Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında konuştu.
İşte Bahçeli'nin konuşmasından satır başları:
Türkiye şehitlerine sahip çıkmıştır. Hükümet bozguna uğramıştır. Yıkıma ayrılığa ve teröre çanak tutanlar bilmelidir ki, yatacakları yerde, kaçacakları delikte yoktur.
Stratejik siyasal sosyal ve güvenlik eksenli kısa-orta vadede yapılacakları içeren önerilerimiz içinde OHAL önerimizin eleştirildi.
Açılım çığırtkanları, ortak ağız geliştirerek, OHAL uygulamasının PKK’yı durdurmaya yetmediğini, öfkeleri artırdığını, uygulandığı yöreye baskı zulüm getirdiğini, dile getirmeye başlamışlardır. Biz bunların kimler olduğunu ifşa etmiştik.
Mehmetçiği PKK’lılardan daha tehlikeli gören bu rezil zihniyetin nasıl bir maksadın arkasına gizlendiğini belirtmiştik.
BAŞBAKAN AKIL VE AHLAK SORUNU YAŞIYOR
Başbakan’ın geçtiğimiz günlerdeki açıklamaları, Başbakan’ın akıl ve ahlak sorunu yaşadığını göstermiştir.
Başbakan Erdoğan, OHAL’in kendileri tarafından 2002’de kaldırıldığını, birilerini söz verildiği için İmralı canisinin asılmadığını, terörün sıfırlanmış olmasına yönelik sözlerin yalan olduğunu utanmadan söylemiştir.
Yalan ve saptırma bununla da fren tutmamış, açılımdan geri adım atmak isteyenlerin teslimiyet politikası içinde olduğunu, tüm hükümetlerin terör karşısına geri adım attığını, ‘açılım terörü azdırdı’ şeklinde beyanlarını, terör örgütünün ağzından konuşmak olduğunu milletimizin gözünün içine baka baka açıklamıştır.
Biz bu konuşmaların hangisini düzeltelim, bu sözlerin hangisine bakalım? OHAL uygulaması anayasal bir tedbirdir, geçmişte uygulanmıştır, gelecekte de uygulanabilir.
“OHAL YASAL BİR UYGULAMADIR”
Geçmişte OHAL uygulamasında yanlışlar olmuş olabilir, ama bu yanlışlar yöntemin yanlışlığını gösteremez. Olağan tedbirlerle önlenemeyecek gelişmeler karşısında, başka imkan kalmamışsa, milletin birliği ve beraberliği için OHAL uygulaması yasaldır.
Devletin öncelikli görevi kişilerin yaşama haklarını korumaktır. Eğer bir yönetimin gücü veya niyeti olağan niyetlerle bunu sağlamaya imkan vermiyorsa, alınacak tedbirlerin de olağanüstü olması gereklidir. Ancak 7.5 yılın ardından Başbakan’ın Türkiye’sinde, terör olağan, huzur aranır hale gelmiştir. Yolsuzluk olağan, dürüstlük aranır hale gelmiştir. Teslimiyet olağan dik duruş aranır hale gelmiştir.
Bugün OHAL’e karşı çıkanlar, işin gereği terörün icabı olarak görme yanlışlığına baştan düşmüş olanlardır.
“EĞİLDİĞİN SİPERDE OHALE’E KARŞI DURACAKSIN”
İtirazımız ve teklifimiz şudur. Bir yandan bizi Sivas’ın ötesinde olduğumuzu söyleyip, durduğu yerlerde kendince düellolara davet edeceksin, karanlık oyunlara çekmeye çalışacaksın. Sonra zırhlı araçlarla, polis ve asker ordusuyla yanan lastikler ve ıssız sokaklarda Başbakan olarak sindiğin yerde, eğildiğin siperde OHAL’e karşı duracaksın.
Önerdiğimiz tedbirleri görmezden geleceksin, açılımı sürdüreceksin, bölücüye göz kırpacaksın, peşmergeyle kucaklaşacaksın, sonra da muhalefetten destek beklediğini utanmadan söyleyeceksin.
Bir yandan terörün ve bölücülüğün kaynağının, okyanus ötesinde ve Irak’ın kuzeyinde aranması gerektiğini söylemimize katılmayacaksın, Kandil’e gitmekten korkacaksın, sonra şehit törenlerini eleştirerek, koruma sayını artırarak terörü önleyeceğini zannedeceksin.
Partimizin açılımın yıkım getireceğine dair ikazlarına aldırmayacaksın, sonra gidip ekseninin kaymadığına dair başkentlere ikna ekipleri gönderecek, kendinde maçların devre aralarında görüşmeler yapacaksın.
Bizi ve tekliflerimizi eleştirenlerin, kendilerine ait tek bir görüşleri varsa buyursunlar paylaşsınlar. Katılmasak da dinlemeye hazırız.
“OHAL’E OY VERENLER ŞİMDİ KARŞI ÇIKIYOR”
Önerimize tepki gösterenler arasında eskiden TBMM’de OHAL’in uzatılmasına oy verenlerde var. Bugün neden teröre hizmet ediyor olsun? Bu sorular için Başbakan’a tavsiyemiz, hükümet ortağı oldukları dönemde OHAL’e evet diyen mesai arkadaşlarına sormasıdır.
Bizim terör ve bölücülükle ilgili tek tedbirimiz elbette ki OHAL değildir. Ancak bunun bütün şartları olgunlaşmıştır. Bunun olmasın için daha ne olması, hangi felaketlerin gerçekleşmesi gerekmektedir?
“TERÖR SOKAKLARI BELEDİYELERİ ELE GEÇİRDİ”
Öyle MGK bildirileriyle geçiştirilecek seviyeyi çoktan aşmıştır. Dün terör dağlardaydı, bugün bölücülük sokakları salonları belediyeleri ele geçirmiştir.
Açılımda son noktayı koymak ve kanlı pazarlıkta yer almak için İmralı canisini ortak yapmak isteyenler ortaya çıkmıştır.
Bölücü odaklar hükümetten aldıkları cüretle federasyon provaları yapmaya başlamışlardır.
Bunca tehlike sağanak halde yağarken, Başbakan Erdoğan’ın tutuk hali kuşku vericidir. Terörü önlememek adına birilerine söz mü vermiştir? Barzani’yi incitmemek Kandil’e gitmemek için pazarlık mı yapmıştır? Milletimizi parçalamak için birilerine taahhüt mü etmiştir?
“TERÖR HAFİFE ALINAMAZ”
Cumhuriyeti de kamu düzenini toplumsal barışı korumak ve bunlara karşı çıkan, terör örgütü mensuplarıyla mücadele edecektir. Terör hafife alınacak, bahane bulunacak bir yol değildir. Böyle bir bakışın neden olduğu sonuçta ortadadır.
Maalesef AKP yönetiminde ihanet de olağan hale gelmiştir. Artan terör eylemleri nedeniyle, Güneydoğu Anadolu bölgesindeki şehirleri de kapsayacak şekilde, 19 Temmuz 1987’den 30 Kasım 2002’den itibaren, 4’er aylık süreyle, 42 defa OHAL uygulandığı bilinmektedir.
Tedbirlerin sonuç vermesiyle azalan terör eylemleri karşısında, yıllar içinde kademeli olarak kaldırılmıştır. Bu son kaldırma kararını TBMM’ye teklif eden partimizin de ortağı olduğu 57. cumhuriyet hükümetidir. Bu görüşmenin oturum tarihi 19 haziran 2002’dir. Son kalan iki ilde ise uzatılması için 57. cumhuriyet hükümetince karar alınmadıoğından 30 Kasım 2002 tarihinde, 58. hükümet tarihinde OHAL son bulmuştur.
“2002’DEKİ ŞEHİT SAYISI 6’DIR”
Başbakan’ın ‘OHAL’i biz kaldırdık’ sözü yalandır. Başbakan ne kadar inkar ederse etsin, gerekçesi ne olursa olsun, ortada olan gerçek teröre binlerce insan vermiş bir ülkeden, 2002’de sıfır denecek kadar az bir kayıpla iktidarı devralmasıdır. Başbakan’ın ‘Sıfır terör yalandır’ sözü ise külliyen yalandır.
Biz askerlerimizi istatistik bilgi olarak asla göremeyiz. Onları yan gelip yatmakla suçlayamayız, kelle diyerek hakaret edemeyiz. 2002’de şehitlerimizin sayısı 6’dır. Bugün tek bir saldırı da 10 askerimizin şehit olması durumuyla karşılaştırılamaz. Başbakan bu açıklamasında da çuvallamıştır.
2002’de 160 olan olay sayısı, yalnızca geçen yıl 1300’e yaklaşmıştır. Hem olay hem şehidimiz arttıysa, nasıl açılım başarılı olmuştur? Hem korku büyümüşse hem eşkıya yolları tuttuysa nasıl oluyor da ülkemiz huzur içindedir.
Hem sınır ötesinden saldırılar sürüyorsa, nasıl oluyor da ABD’ye mükemmel uyum işlemektedir?
Başbakan’ın diğer bir iddiası ise, bölücü başının asılmaması konusunda birilerine söz verildiği iddialarıdır. Bizim bu iddiaları bilmemiz, cevabını bulmamız söz konusu değildir.
MHP’nin hükümette olduğu tarihler 28 Mayıs 1999 ile 19 Kasım 2002 arasıdır. Partimizin hangi pazarlıkları yaptığı, birilerine söz vermiş olması tarihen mümkün değildir.
Başbakan’a önerimiz. Ortaya konuşacağına, konuyu doğrudan araştırıp sorumlularına hesap sormasıdır. Partimiz hiçbir şekilde verilmiş cezayı ortadan kaldıran bir kararın arkasında olmamıştır, yalnızca infazın Başbakanlık’ta bekletilmesine izin vermiştir.
Gerçekler tutanaklarla sabittir. MHP’nin hükümet ortağı olduğu dönemde terör savaş ve çok yakın savaş suçlarına ölüm cezası verileceği hükmü konulmuştur. Başbakan içine sindirse de sindirmese de, döneminde bölücülüğü zayıflatan bu tedbirdir. İdam cezası 3 Ağustos 2002’de kaldırılmıştır. Bu karara sadece partimiz ret oyu vermiş, buna karşılık diğer partililer ölüm cezasının kaldırılmasına onay vermişlerdir.
“DESTEK VERMEYE HAZIRIZ”
Eğer Başbakan, bebek katilinin asılmaması karşısında pazarlık iddia ediyorsa, bu işbirlikçileri arayacağı yer, idamın kaldırılması için evet oyu veren AKP kadrolarıdır. AKP grubu adına, 2 ağustos 2002 tarihlerinde, Meclis’te yaptığı konuşmada, asamadınız bundan sonra da asamayacaksınız diyen milletvekiline bu garantiyi kimden aldığını sormanız gerekmektedir.
Başbakan, samimi bir pişmanlık duyuyor da, bu cani için verilmiş kararı uygulamak istiyorsa, MHP destek vermeye hazırdır haydi hodri meydan.
“BAŞBAKAN’IN ÖNERİSİ PKK’NIN KARARIYLA AYNI”
Başbakan’ın 1991 raporundaki ana dilde eğitim önerisi PKK kararlarıyla aynıdır.
2000 yılının şubat ayında, sözde 7. kongresini yapan PKK’nın, bebek katilinin önerdiği barış projesiyle, hükümetin demokratik açılım dedikleri yıkım kavramının tanım ve anlam uyuşması dikkat çekicidir. Bu zamanla PKK ve AKP arasında açılım kardeşliği doğmuştur.
Türk milletine açık düşmanlığı bilinen bir caniyle, ‘Ne Mutlu Türk’üm’ sözünden tiksinen bir Başbakan’ın, Anayasa’mızdan bunu çıkarmak isteyenler, yıkım projesinin gerçek sahiplerini ortaya çıkarmıştır. Başbakan’a kimin diliyle konuştuğunu hatırlatmak istedim.
Başbakan Erdoğan ve yol arkadaşları sandıkta çömelecekler, ama bir daha bellerini doğrultamayacaklar. Çöküşleri daim olacaklar.
ooo iş işten geçtikten sonra asılsa ne olur asılmasa ne olur... Eğer yakalandığı dönemde olsaydı çok büyük ses uyandırmazdı ama şimdi bu itin asılması büyük bir iç karışıklığa neden olabilir.
Eğer gerçekten birileri bunu istiyorsa asmadna önce gerekli önlemlerin alınması gerekir aksi taktirde Türkiye'nin sonu olabilir!