ETNİK KİMLİK ve ETNİKLİK KAVRAMLARI
Etnik kimlik, ferdîn içinde yaşadığı toplumdaki yaygın kültür unsurlarından farklı olarak, orijinal bir kültürel sistemin yapı özelliklerini nitelik itibariyle taşımasıyla ortaya çıkan bir kimlik türüdür. Millî kimliğe olan bağlılık azaldıkça başka kimlik arayışları artmakta, etniklik önem kazanmaktadır. Etnik özellikler, kültürel entegrasyonun sağlanamadığı, kültürle arası mesafenin[1] (inner cultural distance) olduğu toplum yapılarında görülebilecek potansiyel bir sosyal tabakalaşma unsurudur.
Tümüyle homojen bir toplumsal yapıya rastlamak oldukça zordur. Sosyal yapı çeşitli türlerde sosyal tabakalaşmadan, veya onu meydana getiren, birbirinden farklı niteliklere sahip alt guruplardan oluşmaktadır. Zaten aksi takdirde de toplumsal tabakalaşmayı fark etmek mümkün olamazdı. Ancak, sosyal gurupların hepsinde de, toplumun tümünde görülebilecek, ortak sosyal değerler, ortak amaçlar, ortak bir geçmiş, halihazırda da devam etmekte olan tarihî süreç içinde mevcuttur. Toplumsal bütünlüğü meydana getiren bu gibi temel unsurlardan uzaklaştıkça, etnik farklılıklar ortaya çıkmaktadır.
1. Etniklik
Genel anlamda bir sosyal gurubun ırk, dil veya millî kimliğidir. Kolektif kimliğin dini, millî, kültürel ve alt-kültürel gibi çeşitli formlarını bünyesinde toplayabilir. Terimin orijinal Yunanca anlamı ethnos, kabile veya ırktır. Sosyal bilimlerde bu kavram, kültürel mecranın biyolojik ve genetik belirleyiciliği dışına çıkarak, "ethos" (bir kavmin veya toplumsal bir kurumun özellikleri) ve "âdet" (sosyal öğrenme ve sosyal miras) anlamlarında kullanılmaktadır. Irk ve kültür unsurlarının mümkün bileşimleri, sosyal analizlerde bağımsız değişken olarak alınmaktadır[2]. Etnik farklılıklar sosyal olarak üretilmekte ve korunmaktadır.[3]
Millî ve etnik kimlikler bir ölçüde ırk faktörünün belirleyiciliğine dayanırlar. Ancak, diğer unsurlardan tecrit edilmiş yalnızca bir faktöre dayalı bir kimlik yapısı düşünülemez. Meselâ, Kıbrıs’ta yaşayan Türk ve Rum kesimi ırk, kültür, din, sosyal, ve linguistik kimliklerinin tümüyle ele alınmaktadır.[4] Bundan dolayı salt Müslüman veya Türk kimliği yoktur. Mutlaka bu unsurların ve değerlerinin tarihî süreç içinde bir yorumu ve kombinasyonu gereklidir. Böylece millî kültürden bağımsız millî bir kimlik düşünülemez.
Etniklik, diğer bir yaklaşımla, siyasî etniklik ve kültürel etniklik olarak iki değişik mânâda ele alınabilir. Bunlardan ilki, etnik çerçevedeki bir gurubun siyasî hareketliliğini veya şuurunu, öbürü ise, başka kültürel değerlere olan bağlılığını veya uygulamalarını işaret eder.[5] Her iki türde de ortak özellik, gurubun sahip olduğu farklılık bilincidir.
Siyasî ve kültürel etniklik, ırk gurupları, etnik azınlık statüsü, alt guruplar gibi birbirinden farklı anlamlarda analiz edilebilmektedir. Yaygın kullanımı son derece genel bir mânâ ifade etmekte, ve bu yüzden de büyük bir kavram kargaşası meydana gelmektedir[6]. Bu durum, belli bir gurubun sosyal yapı içinde, ne tür bir yer işgal ettiğini de belirlemekte güçlük çıkarır. Nitekim, Amerikan kültürü içindeki Yahudi nüfusun durumu, bazen etnik gurup, bazen ırk gurubu, bazen de alt gurup olarak adlandırılmaktadır. Bu örneklerden en dikkat çekeni zencilerin durumudur. Amerika'daki zenci nüfusu tümüyle yaygın kültür içinde eritilmiş olmasına ve ırk farklılığından başka bir özellikleri kalmamış olmasına rağmen "ırk gurubu" olarak değil, etnik gurup olarak adlandırılmaktadırlar[7].
Batı ülkelerinde, kavramın işlenme süreci ve ifade ettiği anlam, toplum yapısı ve iktisadi gelişme farklarından dolayı, bazı değişiklikler arz etmektedir[8]. Bunların en önemlilerinden biri, bu ülkelerin gelişme süreçleri boyunca, sömürge memleketlerden aldıkları göçtür. Böyle bir sosyal hareketliliğin belli başlı saiklerinden birisi, göç eden insanların bu yeni ülkenin bazı özelliklerini tercih etmeleridir. Tercih unsurunun oynadığı rol, bir süre sonra söz konusu gurubun, yaygın toplumsal yapı içinde erimesine ve neticede orijinal kültürel unsurlara katkıda bulunucu bir çeşni haline dönüşmesine sebep olmaktadır. Kısaca, yeni bir kimlik edinilmektedir.
Göç niteliğindeki toplumsal hareketlilikler etniklik bilincini artırır. Sanayileşme ve şehirleşme sürecinde, büyük nüfus kitleleri daha önceden belli bir dengeye oturmuş olan mevcut sosyal yapılarını bozmak zorunda kalarak göç etmekte, ve şehirlerdeki yeni iktisadi ve sosyal düzen içinde kendilerine bir yer bulmaya, kimlik edinmeye, çalışmaktadırlar. Böyle bir değişim süreci neticesinde, ferdî tutum ve davranışlarda iki değişik seçenek müşahede edilebilir; ya karşılaşılan yeni düzenin kültürel özelliklerini özümseyerek yaygın kimlik tipi benimsenecek , ya da sahip olunan geleneksel niteliklerin varlığından bir toplumsal güç elde etmek amacıyla bir araya gelinerek etnik gurup oluşturulacaktır. Genel olarak etnik farklılıkların korunmasının ve zaman zaman ön plâna çıkarılmasının, bu anlamda, fert veya gurubun tümü hakkında aslında bir avantaj teşkil ettiğini vurgulamak gerekir.
Bir yandan etnik kimlik hâkim kültür içinde eritilirken, öte yandan devam eden göç etnik kimlikte meydana gelen erozyonu gidermektedir. Önceden göç etmiş olanlar bir süre sonra hâkim kültüre uyum sağlamakta ve kültürel mesafeyi daraltmaktadırlar. Yaşayan etnik farklılıklar giderek azalmaktadır. Ancak, göçün devam etmesi halinde, yeni gelenlerle birlikte bu kesime etnik kültür akışı sürmektedir.[9] Böylece devam eden göç, aslında etnikliği besleyen bir hayat kaynağı olmaktadır.
2. Gurup Şuûru
Bilgi sosyolojisi açısından etnik gurubun meydana gelmesinde en önemli faktörlerden biri farklılık bilincidir. Bu bilinç, ırk, renk, din veya genel olarak kültür gibi değişik şekillerde var olduktan sonra, bir sosyal mesafe yaratmakta, böylece mevcut farklılıkları korumakta ve geliştirmektedir. Meselâ, Amerikan zencilerindeki renk faktörü, beyaz Anglo-Saxonlarla kültürel bir ayrılık olmamasına rağmen, farklılık bilincini korumaktadır.
Etnik gurup üyeliğinde anahtar element olarak, gurubun ayırt edici kültürel özelliklerinin farkında oluşu ve paylaşılan kültürel değerlerin önemini vurgulamak gerekir.[10] Yalnız başına gurup şuuru, etnik gurubun belirleyici bir özelliği değildir. Dikkat edilirse bu "farkında oluş" kavramında "gurup bilinci"'ne nazaran daha köklü bir sosyal süreç yatmaktadır. Bu aynı zamanda etniklikteki gurup bilinciyle sosyal yapıdaki diğer gurup bilinci arasındaki farkları da ortaya koymaktadır. Nitekim Amerika’daki etnik guruplar arasında yapılan araştırmalarda bu husus ortaya konmuştur. Bu ülkeye gelen gurupların kültürel elementleri (din, ırk, dil, vs..) yerleşik olan başka bir kültürle karşılaşınca farklılığını hissetmekte ve çoğunluk gurupla birlikte yaygın bir kültür üretmektedir. Bundan dolayı yeni bir etnik gurup bilinci gelişmektedir.[11]
Farklılık bilinci, gerçek bir farkın müşahedesine dayanabildiği gibi, sunî olarak da üretilebilir. Bu konuda ülkemizde etnik bir gurup olarak yaratılmaya çalışılan Kürt kesimini örnek olarak almak mümkündür. Bu gurubun tek belirleyici özelliği Türkçe'den ve bölgedeki öbür dillerden derlenmiş kelimelerden oluşan bozulmuş bir lisandır.[12] Din, tarih, sosyal âdetler gibi kültürün diğer tüm özellikleri itibariyle hiç bir farklılık bulunmamasına rağmen siyasî tutumlarla sunî olarak sosyal bütünlük parçalanmaya çalışılmaktadır.
Görüldüğü gibi gurup bilinci herhangi bir veya birkaç değişebilir ve yüzeysel faktörün, suni de olsa mevcudiyeti sonucu oluşturulabilmektedir. Çabucak meydana getirilebilir ve yine aynı çabuklukta kendiliğinden, veya söz konusu faktörlerin değişmesiyle, ortadan kalkabilir. Meselâ, çalışma şartlarının iyileştirilmesini gaye edinen bir gurup insan bir araya gelebilir. Bu amaç, aynı zamanda var olduğu sürece gurubu oluşturan bilinçtir, ve onların belli tarzda hareket etmelerini öngörür. Çalışma şartları iyileştirildikten sonra gurup ortadan kalkar.
Gurubun yaşadığı bu süreci sosyal hayattaki güçler sağlamaktadır. Sosyal hayattaki oluşumlardan meydana gelen bu güçler sürekli değiştiklerinden, gurupların mevcudiyeti ve nitelikleri üzerindeki etkileri de buna bağlı olarak farklılık arz etmektedir. Kültürel özelliklerin farkında oluş ise, esasında süreklilik arz eden toplumsal bir prosestir ve temel kültürel öğelere bağlıdır. Bunu sağlayan faktörlerin devamlı veya çok uzun süreli var olması sonucu ancak bu kavramdan söz etmek, gurup farkındalığını belirlemek mümkündür.
Herhangi bir iktisadî, sosyal veya siyasî menfaat, ilgili insanları bir araya getirerek gurup bilinci oluşturabilir. Gurubun, kültürel öğelerinin de müşterek olması şart değildir. Dikkat edilirse bu noktadaki bilinç, amaç etrafında teşekkül etmiş ve ona bağlıdır. Amacın sağlanması, veya gurup üyelerinin herhangi diğer bir yolla tatmin olmaları sonucu, gurup bilinci kendiliğinden ortadan kalkar.
Etnik gurubun kültürel özellikleri, sosyal ilişkiler ve davranışların oluşturduğu kompleks sınırlar ve organizasyonların bir sonucu olarak uzun sürede meydana gelmektedir. Bu ayrıca, kapsayıcı ve dışlayıcı fonksiyonları olan sosyal bir süreçtir de. Gurup üyeleri hem kendilerini etnik sınıflandırmanın terimleriyle kimliklendirirler, hem de gurubun dışındakiler tarafından bunlarla tanınırlar[13]. Farklılıkların net sınırlarla tanınması ve kültürün temel seviyelerinde yerleşik olması gerekmektedir. Etnik birimlerin devamlılığı, sosyal sınırların korunmasına bağlıdır.
Kısaca gurup bilinci, şuurunda olunan öğelerin neler olduğuna bağlıdır. Eğer gurubun şuurunda olduğu öğeler ayrı bir ırk, din, lisan, coğrafya, kültür gibi toplum yapısını belirleyici temel unsurlardan kaynaklanıyorsa etnik guruptan, aksi takdirde, herhangi bir sosyal guruptan söz etmek mümkündür. Bu noktada özellikle vurgulanacak bir husus, bu unsurlardan herhangi birinin veya birkaçının tek başına -farklı bir kültüre sebep olmadan- toplum içinde mevcudiyeti bir anlam ifade etmemektedir. Bir toplumda ırk olarak farklı olmasına rağmen sosyal yapı içinde tamamen aynı kültürel özelliklere sahip olunabilmektedir.
Esasen kültür, toplumu meydana getiren insanların top yekun katkılarıyla oluşturdukları bir süreçtir. Yukarıdaki faktörler farklı birer kaynak olarak alındığında bile, kültür akışının tabii mecrası içinde toplumsal kültüre katkıda bulunmakta, zenginleştirmekte, kısaca onu üretmektedirler. Bu bakımdan herhangi bir unsurun, sosyal zeminde mevcudiyeti veya bu zemindeki yaygın kültüre zıt, çatışmacı bir özelliği olmadıkça etnik olduğundan bahsetmek mümkün değildir.
3. Etnik İşaret
Ayrı bir gurup kimliğini sürdürmek amacıyla kullanılan ve korunan, etnikler arasındaki sınırları işaret eden özelliklerdir. Bunlar, etnik guruplar arası farklılığı vurgulayan bölge, tarih, lisan, sembol, gibi unsurlar olabilirler. Hatta, dini yasaklamalar veya guruplar arası evlilik bile etnik işaretlerden sayılabilir[14].
4. Etnik Gurup ve Irk Gurubu
Farklı bir tarihî kolektif şuurdan kaynaklanan kimliğin oluşturduğu bir tür sosyal guruptur. Etnik guruplar kendi kültür, âdet, norm, inanç ve geleneklerine sahiptirler[15]. Ancak, ırk farklılıkları bu tür gurupların belirleyici bir özelliği olmakla beraber, gurup üyelikleri evlenme veya sosyal olarak kabul edilmiş diğer yollarla değişebildiğinden, "etnik gurup" kavramı "ırk gurubu" kavramıyla eş anlama gelmemektedir[16].
Etniklik kavram olarak "ırk gurubu"'ndan farklı bir anlam ifade eder[17]. Etniklik belli bir ırk özelliğine dayanabileceği gibi kültürel veya siyasî faktörlerden de oluşabilir. Ancak ırk özellikleri ağırlık kazandıkça, etnik gurup yerine, ırk gurubu terimini kullanmak daha doğrudur. Bu durumda ırk gurubu kavramının eş anlamlısı etnik azınlık gurubu olmaktadır.
Bazı kereler ırk özellikleri belirleyici veya güçlü bir faktör değildir. Meselâ, Amerikan zencileri beyaz Anglo-Saxon ırkından olmamalarına rağmen toplumda, bu kültürden ayrı kendilerine has farklı bir sosyal hayatları yoktur. Bu bakımdan, sosyoloji açısından kullanılabilir genel bir ölçü ancak, gurubun kültürel faktörlerle yansıttığı görünümü, başka bir deyişle kültürel uygulamalarıdır. Bir ırk, toplum hayatında birdenbire var olmaz. Yüzlerce, hatta binlerce yıllık orijinal geçmişin meydana getirdiği bir bünyenin (ve kültürün) mevcut olması gereklidir.
5. Etnik Milliyetçilik
Yirminci yüzyılda önem kazanan milliyetçilik çerçevesinde etnik milliyetçiğin ayrı bir karakteristiği vardır. Genel olarak milliyetçilik, millet kavramına ve ortak millî kültür temeline dayanmasına rağmen etniklik çerçevesinde sadece gurubun ayırt edici özelliklerine dayandırılmaktadır. Esasen millet kavramı bazı yazarlara göre genişletilmiş aile yapılarına benzetilerek katılımlarla oluşan bir form olarak tasvir edilmektedir.[18]
Kellas'a göre, müşahede edilen milliyetçilik tipleri şöyle özetlenebilir:[19]
Etnik milliyetçilik; milletlerini zümre terimleriyle adlandırmakta ve doğuştan bu özelliklere sahip olmayanı dışlamaktadırlar. Genellikle ortak ırk özelliklerine dayalıdır. Bu tür milliyetçilikte dışarıdan bir kimse ne gurubun kültürüne adapte olabilir, ne de guruba üye olabilir. Yahudi milliyetçiliği bir örnektir.
Sosyal milliyetçilik; Kendini sosyal bağlarla ve ortak kültürle tarif eden bir milletin milliyetçiliğidir. Ortak millî kimlik, topluluk ve kültür vurgulanır; dışarıdan herhangi bir fert her zaman bu unsurları kabul ettiğinde milletle bütünleşebilir. Irk ayniyeti şart değildir. Etnik milliyetçiliğin dışlayıcı özellikler arz etmesine karşılık sosyal milliyetçilik kapsayıcıdır.
Resmî milliyetçilik; etniklik, millî kimlik ve kültür özelliklerine bakmaksızın vatandaşlık hukuku çerçevesinde kapsayıcı olan devlet milliyetçiliğidir. Temelde vatanseverliğe dayalıdır; kültürel ve etnik temeller gerektirmez.
6. Bağımsız Değişkenler ve Etniklik
Din, dil, ırk gibi esas kültürel öğelerin daha bağımsız ve belirleyici rolleri vardır. Özellikle dinî unsurlar, her tür toplumda siyasî ve sosyal bir sorumluluk yüklenerek farklı bir kimliğin teşekkül etmesini sağlayabilmektedir.[20] Bu tür öğelere bağlı olarak ortaya çıkan gurup bilinci sürekli, yaygın toplumsal temellere dayalı, ve gurup sınırları dışına taşmaktadır.
Bu normlar çerçevesinde ortak bir toplumsal payda söz konusu olmaktadır. Bir kere şekillendikten sonra, artık gurubun farklılığını ortaya koyan orijinal bir unsur olarak gurup bilincindeki varlığını sürdürmeye devam eder. Meselâ, "...Yugoslavya'da yaşayan Boşnaklar, Slav kökenli, Sırpça ve Hırvatça konuşan, fakat Müslüman kültüre sahip kimselerdir. Kosava'daki Arnavutlar gibi Bosnalılar da Hırvat ve Sırplarla ortak dili konuşmalarına rağmen kendilerini ne Yugoslav ne Sırp ve ne de Hırvat olarak kabul etmiyorlar, sadece Müslüman olarak algılıyorlardı. Bu insanlar, linguistik açıdan Sırplardan ve Hırvatlardan ayırt edilmemelerine ve onları farklı kılan inancın artık etkisini kaybetmiş bulunmalarına rağmen kendilerini bir etnik gurup olarak gören Bosnalı, Slav eski Müslümanlardı; kendilerini "Müslüman diye tanımlamayı seçtiler en azından sonunda buna resmen izin verildi."[21] Bu hadisede din unsuru, bağımsız bir değişken olarak ortak paydayı sağlamış ve ayrı bir toplum yaratmıştır.
Etniklik konusundaki mevcut literatür bu fenomenin ne yakında tamamen ortadan kalkacak ve ne de gittikçe güçleneceğini ifade etmektedirler. Bu konudaki ilk görüş, genellikle önceki dönemlerde araştırmalar yapmış liberal akademisyenler arasında yaygındır. Eşitlikçi ve açık toplumda etnik farklılıkların gereksiz görülerek öneminin giderek azalacağı, kısa süre sonra ortadan kalkacağı beklentisi şeklinde özetlenebilir. Muhafazakar akademisyenler ise, etnikliğin sessizce varlığını devam ettirdiğini, daha sonraki dönemlerdeki çeşitli ampirik bulgulara dayanarak öne sürdüler.[22] Etniklik sosyal yapıdaki faktörlere ve değişmelere bağlı olarak toplum içindeki mevcudiyetini aktif veya pasif bir şekilde sürdürmektedir. Zaman içinde etnik özellikler şiddetlenmekte veya silikleşmektedir.
Etnikliğin zaman içinde artmasını veya azalmasına sebep olan faktörler başlıca sosyal, siyasî, ekonomik, ve kültürel nitelikli olabilmektedir. Bazı ekonomik çalkantılar ve dar boğazlar etnik dayanışmanın ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Etnikliğin konjonktürel olarak alevlendiği konusunda henüz belirgin bulgular yoktur.
Ancak, ekonomik zorluklara bağlı olarak şiddetlendiği Yancey ve diğerleri tarafından 1976 yılında yapılmış olan bir araştırmada ortaya konulmaktadır.[23] Araştırmacılar, belirli karakteristikleri olan bir kültürel mirasın aktarımı şeklindeki klasik etniklik yaklaşımına karşı çıkmaktadırlar. Onlara göre, etnikliğin sürekliliği ve gelişmesi, şehirlerde, özellikle sosyal yapıdaki gurupların pozisyonlarını karakterize eden yapısal şartlara bağlıdır. Araştırma, genel olarak hangi şartlar altında etnik kültürün ortaya çıktığı, özellikle de hangi sosyal güçlerin etnik kimliklenmeyi ve dayanışmayı geliştirmekte ve artırmakta olduğu sorusu üzerinde yoğunlaşmıştır. Elde edilen sonuca göre etniklik, zaman zaman ortaya çıkan bir fenomen olarak toplumdaki gurupların ve fertlerin değişen pozisyonları ile birlikte varlığını sürdürmeye ve gelişmeye devam etmektedir. Ancak, toplum değiştikçe etnik kültürün eski formları yok olup gitmekte, fakat yeni formlar üretilmektedir.
Yalnız başına biyolojik faktörün etnik bir özellik doğurduğunu söylemek doğru değildir. Başka bir deyişle kültürel nitelik taşımayan sadece biyolojik farklılık etnik bir gurup yaratmaya yetmemektedir. Bu durumun aksi gibi gözüken Amerikan zencilerinin sahip oldukları şartlar aslında beyazlar tarafından renk faktörüne atfedilmiş olan ırkçı normlardır.
Diğer taraftan hiçbir farklılığın olmadığı siyah beyaz karışımı bir toplumda ortak kültürel bütünlük içinde her ırktan insan bir arada yaşayabilmektedir. Esasen sosyal olaylarda ortak bir tek özellik belli yapıda -özellikle etnik gurup boyutlarında - bir sosyal netice üretmeye muktedir değildir. Ferdîn bütün özelliklerinin toplumun geri kalan insanlarıyla aynı olduğu fakat sadece bir tek özelliğinin -(meselâ, coğrafî şartlardan kaynaklanan)- farklı olduğu durumunda onu toplumun bütünlüğünden ayırmak mümkün değildir. Ortak sosyal özellikler toplumu meydana getiren son derece güçlü bağlardır. Bir tek farklılığın bu güçlü bağı kırması sosyal realitede mümkün değildir. Bizce toplum içinde bu tür (etnik özellikli) alt gurupların meydana gelmesi, bu insanların ortak özelliklerinin birleştiriciliğinin yanı sıra, toplumun onların farklı normlarını görerek dışlamasıdır. Her alt gurup için bu durum geçerli olmayabilir. Bazı menfaat gurupları belli bir çıkara yönelik olarak teşekkül etmişlerdir. Kısaca, birden fazla kültürel farklılığın bulunması ve bunların da yaygın sosyal fonksiyonları yerine getiriyor olması gerekmektedir. Böylece bu sistematik özellik, gurubu toplumun geri kalan üyelerinden ayıran bir özellik olma vasfına sahip olabilir.
|