KeLBaYKuŞ Forum

Geri git   KeLBaYKuŞ Forum > Spor > Futbol > Galatasaray


Galatasaray


Cevapla
 
Seçenekler
  #11 (permalink)  
Alt 30.04.07, 00:10
alemdar3435 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Genç Baykuş
 
Kaydolma: 03.02.07
- 44
Mesajlar: 248
Teşekkürler: 0
Üyeye 5 kez teşekkür edildi
Standart

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


ANDRE CLAUDİO TAFFAREL (1966- )

1966 yılında doğan Taffarel 1994 yılında Brezilya'nın kazandığı Dünya Kupası'nda takımının file bekçisiydi. Kurtardığı penaltı vuruşlarından sonra yıldızlaştı ve tüm kulüplerin peşinden koştuğu bir file bekçisi oldu. Taffarel ise peşinden koşanlar arasından Parma'yı seçti ve 1998'de Galatasaray'a transfer olana kadar Parma'nınfile bekçiliğini yaptı. Galatasaray'da 3 sezon görev yapan Taffarel 2 Türkiye, 1 Lig Şampiyonluğu, UEFA ve Süper Kupa heyecanını takımıyla birlikte yaşadı. 2001 yılında Galatasaray'dan ayrılan Taffarel eski takımı Parma'ya geri döndü.

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



GHEORGHE POPESCU (1967- )
1967'de Kalafat'ta doğan Popescu Steaua Bükreş'te ve PSV Eindhoven'da oynadığı yıllarda yıldızlaştı. Daha sonra Barcelona'ya transfer oldu ve takımın kaptanlığını üstlendi. Kupa Galipleri Kupası Şampiyonluğunu yaşadıktan sonra 1997'de Galatasaray'a transfer oldu. Galatasaray tarihinin unutulmaz savunma oyuncularından olan Popescu 2001-02 sezonunda Lecce'ye transfer olana kadar sarı kırmızılı forma ile 3 lig, 2 Türkiye, 1 UEFA Kupası ve 1 de Avrupa Süper Kupasını kazandı.
Alıntı ile Cevapla
Sponsor
  #12 (permalink)  
Alt 30.04.07, 00:14
alemdar3435 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Genç Baykuş
 
Kaydolma: 03.02.07
- 44
Mesajlar: 248
Teşekkürler: 0
Üyeye 5 kez teşekkür edildi
Standart

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


GHEORGHE HAGİ (1965- )

1965'te Köstence'de doğan Gheorghe Hagi, futbola 1979-80 sezonunda Farul Köstence takımında başladı.

1983-84 sezonunda Spartul'a transfer olan Gheorghe Hagi 1985 yılında Romanya'nın en iyi oyuncusu olarak seçildi. Daha sonra Steaua'ya geçen Hagi bu takımla 3 lig şampiyonluğu bir de Avrupa Süper Kupası'nı kazandı.

1990 Dünya Kupası'nda sergilediği futbol ile dikkatleri üzerine çeken Gheorghe Hagi, Real Madrid'e transfer oldu. Bu forma altında 64 lig maçına çıkan Gheorghe Hagi 1992 yılında İtalya'nın Brescia takımına geçti.

1994 Dünya Kupası'nda yine nefis bir performans sergileyen Gheorghe Hagi İspanya'ya geri dönerek Barcelona'da forma giymeye başladı.

Geroge Hagi 1996 yılında Galatasaray'a katıldığında futbol otoritelerinin olduğu gibi hayranlarının da kafalarında çok sayıda soru işareti vardı. Gheorghe Hagi kendisini eleştirenlere karşın, ilk üç maçındaki galibiyet golleriyle Galatasaray'da etkisini kısa süre içinde gösterdi. Metin Oktay, Turgay Şeren veya Fatih Terim gibi kült oyuncuların ölesiye özlemini çeken taraftar Gheorghe Hagi'yi bağrına bastı. Çok geçmeden Ali Sami Yen'in yanısıra dört bir yandaki stadyumlar 'I Love You Hagi' şarkıları ve sloganlarıyla yankılanmaya başladı. 4 Lig Şampiyonluğu, UEFA Kupası ve Süper Kupa'nın kazanılmasında büyük rol oynadı. Futbola veda ettikten sonra Romanya Milli Takımı'nın başına geçen Hagi takım finale çıkamayınca görevinden ayrıldı. 2003-2004 sezonunda Bursaspor ile anlaşan Gheorghe Hagi, 12. hafta sonunda yeşil-beyazlı kulüpten istifa etti. Aynı sezonun sonunda Fatih Terim'in Galatasaray'dan ayrılmasıyla 27. Hafta'da Galatasaray'ın yeni teknik direktörü olan Hagi, Galatasaray'ı 2004-2005 sezonu boyunca çalıştırdı. Bu süreçte Fenerbahçe’yi tarihi farkla yenerek 5-1 kazanılan final maçının sonucunda Galatasaray’a 14. Türkiye Kupası’nı kazandıran kadronun da başındaydı.

Çoğu insan onu 'Türkiye'de oynayan gelmiş geçmiş en iyi yabancı oyuncu' diye tarif ediyordu. Nefes kesen serbest vuruşları, zarif çalımları, öldüren sol ayağı, dayanıklı mizacı ve kişiliği dünyanın her yanındaki Galatasaray hayranlarının aklında ve gönlündekini yerini hala koruyor. Bugün 10 numaralı forması Galatasaray Müzesi'nin duvarlarında asılı duran iki formadan biri; öteki de Metin Oktay'a ait.
****kelbaykus forum****
Alıntı ile Cevapla
  #13 (permalink)  
Alt 30.04.07, 00:21
alemdar3435 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Genç Baykuş
 
Kaydolma: 03.02.07
- 44
Mesajlar: 248
Teşekkürler: 0
Üyeye 5 kez teşekkür edildi
Standart

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


BÜLENT KORKMAZ (1968- )
Bir Galatasaray Efsanesi: Bülent Korkmaz


Zaman dursa
Hepimiz yine çocuk olsak...
Mahallenin arsasında plastik topa vursak...
Her sene ama her sene hayat bilgisi okusak...
Pikapta bir Ömür Göksel 45’liği* çalsa...
Shogun seyretsek siyah beyaz ekranda...
Hiç ama hiç büyümesek...
Sen hep Küçük Bülent kalsan...

Durmuyor işte zaman
İçimi(zi) acıtıyor...
Biliyorduk birgün...............
Bilmezden geliyorduk...
Kapatıyorduk gözlerimizi
Akıyordu ah o hain zaman...
Sensizlik nedir biliyor muyuz ki biz...
Sorsana Büyük Kaptan!..

8 Lig şampiyonluğu, 6 Türkiye Kupası, 5 Cumhurbaşkanlığı Kupası, 2 Başbakanlık Kupası, 6 TSYD Kupası, 1 UEFA Kupası, 1 Süper Kupa ve Dünya Kupası 3.lüğü.

Lütfen bu hikayeyi ayakta okuyunuz!..

Futbol sevdası Edirnekapı’nın toprak sahalarında, mahalle arasında düşer kalbine Bülent Korkmaz’ın. Mahallede bir takım kurarlar: Adı Tayfunspor, formaları kırmızı-siyahtır. Orta sahada oynar o günlerde. Tayfunspor finale kalır bir turnuvada. 29 gol atmıştır Bülent finale kadar. O yaşta bile Karagümrük’de, Edirnekapı’da adı duyulmuştur. 2-0 mağlup duruma düşerler. Rakip takımın yedekleri "nerede sizin golcünüz?" diye dalga geçmeye başlamıştır. Bülent, orta sahadan vurur topa, gol olur; sonra bir gol daha atar. Kazanırlar turnuvayı...

Malatya, Doğanyol, Gevheruşağı köyünden Osman Korkmaz ve Nevin Korkmaz’ın üç erkek evladının ortancasıdır. Osman Korkmaz, başarılı bir tekstilcidir. İlk çocukları Recep’den sonra 68’in Kasım 24’ünde doğan evlatlarına Cesur ismini verirler. Nüfus Müdürlüğü’ndeki memurun, ismi duyduğundaki bir anlık duraklaması, baba Korkmaz’ın ağzından ikinci bir ismin çıkmasına sebep olur: "Cesur Bülent" olsun der. Tembel midir, dalgın mıdır nüfus memuru bilinmez; sadece "Bülent" yazar nüfus kağıdına.
Doğuştan Lider


Edirnekapı’daki mahalle arkadaşlarını maç için ayartan odur. Aşağı mahalle, yukarı mahalle maçlarının değişmez organizatörüdür. Okulun bahçesi, toprak saha, sokak arası hiç farketmez, derslerden arta kalan vakitte her daim futbol vardır hayatında. İlkokulda sınıfında başkanlık yapmaz ama sahaların lideri her zaman odur. 70’li yıllar, Uzay Yolu seyredilen, pikap çalınan, telgraf çekilen, yoğurtçuların gezdiği sokaklarda iki taştan kale yapılan, üç kornerin bir penaltı olduğu, kazananın Ankara gazozunu kafaya dikdiği, çocuklarının terli sırtlarına annelerin tülbent koyduğu yıllardır.

Yerinde duramayan bir çocuktur Bülent. Eve sadece yemek ve uyumak için uğrar. Futbol topunun, misketin peşinde geçer o yıllar. Hava karardığında gider eve ve en geç 9.30’da yatağında olur. Uykusuna düşkündür. Yıllar sonra profesyonel yaşamında da bu huyundan vazgeçmez: "Evde misafir olsa bile farketmez benim için, bana müsaade der ve gider yatarım. Suarede sinemaya gitmemişimdir. En geç 12’de yataktayımdır" diye anlatır profesyonelliğinin sırlarından birini.

“Sen kaleci değilsin”

İlkokulu bitirdiğinde aile Florya’ya taşınır. Edirnekapı yıllarında da Galatasaray’lıdır o. Yeşil kaleci kazağı ile Galatasaray kalecisi Nihat’ın bir minik kopyasıdır. Zaten ilk zamanlarda kalede oynamıştır, daha sonra orta saha en sonunda da defans...

Evleri Galatasaray Tesisleri’nin karşısındadır. Çocukluğunun aşkını baştan çıkarmak için fırsat ayağına gelmiştir. Ahmet Keskinkılıç ve Altyapı sorumlusu rahmetli Salih Bulgurlu mahallenin minik yeteneğini keşfetmekte zorlanmazlar. O yıl Florya Tesisleri bir arsadan öte birşey değildir. Antrenmanlar Mecidiyeköy’dedir. O günün Küçük Bülenti yıllar sonra yine “K. Bülent” olarak adını duyuracağı günlerden habersiz topun peşinden koşturmaya devam eder. 1979’da Florya Tesisleri’nde antrenmanlar başlayınca Bülent soluğu seçmelerde alır. "Kaleciler kim?" diye sorar Salih Hoca. El kaldırır Bülent ve "sen kaleci değilsin, orta sahasın, indir bakim elini" der Salih Bulgurlu. O dakika anlar artık Galatasaray formasını giyeceğini. Bilimkurgu ustalarının bile hayal etmekte zorlanacakları kariyerini o günlerde Bülent Korkmaz da tahmin edemez elbette.

Okuduğu ilkokulu bile "Vefa Stadı’nın arkasındaki Hattat Ragıp İlkokulu" diye futbolca tarif eden Bülent’in top sevdasına, babası Osman Korkmaz da destek olur. "Onun içindeki hırs ve isteği görünce elimden geldikçe destek olmaya çalıştım. Futbolla yatıp futbolla kalkardı" der yıllar sonra sorulduğunda. Kardeşi Mert de Bülent’in futbol sevdasının peşinden gitmiştir.

Haftada üç maç oynamaya yıllar sonra A takımda değil, 15 yaşında başlar. 14-16 yaş takımında Ahmet Hoca onu liberoda görevlendirir. Genç takımı çalıştıran Bülent Ünder onu genç takıma çağırdığında, artık haftada 4-5 maça çıkmaya başlamıştır. Galatasaray’ın nerede maçı varsa Bülent oradadır. Amatör, Paf, 3.Lig. Bir yaz sezonu boyunca Ahmet Keskinkılıç ile dayanıklılık idmanları yapar. İnatçı ve hırslıdır, tekmeye kafasını sokacak kadar da cesur...

“Topu vermedi,
ben de kırdım”


Çok cam kırar çocukluk yıllarında. Bugün "uzun toplarla mı kırdın o camları?" sorusuna, o günleri hatırlayıp kahkahayla cevap verir: "Kızdığım zaman indirirdim camı. Edirnekapı’da bir alt komşumuz vardı. Bir öğleden sonra top oynuyoruz. Top balkonlarına kaçtı. Kadın aldı topu, ‘kocam uyuyor, oynamayın top’ dedi. Ben de topu vermezsen camı kırarım dedim. Vermedi, ben de kırdım." Baba Korkmaz en iyi müşterilerindendir mahallenin camcısının.

Gece uykudan kalkıp, yemek yeme alışkanlığı vardır Bülent’in, bir de tatlı sevdası. Bir akşam babası, kalan pasta dilimlerinden sadece birini buzdolabına koymasını söyler Anne Korkmaz’a. Diğer dilimler balkonda bir köşeye saklanır. Sabah kalkıldığında ne buzdolabında pasta vardır ne de balkondaki divanın altında... Geceyarısı operasyonu başarılı geçmiştir Bülent’in. "Sirkeci’deki Hacı Bekir’in çikolatalı pastası oldu mu dayanamazdım" diye anlatır o günleri...

1984 yılında Galatasaray genç takımı Türkiye Şampiyonası öncesi Almanya’ya turnuvaya gider. Glasgow Rangers, Kızılyıldız gibi güçlü takımlar vardır. Leverkusen ile final oynayan ve penaltılar sonrasında kaybeden kadroda, Bülent Korkmaz da vardır. Leverkusen’in altyapı sorumluları transfer teklif ederler. Yirmisinde, 25’inde, 30’unda da Galatasaray’dan kopamayan Bülent Korkmaz, kariyerinin ilk transfer teklifine "hayır" der. Turnuva dönüşü Galatasaray tarihinde sıkça rastlanan bir durumla karşılaşırlar: Avrupa zaferleri sonrası sürpriz yenilgiler!.. Dönemin en iyi kadrosu ile Kütahya’da oynadığı maçı kaybeder ve elenirler. Çok kızar Bülent Ünder ve Salih Bulgurlu hocaları...

Bülent-Tugay...

21 yaş altı takımla Balıkesir’deki finallere gittiğinde ateşi 39.5’dur. Bugün halen görevde olan masör Erkan Kazancı, onu hastaneye götürür ve iğne yaptırır. "Otelde kal" derler, durmaz. Giyer kat kat eşofmanı, yedek kulübesinde de olsa takımını yalnız bırakmaz. Takım 2-0 mağlup duruma düşer. Bülent Hoca, "Adalı Bülent"i oyuna almak için seslenir. "Adalı" yı duymaz bile Bülent, çıkartır eşofmanları dalar sahaya. 2-0’dan 3-2’ye döner maç, Altay bir gol daha atar, penaltılar sonrasında kazanan Galatasaray’dır...

"Tugay’dan 6 ay sonra A takıma çıktım, İhsan ve Hüseyin, dört gençtik" diye anlatır profesyonelliğe adım attığı günleri. Tugay’ı bilir ama Hüseyin ve İhsan’ı merak eder Galatasaraylı. "İhsan, Gaziantep’de, Antalyaspor’da oynadı, sonra bıraktı futbolu, Hüseyin de hala 3.Lig’de oynuyor" diye giderir merakımızı.

Kaç Sistem Geçti!
"Avrupalı Bülent"e çıkar adı A takımdaki ilk yılında. Mustafa Denizli, Bülent’i Lig maçlarından çok Avrupa Kupaları’nda oynatmaktadır. "Raşit Hoca’nın, Öner Abi’nin jübilesinde çok iyi oynamıştım, Beşiktaş’ta o yıl Ferdinand vardı, onu çok iyi tutmuştum" diye anlatır Denizli’nin tercihini. Kendini yetiştiren tüm isimleri tek tek saymayı da ihmal etmez. Öncelikle Salih Bulgurlu, Ahmet Keskinkılıç ve Bülent Ünder. Sonra A takımda beni "Küçük Bülent" olarak tanınmamı sağlayan Mustafa Denizli, çok şeyler öğrendiğim Feldkamp ve kazandığı 30 kupanın 13’ünde teknik adamlığını yapan Fatih Terim...

Stumpf’dan profesyonel futbolcunun nasıl yaşaması gerektiğini öğrenir. Falco ve Stumpf ile bir sistemin parçasıdır. "İki stoper ve liberolu oyunda, adam markajı yapmaktan yorgun düşerdik. Gölge gibi takip ederdik rakibi" diye anlatır o günlerin taktik anlayışını. Bireysel hata affedilebilir ama pozisyon hatası onu çılgına çevirir. Rambo Yusuf, Falco, Semih, Erhan Önal, kardeşi Mert, Popescu, Emre Aşık, Song, Tomas... Defansta beraber oynadığı isimleri tek tek saymasını istemek haksızlık olur aradan geçen 14 yıldan sonra.

Deplasmandaki derbi maçlarında, Ali Sami Yen’deki büyük maçlarda takım arkadaşlarından beş dakika önce çıkar sahaya. Aslında soyunma odasında da yarım saat önce başlamıştır ısınmaya. Daha da geriye gidersek maç sabahı yaptığı "streching"le. Isınmanın yanında, bir ayrıntı daha vardır. Rakip seyircinin bütün elektriğini çeker üzerine, sanki bütün takıma bir kalkan olur o beş dakikada. Sahanın ortasında tek başına, sarı-kırmızı formasıyla "bayrak adam"ın en hasıdır...

Milan’da Baresi ve Maldini, Real Madrid’de Raul, Roma’da Totti ne ifade ediyorsa Galatasaray taraftarının kalbinde de Bülent Korkmaz odur: "Bayrak Adam"dır, "Büyük Kaptan"dır. Simgedir, formasını derisi yapmış adamdır Bülent Korkmaz. 26 yıldır sarı-kırmızıdan başka renk bilmez. "Kızlarım Florya’da tesislerde büyüdü, burada yürümeye başladılar, benim için herşey bir tarafa, Galatasaray bir tarafa" diye en "baba"ca anlatır Cimbom aşkını.

3 Numara

* * * kelbaykus forum* * *
Taraftarın "3 numaralı formasının birgün müzeye kaldırılması" fikrine ise suskun kalmayı tercih eder. "Benim için Galatasaray’ın zaferleri önemli" der sadece. Kazanılan hiçbir kupayı tek başına kaldırmadı Bülent Korkmaz. "Bütün takım aynı anda kaldırabilsek... Yeter ki kazanalım" diye açıklar ortak zaferlerin en keyifli dakikalarını...

17 Mayıs 2000’de, Kopenhag Parken’da kaldırdığı UEFA Kupası’nın müjdesini 8 ay önceden almıştır Bülent Korkmaz. Yazlığında, yardımcıları Nursel Hanım’ın falından. "Fala da inanmam ama bana ‘sen haçlı bir kupa kaldıracaksın’ dedi. Kahkahayı basmıştım o gün, ben takımda yoktum o günlerde, kendi başıma antrenman yapıyordum yazlık evimde. Sezon sonunda kaldırdık o kupayı." Kolay değildir elbet UEFA Kupası’nı kazanmak. Maç içinde iki kez çıkan omuzuna rağmen savaşır sahada Bülent. "Tanrı’nın eli"ni ya da Taffarel’in elini görmemiştir. Henry kafayı vurduğunda gözlerini kapatmıştır. "Açtığımda gözlerimi bu kupa bizim, bu iş bitti" dedim. Popescu topu ağlara gönderdiğinde, ellerini açan ve o inanılmaz kareleri ekrana yansıyan Fatih Terim’in görüntülerini çok sonra seyreder. "Hala etkilenirim Fatih Hoca’yı öyle gördüğümde. O baskının, medyanın ağır eleştirilerinin yok olup gittiği ve "ohhh" çektiği andır hocanın. İnanılmaz bir sahnedir o." Futboldan sonra gönlü teknik adamlıktadır ama bir çekincesi vardır. "Ben teknik adamlığı yaparım ama Türk futboluna bu kadar emeği, katkısı olan insanların bu kadar acımasızca eleştirildiği bir ortamda bu eleştirileri kaldırabilir miyim?" diye de kendine sormadan edemez... Bir de bugünden herkesin bilmesini ister. Galatasaray’dan başka takımda zordur çalışması, Cimbom deyince akan sular durur...

Hayatının İmzası

Hagi’nin yıllar boyunca oda arkadaşlığını yapar. "İnanılmaz bir adam o" diye başlar söz Hagi’den açılınca: "Kamplarda 2. Lig maçlarını seyrederdik, hangi oyuncu hangi takımdan gelmiş tek tek bilirdi. 2. Lig’i bizden iyi takip ederdi, şaşar kalırdım. Futbol sevgisi kelimelerle anlatılmıyor Hagi’nin. Bir de Kocaelispor maçı var, 2-0 öndeyiz, son dakikalarda bir frikik kazandık, ben atmak istedim. Bana "sen topun üzerinden atla ve git kaleden topu al" dedi. Dediğini de yaptı, ben de kaleden çıkardım topu...."

Hayatının imzasını 15 Haziran 1990’da atmış Kaptan. Kızları, 10 yaşındaki Selen ve 5 yaşındaki Ezgi, Ali Sami Yen’in müdavimleri. Kaptan’ın giyim zevkinin altında ise eşi Banu Hanım’ın gustosu yatıyor. "Çok dostum, arkadaşım yoktur" diyen Bülent, bütün boş vakitlerini evde ailesiyle beraber paylaşmayı tercih eder. Bir de, sıkı Ferrari taraftarıdır. Elbet sarı-kırmızının payı vardır bu tutkuda. Çok fazla araba değiştirmemiştir. İlk arabası Renault 11’dir: "Sonra bir Honda CVX aldım, BMW’den sonra da son olarak Mercedes. Benim için arabada önce güvenlik gelir".

Bıyıklarını 10 yıl önce eşinin önerisi ile kesmiş, bir daha da bırakmamış. Antalya’daki tatilde kesilen bıyıklar, Kaptan Bülent’e bir umut olmuştur: "Artık kolay tanınmam, rahat bir tatil olur dedik ama otelin animatörü sağolsun mikrofondan seslendi: Bülent Bey bıyıklarınızı kesmişsiniz ama yine de tanıdık sizi!.."

Bu hikayenin sonu yok mu dediniz?
Noktası bile yok efendim
En fazla ama en fazla bir virgül...
Kaldığımız yerden...

* Pikapta bir Ömür Göksel 45’liği çalsa
sana bağlandım
yollara düştüm
gitme, seninle gelemem artık
beni hiç eden sensiz hayatı
sevmek istesem de sevemem artık
acısı tarifsiz hallere düştüm
senden başkasının olamam artık
beni hiç eden sensiz hayatı
sevmek istesem de sevemem artık
aşkınla beni bin parçaya böldün
daha bundan küçük olamam artık
beni hiç eden sensiz hayatı
sevmek istesem de sevemem artık...


UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.
Alıntı ile Cevapla
  #14 (permalink)  
Alt 30.04.07, 00:22
alemdar3435 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Genç Baykuş
 
Kaydolma: 03.02.07
- 44
Mesajlar: 248
Teşekkürler: 0
Üyeye 5 kez teşekkür edildi
Standart

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


Graeme Souness (1953-)


6/5/1953 Edinburgh doğumlu olan Graeme Souness İskoç futbolunun yetiştirdiği en önemli futbolculardan. Efsanevi Liverpool kadrosunda yer almış olan Souness sırasıyla Middlesbrough, Tottenham Hotspur, Liverpoll, Sampdoria ve Glasgow Rangers formalarını giydi.
1986 yılında Glasgow'a antrenör - oyuncu olarak tranfer oldu. Ve burada arka arkaya 5 Şampiyonluk yaşadıktan sonra 1991 sezonunun ortasında eski takımı Liverpool'a transfer oldu. İlk iki sezonunda ligi altıncı tamamlayan Souness 93/94 sezonunu tamalyamadan Liverpool'dan ayrıldı. 1995 / 1996 sezonunda Galatasaray'ımızın başına geçen Souness, takıma yeni getirdiği üç adalı futbolcuyu monte etmeye çalıştı. Dean Saunders, Mike Marsh ve Barry Venison takıma alışmakta zorluk çektiler. Sadece Saunders başarılı olurken diğer iki futbolcu sezonu tamamlayamadan takımdan ayrıldılar. Souness ligde 4. sırada yer alırken kazandığı Türkiye Kupası onu takımın başında bırakamadı. Daha sonra Southampton, ikinci lige düşen Torino ve en son olarak Benfica takımlarını çalıştıran Souness pek bir varlık gösteremedi.



Anlar vardır tarihin en önemli ayrıntılarını oluşturan. Anlar vardır insanların hafızalarında köşe taşları gibi yer tutan. Anlar vardır ancak yaşıyanlar tarafından anlatılabilen. Anlar vardır sonucu tahmin edildiği halde önüne geçilemeyen. Anlar vardır yaşayan insana yaşadığını hissettiren. Anlar vardır ilk olmanın ve bir daha yaşanmayacağının farkında olan.
İşte o anlardan biriydi 5 Nisan 1996 gecesi Kadıköy Şükrü Saraçoğlu Stadında yaşanalar. Galatasaray ve Fenerbahçe Türkiye Kupası Finalinin ikinci maçında karşı karşıya gelmişlerdi.Oynanan ilk maçı Galarasaray Saunders'ın golü ile 1-0 kazanmış ve maça bu avantaj ile çıkmıştı.Maçın normal süresi Fenerbahçenin 1-0 üstünlüğü ile sonuçlanmış ve uzatma dakikalarına geçilmişti. O an yavaş yavaş geldiğini hissettirmeye başlamıştı. Ve herkes o anın gelişini engelliyemi yeceğinin farkındaydı. O anı başlatan olay maçın 117. dakikasında Saunders'ın ayağından çıkan müthiş füzeydi. Top Fenerbahçe kalesinin 90 tabir edilen üst köşesine takılmış ve Galatasaraylı futbolcuları sevinç yumağı haline getirmişti. Bitiş düdüğü o anın yaşanma zamanının geldiğini haber veren son işaret olmuştu. Tribünlere koşan Galatasaraylı futbolcular ve Teknik Direktör Graeme Souness o anın duyguları ile coşmuş bir şekilde kendilerinden geçmişlerde. Ve o an gelip çatmıştı Souness daha sonra kendine Ulubatlı lakabının takılacağı anı yaşatmaya hazırlanıyordu. Tribünlerden aldığı büyük bir Galatasaray bayrağı ile tur atmaya başladı ve aniden sahanın ortasına doğru yöneldi. Santraya ulaştığında tüm tribünler onu seyretmekteydi. Ve o Galatasaray bayrağını Kadıköyün tam ortasına bir kaç denemeden sonra dikti. O an artık yaşanmıştı ve Galatsaraylılar için bir zevk ve kıvanç Fenerbahçeliler için bir öfke kaynağı olmuştu. Ve hırslı İskoç tarihi oluşturan önemli anlardan birinin başrol oyuncusu olmuştu ...
Alıntı ile Cevapla
  #15 (permalink)  
Alt 01.05.07, 18:16
zebani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
V.I.P.
 
Kaydolma: 29.08.06
Erkek
Mesajlar: 8.365
Teşekkürler: 45
Üyeye 137 kez teşekkür edildi
Standart

hepsiinı ayrıı ayrı sewıorum ama en cok hagii nıe bıraktın kıı
Alıntı ile Cevapla
  #16 (permalink)  
Alt 27.07.07, 15:59
KuTy - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
V.I.P.
 
Kaydolma: 03.09.06
Erkek
Mesajlar: 2.442
Teşekkürler: 18
Üyeye 29 kez teşekkür edildi
Standart

Hagi DÜnyanin GelmİŞ GeÇmİŞ En İyİ 10 Futbolcusu Arasinda Yer Almaktdir!!!!!!!!
Alıntı ile Cevapla
Cevapla






© 2013 KeLBaYKuŞ Forum | AtEsH
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 - ©2000-2024 - Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.2.0'e Aittir.
Açılış Tarihi: 29.08.2006