Madde Ve Materyalİstler
MADDE VE MATERYALİSTLER
İLKİN bütün materyalistler için ortak olan fikirleri, bunu izleyerek bütün materyalistlerin idealist felsefelere karşı kanıtlarını belirttikten, ve ensonu, bilinemezciliğin yanılgısını gösterdikten sonra, şimdi bu bilgilerden sonuçlar çıkaracağız ve aşağıdaki iki soruya kendi yanıtlarımızı getirerek materyalist kanıtları güçlendireceğiz:
1. Madde nedir?
2. Materyalist olmanın anlamı nedir?
I. MADDE NEDİR?
Sorunun önemi. Ne zaman önümüzde çözümlenecek bir sorun olsa, sorularımızı çok açık bir biçimde sormalıyız. (sayfa 79) Gerçekten, burada, doyurucu bir yanıt vermek o kadar kolay bir iş değildir. Bu soruya yanıt verecek duruma gelebilmemiz için, bir madde teorisi yapmamız gerekir.
Genellikle, insanlar, maddenin, kendisine dokunulabilen, dayanıklı ve katı bir şey olduğunu düşünürler. Eski Yunan'da da madde, bu biçimde tanımlanıyordu.
Bugün, bilimlerin yardımıyla, biliyoruz ki, bu tanımlama tam değildir.
II. BİRBİRİNİ İZLEYEN MADDE TEORİLERİ
(Amacımız, bilimsel açıklamalara girişmeden, maddeye ilişkin çeşitli teorileri, olabildiğince yalın bir biçimde gözden geçirmektir.)
Eski Yunanlılarda, maddenin, sonsuz olarak bölünemeyen, nüfuz edilemeyen dolu bir gerçek olduğu düşünülüyordu. Parçalar, bir andan sonra artık bölünemez deniyordu ve bu parçacıklara atom (atom = bölünmez) adı veriliyordu. Öyleyse bir masa, bir atomlar kümesi, bir atomlar topağıdır. Gene, bu atomların birbirlerinden farklı oldukları düşünülüyordu; zeytinyağının atomları gibi, pürüzsüz ve yuvarlak atomlar vardı, sirkenin atomları gibi, pürtüklü ve çengelli atomlar vardı.
Bu teoriyi, dünyanın materyalistçe açıklamasını ilk kez denemiş olan antikçağ materyalisti Demokritos kurmuştur. Demokritos, örneğin, insan bedeninin kaba atomlardan oluştuğunu, ruhun ise daha ince atomlar yığını olduğunu düşünüyordu. Ve tanrıların varlığını kabul ettiği, ama gene de her şeyi maddeci bir biçimde açıklamak istediği için, tanrıların kendilerinin de son derece ince atomlardan oluştuklarını söylüyordu.
19. yüzyılda bu teori büyük bir değişikliğe uğradı.
Gene, maddenin atomlara bölündüğü, atomların da birbirlerini çeken çok katı parçacıklar olduğu düşünülüyordu. (sayfa 80) Yunanlıların teorisi terkedilmişti, ve bu atomlar, artık pürüzsüz ya da çengel biçiminde kabul edilmiyordu, ama nüfuz edilmez, bölünmez olduklarını ve birbirlerine karşı bir çekim hareketine tutulmuş bulundukları savunulmaya devam ediliyordu.
Bugün, atomun nüfuz edilemez ve parçalara ayrılmaz (yani bölünmez) madde tanesi olmadığı, ama atomun kendisinin de, atom kütlesinin hemen hemen tümünün yoğunlaşmış bulunduğu bir çekirdeğin çevresinde büyük bir hızla dönen ve elektron denilen parçacıklardan (partiküllerden) oluştuğu tanıtlanıyor. Atomun kendisi nötr ise de, elektronlar ve çekirdek bir elektrik yükü ile yüklüdür, ama çekirdeğin pozitif yükü, elektronların taşıdığı negatif yüklerin toplamına eşittir. Madde, bu atomlardan oluşmuş bir kütledir ve kendisi üzerinde etkiye bir dirençle karşı koyuyorsa, bu kendisini oluşturan parçacıkların hareketi nedeniyledir.
Maddenin elektriğe ilişkin özelliklerinin bulunuşu, özellikle elektronların keşfedilmesi, 20. yüzyılın başında, idealistlerin, bizzat maddenin varlığına karşı bir saldırıya geçmelerine yol açtı. Şöyle iddia ediyorlardı: "Elektronda maddi olan hiçbir şey yoktur. Elektron, hareket halindeki elektrik yükünden fazla bir şey değildir. Peki, negatif yükte madde yoksa, pozitif çekirdekte neden olsun? Madde yok olmuştur. Yalnızca enerji vardır!"
Lenin, Materyalizm ve Ampiryokritisizm'de (bölüm V) enerji ile maddenin birbirinden ayrılmaz şeyler olduklarını göstererek, şeyleri yerli yerine oturtmuştur. Enerji, maddidir ve hareket, maddenin var oluş biçiminden başka bir şey değildir. Kısacası, idealistler bilimin bulgularını tersine çevirerek yorumluyorlardı. Bilim, maddenin o zamana kadar bilinmeyen yönlerini, görünümlerini, apaçık bir biçimde ortaya koyar koymaz, idealistler, hemen, madde ile hareketin birbirinden ayrı iki gerçek oldukları sanıldığı zamanlarda, kendisi hakkında sahip olunan eski fikre uygun olmadığı (sayfa 81) bahanesiyle, maddenin var olmadığı sonucunu çıkarıyorlardı.[23]
III. MATERYALİSTLERE GÖRE MADDE NEDİR?
Bu konuda, bir ayrım yapmak zorunludur. İlkin şunu görmek gerekir:
1. Madde nedir?
sonra,
2. Madde nasıldır?
Materyalistler, birinci soruya, madde, bizim ruhumuzdan bağımsız, bir dış gerçektir ve var olmak için bizim ruhumuza gereksinmesi yoktur, yanıtını verirler. Lenin bu konuda, şöyle der: "Madde kavramı, bize duyum içinde verilen nesnel gerçekten başka bir şey ifade etmez."[24]
Şimdi ikinci soruya, yani "Madde nasıldır?" sorusuna, materyalistler, "Buna yanıt vermek bize değil, bilime düşer." diyorlar.
Birinci yanıt, eski çağlardan zamanımıza kadar değişmemiştir:
İkinci yanıt ise değişir ve değişmek zorundadır, çünkü bilimlere, insan bilgilerinin durumuna bağlıdır. Bu, son ve kesin bir yanıt olmuyor.
Görüyoruz ki, sorunu iyi koymak ve idealistlerin iki sorunu birbirine karıştırmalarına izin vermemek mutlaka zorunludur. Bu iki soruyu birbirinden ayırmak, başlıca sorunun birinci soru olduğunu ve bu soruya yanıtımızın, eskiden beri; her zaman değişmez kaldığını göstermek çok gereklidir. (sayfa 82)
"Çünkü maddenin biricik 'özelliği', ki felsefi materyalizm onun tanınmasına bağlıdır, nesnel bir gerçeklik olması, zihnimizin dışında var olması özelliğidir."[25]
IV. UZAY, ZAMAN, HAREKET VE MADDE
Maddenin bizim dışımızda var olduğunu iddia ediyorsak, bunun gerçekliğini gösterdiğimiz için, aynı zamanda, biz belirtmiş oluyoruz ki:
1. Madde, zaman ve uzay içinde vardır.
2. Madde hareket halindedir.
İdealistler ise, zamanın ve uzayın bizim ruhumuzun fikirleri olduğunu düşünürler (bunu, ilk kez savunan Kant olmuştur). Onlara göre, uzay, şeylere bizim verdiğimiz bir biçimdir ve insan ruhundan doğmuştur. Zaman için de durum aynıdır.
Materyalistler, tersine, iddia ederler ki, uzay bizde değildir, ama biz uzayın içinde bulunuyoruz. Gene iddia ederler ki, zaman, yaşamımızın akışının vazgeçilmez koşuludur. Ve o halde, zaman ve uzay, bizim dışımızda var olan maddeden ayrılmazlar.
"...her Varlığın temel biçimleri uzay ve zamandır, ve zaman dışında bir Varlık, uzay dışında bir Varlık denli büyük bir saçmalıktır."[26]
Demek ki, bilinçten bağımsız bir gerçek olduğunu düşünüyoruz. Hepimiz, dünyanın bizden önce de var olmuş olduğuna ve bizden sonra da var olmayı sürdüreceğine inanıyoruz. Dünyanın, var olmak için bize gereksinme duymadığına inanıyoruz. Paris'in bizim doğuşumuzdan önce var olduğu ve kesin olarak yerle bir edilmedikçe, bizim ölümümüzden sonra da var olacağı inancındayız. Paris'in, kendisini düşünmediğimiz zamanda da var olduğu gibi, hiçbir zaman (sayfa 83) ayak basmadığımız ve adlarını bile bilmediğimiz on binlerce kentin de bizim haberimiz olmadan var olduklarından eminiz. İnsanlığın genel kanısı bu yoldadır. Bilimler, idealistlerin bütün düzenbazlıklarını sıfıra indiren bu kanıtı, bir açıklığa ve sağlamlığa kavuşturmuşlardır.
"Doğa bilimleri, yeryüzünün insanın da, başka herhangi bir canlı varlığın da var olmadığı, var olamadığı bir durumda da, var olduğunu kesin olarak doğrular. Organik madde, çok sonradan gelen bir olgudur, uzun bir evrimin ürünüdür."[27]
Bilimler, bize, maddenin zaman ve uzay içinde var olduğunu tanıtlarken, aynı zamanda maddenin hareket halinde olduğunu da öğretirler. Çağdaş bilimlerin bize sağladıkları bu son belginlik çok önemlidir, çünkü, maddenin hareket yeteneği bulunmadığı, yani eylemsiz olduğu yolundaki eski teoriyi yıkmaktadır.
"Hareket maddenin var oluş biçimidir. ... Hareketsiz madde, maddesiz hareket denli akıl almaz bir şeydir."[28]
Biliyoruz ki, dünya, bugünkü durumuyla, her alanda uzun bir evrimin ürünü, bu bakımdan, yavaş ve sürekli bir hareketin ürünüdür. O halde, maddenin varlığını ortaya koyduktan sonra, kesinlikle belirtelim ki: "Evren hareket halindeki maddeden başka bir şey değildir ve bu hareket halindeki madde, uzay ve zamandan başka bir şeyin içinde hareket edemez."[29]
V. VARGI
Gösterilen bu gerçeklerden şu sonuç çıkıyor ki, tanrı fikri, evrenin yaratıcısı bir "salt ruh" fikri anlamsızdır; çünkü, zaman ve uzay dışında bir tanrı, varolamayacak bir şeydir. (sayfa 84)
Zaman dışında varolan, yani hiçbir an varolmayan, ve uzay dışında varolan, yani hiçbir yerde varolmayan bir tanrıya inanmak için, idealist gizemciliğine katılmak, bu nedenle hiçbir bilimsel denetimi kabul etmemek gerekir.
Materyalistler, bilimin vargılarıyla güçlenmiş olarak, maddenin uzay içinde ve belli bir anda (yani zaman içinde) varolduğunu iddia ederler. O halde, evren yaratılmış olamaz, çünkü, tanrıya dünyayı yaratmak için hiçbir an olmamış olan bir an gerekirdi (mademki tanrı için zaman mevcut değildir) ve dünyanın hiçten ortaya çıkmış, yani yoktan var edilmiş olması gerekirdi.
Yaradılışı kabul etmek için, demek ki, ilkin evrenin varolmadığı bir anın varolduğunu, sonra da hiçten bir şey çıktığını kabul etmek gerekir ki, bilim bunu kabul edemez.
Görüyoruz ki, idealistlerin kanıtları, bilimlerle karşı karşıya geldiklerinde, tutunamazlar; oysa materyalist filozofların kanıtları, bilimlerin kendilerinden ayrılamazlar. Böylece, bir kez daha materyalizm ile bilimleri birbirine bağlayan sıkı ilişkileri belirtmiş oluyoruz.
|