İkinci hayatlar
İkinci hayatlar
Günlerdir göz ucuyla 3. sayfalarda İzmir'deki cinayete ilişkin haberlere bakıyorum.
İzmirli 43 yaşında bir işadamı, gizlice kiraladığı bir evde boğazı kesilerek öldürüldü.
Bulunduğunda yüzü makyajlıydı. Üzerinde kombinezon ve kadın külotu vardı.
Polis kısa zamanda katilin izine ulaştı.
İletişimin patladığı ve adım adım kaydedildiği çağda her şey kayda geçmişti zaten:
Kurbanın girdiği internet siteleri...
MSN'de sohbet ettiği adresler...
Telefon ettiği son kişinin numarası...
Evine girip çıkanların güvenlik kamerasındaki görüntüleri...
Hayatı, hepimizinki gibi, tam bir elektronik muhasara altındaydı.
* * *
O, muhasarayı yarabileceğini düşünmüş, gizli bir sığınakta kendine ikinci bir hayat kurmuştu; ilk hayatıyla taban tabana zıt, bambaşka bir ikinci hayat...
Kurban böyle de katili farklı mı?
O da 25 yaşında bir inşaat işçisiydi.
İnternetteki arkadaşlık sitelerinde tanıştığı eşcinsellerle para karşılığı ilişkiye giriyordu.
Cinayet anında o da ikinci hayatındaydı.
Gündüz harç kararken gece âlemlere dalıyordu.
* * *
Kimsenin tercihini çekiştirecek, geride kalanların acılarını deşecek değilim.
Ben daha çok, ortaya serilen ikinci hayatlarla ilgiliyim.
Farklı dünyalarla iletişimin imkân dahiline girdiği, ilişkiler ağının yayıldığı bir çağda, değişik etkilere açık hale geldik. Davranış repertuvarımız da genişledi.
Modern hayatın karmaşası, hepimizde çoğul kişilikler yarattı.
Bu yenilik, kişilik denilen okyanusta büyük dalgalanmalara yol açtı.
Çoğu zaman yüzeyde görünmeyen iç akıntılar, en ufak fay kırığında tsunami gibi patlamaya başladı.
* * *
İnternette "Kleopatra" rumuzuyla eş arayan bir işadamını ya da ona para karşılığı hizmet veren bir inşaat işçisini görünce, sanal sohbetlere sahte isimle katılan diğerlerini düşünüyor insan...
Acaba gündüzleri mecburi edindikleri kimlikleri mi gerçek saymalı, geceleri gönüllü büründükleri kimlikleri mi?
Gündüz, sanki bir tiyatro sahneleniyor. Maskeli kişilikler, verilen rolü en iyi şekilde oynamaya çalışıyor.
Sonra gecenin hoşgörülü loşluğunda maskelerini çıkarıyorlar.
Zorunluluklardan, sorumluluklardan, rollerden soyunup karanlığın pelerinine bürünüyor ve ikincil kişiliklerine sığınıyorlar.
Gece, neyseler o olma fırsatını bahşediyor.
Asıl hayat, orada zuhur ediyor.
Gündüzün yaraları orada sarılıyor.
Biraz da bu terapi sayesinde ertesi sabah tiyatro yeniden ve hevesle başlıyor.
* * *
Biz genelde sabah, o tiyatroda okuyoruz haberleri; şaşırıyor, ayıplıyoruz.
Freud'un "yansıtma" dediği yöntemle kendi kusurlarımızı başkasında görünce suçlayıp rahatlıyoruz.
Oysa çoğumuzun kalın maskesinin altında da bin bir yüz var.
Potansiyel kurbanlar ya da katilleriz.
Asıl kurbanlar ve katillerden farkımız; onların yaşamayı göze aldığını bizim bilinçaltı denilen kara delikte saklamamız, bastırmamız...
İşte bu yüzden, kimsenin kendisi olma hürriyetine kavuşamadığı bir çağın 3. sayfalarında, insana dair okuduklarım şaşırtmıyor beni...
Sadece "Bir maske daha yırtıldı" diye düşünüyorum:
"Bir gece daha aydınlatıldı... Bir hayat daha karartıldı."
Can Dündar
milliyet
|