KeLBaYKuŞ Forum

Geri git   KeLBaYKuŞ Forum > Eğitim > Dersler > Felsefe


Felsefe


Cevapla
 
Seçenekler
  #1 (permalink)  
Alt 18.10.06, 16:22
kestelli_ceza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Profesör Baykuş
 
Kaydolma: 30.08.06
Erkek - 36
Mesajlar: 2.166
Teşekkürler: 1
Üyeye 110 kez teşekkür edildi
Yeni Meslek Olarak Siyaset

Max Weber’in “Sosyoloji Yazıları”adlı eserinden hazırlanan bu çalışmada Bilim ve Siyaset, Meslek olarak siyaset konusunu tartışacağım.

Weber’in kısaca yaşadığı döneme dönersek; Alman iktisatçısı, tarihçisi ve sosyoloğu Weber 21 Nisan 1864’te Erfurt, Thuringia’de doğdu. Freiburg ve Heidelberg üniversitelerinde dersler vermiştir. Görüşleri üzerinde Alman felsefesinin ve Alman Tarihçi Okulunun tesirleri vardır. Düşünce sisteminde Kant ve Hegel gibi filozofların yanı sıra, W. Dilthey’in de izlenir bulunur. M. Weber’in düşünce sistemi ve sosyoloji anlayışından K. Marx’ın felsefi ve siyasi görüşlerine karşı giriştiği tartışmanın da çok yönlü tesirleri vardır.

Weber’in sosyolojisinde sosyal davranış ön plandadır. Ona göre, sosyoloji, sosyal davranış ve hareketleri sebep – sonuç ilişkileri açısından açıklamaya çalışır. Sosyal davranış, tarihi bulguları kullanma yolu ile zihni olarak kurulan ideal tipler aracılığı ile incelenmelidir. Weber, ideal tipte sapmalar üzerinde durur. Protestan ahlakı, meşru otorite tipleri, bürokrasi tanımı ideal tip kavramlaştırılmaları üzerinde durmaktadır. Weber, sanayi kapitalizminin neden sadece Batı Avrupa’da doğuşunun cevabını verir. Sosyal hayattan fert ve sosyal grupların inanç, değer ve zihniyet dünyaları baş rolü oynamaktadır.

M. Weber’e göre, sınıf kavramını da sadece iktisadi ölçüler içinde düşünmek eksiktir. Onu statü kavramı, yaşama tarzı ve davranış kodu açısından ele almak gerekir.
Önemli eserleri şunlardır; Protestan ahlakı ve Kapitalizmin ruhu, İktisat ve Toplum, Din sosyolojisi, Hinduizm ve Budizm.

Meslek Olarak Siyaset Siyaset Nedir?

Sosyolojik bağlamda devlet fiziksel güç ve şiddet kullanıma sahip otoritedir. Burada şiddet kullanımı devlete özgü bir araçtır. Devlet, belli bir arazi içinde, fiziksel şiddetin meşru kullanımını tekelinde bulunduran insan topluluğudur. Fiziksel şiddet kullanma hakkı başka kurumlara devletin izin verdiği ölçüde tanınmaktadır. Devlet, şiddet kullanma hakkının tek kaynağı kabul edilir. Böylece siyasetin anlamı; devletler arasında ya da devlet içindeki gruplar arasında gücü paylaşmaya ya da gücün dağılımını etkilemeye çalışmak olarak belirtilir.

Tarihte devlet “insanın insana egemenliği” ilişkisidir – meşru şiddet araçlarıyla desteklenen bir ilişkidir. İlke olarak, egemenliğin üç içsel gerekçesi ve dolayısıyla temel meşrulaştırması vardır:

Birincisi, “Ezeli geçmişin” otoritesi, yani hatırlanmayacak kadar eski uyma ve kabul etme alışkanlıklarının kutsallaştırdığı göreneklerdir. Bu, patriyarkın ve patrimanyal prensin sahip olduğu “geleneksel” otoritedir.

İkincisi, olağan üstü ve tanrı vergisi kişiliğin (karizma) otoritesi peygamberlerin otoritesi, siyasi parti liderlerinin otoritesi bu şekildedir.

Üçüncüsü, “yasalara dayanan” egemenliktir. Yasalarca konulmuş ödevlerin yerine getirilmesinde itaat esastır.

Siyasal egemenliğe sahip güçler, egemenliklerini nasıl sürdürürler?

? Örgütlü egemenlik sürekli yönetim gerektirir. İnsanların davranışlarının meşru gücün sahibi olduklarını iddia eden efendilere (yasalarla) itaat için şartlandırılmasını gerektirir.

? Bu itaat gereği yüzündendir ki, örgütlü egemenlik fiziksel şiddetin kullanımı için gerekli maddi araçların denetimini gerektirir. Kişisel yönetici kadro ile yönetimin maddi araç ve gereçlerinin de denetimini gerektirir.

? Maddi ödül ve toplumsal onur sağlamak. (Devlet memurlarının maaşları gibi...)
Çağdaş devletin gelişimi her yerde prensler tarafından başlatılmıştır. Prensler yanlarında yer alan ve yürütme gücünün özerk ve “özel” sahibi olanlarla yönetim, savaş, maliye araçları ve politik olarak kullanılabilir. Her türlü mal üzerinde bağımsız mülkiyet sahibi olanların bu varlıklarına el koyulmasına yol açmışlardır.

Çağdaş devlet, egemenliği örgütleyen zorunlu bir birliktir. Belli bir arazi içindeki egemenliğin aracı olarak fiziksel gücün kullanımını tekeline alma arayışında başarılı olmuştur. Devlet, örgütlenmenin maddi araçlarını bu amaçla önderlerinin elinde toplamış ve bu araçları daha önce kendi mülkleri olarak denetleyen tüm özerk yetkililerin elinden almıştır.

Ekonomik uğraşlar gibi politika da, kişinin yan faaliyeti de olabilir, mesleği de olabilir. İnsan, siyasal yapılar içindeki ya da arasındaki güç dağılımını etkileyebilmek için geçici bir politikacı olarak politikaya karışabilir.

Oy verdiğimiz ya da “siyasal” bir mitingde alkış tutmak, protestoda bulunmak ya da siyasi bir konuşma yapmak ve benzeri gibi niyetler ifade ettiğimiz zaman hepimiz “geçici politikacılarız.”

İnsanın politikayı meslek edilmesinin iki yolu vardır. İnsan ya politika için yaşar ya da politika sayesinde yaşar. Politika için yaşayan kişi, içsel olarak, politikayı yaşam biçimi haline getirir. Politikayı kendine sürekli bir geçim kaynağı yapmaya çalışan kişi meslek olarak siyaset sayesinde yaşar. Bunu yapmayan siyaset için yaşar. Olağan koşullarda, politikacı siyasetin kendine sağlayabileceği gelire muhtaç olmamalıdır. Bu da en yalın ifadeyle politikacının varlıklı olması ya da kendisine yeterli gelir sağlayabilen bir toplumsal konuma sahip bulunması demektir.

Profesyonel politikacının ekonomik yönden vazgeçilebilir olması gerekir, yani gelirinin, yeteneklerini ve düşüncelerini sürekli olarak tümüyle ya da hiç değilse büyük ölçüde ekonomik kazanç çabasının emrine vermiş olması olgusuna bağlı bulunmaması gerekir.
Siyaset ya fahri olarak ve çoklukla kullanılan ifadeyle bağımsız, yani varlıklı insanlar, özellikle rantiyeler tarafından yürütülür. Ya da siyasal önderlik mülksüz insanlara da açık tutulur ki o zaman bunların ödüllendirilmesi gerekir.

Siyasetin, iktidar mücadelesi ve bu mücadelenin çağdaş parti yaşamında gerektirdiği yöntemler konusunda eğitimi şart koşan bir örgüte dönüşmesi, kamu görevlilerinin iki kategoriye ayrılmasını sonucunu doğurmuştur. Katı biçimde olmasa da açık seçik birbirinden ayrılan bu kategoriler bir yanda “yönetsel görevliler” öbür yanda “siyasal görevlilerdir.” Siyasal görevliler, sözcüğün gerçek anlamında her zaman için yeri değiştirilebilir. İşten çıkarılabilir ya da en azından geçici olarak görevden alınabilir olmalarıyla tanımlanırlar.

Bugün politika sözlü ya da yazılı olarak önemli ölçüde açıkta yürütülmektedir. Sözlerin etkisini tartmak avukatın kapsamına girmektedir ve devlet memurunun görev alanıyla hiçbir ilgisi yoktur. Memur ne demogogdur, ne de amacı budur. Gerçek memurun asıl işi politikaya karışmasına engeldir. Memurun birinci görevi, kendini yansız yönetime vermektir. Bu siyasal yöneticiler denilen görevliler içinde geçerlidir. Devlet çıkarları yani egemen düzenin yaşamsal çıkarları söz konusu olmadıkça, görevini ön yargısız yürütecektir. Dolayısıyla politikacının her an yapması gereken şeyden, yani mücadeleden kaçınacaktır.

Weber; gazeteci, siyasal yazar, politikacı ayırımı yapar. Gazeteci demogojik söylevin temsilcisidir. Bir profesyonel politikacı tipi olarak gazeteci piyasa taleplerini göz önüne alan kişidir.

Siyaset mesleği insana bir kudret duygusu verir. İnsanları etkilediğini bilmek, onlar üstünde egemenlik kurmak, hepsinden önemlisi tarihsel olayların bir sinir lifini elinde tuttuğunu duymak, profesyonel politikacıyı günlük yaşamın üstüne yükseltir. Politikacı için başlıca üç niteliliğin belirleyici olduğu söylenebilir: hırs, sorumluluk duygusu ve denge ne denli içten gelirse gelsin salt hırs (davaya bağlılık) elbette yeterli değildir.
Politikacı ulusal, insancıl, toplumsal, ahlaki, kültürel, dünyevi ya da dini amaçlara hizmet edebilir.

Ahlak - Siyaset İlişkisi

Weber ahlakı ikiye ayırır. Mutlak erekler ahlakı ve sorumluluk ahlakı. Weber sorumluluk ahlakını benimser. Mutlak erekler ahlakına göre, dinsel terimlerle, Hıristiyan doğru hareket eder ve sonuçları Tanrıya bırakır. Sorumluluk ahlakına göre ise kişi eylemlerinin önceden kestirebilir sonuçlarının hesabını vermek zorundadır.
Siyasette belirleyici araç şiddettir. Ahlak açısından bakıldığında amaçlar ve araçlar arasında sürtüşme vardır. Mutlak erekler ahlakı, amaçların araçları haklı kılması konusunda iflas eder.

Protestanlık, devleti tanrısal bir kurum, dolayısıyla şiddeti de bir araç, olarak tam bir meşruluğa kavuşturmuştur. Protestanlık özellikle otoriter devleti meşrulaştırmıştır. Luther, bireyi savaşın ahlaki sorumluluğundan kurtarmış ve bu sorumluluğu yetkililere devretmiştir. İnanç sorunları dışındaki tüm konularda otoriteye itaatin asla olmayacağı anlayışını getirmiştir.

Siyasetin tüm ahlak sorunlarının özelliğini belirleyen, insan topluluklarının elinde hangi meşru şiddet araçlarının bulunduğudur.

Hangi amaçlarla olursa olsun şiddet araçlarıyla ilişki kuran kişi, belli sonuçlara katlanmak durumundadır. Şiddet yoluyla yeryüzünde mutlak adaleti yerleştirmek isteyen kişinin, insan – aygıtına – gereksinimi vardır. Gerekli psikolojik ve maddi primleri, dini ya da dünyevi ödülleri de verilmelidir; yoksa bu – aygıt – iş görmez.

Her önderin aygıtında olduğu gibi burada da başarı koşullarından biri, karizmanın kurumsallaşması ve kişisel olmaktan çıkması, kısaca disiplin uğruna entelektüel bakımdan proterleşmesidir. İktidara gelindikten sonra dava önderlerinin yandaşları genellikle yozlaşır ve kolayca adi bir fırsat avcıları kesimine dönüşür.
Her kim politikaya karışmak, özellikle de meslek olarak siyasete girmek isterse, bu ahlaki paradokslara uymak zorundadır.

Siyaset kafa işidir lakin yalnızca kafayla yapılmadığından kesindir. Siyaset nasıl yapılacaktır? Mutlak erekler ahlakıyla sorumluluk ahlakı bir araya geldiğinde yapılabilir. Çünkü bunlar mutlak zıtlar değil birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar. Ancak ikisi bir araya geldiğinde gerçek bir insan – siyasete görev duygusuyla bağlanabilecek bir insan meydana gelebilir.
Alıntı ile Cevapla
Sponsor
Cevapla






© 2013 KeLBaYKuŞ Forum | AtEsH
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 - ©2000-2024 - Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.2.0'e Aittir.
Açılış Tarihi: 29.08.2006