Siyasetçiler, akademisyenler ve yazarlar çözüm önerilerilerini sıraladı
Yazı Dizisi: ALPER URUŞ / GAZETE HABERTÜRK
1984'ten beri süren ayrılıkçı terör, 1 Haziran'dan itibaren şiddetini artırdı. HABERTÜRK, artan terör eylemlerinin ve “Demokratik Açılım” sürecinin tartışıldığı bir dönemde Kürt gerçeğini, tüm taraflarla konuştu ve şu soruyu sordu: “Türkiye'nin Kürtleri ne istiyor? Bu sorun nasıl çözülür?”
İşte üç gün süren yazı dizisinde bu soruya verilen cevaplar...
GAZETECİ-YAZAR ALTEMUR KILIÇ
"Asmazsak Mandela olur demiştim, gaflet sürüyor"
“1999'da Mudanya sahilinde ben söyleyeceğimi söyledim; asılsın mı asılmasın mı meselesi olmuştu. Ben o zaman, “Bu adam idam edilmezse başımıza Mandela kesilir” dedim. Binlerce insanı öldüren bir adamın idam edilmemesinin sonucunu görüyoruz. Yarın bir gün muhatap olarak karşımıza geçerse de kimse şaşırmasın. Bir gaflet zinciridir gidiyor. OHAL kalktı, uyum yasaları çerçevesinde idam kaldırıldı. Kürtler kısacası beraberlik istiyor. Ne iş ne aş ne kültür işi değil bu. 19'uncu asrın başından beri Türklüğü yok etme oyunu var. Yabancılar da hep bu iş için Ermenileri, Kürtleri kullandılar. Kürt isyanlarının arkasında hep Batı vardı. Bugün de bu oyun devam ediyor. Kürt meselesini PKK'dan ayırmak mümkün değildir. Haksızlıklar ve baskılar yapılmış peki bunlar neden yapılmış. Türkiye'nin en büyük hatası Apo'nun idam edilmemesi olmuştur. Türkiye'de korkum iç savaşın çıkmasıdır. Ben savaşın ne olduğunu çok yakından bilirim Kore'de savaştım. Ancak Türkiye'nin bekası söz konusu ise bunu dalgalandırmaya ne lüzum var. Türkiye bir Kurtuluş Savaşı veriyor. Türkiye'nin tek umudu bu sorunu kökten halletmektir.
SİYASET BİLİMCİ PROF. DR. DENİZ ÜLKE ARIBOĞAN
"Devletin geleceği bir kısma göre çizilemez"
“KÜrtler ne istiyor” sorusunun çok kapsayıcı ve her şeyi etnik kimlik çerçevesine sokan bir dil içerdiğini düşünüyorum. Zira Kürtler şunu istiyor diye tanımlanabilecek bir talepler bütünü yok. Tıpkı “Türkler ne istiyor?” sorusu gibi çok çeşitli ve renkli bir karşılığı var bu sorunun. En uç noktada K. Irak'tan kopan parçayla bütünleşmiş bir Kürdistan isteyenlerden özerklik isteyene; yalnızca Türkiye'nin demokratikleşmesini ve Kürt kimliğinin Türk kimliğinin altında ezilmemesi gerektiğini düşünenden, basit bir Anayasa değişikliğine kadar uzanan birçok görüş var.
DEVLET VATANDAŞ İLİŞKİSİ
“Nasıl bir Türkiye?” sorusuna karşılık gelecek bir değişim paketi düşünülmeli ve yalnızca bazı Kürtler adına değil, tüm Türkiye vatandaşları adına, talep edilmeyen konularda bile iyileştirme öngörülebilmeli. Ciddi bir devletin geleceği toplumun yalnızca bir kısmından gelen taleplere göre şekillendirilemez; ama talepler ciddiye alınır ve bunların Büyük Türkiye vizyonu ile uyumlu bölümü değerlendirmeye alınır. Anayasal değişiklik de dahil her şey düşünülebilir; üniter ve laik bir devlet modelinden taviz vermeksizin.”
SİYASET BİLİMCİ PROF. DR. DOĞU. ERGİL
"İçim yanıyor ama ülke, şiddet dışı çözüme hazır değil"
“Kürtler, Kürt olmalarına ilişkin ayrımcılığın, dışlamanın sona ermesini ve yurttaşlığın, etnik temelde tanımlanmamasını istiyor. Bütün Kürtler bunu istiyor ama bütün Kürtler siyasal olarak, kültürel olarak, ideolojik olarak farklı şeyler istiyor. Kimi sağcı kimi solcu kimi dindar kimi laik çünkü. Kürtler dünyada gelişmiş demokrat bir ülkenin hukuksal, siyasal, ekonomikstandartlarını talep ediyor.
BEYNİM ZONKLUYOR AMA
Türkiye şiddeti şiddetle bastırmaktan başka bir çözüme hazır değil. Farklı bir şey söyleyince de tepki gösteriyor ve hainlikle, bölücülükle suçluyor. Böyle olunca da tek bir yol kalıyor. Gayri nizami ve yasadışı şiddetin Türkiye'yi “Allah kahretsin ne olacaksa olsun” türünden bir duygusal ayrışmaya götürmesi ya da tekliflerini artık duymaya başladığımız OHAL ile başlayan büyük bir sindirme ve karşı şiddet kampanyası. Bu senaryoların en karamsarı, en kanlısı, en uzun sürelisi ve çözümsüzü. Bunu söylerken yüreğim yanıyor beynim zonkluyor fakat Türkiye bundan başkasını kabul etmiyor.
“Kürtler onurlu ve eşit vatandaşlar olarak Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde yaşamak istiyorlar. Aslında Türkler de aynı şeyi istiyor. Demek ki 72 milyonun etnik kökeninden bağımsız olarak istediği şey aynı. Etnik kökeni bir aşağılama veya yüceltme aracı olarak kullanmak ırkçılıktır. Bin yıllık bir tarihin gösterdiği bir gerçek var; Kürtlerin ve Türklerin çıkarları vemutluluğu her zaman aynı olmuştur. Kürt Türksüz, Türk Kürtsüz yapamaz. Özellikle Cumhuriyet tarihi boyunca abartılı bir ulus devlet anlayışı içinde Kürtlere haksızlık ettik. Onları özellikle dillerini ve konuşmalarını yasaklayarak rencide ettik. Kürtler, kendi kimlikleri ve dilleriyle bu ülke içinde var olmak istiyorlar. Bu isteğe hepimizin saygı göstermesi gerekir. Terör bambaşka bir konu... Kürtler terör istemiyorlar son 26 yılda terör ve terör örgütü Kürt sorunundan bağımsız özerk bir yapı kazandı. Terör örgütünün kendisi bugün Kürt sorununun çözümünü engelliyor. Bize düşen de Kürt vatandaşlarımızı terör örgütünün safına ve hâkimiyetine terk etmemek olmalı. Herkesin özgür, onurlu ve temel hakları güvence altına alınmış demokratik bir ülke, Kürtlerin şikâyet ettiği sorunları ortadan kaldıracak yegâne çözümdür. Demokratik açılımın, içeriği kuvvetlendirilerek devam etmesi gerekir.”
BDP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ SEBAHAT TUNCEL
"Ayrılık isteği yok, Kürtler dertlerini anlatmaya çalışıyor"
"Kürtler de kendi derdini bir şekilde anlatmaya çalışıyor. Bu ülkede 20 milyona yakın Kürt yurttaş var. Kürtler: “Biz bu ülkede Kürt olarak yaşamak, bir halk olmaktan kaynaklı kolektif haklarımızı kullanmak istiyoruz” diyorlar. Kolektifi özellikle belirtiyorum daha çok bireysel hak ve özgürlükler denildiğinde sanki hak ve özgürlük talebi karşılanıyormuş gibi bir yargı var. Ama bireysel hak ve özgürlükler zaten tüm yurttaşlar için olmalıdır. Kürtlerin kolektif hak olarak ifade ettiği; kendi dilleriyle, kimlikleriyle var olmaktır.
ANAYASAL GÜVENCE
Kürtler Anayasa ile tanınmak, haklarının Anayasal güvence altına alınmasını istiyorlar. Bu haklardan biri ana dilde eğitim diğeri yerel yönetimlerini oluşturabilmedir. Kendisini ifade edecek alanlar yaratmak demek daha doğrusu. Kendi okulu, tiyatrosu, sinemasının olması. “Bunlar olursa Kürtlerin Türkiye ile bağı nasıl olacak?” diye soruyorlar. Bu Türkiye'nin resmi konumunu etkileyecek bir durum değil. Kürtler Türkiye'den ayrılma isteğini 10-15 yıldır dile bile getirmiyorlar. PKK, bağımsız Kürdistan düşüncesiyle ortaya çıkmıştı ancak 90'lardan itibaren PKK bundan vazgeçti. Ayrılmak mı istiyorsunuz meselesi Türkiye'ye dışarıdan dayatılan ve Türkiye'de yaşayan Kürtleri ötekileştiren bir dil oluyor. Son dönemde bu sorun nasıl çözülür diye tartışılıyor, çözüm yeni bir dil ve barış ile demokrasi içinde sorunu terör olayından çıkarıp hak ve özgürlüklerin sağlanmasıyla çözülür.
YAZAR-SİYASETÇİ KEMAL BURKAY
"Kürtler temel haklarını istiyor, çözüm federasyon"
“Halkalı olayına çok üzüldüm ve PKK'nın eylemlerini yanlış bulduğumu belirteyim. Açılım süreci belki çok başarılı olmadı. Hükümet yeterli somut adımları atamadı ancak şiddet eylemleri gerçekten çok yanlış. Gerilimi artırıyor ve her türlü demokratikleşmeyi istemeyenlerin ekmeğine yağ sürüyor. Kürtlerin ne istediğine gelince... Kürt sorunu, sadece PKK olayıymış gibi ya da sadece parlamentodaki legal örgütler tarafından temsil ediliyormuş biçiminde algılanmamalıdır. Böyle algılanmasını yanlış buluyorum.
FEDERASYON ÇÖZÜM OLUR
Kürt sorunu PKK sorunu demek değildir. Tamam elbette ilgisi var ama PKK ile başlamadı, onunla da bitmeyecek. Kürtlerin istemleri ana hatlarıyla bellidir. Kürtler temel haklarını istiyor. Her halk gibi eşit yaşamak istiyor. Eğitim ve hayatın her alanında dillerini özgürce kullanmak istiyorlar. Çoğunlukta oldukları bölgelerde özerk yönetim istiyorlar. Bu kişiden kişiye örgütten örgüte değişiyor. Bağımsızlık isteyen de var, özerklik yani otonomi isteyen de, federasyon isteyen de var. Bana göre Türkiye'nin koşullarına uygun federasyon en gerçekçi çözümdür. Bu, çözülmeye de nüfus mübadelesine de yol açmaz.”
'PKK'lılar Abdullah Öcalan'ın serbest kalmasını istiyor'
Araştırmacı Yazar Hüsnü MAHALLİ:
KÜRTLERİ ikiye ayırmak gerekiyor. Birincisi, PKK yanlısı, onlar gibi düşünen, onlara sıcak bakan Kürtler...
Diğerleri PKK'nın yöntemlerine, politikalarına sıcak bakmayan grup... Birinci gruptakilerin vazgeçilmez şartı Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılmasıdır. Öbür istekler sonra gelir. Nedir sonra gelen? Anayasal eşitlik, demokratik özerklik, ana dilde eğitim diye ifade edilen talepler. Bu çevrenin temel isteği Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılması ya da devlet tarafından birkaç yıl içinde bunun garantisinin verilmesidir. Diğer istekler ikinci plandadır. İkinci grupta yer alan, yani PKK'nın politikalarına sıcak bakmayan, ancak her şeye rağmen Kürt olma bilinci taşıyanlarla birinci grup arasındaki ortak payda Kürtçülüktür. Ayrıldıkları nokta ise Türkiye'den ayrılıp ayrılmama konusudur. Ancak süreç içinde PKK'nın istekleri yani Güneydoğu'ya özerklik verilir ve bu bölgede ayrılık fikri güçlenirse; ikinci grup birinci grup gibi düşünmeye başlar.
'SORUN BÖLGESELDİR'
Sorun sadece Türkiye'nin sorunu değildir. Türkiye bu sorunu tek başına çözemez. Bu bölgesel bir sorundur çözümü de bölgeseldir. Türkiye, Suriye, İran ve Irak ile bir araya gelip bu sorunu konuşmalıdır. İki yöntem var ya bildik vurma, kırma yöntemi ki bu yüz yıldır sonuç vermedi, ya da bir araya gelip konuşma ve bu ülkelerin Kürtlere verebileceği hakları belirleyip, sunmalarıdır. Burada diğer bir soru önemlidir. O da Kürtlerin bunlarla yetinip yetinmeyeceğidir. Şu an için bölgede bağımsız bir devlet olma koşulları bana göre görünmüyor.
Talep: Evrensel standart
Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar büyük bir nüfusun inkâr edilmesi, ötekileştirilmesi ve buna karşı çıkıldığında bunun ağır bir biçimde bastırılması söz konusu olmamıştır. Kürtler devletin kendisiyle yüzleşerek adaletin tescil edilmesini istiyorlar
AK Parti Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman KURT:
KÜRT sorunu Türkiye Cumhuriyeti'nin ulus devlet anlayışının tek tip yansımasıyla ortaya çıkan bir sorundur. Herkesin Türk olduğu iddiası, buna bağlı olarak tek tipçi anlayışın yarattığı bir yaradır. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar büyük bir nüfusun inkâr edilmesi, ötekileştirilmesi ve buna karşı çıkıldığında bunun ağır bir biçimde bastırılması söz konusu olmamıştır. Türkiye klasik, tek tip, ötekileştirici yapıdan uzaklaşmaya çalışıyor ve bunların sancılarını yaşıyor. Kürtler geçmişin yaralarının acılarını çekiyor. Bunun onarılmasını istiyor. Aşağılanmışlıklarının, horlanmışlıklarının onlarda yarattığı acının giderilmesini istiyor. Diyarbakır Cezaevi dünya tarihinde bilinen bir cezaevidir. Kürtler devletin kendisiyle yüzleşerek adaletin tescil edilmesini istiyorlar. Şuna da kapılmamak lazım Kürtlerin bunu bir intikam olayına dönüştürmeden görmesi gerekiyor. Çünkü bu Türkler tarafından değil devleti yönetenler tarafından yaratılmıştır.
DİYARBAKIR CEZAEVİ DEVLETİN CİNNETİ
Kürtlerin yüzde 99'u bağımsızlık anlayışına sahip değildir. Bağımsızlık, insanların özgür olabildikleri her alandır. Kürtler, dünyada var olan evrensel standartları istiyor. Baskı ve yasaklarla yaratılan kısıtlamalar, bir sonraki dönem çatışma yaratır.
Devletin bu tek tipçi anlayışı Kürt sorununu doğurdu, Kürt sorunu da PKK'yı doğurdu. Devletin Diyarbakır Cezaevi'ne yansıyan cinnet haline karşı Kürt toplumu içinden çıkan PKK da karşı bir reaksiyon olmuştur. Bu ikisinin de travmatik yaklaşımının onarılması gerekiyor. Türkiye ilk defa ciddi bir çözüm sürecine girmiştir. Şiddet ve terör bitsin, sonra hak ve özgürlükleri konuşalım demek yerine travmayı ortaya çıkaran zemini onarmak gerekir. Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanda atılan adımlar hızlanmalıdır.
'Özgürlük istediklerini fark edelim'
Yazar-Tarihçi İsmail BEŞİKÇİ:
KÜRTLERİN ne istediğini gerek devlet ve hükümet, gerek aydınlar, gerek basın, fark etmek, bilmek durumundadır. Kürtler, düşünceleriyle ve eylemleriyle yüz yıla yakın bir zamandır bu isteklerini ortaya koyuyorlar. Devlet ve hükümet, Kıbrıs Türkleri için, uluslararası planda yoğun bir mücadele yürütmektedir. Filistinliler için, Hamas için de böyle bir mücadele yürütüldüğü biliniyor. Kürtlerin de en az bu halklar kadar haklar ve özgürlükler istediğini fark etmemek, bilmemek, olayın toplumsal tabanına, toplumsal meşruiyete gözlerini kapamak anlamına gelir. Bu konuda yapılması gereken de çözümden çok sorunun kendisini konuşmamız gerektiğidir.
'Türkiye'de Kürtlere karşı bir ırkçılık yok'
Sanatçı Bedri BAYKAM:
Bu sorunun çözümünün çok kolay olduğunu düşünüyorum. Sorun önce düşüncede çözülmelidir. Türkiye'de Türkler ile Kürtlerin bir araya gelmesine engel olacak inanılmaz bir ırkçılık olsaydı kara kara düşünüp bunu nasıl çözeceğiz diye düşünür boğulurduk. Burada böyle bir durum yok. Yapay olarak artırılan gerilimlerle sağda solda veryansın eden istisnaları bir yana koyarsak, Türkiye'de insanların birbirine kökenlerini sorduğunu duymadım. Türkler ve Kürtler birbirine katlanamıyor diye bir şey yok.
'HÜMANİST OLUNMALI'
Türkiye'de 28 etnik köken var. Bunların birbiriyle evlenmesinden doğan insanlar var. 20 milyon Kürt varsa bunların belki yarısı İstanbul'da, Bodrum'da, Alanya'da, Trabzon'da Ankara'da, Türkiye'nin her yerinde yaşıyorlar. Birilerinin Kürtler ayrılık istiyor; önce federasyon deyip sonra otonomi istiyor demeleri doğru değil. Türkiye bugün kesip attım, bıktım Güneydoğu'dan dese, binin uçaklara gidin dese, inanın bu illerde yaşayan kimse gitmez. Bu saydığımız illerde yaşayan Kürtler fazlasıyla Türkiye'ye entegre olmuş durumda. Ben şu ırktanım bana şu toprağı verin denmesi de Ortaçağ'dan kalma bir fikirdir. Daha fazla yol, üniversite, fabrika, spor tesisleri taşımak dışında bir çözüm yok. Ne yapılacaksa, barış ve sevgi dolu gerçek bir hümanizma ile yapılmalıdır
1. İmralı'ya da af
2. Anayasa'da Kürt varlığı
3. Doğu'ya özerklik
İşadamı Sedat ALOĞLU:
BEN vatanımı çok seven biriyim ama Kürtçülükle suçlandım. Konuşulanlara peşin hükümle yaklaşmamak, diyaloğa, dinlemeye alışmamız lazım. “3T” dediğim bir süreç var; tartışma, teşhis, tedavi...
Türkiye bu sorunu 20 yıldır tartışıyor. Teşhis ve tedavi sürecini iç içe girmiş bir biçimde yaşıyoruz. Teşhisi doğru koymazsak, tedavi başarılı olmaz. Bugün terörün nedenlerini üç sebebe bağlayabiliriz: Birincisi İmralı'yı da kapsayan bir af. İkincisi Anayasa'da, bu Cumhuriyeti Türkler ve Kürtler kurdu anlamına gelen bir değişiklik ve üçüncüsü Doğu ve Güneydoğu'ya özerklik gibi bir yapının verilmesi talepleri vardır. Ben “bunları yapalım” demedim. “Bunlara kulağımızı kapamanın bir yararı yok” dedim. Bunları masanın üzerine koyup, terörün gerekçelerinin bunlar olduğunu bilmemiz gerekir. Bunlara göre pozisyon almamız gerekir. Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında; yasama, yürütme, yargı, medya ve sivil toplum kuruluşları bu beş erk, sağduyu içinde uzlaşma formülü bulmalıdır.
'Öcalan'ı istemeyen Kürtler de var'
Yazar Ümit FIRAT:
KÜRTLERİN ne istemediğinden yola çıkarsak, bu soruya yanıt vermek daha kolay olur. Kürtler geleceği karanlık görmek istemiyor. Bu ülkede reddedilmek, yok sayılmak istemiyorlar. Kendi kimlikleriyle tanınmak istiyorlar. Kültürel haklarını önleyen tedbirleri istemiyorlar. Türk etnisitesine ait olmak istemiyorlar. Anayasa ve yasalarda kendilerine Türk denilmesini istemiyorlar. Yaşadıkları bölgelerin başarısız bürokratlar için sürgün yeri olmasını istemiyorlar. Çocuklarının her sabah “Türküm doğruyum çalışkanım” andını okumasını istemiyorlar.
'ERİŞİLMEZ YAPILDI'
Hiçbir topluma “bu kişiyi istemeyin” dayatması yapamazsınız. Ancak Abdullah Öcalan'ın cezaevinde yatma pozisyonunda kutsallaşan bir imajı var. Birtakım elçiler yani avukatlar aracılığıyla mesajlarını gönderiyor. Bu durum Öcalan'a tanrısal kimlik veriyor. Kutsal, erişilmez bir konuma geldi. Oysa siyasi platforma getirilse, dokunulabilir bir konumda olsa bu saygınlığın olacağını hiç sanmıyorum. Demokrasi dışı hiçbir çözüm sosyal problemi çözmez. Bölünme paranoyasından kurtularak kayıtsız şartsız demokratikleşmeyi denemelisiniz. Kürtler normal bir toplum halini alırsa, “Silahı al dağa çık” diyenlere klinik vaka gözüyle bakılır.
Partiler ve STK'lar çözümü konuşmalı
AK Parti Diyarbakır Milletvekili Kutbettin ARZU:
BİR defa Kürt vatandaşların talebi diye bir şey yok. Kürt vatandaşlarımızın şayet bir talebi varsa o da Türkiye Cumhuriyeti'nin her vatandaşının sahip olduğu haklarla birlikte, bir arada yaşama talebidir. Bizimterör diye bir sorunumuz var ve yaşanan son şiddet olaylarının ardından da hepimizin psikolojisi maalesef bozuldu. Bir defa sağlıklı kararlar vermemiz için herkesin son derece sağlıklı olması lazım. Bu süreçte de Türkiye'de başta siyasi partiler olmak üzere tüm sivil toplum kuruluşlarının bu sorunun çözümü için bir araya gelmesi gerekiyor. Bir araya gelinmemesi durumunda bile parti ve sivil toplum örgütlerinin düşüncelerini kamuoyuyla paylaşması ve bundan çıkacak sentezlerin tartışılması sorunun çözümü için adımolacaktır. Bumesele “Milli bir mesele”dir. Bunu herkesin de böyle kabul etmesi gerekir. Bununla birlikte örgütün derhal şartsız, koşulsuz silah bırakması lazım. Ben bu işin barış, birlik ve beraberlik içinde çözüleceğine kesinlikle inanıyorum. Türkler de Kürtler de bir arada yaşamak istemektedir. Bu terörün bir değil birçok nedeni vardır ve terörün sebepleri üzerinde durmaktansa artık parti ve toplumkuruluşları çözümü konuşmalı ve bu çözüm süreciyle PKK'ya baskı olarak yansımalıdır.
'Blair barış için şeytanla görüşürüm demişti'
Milliyet yazarı Semih İDİZ:
BENCE PKK ile IRA birbirine benzeyen yapılar olmamakla birlikte, ikisinin ortak yanı ayrılıkçı örgüt olmalarıdır. PKK kırsalda örgütlü bir yapı, IRA ise şehir merkezindeydi ve sivillere yönelik eylemler yapan bir örgüttü. IRA'nın ayrılıkçılığı, İngiltere'den ayrılıp Güney İrlanda ile birleşmekti. Bizdeki ise en azından PKK talepleri arasında ayrı, bağımsız bir olgu oluşturmak var. Ama bu konuda da biraz muğlaklar. Bazen otonomi diyorlar, bazense bağımsızlık söylemi yapılıyor.
'ŞEYTANLA GÖRÜŞÜRÜM'
İngiltere, IRA ile 30 yıllık bir mücadelenin ardından masaya oturmuştu. Bir tarafta İngiltere hükümetini temsil edenler diğer tarafta IRA'yı temsil edenler vardı. Bu görüşmedeki ön koşul IRA'nın silahlarını bırakmasıydı. Tony Blair zamanında başlayan bu süreç, 1998 yılında anlaşmayla sonuçlandı. Bu anlaşma sayesinde de IRA'nın bir komutanı K.İrlanda yerel yönetimine girdi. Buradan Türkiye'ye bir emsal çıkar mı bilmiyorum. Blair'in yöntemi K.İrlanda, G.İrlanda ve İngiltere'de kabul görmüştü. Teröre taviz veriyor diye eleştirilen Blair, o dönem “Barış getirecekse şeytanla da görüşürüm” demişti. Mevcut ortamda bu Türkiye için çözüm olmaz, halkta, hem Türk hem Kürt tarafında halen bezginlik yok çünkü.
'Azınlık haklarının talebiyle başladılar'
MHP Ankara Milletvekili Deniz BÖLÜKBAŞI:
AKP hükümetinin 7.5 yıllık iktidarında terörle mücadele zaafa uğratılmış, etnik bölücülüğün amaçları ve taleplerinin siyasi yollarla hayata geçirileceği süreçler başlatılmıştır. Başbakan'ın, PKK Kürt açılımı, etnik bölücülere ve terör örgütüne taleplerini kabul ettirecekleri yolunda ümit ve cesaret vermiştir. İstenilen şudur; Türkiye çok milletli, çok kimlikli, çok dilli coğrafi otonom yönetim temeline dayalı, yeni bir ortaklık devletidir. İlk aşamada kolektif olarak azınlık hakları talep ediliyor. Başbakan'ın PKK açılımı da bu amaca hizmet ediyor. Nasıl çözüleceğine gelince; genel başkanımız, Cumhurbaşkanı Gül ile yaptığı görüşmede alınacak tedbirlerle ilgili stratejileri önermiştir. Bu rapor, otuza yakın öneri içermektedir. Türkiye içeride terör belasını defetmek için OHAL ilan etmeli, İmralı canisinin dış dünyayla teması tamamen kesilmeli, avukatlarıyla da görüştürülmemelidir. Kendisi İmralı'dan talimat vermektedir. PKK açılımından vazgeçildiğini Başbakan acilen ilan etmeli ve güvenlik güçlerinin terörle etkili mücadele için ihtiyaç duydukları yetki ve olanaklar verilmelidir. Ayrıca K.Irak'a karşı geniş çaplı bir kara harekâtı icra edilmeli, yeniden sızmaları önlemek için Irak toprakları içinde TSK unsurlarının bulunacağı geçici bir güvenlik kuşağı oluşturulmalıdır. Bunun yanı sıra bölgenin ekonomik, sosyal sorunlarını acil ve köklü çözümlere kavuşturacak bir eylem planı ve tedbirler manzumesi uygulamaya konulmalıdır. Türkiye'nin güvenliği Barzani'nin inisiyatifine, insafına ve ABD'nin iznine tabi kılınamaz.
'Yeni bir Anayasa lazım'
Habertürk yazarı Amberin ZAMAN:
Kürtlerin hepsi PKK'yı mı destekliyor? Asla. Ancak Güneydoğu'da ve Batı illerimize çatışmaların yoğun olduğu dönemde köylerinden göç etmeye zorlanan kesim devlete güvenmiyor. Haklarını koruyan yegane güç olarak dağdakileri görüyor. Örgütü dışlayan çözüm, çözüm sayılmıyor. “Bu kadar insanımız öldü, bu uğurda onları yok sayamayız” mantığı örgüt tarafından dayatılıyor. Çözümün adresi olarak Abdullah Öcalan gösteriliyor. Bu algıyı aşmak için yeni Anayasa lazım. “Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlıkla bağlı herkes Türk'tür” yerine daha kapsayıcı, vatandaşlık kavramına tek bir etnik kimliğe indirgendiği anlamına meydan vermeyen bir tanım geliştirmek gerekir. Bu Türkiye'yi bölmez. Aksine güçlendirir. Benzer reformlara paralel olarak silahları susturmak için Habur fiyaskosundan önce başvurulan yöntemler Kürtler açısından inandırıcı biçimde yeniden gündeme alınmalı. Iraklı Kürtler devreye sokulmalıdır.
'Karşılıklı helalleşmeye gidilecek mi?'
BDP Muş Milletvekili Sırrı SAKIK:
KÜRTLER asimilasyon politikalarından devletin vazgeçmesini istemektedir. Kürtlere eşitlik, yurttaşlık hakkı tanınacak mı? Bu haklar, Anayasal güvence altına alınacak mı? Ana dilde eğitim hakkı tanınacak mı? Kürtlerin siyasal temsiliyetinin önündeki barajlar kaldırılacak mı? Halkın yerellerde kendi kendisini yönetme anlamına gelen demokratik özerkliğin önü açılacak mı? Bunu sadece Kürtler için değil Trabzon'daki, İzmir'deki insanlarımız için de istiyoruz. Kürtlerin siyasal, kültürel, ekonomik ve sosyal örgütlenme özgürlüğünün önündeki engeller kalkacak mı? Karşılıklı bir helalleşmeye gidilecek mi, yani affetme dönemi başlayacak mı?
OHAL KAN DEMEK
Eminim bunlar hayata geçerse, silah da şiddet de Türkiye'nin gündeminden çıkar. Her zaman çatışan tarafların sürece dahil edilmesi gerektiğini söyledik. Birkaç gündür bu çatışmalardan sonra her gece özel tartışmalar yapılıyor. Ama bu programlar Türkiye'de çatışmadan önce gerçekleşmeliydi. TÜSİAD'ın açıklamaları o kadar ilginç ki... O açıklamaları parlamentonun yapması gerekirdi. Parlamentodan çatışmaya yönelik açıklamalar yapılırken, TÜSİAD'dan barışçıl açıklamalar geliyor. Konuşabileceğimiz, tartışabileceğimiz bir iklim yaratmalıyız. OHAL ilan edilmesi demek yeniden kan ve şiddet demektir. Yeniden JİTEM ve faili meçhul demektir.
'Demokratik ortam PKK'yı bitirir'
Araştırmacı-yazar Avni ÖZGÜREL:
KENDİMİ Kürtler adına söz söyleme konumunda görmüyorum. Ancak Kürtlerin hiçbir farkı olmaksızın ulusumuzu teşkil eden herkes gibi Türkiye'nin gerçek manada bir demokrasiye kavuşmasını istedikleri açıktır.. Ve hiç şüphe yok ki, Kürtlerin talebi ifadesi 'PKK'nın talebi' manasına gelmez. Gerçek manada demokrasinin inşasından kastım ise, herkesin kendini öz kimliği ve kullandığı dille ifade edebildiği, bu konuda her türlü güvenceye sahip olduğundan emin olduğu bir hukuk devletinde yaşama arzusudur. İçine sürüklendiğimiz terör, şiddet sarmalından sıyrılmamızın şartı da, gerçekte demokratikleşmeye itiraz eden, demokrasi ortamında varlık sebebi ortadan kalkacak PKK'nın saldırılarına rağmen bu hedeften vazgeçmemektir.
SİLAHI BIRAKMAZLAR
Bu nedenle örgütün silah bırakmasını demokratik açılımın ön koşulu olarak öne sürmeyi ne doğru ne de gerçekçi bulmuyorum. Doğru bulmuyorum, zira, demokratikleşme projesi terör örgütüne karşı tehdit silahı, ödün olamaz. Aksini düşünmek Türkiye'nin demokratikleşme konusundaki samimiyetini sorgulamayı gerektirir. Böylesi bir ön koşulu gerçekçi de bulmuyorum, zira terör örgütünün Kürt talepleri adı altında seslendirdiği istekler tamamen karşılansa bile, farklı bir sebep ve yeni taleplerle silahlı mücadeleye devam edeceğini görmemek için Türk ve dünya tecrübesinden habersiz olmak gerekir.