|
Sponsor |
|
||||
Cevap: Bir Damla Kan... 1.Bölüm: Milford Kasabası
Öncelikle böle güzel bir hikayeyi geç keşfettiğim için özür dilerim.
Okudukça içine çekiyor insanı bence. Bir diğer bölüme sabırsılıkla geçtim. Tebrik ederim emeğine sağlık |
Teşekkür Edenler: | ||
|
||||
Cevap: Bir Damla Kan... 1.Bölüm: Milford Kasabası
13.Bölüm: Beyaz Parıltı Jason’ın ağzından; Deliye dönmemek için kendimi zor tutuyordum. Bir adam nasıl bu kadar rahat olabilirdi ki? Az önce bir kadını kurtarmak için ağılıyordu ve de benden yardım istiyordu. Şimdi ise gitmiş arka tarafta işi pişiriyordu. Barın oraya gidip bir içki aldım. Sinirlendiğimde hiç içki içtiğimi hatırlamıyorum ama burası bir bar sonuçta barda başka ne yapılır. Bir kızla işi pişirebilirsiniz diyorsanız yanılıyorsunuz. Tanımadığım bir kızla yatınca neler olduğunu gördük. Derken içkim sonunda geliyordu. Zenci olduğuna emin olduğum, kıvırcık saçlı bir kadın içkimi bana verdi. İçkiyi ağzıma götürdüğüm de beni izlediğini fark etip içkiyi daha içemeden bara hızlıca koydum. “Ne oldu? Niye bakıyorsun?” “Sinirlenmeni anlayamıyorum.” “Ne!?” “Arkadaşın Alex için neden sinirleniyorsun ki?” “Sinirlenmiyorum.” "Zihnin öyle demiyor.” Dediği an bir bu sefer içkiyi püskürterek suratına şaşkın bir bakış atıyorum. “Zihnimden geçenleri mi okuyorsun yani. Aman ne güzel! “ “Burası sadece bir bar değil Jason. Alex’in o kızla kendi isteğiyle gittiğini sanıyorsan yanılıyorsun.” “Nesiniz siz? Cadı mı?” “Evet, bir nevi. Elena’yla tanışmış olmalısın?” “Elena’yı nereden tanıyorsun sen be?” “Zihnini görüyorum dedim ya ayrıca o kızı ben gönderdim sana.” “Ne? Dalga mı geçiyorsun sen?” “Öğretmenin benim Jason.” “Peki ya Alex?” “Alex sana ne öğretebilir?” “İnanamıyorum hayatımın en garip günlerini geçiriyorum.” “Buna alışmalısın. Fazla zamanımız yok.” “Bir dakika ya sana nasıl inanmamı bekliyorsun. Barda tanıştığım bir kadına niye inanayım? Hem Alex’e ne yaptınız?” “Bu bardaki kızların hepsi benimle aynı şeyi yapabiliyor Jason. İstediği erkeği kendine çekebiliyor ve düşüncelerini okuyabiliyor.” “Kızlarda işe yaramıyor mu? Lezbiyen olsa bile mi?” “Hayır, yaramıyor.” Derken gülüyor bir yandan. Biz konuşurken Alex fermuarını çekerek yanımıza geliyor ve konuşmaya dâhil oluyor. “Demek tanıştınız.” Diyiveriyor. “Biri bana neler olduğunu anlatırsa mutlu olacağım.” “Yeni öğretmeninle tanış Jason." Sonunda öğretmenle tanışmıştım. Ne öğreteceğini sorduğumda çok garip bir cevapla karşılaştım. “Hiçbir şey öğretmeyeceğim sana Jason. Zaten bunları biliyorsun. Sadece gücünü ortaya çıkarmanı sağlayacak bir şey yapacağım o kadar.” “Ne gibi bir şey?” diye sorduktan sonra yine garip bir cevap aldım. “Unuttun mu? Ben cadıydım hani. Merak etme zarar vermeyecek sana.” “Neyse hadi gidelim artık.” Diyerek Alex bacağıma vurdu. “Nereye gidiyoruz” diyemeden cevabı verdi. “Uyumaya gidiyoruz adamım. Dinlenmemiz gerekiyor.” “Ben dinlenmek istemiyorum.” “Emin ol! En çok senin ihtiyacın var buna!” Sıkılarak da olsa kalkıp onunla gittim. Bir otel odasına geldik. Kapıyı açtığımda yatağın birine kendimi hızlıca attım ve öylece orada uyuyakaldım. Ne çabuk saat 7 oldu bilmiyorum ama bu kadar erken yatmamızın sebebini de merak ediyorum. Garip bir şekilde uykum varmış ki uyuyakaldım. 16 SAAT SONRA 16 saat geçtikten sonra uyandım. Gözlerim şişmiş, saçlarım dağılmıştı. Ayağa kalktığımda Alex’in çıplak bir şekilde yatıyor olduğunu gördüm. Banyoya giderek elimi yüzümü yıkadım ve de saçlarımı düzelttim. Elbiselerimle yattığım için üstümü değiştirmeme gerek yoktu. Alex’i uyandırmak için yanına gittiğimde ise bir anda başım döndü ve yatağımın üstüne düştüm. Başım çatlıyor gibiydi, inanılmaz bir ağrı saplanmıştı ve bir anda otel odasının kapısı açıldı. Kapıyı açanın kim olduğuna bakmak için kafamı çevirdiğimde Melanie’nin güzel mavi gözlerini karşımda buldum. Şaşırmıştım. Burada ne işi olabilirdi ki diye düşünürken arkasından biri daha içeri daldı. Kızıl saçları, çimen yeşili gözleri ve bembeyaz teniyle kapıdan giren kadının parladığını fark ettim. Neden teni beyaz bir ışıkla parlıyordu bilmiyorum ama onu görmemle baş ağrım daha da artmaya başladı. Ve sonra gözlerim kararır oldu ve oracık da düşüp bayıldım. Gözlerimi açtığımda Melanie’yi başımda beklerken buldum. Yanında Alex ve o kızıl saçlı kadın vardır. “Bana ne oldu?” diye sordum. “Bir şeyin yok sadece bayıldın.” Kendimi biraz toparladıktan sonra Melanie bedenimi kaldırmama yardım etti. Arkama bir yastık koyarak yatağın tahtasına sırtımı dayadım. “Bu kadın da kim? Ayrıca neden bu kadar parlak bir teni var?” “Parlak mı? Teni falan parlamıyor sadece bembeyaz.” Dedi Alex. Kadın ise neşeli bir yüz ifadesiyle oturduğu yerden kalktı ve yanıma geldi. Melanie baş ucumdan çekilerek o baş ucuma geçti. “Ben Queen Claduia Greenville yani Claduia Logan.” “Ne? Hayır olamaz. Bir vampir gündüz burada olamaz!” “Sakin ol! Ben artık vampir değilim yani teknik olarak hala bir vampirim ama bunun bir önemi yok. Beni bu kadar parlak görmende bu yüzden, golcondaya ulaşmış bir vampir olduğum için öyle görüyorsun. Yeteneğin sayesinde öyle görüyorsun. Ve o yeteneğinle insanlığı ve vampirleri kurtarabilirsin Jason.” “Biriniz de çıkıp şunu nasıl yapacağımı söylese ya.” “Beni insan yapabilmen için bana dokunman yeterli.” Diyerek parlayan ellerini bana doğru uzattı. Ellerini tuttuğumda ışık daha da artmaya başladı. Ne olacağını merak ederken birkaç saniye geçmesine rağmen bir şey olmadı. “Hani bir şey olmadı.” “Düşün Jason sadece düşün. Beni insan olarak hayal et.” Dediğini yaptığım anda bir anda teni parlayamaya başladı ve gözlerimi kör edecek bir ışık yükseldi içinden. Gözlerimi sımsıkı kapatmamam rağmen ışığı hala görebiliyordum ki bir den elimde bir hafiflik hissettim. Gözlerimi açtığımda ışıkla beraber kraliçede gitmişti. Bir de bu eksikti işte şimdi işin yoksa kraliçeyi ara dur. “Ne oldu öyle?” bunu diyen Alex heyecanla ayağa kalktı. “Kraliçe nereye gitti?” diye soru yağmuruna devam etti. O sorularını sorarken ben ayağa kalktım. Gömleğimi ne zaman çıkardığımı bilmiyordum. O yüzden yerde duran bir atkıyı alıp boynuma astım. “Gözlerini neden sımsıkı kapattın Jason?” diye bir soru sorması dikkatimi çekti. “Işığı görmediniz mi? Gözleri kör edecek bir ışık yayıldı kadının içinden.” “Hayır, hiçbir şey görmedik. Sadece gözlerini kapadığını ve kadının aniden kaybolduğunu gördük.” Dedi Melanie. “Sanırım bir vampiri insana dönüştürdüm.” Diyordum ki bir anda sol omzum ağrımaya başladı. Sağ elimde sol omzumu tutarken bir anda bir ışık huzmesi de benim etrafımda oluştu. “İşte bunu gördüm.” Diye bağıran Alex’in sesi bir anda kesildi ve kendimi bir ormanda buluverdim. Sonbahar olmalıydı. Kocaman ormanda sarı yapraklar yerleri süslüyordu. Etrafıma bakarken arkamdan bir yaprağın ezilme sesi geldi. Arkamda biri olduğunu anladığım an hızlıca kafamı o tarafa çevirdim.Kızıl saçları toplanmış, kulağında uzun sarı küpeler bulunan ve kırmızı karanfil desenli geceliği ile bir az önceki kraliçe bana doğru yürüyordu. İyice yaklaştığından ağzından birkaç kelime döküldü. “Teşekkürler Jason. Beni tekrar insana dönüştürdüğüm için."
Bu mesaj; Walter Bishop tarafından '01.02.11 - 17:56' tarihinde değiştirildi. |
|
||||
Cevap: Bir Damla Kan... 1.Bölüm: Milford Kasabası
14.Bölüm: Gabriel’in Yükselişi Damian Logan’ın ağzından; Gabriel ile Michael adında iki kardeş vardı. Roma döneminde yaşayan bu iki kardeş 25 yaşına kadar beraber yaşadılar. Bir gün Gabriel savaş için ülkeden ayrılmak zorunda kaldı. Micheal ise sarayda kadınları mutlu etmekle meşguldü.” “Bir tür jigololuk gibi mi?” diye sordu Orlando.” “Evet, ama daha çok köle gibi” yanıtını verdikten sonra devam ettim. “Gabriel orada savaşırken Michael burada kadınlarla istese de istemese de beraber oluyordu. Hangisinin daha iyi bir konumda olduğu tartışılır. Bir gün Gabriel savaştan zaferle geri döndü. Kardeşine bu haberi vermek için onu arıyordu. Kardeşini bir kadınla bastığı zaman ise sinirlendi ve ona kızdı. Kendi savaşırken kardeşi buralarda eğleniyordu. Aslında bilmiyordu ki bu işten para kazandığını. Michael’de hiçbir zaman bunu ona söylememişti. Bu olayın ardından Michael kardeşini sakinleştirmeye çalışsa da her şey daha kötüye gitmeye başladı. Ufak ufak başlayan kavgalar yerini büyük bir nefrete bıraktı. Gabriel her savaşa gidişinde daha çok adam öldürüp daha çok zafer almaya başladı. Her geçen gün üstekilerin gözüne batıyordu. Bu askerde ki hırsı görüyorlardı. Her geçen gün gücüne güç katarak daha da üst makamlara yükseldi. Sadece Romalıların değil Karanlık Dünya’nın da gözüne batıyordu. Marius’u duymuşsundur. İşte o dönemde o hala yaşıyorken kendisi Gabriel’in yükselişinin ve gücünün farkına vardı. Marius onu da vampir yaparak vampir soyunu güçlendirmek için uğraşmaya başladı ve sonunda istediğine ulaştı. Bir savaş sırasında gizlice Gabriel’i kaçırıp yaşadığı yere getirdi. Binlerce vampirin arasına gözleri kapalı getirilen Gabriel o gece dolunay’da vampire dönüştürülecekti. Marius bizzat kendi dönüştürecek ve ona bazı özel güçlerde verecekti. Bütün vampirler o gece yeraltında bulunan büyük bir ovaya yayılmıştı. Hala insan olarak kollarından iki taşa bağlı olan Gabriel ayağa kalkmakta güçlük çekiyordu. Gözlerinden yaş geliyor ve de turuncu saçlarından terler akıyordu. Bütün kasları gerilmiş bir şekilde dizleri üstünde dururken vampirler güzel boynundan kan almamak için kendini zor tutuyordu. Ve büyük an geldiğinde Marius üstündeki uzun pelerini çıkardı ve yarı çıplak bir şekilde. Gabriel’e doğru yanaştı. Gabriel’in gözünden yaşlar süzülüyor ve gözlerinden korku fışkırıyordu. Biraz sonra inanılmaz bir yaratığa dönüşecekti. Belki de Dünya’da bulunan en güçlü vampire dönüşecekti. Marius’un kanından gelen Dolunay’ın Oğlu olarak adlandırılan müthiş bir yaratığa dönüşecekti. Marius uzun ve çarpık dişlerini çıkardı, Gabriel’in boynunu kendine doğru çekti ve büyük bir bağırmayla dişlerini uzattı. Marius’un dişleri çıkarken canı çok acısa da bunu yapması gerekiyordu. Bütün acıyla Gabriel’in boynuna büyük bir ısırık attı. Gabriel’in güzel yeşil gözleri yuvalarından fırlayacak kadar dışarı fışkırdı ve gözaltlarında ki damarla patlayacak kadar şişti. Damarlarındaki kan hızlanmaya başladı. Canı o kadar çok acıyordu ki gözlerinde ki yaş oluk oluk akmaya başladı. Marius Gabriel’den aldığı parçayı yere tükürerek kendi kolunu ısırdı ve akan kanı ısırdığı yere dökmeye başladı. Bu sefer Gabriel büyük bir çığlık attı ve bütün mağara bu çığlıkla yankılandı. Belki de buradan çok uzaklarda öteki dağların yardımıyla da bu çığlık Michael’e kadar gitmişti. Mağarada ki diğer vampirler bağırarak Gabriel’e katıldı. Gabriel’in acısı bir anda dindi ve yere kapaklandı. Zincirlerini çoktan çözmüşlerdi. Birkaç dakika ölü gibi yerde yatan Gabriel büyük sessizliğin ardından gözlerini açtı ve ayağa kaldı. Eskisinden daha güçlü ve daha kaslı ve de heybetli görünen Gabriel ağzını açtı ve dişlerini çıkarırken bağırmaya başladı. Hem dişlerini çıkarmanın verdiği acıyla bağırıyor hem de gücün verdiği kuvvetten. Artık insanlığı ölmüş tamamen bir canavara dönüşmüştü. Dolunay’da lanetlenmiş bir vampire. Dolunay’da vampire dönüştürülen çok az vampir vardı ve de o vampirler o gece dönüştürüldükleri için normal vampir özelliklerinden başka özelliklere de sahip olurlardı. Gabriel’in ki ise görünmezlikti. Marius’un uçmaktı. İşte Gabriel böyle vampir oldu Orlando. Öyle değil mi Gabriel?” diye sordum yerde yatan yaratığa. Ağzından birkaç kelime dökülüyordu. “Hepinizi öldüreceğim.” “Hey, yavaş ol şampiyon. Biz senin soyundanız bize ihanet etmek istemezsin öyle değil mi? Yoksa Caine Dünya’ya tekrar geldiğinde ona ne hesap vereceksin? Şuan vampir dünyasının en güçlü vampiri sen olabilirsin ama Caine senden daha güçlü.” Diyerek onu sakinleştirmeye çalışıyordum. “Biliyorum.” “Öyleyse bize yardım edeceksin öyle değil mi?” “Evet!” derken zorlanarak söylediği hemen belli oluyordu. Ama benim içimi büyük bir rahatlık sarmıştı. “Ondan sonra ne oldu efendim?” diye sordu Orlando. “Ondan sonra ise Gabriel vampirlerle yaşamaya ve yavaş yavaş onlardan biri olmaya devam etti. Görünmezlik gücünü fark etmesi biraz zamanını alsa da sonunda başardı. Ve de Michael’e kardeşine olan öfkesi büyümeye başladı. Vampirliğin verdiği öfkeydi bu aslında. O bunun farkında değildi. Ve Romalıların yaşadığı büyük şehre doğru yola çıkan birkaç vampirler o da gitti. Şehri basıp insanlarla kanlarını doğuracaklardı. Gabriel bu fırsatta ise kardeşini öldürecek ve öfkesini biraz da olsa dindirecekti. Ve böylelikle kendine hiç benzemeyen kardeşiyle göz göze geldi. Siyah saçları olan kardeşiyle karşı karşıya duruyordu. Michael kardeşini gördüğüne çok sevinmişti ama kardeşinin asık suratını görünce şaşırmıştı. Gabriel Michael’i aslında bir erkekle aynı yatakta basmıştı. Suratının neden böyle olduğunu görünce şaşırmaması gerekirdi Michael’in. Michael kardeşinde ki değişimin hemen farkında vardı. Ayağa kalkıp kardeşine yaklaşan Michael ne olduğunu anlamadan yere yığıldı. Gabriel Michael’in yattığı adamın boyunu bir hareketle çevirdi ve onu öldürdü. Michael şaşırmış ve korkmuş bir şekilde kardeşine yalvarır bir şekilde bakıyordu. “Lütfen beni öldürme” der gibi bakıyordu. O yüzden hemen evden dışarı kaçtı Michael. Gabriel onu yakalayacağını bildiği için hiç acele etmeden peşinden dışarı çıktı. Michael bütün şehrin vampirler tarafından bozguna uğradığını görünce daha çok korktu ve şaşırdı. Öleceğini biliyordu artık. Gabriel kendi gibi çıplak olan kardeşini yakaladı ve bizinin belkemiğinin üstüne koydu, sol kolunu kendine çekerek boynunu kendine doğru yaklaştırdı. Micheal sağ eliyle kardeşinin saçlarını çekiyordu. Bu fayda etmezdi Gabriel artık acıyı hissetmemeyi öğrenmişti hem de bu kadar zayıf bir acıyı hiç hissetmezdi. Gabriel dişlerini kardeşinin boynuna geçirirken etraftaki diğer vampirler onu izliyordu. Marius ise bir yarasaya dönüşmüş bir şekilde hava dururken kanatlarını iki yana açmış ellerini birbirine dolayıp olanları gülerek izliyordu. Ve sonunda Gabriel kardeşinin cansız bedeninde ki bütün kandı emdikten sonra onu öylece yere attı. Bu olaydan sonra ise Gabriel’in gücü daha da arttı ve inanılmaz bir şekilde bu zaman kadar geldi. Marius öldükten sonra Vampir Krallığı Gabriel’e kalmıştı. Çok geçmeden krallığı kötü bir hale sokunca bütün vampirler onu yakalayıp buraya tıktılar. Arada sırada kendisine birkaç insan veriliyor ve onunla beslenmesi sağlanıyordu. Gücünün koruması için, şimdi ise sandığımızdan daha güçlü. Yüzyıldır burada beklemek gücünü toplamasına yetmiştir diye düşünüyorum.” “Peki siz bunları nereden biliyorsunuz , efendim!.” “Bizzat kendisinden dinledim.” “Bu yaşananları bana bir kez daha anlatmandaki amaç nedir Damian? Beni öfkelendirmeye mi çalışıyorsun?” “Bir nevi, bize yardım etmen gerek Gabriel. Seni serbest bırakacağız ama bize karşı gelmeyeceğine söz vermelisin.” “Neden beni serbest bırakacaksınız?” “Senden son kurbanı bulmanı ve bize getirmeni istiyoruz. Onu bizim için sen kurban edeceksin.” “Bütün kurbanları yakaladıysanız da neden sonuncusunda bana geldiniz?” “Sandığımızdan da güçlü birisi, normal insanlar gibi değil. İnsan olduğunu da sanmıyorum. Ayrıca Milford kasabasında yaşıyor. Oraya giremiyoruz biliyorsun.” “Neden Caine’yi Dünya’ya getirmeye çalışıyorsun Damian? Bunu yapmanı kim istedi? “Neden mi? Gerçekten bunu soruyor musun? Kehanetlere göre insanlığın sonunu getirecek olan kişi Caine ve vampir soyunun devamlılığını sağlayacak. Bunu bana yapmam emredildi. Kim tarafından olduğunu söyleyemem sana.” “Gerçekten Caine’nin Dünya’ya gelip insanlığı yok edeceğini mi sanıyorsun. Etti diyelim o zaman vampirler nasıl ve neyle beslenecek?” “Vampir soyunun devamlılığını sağlayacağını söylediğimi hatırlıyorum. Artık insanlara ihtiyacımız olmadan yaşabilmemizi sağlayacak. “ “Nasıl yapacak bunu?” “Bilmiyorum. Yoksa Caine’ye inanmıyor musun?” “İnanıyorum ama bu Caine’nin yapabileceği bir şey değil.” “Kimin yapabileceği bir şey o zaman .” “Caine’yi korumaya çalışan kişinin.” “Lilith mi? Onun Dünya’ya geleceğini mi düşünüyorsun.” “Evet. Her neyse kim gelecek olursa olsun sana yardım edeceğim Damian. Jason’ı bulup onu kurban edeceğim ve de ondan sonra benim için bir şey yapacaksın.” Marius HakkındaAnne Rice'in Vampire Chronicles serisinde roma döneminde Druid Rahibi Mael tarafindan kaçırılarak bir koru tanrısına (bildigimiz vampir) dönüştürülen kişi. |
Teşekkür Edenler: | ||