diğer kardeşin ise sadece boğazını kesmiş. Bu olaydan sonra Sebastian’ın babasını ölü bulmuşlar. Sebastian’ın babası Ian kendini evin çatı katında bulunan odaya asmış ve ruhu o günden beridir etraftaymış. 1997,2000 yıllarında yaşananlarda 1989 yılında yaşanan olayla aynıymış. Öldürülen çocukların hiçbirinin babası yokmuş ve büyük olanı 9 küçük olanı 8 yaşındaymış. İnternette aradığımda ise bu bilgilere rastladım ve bu bilgilerden anladığıma göre karşı karşıya kaldığımız şey bir hayalet. Kasabada ne zaman bir erkek kardeş aralarında 1 yıl olacak şekilde doğar ve büyüğü 9 küçüğü 8 yaşına gelirse hayalet ortaya çıkar ve çocukları avlarmış. Bütün bu bulduklarımı ve düşündüklerimi Alex’e aynen anlattığımda ise Alex’in cevabı şöyle oldu; “Karşı karşıya kaldığımız bir hayalet miymiş evlat? O zaman işimiz kolay hayaletin cesedini bulup onu yakacağız.” “Bu kadar basit mi yani?” “Basit kelimesi avcılar arasında zor anlamına gelir evlat. Bunu öğrenmelisin!” dedi ve güldü kendi yaptığı espriye. Hayaleti silahla avlayacağımızı sanmıştım ama yanılmışım cesedini bulmalıymışız. Bu biraz bana saçma gelse de bunu yapmak zorundaymışız gibi hissediyorum. “Peki, nerede bulacağız cesedini.” “Acele etme evlat! Daha bu işin arkasında Ian’ın olduğunu bilmiyoruz.” Sonunda hastaneye geldiğimizde kadının sayesinde rahatça morga girebildik. Kadın çocukları görmek istemedi ve onun için dışarıda beklemek istedi. Alex, ben ve hastane görevlisi morga girdik. Görevli 8 ve 9 numaralı tabutları çekti ve karşımıza 2 küçük cansız beden çıkıverdi. İçim biraz burkulmuştu istemesem de beyni olmayan çocuğun başını inceledim. Çok iğrençti kafanın üstü tamamen kesilmiş ve resmen için oyulmuştu. Telefonumla bir resmini çekmekte fayda gördüm. Kafatasının kesildiği yerin bir bıçakla kesildiğini sanmıyorum. Sanki bunu yapan kendi elleriyle kafatasını açmış gibiydi. Merak ettiğim şey ise beyni alıp ona ne yapacağıydı. Alex’e dönerek; “Sanırım bunu yapan Ian” dedim ve “hadi gidelim buradan” der gibi bir bakış attım. Alex’de bunu onaylamış olacak ki morgdan çıktık ve Sara’nın yanına geldik. “Ne oldu?” dedi meraklı bir yüz ifadesi takınarak. Bu sefer ben söze girdim; “Sanırsam, bir hayalet tarafından öldürülmüş. Çok üzgünüm efendim.” Dedim. “Hayalet mi?” dedi kadın şaşırmıştı. “Evet, hayalet. Her 8 ve 9 yaşında olan kardeşleri öldürüyor. Kasabada 89 yılından beri doğan her 2 erkek kardeşi avlıyorlar. Özellikle 8 ve 9 yaşları arasında oluyorlar. Öldürmeye de sonsuza kadar devam edeceğe benziyor. Tabi birileri onu durdurana kadar öldürecek.” “Onu durdurabilir misiniz?” “Elbette, onu durduracağız hanımefendi merak etmeyin” dedi Alex ve Sara’yı hastane’de bırakarak ayrıldık hastaneden. Ian’ın gömülü olduğu mezarlığı internetten bulmuştum oraya doğru ilerledik. Mezarlıkta Ian’ın mezarını bularak kazmaya başladık. Mezarı kazmayı bitirdiğimizde karışımıza hiçbir şey çıkmadı. Kemikler yerinde değildi. Bu mesaj; Walter Bishop tarafından '06.12.09 - 00:07' tarihinde değiştirildi. |
Teşekkür Edenler: | ||
|
||||
Cevap: Bir Damla Kan... 1.Bölüm: Milford Kasabası
Bir kere kesinlikle çok akıcıdıydı.
Sürükleyiciydi. İlk açışta gözümü korkuttu ama uzun olması daha iyi. Uzun olunca daha güzel olmuş Ayrıca Türkçe'yi de çok güzel kullanışsın ki bu yazarlık yolunda sağlam adımlarla yürüdüğünün garantisidir. İnşallah yeni bölüm en kısa zamanda gelir. Yoksa öfkeli özel mesajımla karşılaşabilirsin "Nerde bunun devamı!" gibisinden |
Teşekkür Edenler: | ||
|
||||||||||||||||||
Cevap: Bir Damla Kan... 1.Bölüm: Milford Kasabası
Yeni bölüm kısa zamanda gelecektir. Sınavlar falan var biliyorsun okul hayatı zor |
|
||||
Cevap: Bir Damla Kan... 3.Bölüm: Lanetli Ev PART-1
Bir Damla Kan 3.Bölüm: Lanetli Ev PART–1 “Kemikler dile geldiğinde anlatacak neler yaşandığını…” Kemikler olması gerektiği yerde yoktu. Bu durumda ne yapacaktık. Kemikleri mi arayacaktık? Hiç sanmıyorum onları bulmamız en az bir ayımızı alır. Sanırım Alex’in bir fikri var. “Çocukların mezarına da bakalım Jason, belki orada bir şeyler bulabiliriz. Kötü bir fikir sayılmaz hani denemeye değer. Sebastian’ın mezarını kazmaya başladım bu arada Alex ise diğer küçük kardeşin mezarını kazıyordu. 8 yaşında olan küçük kardeşin ismi kayıtlarda bulunmuyordu ama adının John Wesley olduğunu duydum. Bu isim bana tanıdık gelmişti ilk duyduğumda. Eğer yanlış hatırlamıyorsam bu isim babamın iş arkadaşının ismiyle aynıydı. Bu arada benim bana inşaat mühendisi. Kasabada ki birçok evin yapımında onun eli olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bir keresinde bir evin yapımına beni de götürmüştü. 8 yaşında olmalıydım Büyük ve gösterişli evlerin nasıl yapıldığını merak ederdim. Bu evleri yapmak için büyük makineler kullanıldığını görünce çok şaşırdığımı hatırlıyorum. İşte oradayken babamın arkadaşı olan John Wesley’i gördüm. Babam ile bir şey tartışıyorlardı, ikisinin de başında sarı plastik bir şapka vardı. John’un bedeni bembeyazdı şimdi onu görsem ya vampir ya da hayalet olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdim. Yine yanlış hatırlamıyorsam 8 yaşında gittiğim o inşaat 89 yılında ölü bulunan 2 çocuğun eviydi. Evin yapımından iki ay sonrada zaten çocuklar ölü bulunmuştu. Babamın arkadaşı bir anda hararetlenmeye başlamıştı. “Bu evin yapımını hemen durdurmalıyız Jacob.” Dediğini duymuştum. Bu arada babamın adı Jacob’dı. “Olmaz dedim John! Bu ev için çok para aldım. “Beni dinlemiyor musun, bu evi buraya yapmazsınız bu bölge lanetli.” “Lanet diye bir şey yoktur John. Hayalet ve diğer başka doğaüstü yaratıklar yoktur. Bu ev buraya yapılacak bunu ne sen ne de ben engelleyebiliriz.” John bu sefer daha da hararetlenerek “Bu evi buraya yapamazsınız, burası lanetli.” Diyerek babamın yakasına yapıştı. Babamda John’u kendinden uzaklaştırmak isterken aralarında ufak bir kavga oldu. Etrafta çalışan işçiler ise babam ile John’u birbirinden ayırmaya çalıştılar. Babam orada bayağı saygın biriydi. “John’u dışarı at” emrini verir vermez John’u dışarı attılar. Şimdi John’un söylediklerini düşünüyorum da gayet mantıklı geliyor. O bölgede gerçekten bir lanet var. Yoksa bir baba neden kendi öz çocuğunu öldürmek istesin ki. Ayrıca bu ayrıntıyı nasıl kaçırdım bilemiyorum ama ölü bulunan bütün çocuklar aynı evde, aynı oda da ölü bulundular. Daha eve girmeden hissettiğim o garip duyguda buydu işte evin lanetli olması. Hemen o eve gidip laneti durdurmalıydık. Sebastian ve John’un mezarlarını da kazmıştık. Sebastian’ın kemikleri yerinde duruyordu. Ufak ve gelişmemiş minik kemikler halinde. Ne olursa olsun onları tuzlayıp yakmalıydım. Belki de lanet o kemiklerden geliyordu. Bu arada Alex ise diğer küçük kardeş olan John’un mezarını kazmaya başlamıştı. Küçük bir çocuğa göre bayağı büyük bir tabuta sahipti. Tabutu açtığımızda ise karşımıza 30 yaşlarda bir adam çıkıvermişti. Adamı gördüğümde çok şaşırdım çünkü o 18 sene önce inşaatta gördüğüm John Wesleydi. Bunun nasıl olduğuna bir anlam veremiyordum. Ne yani John gelecekten gelip o evin yapımını engelleyemeye çalışıp bunu başaramamışıydı. Ayrıca babam onu nereden tanıyordu. Zamanda yolculuk bir hayalet olabilir miydi? Küçükken beyni alınmış ölmemiş miydi? Nasıl büyüyebildi? Şimdi aklım daha da karışmıştı. Alex’e düşündüğüm her şeyi aynen aktardığımda o bile şaşırmış, inanamamıştı. Ama bir planı vardı. O lanetli eve geri dönmek ve bu laneti durdurmak istiyordu. “İnanmıyorum Jason. Bunun gerçekten olabileceğine ama şuan ki durumumuz onu gösteriyor.” “Bende inanmıyorum ama hala kafamda soru işaretleri var.” “Evet. Örneğin, neden bütün bu olayların sonunda 8 ve 9 sayısı yer alıyor? Bu laneti kim neden yapmak istedi? Bunları hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz sanırım.” “O zaman bunu durdurmalıyız. Bunu durdurmak için bir planın var mı?” “Bir avcının her zaman planı olmalıdır Jason.” Dedi çokbilmiş bir sırıtışla. “Anlatmak ister misin?” “Bütün o ölümlerin o evde yaşandığını söyledin o evde olan bir şey bu laneti sürdürüyor. Genellikle bir gümüşte oluyor bu tür şeyler.” “Dostum, bu samanlıkta iğne aramaya benziyor.” “Sanmıyorum. Eve ilk girdiğimde gerçekten garip bir şeyler olduğunu hissetmiştim zaten ve içeri girer girmez gözüme gümüş saat takıldı. O saat evin yapımından beri orada olmalı onu alıp yakmalıyız.” “Bu gayet basit bir şey olacak o zaman. “ dedim son noktayı koyarak. Ve lanetli eve doğru yol almaya başladık. Planımız şuydu; eve girerek kadında olan gümüş saati bize vermesini isteyecektik ve ondan sonra saati yakıp lanetten kurtulacaktık. İşimizi yarım bırakmamak için ise evde bir lanet çıkarma büyüsü yapacaktık. Eve geldik ve kapıyı çalarak içeri girdik. Sara çoktan hastaneden çıkmış eve gelmişti. Sanki bizi bekliyormuşçasına hızlı bir şekilde kapıyı açtı ve bizi içeriye davet etti. “Ne oldu? Buna neyin sebep olduğunu bulabildiniz mi?” “Evet, bayan. Bu ev lanetlenmiş.” Dedim ben ilk söze giren olmak isteyerek. “Lanet mi? Kim tarafından?” “Kim tarafından olduğunu bilmiyoruz. Sadece lanetlendiğini biliyoruz ve de şu duvarda duran gümüş saati alıp yakmamız gerekiyor.” Dedi Alex kararlı ve sinirli bir şekilde. “Size gerçekten inanıyorum size onu vereceğim.” Dedi ve bir sandalye alarak saati duvardan indirdi. Saati bana uzatarak işte alın derken birden bire saati kafama vurdu ve ben oracıkta bayıldım. İsterseniz buradan sonrasını Alex’in ağzından dinleyelim ya da günlüğünden; “ Jason’ı bayıltmıştı. O an anladım ki Sara’nın içine biri girmişti. Bu laneti yapan ve çocukları öldüren şey onun içindeydi. Onu bir şekilde öldürmeliydim ama benden güçlüydü. Belimdeki tuz fırlatan silahı çıkararak bir el Sara’ya ateş ettim. Bir anda tuzla buz olarak kayboldu ama iki saniye sonra arkamda belirdi. Arkamı dönerek bu lanet şeyi nasıl öldüreceğimi düşünüyordum ki Jason’ın boğazına yapıştı. -Owww! Yazık sana Alexandre. Bu lanetli çocuğa göz kulak olman için seni görevlendirdiler demek.Bu kabul edilemez bir durumdu. Jason’ı tehlikeye atamazdım. O bizim için önemliydi. Şişeyi almak için dışarı çıktım. Çınar ağacının yanında gerçekten de yerde duran küçük bir şişe vardı. İçinde simsiyah bir duman duruyordu. Onu alarak içeri girdim. Dedi ve elindeki küçük şişeyi açtı. Şişenin içinden siyah bir duman çıktı ve Sara’nın bütün bedenini sardı. Sara’nın yüzünü göremiyordum etrafı simsiyahtı. Birden siyah duman pencereden dışarı çıkarak evden uzaklaştı. Duman dışarı çıkarken ev hafif bir sarsıntı yaşadı. Sanırım lanette kalkıyordu. Duman Sara’nın bedeninden çıkarken onu öylece ortada bıraktı. Sara yere düşerek bayıldı. Hem Jason’ı hem de Sara’yı kanepeye taşıdım.” Alex şimdi burada olsa günlüğünü karıştırdığım için bana çok kızardı. Neyse nerede kalmıştık. Evet, Alex beni kurtarmak için o yaratığı serbest bırakmıştı. Neden serbest bıraktığını şimdi söylemeyeyim isterseniz heyecanımız kaçmasın. BÖLÜM SONU
Bu mesaj; Walter Bishop tarafından '19.12.09 - 15:13' tarihinde değiştirildi. |
Teşekkür Edenler: | ||
|
||||
Cevap: Bir Damla Kan... 1.Bölüm: Milford Kasabası
Ne demek kaçmasın
Olmaz ama! ya ben şimdi çok merak ettim! Uzun olunca çok güzel olmuş gerçekten. Daha uzun yazarsan büyük zevkle okurum Ayrıca bu hikayeyi ablam da okumaya başladı. Oysa ki pek kitap okumaz. Çok beğendim. Ayrıca merak ettim şimdi |
Teşekkür Edenler: | ||