KeLBaYKuŞ Forum

Geri git   KeLBaYKuŞ Forum > Eğitim > Dersler > Felsefe


Felsefe


Cevapla
 
Seçenekler
  #1 (permalink)  
Alt 22.09.06, 13:35
kestelli_ceza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Profesör Baykuş
 
Kaydolma: 30.08.06
Erkek - 36
Mesajlar: 2.166
Teşekkürler: 1
Üyeye 110 kez teşekkür edildi
Yeni Materyalİst Olmak Ne Demektİr?

I. TEORİ İLE PRATİĞİN BİRLİĞİ


Yürüttüğümüz incelemenin amacı, marksizmin ne olduğunu tanıtmak, materyalist felsefenin
diyalektik materyalizm haline gelerek, marksizmle nasıl özdeşleştiğini göstermektir. Daha önceden
biliyoruz ki, bu felsefenin temellerinden biri, teori ile pratik arasındaki sıkı bağdır.
Materyalistlere göre maddenin ne olduğunu ve maddenin nasıl olduğunu gördükten sonra, yani
bu iki teorik sorudan sonra, materyalist olmanın ne anlama geldiğini, yani (sayfa 86) materyalistin
nasıl davrandığını söylemek zorunludur. Bu da, bu sorunların pratik yanıdır.
Materyalizmin esası, düşüncenin kaynağı olarak, varlığı kabul etmektir. Ama sürekli olarak bunu
yinelemek yeterli midir? Materyalizmin tutarlı, gerçek bir yanlısı olmak için: 1. düşünce alanında; 2.
eylem alanında materyalist olmak gerekir.



II. DÜŞÜNCE ALANINDA MATERYALİZM YANLISI OLMAK NE DEMEKTİR?


Düşünce alanında materyalizm yanlısı olmak, materyalizmin temel formülünü, yani varlığın
düşünceyi yarattığı formülünü ve bu formülün nasıl uygulanabileceğini bilmektir.
Varlık düşünceyi yaratır dediğimiz zaman, soyut bir formülü dile getirmiş oluyoruz, çünkü,
varlık ve düşünce sözleri soyut sözlerdir. Burada "varlık" dendiği zaman, sözkonusu olan, genel
olarak varlıktır; "düşünce" dendiğinde de, genel olarak düşünce denmek isteniyor. Varlık genel
olarak düşünce gibi, öznel bir gerçektir. (Birinci Kısım, Dördüncü Bölüm, "öznel gerçek" ile "nesnel
gerçek"in açıklamasına bakınız); "öznel gerçek" mevcut değildir, bu bir soyutlamadır. O halde,
"Varlık düşünceyi yaratır" demek, soyut bir formüldür; çünkü, soyutlamalardan oluşmuştur.
Bunun gibi, örneğin, atları çok iyi tanıyoruz, ama attan, sözettiğimiz zaman, genel olarak at
demek istiyoruz; öyleyse genel olarak at bir soyutlamadır.
Eğer atın yerine genel olarak insanı ya da varlığı koyacak olursak, bunlar da gene
soyutlamalardır.
Ama, genel olarak at mevcut değilse, nedir varolan? Özel olarak atlar. "Ben genel olarak atlara
bakıyorum, özel olarak atlara değil" diyen bir veteriner, herkesi kendine güldürür, insanlar hakkında
aynı şeyleri söyleyecek bir doktor için de durum aynıdır.
Öyleyse, genel olarak varlık yoktur, ama, özel nitelikleri (sayfa 87) olan özel varlıklar vardır.
Düşünce için de durum aynıdır.
Diyeceğiz ki, öyleyse, genel olarak varlık soyut bir şeydir. Özel varlık somut bir şeydir; genel
olarak düşünce ve özel düşünce için de durum aynıdır.
Materyalist, varlığın nerede olduğunu, düşüncenin nerede olduğunu, bütün durumlarda
tanımasını ve somutlaştırmasını bilen kimsedir.
Örnek: beyin ve fikirlerimiz.
Genel soyut formülü, somut bir formüle dönüştürmeyi bilmemiz gerekir. Demek ki,
materyalist, beyni varlık olarak ve fikirlerimizi düşünce olarak özdeşleştirecektir. Şöyle
düşünecektir: fikirlerimizi (düşünceyi) yaratan beyindir (varlıktır). Bu, basit bir örnektir; ama biz,
şimdi daha karmaşık bir örneği, insan toplumu örneğini ele alalım ve bir materyalistin nasıl
uslamlayacağını görelim.
Toplum yaşamı ana çizgileriyle bir ekonomik yaşamdan ve bir siyasal yaşamdan oluşur.
Ekonomik yaşam ile siyasal yaşam arasındaki ilişkiler nelerdir? ... Somut bir formül haline getirmek
istediğimiz bu soyut formülün birinci etkeni nedir?
Materyaliste göre birinci etken, yani varlık, toplumu toplum yapan, ona can veren, ekonomik
yaşamdır. İkinci etken, yani düşünce, varlık tarafından yaratılmış olan ve ancak onunla yaşayabilen
siyasal yaşamdır.
Demek ki, materyalist, mademki siyasal yaşam, ekonomik yaşamın bir ürünüdür, ekonomik
yaşam, siyasal yaşamı açıklar diyecektir.
Burada özeti yapılan bu gözlem, tarihsel materyalizmin köküdür ve ilk kez Marx ve Engels
tarafından yapılmıştır.
İşte daha ince bir başka örnek: ozan. Elbette ki, ozanı "açıklamak" için sayısız öğeler işin içine
karışır; ama biz, burada, bu sorunun bir yönünü göstermek istiyoruz.
Genellikle denilecektir ki, ozan (şiir) yazar; çünkü esin, onu yazmaya iter. Böyle söylemek,
ozanın, neden şunu (sayfa 88) değil de, daha çok bunu yazdığını açıklamaya yeter mi? Hayır.
Kuşkusuz, ozanın kafasında düşünceler vardır, ama ozan, aynı zamanda, toplum içinde yaşayan
bir varlıktır. Göreceğiz ki, ilk etken, ozana kendi özel yaşamını veren toplumdur; ikinci etken,
ozanın beyninde taşıdığı fikirlerdir. O halde, öğelerden biri, ozanı "açıklayan" temel öğe, toplum,
yani ozanın bu toplum içinde yaşadığı ortam olacaktır. ("Ozan" ile diyalektiği okuduğumuz zaman
tekrar karşılaşacağız, çünkü o zaman bu sorunu iyice inceleyebilmek için bütün öğelere sahip
olacağız.)
Biz, örneklerle görüyoruz ki, materyalist, materyalizmin formülünü her zaman ve her yerde,
her an ve bütün durumlarda, uygulamayı bilir.



III. PRATİKTE NASIL MATERYALİST OLUNUR?


a) Sorunun birinci yönü.


Yukarda gördük ki, üçüncü bir felsefe yoktur, ve eğer materyalizmin uygulanmasında tutarlı
olunmazsa, ya idealist olunur ya da idealizm ve materyalizm karması gibi bir şey elde edilir.
Burjuva bilgini, incelemelerinde ve deneylerinde, her zaman materyalisttir. Bu normaldir, çünkü,
bilimde ilerlemek için madde üzerinde çalışmak gerekir ve eğer bilgin, gerçekten, maddenin yalnızca
kendi ruhunda varolduğunu düşünseydi, deney yapmayı yersiz, gereksiz bulurdu.
Öyleyse birçok bilgin türü vardır.
1. Tutarlı ve bilinçli materyalist olan bilginler.[30]
2. Bilmeden materyalist olan bilginler; yani hemen hemen hepsi, çünkü, maddenin varlığını
tanımadan bilim yapmak olanağı yoktur. Ama, bu sonuncular arasında ayrım yapmak gerekir:
(sayfa 89)
(a) Materyalizmi izlemeye başlayanlar ama yarı yolda kalanlar, çünkü, bunlar materyalist
olduklarını söylemeyi göze alamazlar; bunlar Engels'in "utangaç materyalistler" dediği
bilinemezcilerdir.
(b) Tutarsız ve bilmeden materyalist olan bilginler. Onlar, laboratuvarda materyalisttir, ama
işlerinden çıktıklarında idealist, imanlı ve dindar olurlar.
Gerçekte, bu son söylediklerimiz, fikirlerinde bir düzen sağlamayı becerememişler ya da
sağlamak istememişlerdir. Kendi kendileriyle sürekli olarak çelişki halindedirler. Zorunlu olarak
materyalistçe olan çalışmalarını, felsefe anlayışlarından ayrı tutarlar. Bunlar "bilgin"dir, ama gene de,
her ne kadar maddenin varlığını kesin olarak yadsımasalar da, şeylerin gerçek içeriğini bilmenin
gereksiz olduğunu düşünürler ki, bu de pek bilimsel bir tutum değildir. Bunlar, "bilgin"dir, ama gene
de, hiçbir tanıta gerek duymadan, olanaksız şeylere inanırlar. (Örneğin Pasteur Branly ve daha
başkaları, bilgin olmalarına karşın, tanrıya inanıyorlardı, eğer bir bilgin tutarlı ise dinsel inancından
vazgeçmelidir.) Bilim ve [dinsel] inanç, kesin olarak birbirine karşıdır.



b) Sorunun ikinci yönü.

Materyalizm ve eylem: Gerçek materyalistin, bu felsefenin temeli olan formülü, her yerde ve
her durumda uygulayan kişi olduğu doğru ise, bunu iyi uygulamaya çok dikkat etmelidir.
Şimdi gördüğümüz gibi, tutarlı olmak gerekir, ve tutarlı bir materyalist olmak için de,
materyalizmi eyleme aktarmak gerekir.
Pratikte materyalist olmak, gerçeği birinci ve en önemli etken olarak, düşünceyi ise ikinci etken
olarak alıp, materyalizm felsefesine uygun bir biçimde davranmaktır.
Hiç akıllarına getirmeden düşünceyi birinci etken olarak alanlar ve böyle aldıkları anda
bilmeksizin idealist olanların nasıl bir tutum takındıklarını göreceğiz. (sayfa 90)
1. Dünyada sanki tek başına imiş gibi yaşayanlara ne denir? Bireyci. O, kabuğuna çekilmiş
olarak yaşar; dış dünya, yalnızca onun için vardır. Onun için önemli olan kendisi ve kendi
düşüncesidir. O, salt bir idealisttir ya da tekbenci (solipsiste) denilen adamdır. (Bu sözün anlamı
için, Birinci Kısım, İkinci Bölüme bakınız.)
Bireyci bencildir ve bencil olmak, materyalist bir davranış değildir. Bencil, evreni, kendi kişiliğinde
sınırlandırır.
2. Öğrenmeye hevesli, öğrenme zevki için öğrenen kimse; öğrenmeyi pek benimser,
öğrenmekte de güçlük çekmez, ama öğrendiklerini yalnızca kendine saklar. Kendisine ve kendi
düşüncesine her şeyden çok önem verir.
İdealist, dış dünyaya, gerçeğe kapalıdır. Materyalist ise, her zaman gerçeğe açıktır; onun için,
marksizm kurslarını izleyenler ve kolayca öğrenenler, öğrendiklerini başkalarına aktarmaya
çalışmalıdır.
3. Her şeyi kendine göre düşünen kişi, idealist bir bozulmaya uğrar.
O, örneğin, kendisi hakkında hoş olmayan şeyler söylenmiş bulunan bir toplantı için, "kötü bir
toplantı" diyecektir. Şeyleri böylece çözümlememek gerekir; toplantıyı kendine göre değil, ama
örgüte göre, toplantının amacına göre yargılamak gerekir.
4. Sektarizm de materyalist bir tutum değildir. Çünkü, sekter (bağnaz) kişi, sorunları
anlamıştır, kendi kendisiyle uyum içinde olduğundan, başkalarının da kendisi gibi olması gerektiğini
iddia eder. Bu da, gene kendi kendine ve kendi kliğine en büyük önemi vermek demektir.
5. Doktriner de metinleri okumuştur, bu metinlerden tanımlamalar çıkarmıştır; ama materyalist
metinleri aktarmakla yetindiği ve yalnızca bu metinlerle oturup kalktığı zaman, gene idealist olur,
çünkü o zaman da gerçek dünya kaybolur. O, öğrendiği formülleri, gerçeğe uygulamadan yineleyip
durur. En büyük önemi, metinlere, fikirlere verir. (sayfa 91) Yaşam onun bilincinde, metinler
biçiminde olup biter ve genellikle doktrinerlerin, aynı zamanda sekter olduğu da görülür.
Devrimin bir eğitim sorunu olduğunu sanmak ve devrimin zorunluluğu, işçilere "bir kez iyice"
anlatılınca, işçiler bunu anlamalıdırlar, eğer anlamak istemiyorlarsa, ille de devrim yapmaya
çalışmak gereksizdir demek de sekterliktir, materyalist bir tutum değildir.
İnsanların anlamadıkları durumları saptamalı, neden böyle olduğunu araştırmalı, baskıyı, burjuva
gazetelerinin, radyo ve sinemanın propagandasını gözlemeli ve bildiriler, broşürler, gazeteler ve
okullar aracılığıyla ne istediğimizi anlatmak için elden gelen bütün yolları araştırmalıyız.
Gerçek duygusuna sahip olmamak, bulutlar üstünde yaşamak, durumları ve gerçekleri hiç
hesaba katmadan pratiğe ilişkin tasarılar yapmak, gerçekleşebilir olup olmadıklarına bakmadan
güzel tasarılara birinci derecede önem vermek, idealistçe bir tutumdur. Durmadan eleştirenler, ama
işlerin daha iyi yürümesi için hiçbir şey yapmayanlar, hiçbir çözüm önermeyenler, kendi kendilerine
karşı eleştiri duygusundan yoksun olanlar, işte bütün bunlar, tutarlı olmayan materyalistlerdir.



IV. VARGI


Bu örneklerle, görüyoruz ki, her birimizde az ya da çok bulunabilen bu kusurlar, idealistçe
kusurlardır. Biz, bu gibi kusurlara tutuluyoruz, çünkü biz pratiği teoriden ayırıyoruz, ve bizi etki
altında tutan burjuvazi, gerçeğe önemini vermememizden hoşlanıyor. İdealizmi tutan burjuvaziye
göre, teori ile pratik tamamen birbirinden ayrı, birbiriyle hiçbir ilişkisi olmayan iki şeydir. Öyleyse bu
kusurlar zararlıdır, ve biz onlara karşı savaşım vermeliyiz, çünkü sonunda, bunlar, burjuvazinin işine
yarar. Kısaca, toplumun, eğitimimizin (sayfa 92) ve kültürümüzün teorik temellerinin bizde
yarattığı ve daha çocukluğumuzda içimize kök salmış bu kusurların, burjuvazinin eseri olduğu
ortaya çıkmalı ve onlardan kurtulmalıyız.
Alıntı ile Cevapla
Sponsor
Cevapla






© 2013 KeLBaYKuŞ Forum | AtEsH
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 - ©2000-2024 - Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.2.0'e Aittir.
Açılış Tarihi: 29.08.2006