Sanatin ÖlÇÜtlerİ Ve OlabİlİrlİĞİ
Sanatın ölçülerinin ne olduğu, hatta onun olabilirliği,her zaman felsefi düşüncenin konusu olmuştur. İdealist estetik, romantik bir sanat kavrayışından hareketle sanatın olabilirliğini ve özerkliğini temellendirmek istemişti. Günümüzde ise sanatın özerkliği,ve özgünlüğü (orijinalitesi) konusunu bir problematik olarak gören çoğu parçalı yeni estetik araştırmaların sayısı artmaktadır, Hatta günümüzde sanat kavramının geleneksel anlamının tamamen değişmesine yol açan bu tür araştırmalar, felsefi estetiğin en önemli bölümünü oluşturmaktadır. Örneğin Walter Benjamin, günümüzde sanat yapıtlarında sınırsız sayıda mekanik yeniden üretim (Reproduktion) yoluyla ortadan kalkmakta olan ve giderek kalkan şeyin ne olduğunu sorgulamıştır. Benjamin'e göre, ortadan kalkmakta olan şey, sözcüğün en sağın anlamıyla "özgünlük'.' tür. Yeniden-yapım, sanat yapıtının özgünlüğünü yapan ana ögeyi, "burada ve şimdi olma" yı ortadan kaldırmaktadır. Yani sanatın biricik ve zorunlu ölçütü olarak özgünlükten sözetmek artık olanaksızlaşmaktadır. Mekanik yeniden-yapım olanaklarının hızla artmasıyla, sanatın olabilirliğini yapan şeyler de durmadan artan bir aşınmaya uğramaktadır. Buna bağlı olarak Th. w. Adorno da, sanatın içerik bakımından problematik olduğuna işaret etmektedir. Adorno için, bu yolla ortaya çıkan bunalım, sadece sanat kavramının kökünden değiştirilmesini gerektirmekle kalmamaktadır; daha çok, sanatın kendi başına olabilirliği (özerkliği)ni soru konusu yapmamızı gerektirmektedir. Son olarak, günümüzde iyice parçalandığı görülen geleneksel sanat kavrayışı karşısında tutumumuzun ne olacağı sorusu, estetiği tamamen yeni sorunlara sürüklemektedir. Örneğin sanat yapıtlarının yorumlama konusu olabilmeleri, hatta onların ancak yorumlanabilir şeyler olmasındaki zorunluluk, sanat yapıtlarının hiç de zaman-üstü şeyler olmadıkları sonucunu doğurur. Tersine, sanat yapıtları, kendi özel tarihleriyle oluşmuş şeyler olarak, objektif olarak durmadan değişirler. Bu tezler hiç kuşkusuz. ciddiye alınması gereken tezlerdir. Özellikle de, sanatın asla kendi başına bir manifestasyon olmadığı, tersine onun daima bir anlayıcı açımlamaya ihtiyacı olduğunu ileri süren tartışmalı hermeneutik tezleri de dikkate almak gerekir: Örneğin açımlama olanaklarının çokluğu, bir sanat yapıtının büyüklüğü için bir ölçüttür.
Ama mümkün tüm açımlar (yorumlar) toplamının bir sanat yapıtının objektif ve değişmez (zaman-üstü) varlığını verdiğini kabul etmek de pek akıllıca bir şey olmaz. Çünkü gerçekte, böyle bir yorumlar toplamı (örneğin Hamlet yorumlarının bir toplamı yoktur ve üstelik her yorum, belli bir tarihsel dönemin yorumu olmakla bağlıdır. Bu yüzden sanat yapıtları asla tüketilemeyecek olan açık boyutlara sahiptîrler. "Mümkün yorumlanabilirlik boyutu", sanat yapıtını kendi başına var- olan bir şey, özerk bir varoluş olmaktan koparmaktadır. Ama bu boyut, sanat yapıtına dıştan taşınmış bir şey de değildir; çünkü sanat yapıtında böyle bir özellik olmasaydı, onun ne olduğu anlaşılamazdı. Öbür yandan sanat yapıtı, içerdiği bu boyut dolayısıyla, her yorumla bir değişikliğe uğrar ve kuşkusuz bu değişiklikle birlikte, aynı zamanda sanat yapıtının değerlendirilme şekli de değişir. Kendisini şanatın niteliği konusunda salt formel saptamalarla sınırlamak istemeyen bir kişi, bu değer sorununu bir yana atamaz. Böyle bir kişi, sanat yapıtının tarihselliğini ve değişebilirliğini kabul etmek ve zaman-üstü güzel, zaman-üstü doğru gibi kavramları sürekli eleştiriden geçirmek zorundadır.
|