DÜN Hürriyet’in internet sitesinde Bekir Coşkun’un yazısının okunma durumuna baktım.
Normal günlerdeki yazılarının neredeyse üç katı fazla okunmuş.
Keza, benim Bekir Coşkun’un eşi Andree hakkında yazdığım yazı da, normal okunma sayımın çok üstüne çıkmış.
Aynı şekilde Bekir Coşkun’u yazan öteki yazarların okunma durumuna bakıyorum.
Onlarda da durum aynı.
Yani dün Türkiye Bekir Coşkun olayını okumuş.
Bekir Coşkun olayını konuşmuş.
İşte o nedenle bugün manşetimize "Türkiye yazarına sahip çıktı" sözlerini çıktık.
* * *
Gerçekten de Türkiye, yazarına sahip çıktı.
Gazetemizin santralına gelen telefonlar, gelen e-mail mesajları, Başbakan’ın sözlerini nasıl bir çığa dönüştüğünü gösterdi.
Bence herkesin bu olay üzerinde çok iyi düşünmesi lazım.
Demek ki geldiğimiz noktada, toplumun her kesimi sembollerine daha çok sarılıyor.
Bu durum, kurumlara, insanlara özel bir sorumluluk yüklediği gibi, sembol insanlara da çok büyük sorumluluklar yüklüyor.
Başbakan Erdoğan’ın dünkü manşetlere çok içerlediğini tahmin ediyorum.
Ama basın bürosunca yapılan açıklama, Uğur Dündar’ın programındaki sözlerine göre çok daha ılımlıydı.
Demek ki, "makul düşünce", öfkeye ağır basmış.
Başbakan’ın yeni dönemde yapması gereken budur.
Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmaya hazırlanan Abdullah Gül’ün yapması gereken de...
Başbakan Erdoğan seçim kampanyası sırasında, Gül seçim sonrasında sivil toplum örgütlerine yaptığı ziyaretler sırasında çok ciddi bir "Niyet mektubu" sundular.
Bu mektubun tek kelime ile ifadesi "uzlaşma" idi.
Ben "uzlaşma" ifadesinin altında, "Toplumdaki gerginliği azaltma maddesinin de bulunduğuna inanıyorum.
* * *
Demokratik toplumlar böyledir.
Başbakan’a kendimden bir örnek vermek isterim.
Türkiye’de hakkında en çok yazı yazılan insanlardan biri benim.
İnsan büyük ve güçlü bir gazetenin başında oturunca, ister istemez bütün oklar ona dönüyor.
Bazen hakkımda o kadar ağır hakaretler içeren yazılar yazılıyor ki, etkilenmemem mümkün değil.
Ama bunların yüzde 99’una bugüne kadar bırakın cevap vermeyi, haklarında dava bile açmadım.
Açtığım bir iki davanın nedeni de, kendimden değil, benim yüzümden rahmetli babama ve yakınlarıma yapılan hakaretler yüzündendir.
O yüzden o insanlara bir kere daha seslenmek istiyorum.
Bana istediğiniz kadar vurun.
Ama benim sırtımdan, üçüncü kişilere zarar vermeye çalışmak namertliktir.
* * *
Başbakan benim yaptığımın tam aksini yapıyor.
Hemen herkes hakkında dava açıyor.
En tabii hakkıdır.
Bu, hukuki bir haktır.
Kullanırsınız, kullanmazsınız.
Ama eleştirilere, tahammülsüzlük anlamına gelecek ağır ifadelerle cevap vermek başka bir şeydir.
Neticede ben bir gazetenin genel yayın yönetmeniyim.
Erdoğan ise bu ülkenin başbakanı.
Bana göre çok daha hoşgörülü olmalıdır.
Bekir Coşkun, Türkiye’nin çok sevdiği bir yazar.
Mizah duygusu, edebi tadı, muhalefetini daha da güçlü hale getiriyor.
Böyle güçlü bir mizahi muhalefet karşısında bütün siyasetçiler çok güçsüzdür.
Zaten demokrasilerde belki "Allah’ın kılıcı" yok, ama bu var.
Halk bazılarına yüzde 46.5 oy verirken, Allah da başka bazı insanlara, tek başına bu kadar büyük güç veriyor.