Marksizmin Bunalımı
Onlar (sürgündeki dostlarımız ve yoldaş*larımız) fikirlerini savunacak, kendilerini Marksist ve ilerici olarak niteleyecek, hiçbir şeyi burjuva ideolojisinin şantajına terk etmeyecek kadar yürekli davranmışlardır. Bu kategoriye, halklarından ayrılmamak için mevzilerinde kalabilmiş ve kalmayı istemiş olan*ları da katmak isterim. Bu insanları tanımıyor olsak da, sayıca çok olduklarının farkındayız. Onların arkasında da kendi yöntemlerince di*renen işçi kitleleri var. Trentin'le aynı kanıda*yım: Bu düzensiz bir şekilde olabilir, ama an*layışlı olmalıyız. Doğu'nun işçilerine elimiz*deki tüm yardım imkânlarını sunmalı ve hep*sinden önemlisi onların tecrit olmuşluklarını kırmalarına çalışmalıyız.
Düşüncemi çok kaba ve şematik bir bi*çimde dile getirdiğim için özür dilerim. Epey zamandır kendi aramızda “Marksizmin bunalımından” söz etmekteyiz (Rossana Rossan*da da bu terimi kullandı). Bu terimden kork*mamalıyız. Eğer Marksizm bir bunalım içindeyse; bu bunalım açıksa, herkes görebili*yorsa, düşmanlarımız biliyorlarsa, o zaman bunu sömürebilmek için ellerinden geleni ya*pacaklardır. Ama biz de görebiliyor ve kabul ediyoruz. “Marksizmin bunalımı” teriminin anlamı nedir? Her şeyden önce Mirafiori'deki (bir Fiat fabrikası) yoldaşların söylediği gibi: İşçi hareketinin tarihinde bir şey kırıldı, bir şey onun süreklillğine müdahale etti ve kırdı. Bu bir olgudur. Ekim Devrimi'ni ve Sovyet, Devrimi'nde Stalingrad'ın oynadığı rolü, Sta*lin döneminin dehşeti ve Brejnev'in baskıcı re*jimi ile yanyana koymak zordur. Geçmişi bu*günle bir arada nasıl tutacağımızı artık bile*miyorsak, bu, kitlelerin bilincinin onun artık gerçekleşmiş bir ideal olmadığı anlamına ge*lir. Yaşayan bir ideal değildir. Bu sorunu, sos*yalizme giden birçok yol bulunduğu şeklindeki basit bir cevapla geçiştiremeyiz. Çünkü tedirgin,edici bir soru doğuyor hemen: Her şey olup bittikten sonra, sosyalizme giden öteki yol*ların da aynı şekilde, yani günümüzde varolan sosyalizm gibi sonuçlanmayacağını kim ga*ranti eder?
Ama Marksizmin bunalımı değişik bir ba*kımdan da anlamlıdır. Yalnızca işçi hareketi tarihinde bir şeyin kırılmış, SSCB'nin Lenin'den Stalin ve Brejrıev'e geçmiş oluşuyla ka*lınmamış -ki bunlar başlıbaşına ciddî olgu*lardır- ama en az bunlar kadar ciddî olarak, Marksist sınıf mücadelesinin örgütleri tarihin Marksizm adına yapılan bir açıklanmasını da getirememişlerdir. Şüphesiz, tarihin bu kesi*tine Marksist bir açıklama getirmek oldukça zordur. Ama bu, varolan bunalımın bir zayıf*lıktan da öte, bir teori bunalımı olduğunu gösterir.
... Eğer bu doğruysa, o zaman düşmanla*rımızın bunu sömürmesinin ötesinde, buna karşı üç şekilde tavır alınabilir.
Birincisi bazı Komünist partilerin izlediği yoldur; kurtarabildiğini kurtarmak, bunalımdan söz etmeksizin hiçbir şey değişmemiş gibi yoluna devam etmek. Sorumlu bir yaklaşım değildir bu. İkinci yaklaşım işe bunalımın şo*kunu kabul etmeyi, ona teslim olup acısını çekmeyi ve aynı zamanda da hep umut verici bazı nedenler aramayı içermektedir. Bu yaklaşım, kargaşayla yanyana yürür. Ama ilk an geçiştirildiğinde kişi asgari ölçüde olsun belli perspektiflere bakmadan edemez, ya da tarih çevresinde boğulan köpekler gibi sürüklenme riskini göze alır.
Karşı tavır almanın üçüncü şekliyse, bu*nalımın rüteliğini, anlamını ve boyutlarını keşfetmemizi sağlayacak (kolay olmasa da) gerekli tarihî, teorik ve siyasal bir uzaklığa yerleşmeyi içermektedir. Bunu başarmanın müm*kün olduğunu sanıyorum. Bunu başarırsak dilimizi de değiştirebileceğiz: “Marksizmin bunalımından” söz etmek yerine, “Marksizmin nihayet bunalımı yırtıp çıktığını” söyleyebile*ceğiz. Nihayet bu büyük gün gelecek, bütün dünya onu görecek, hayatî olan bir şey buna*lımdan kurtulacak, bunalımın içinden sıyrılıp çıkacaktır. Bu bir paradoks değildir. Kanımca, gerçekte Marksizmin bunalımının doğuşu pek yeni sayılmaz. Son birkaç yılın olayı ol*madığı gibi, komünist hareketteki kopmalar*dan ötürü de değildir. Uluslararası komünist hareketin bunalımından sonra görülür hale gelmekle birlikte, bundan daha eski ve hattâ kopmanın nedenlerinden biriydi. Eğer buna*lım ancak son birkaç yılda patlak verdi ve görülür olduysa, bunun nedeni o ana kadar tüm bir siyasal ve ideolojik aygıt tarafından bloke edilir olmasıydı. Bize gelince, birkaç istisna ve işçi hareketindeki birkaç kısa aşa*ma dışında Marksizmin bunalımının 1930'lar*da başladığını söyleyeceğiz...
Bugün, uzun zamandır kendilerini temel aldığımız ve muhtemelen temel almaya de*vam edeceğimiz ustalarımız ve öğretmenleri*miz tarafından ortaya atılan bir fikri yeniden gözden geçirmenin gereğini duyuyoruz... Bunda şaşırtıcı olan hiçbir şey yok. Bu insan*ların bize eksiksiz ve tam bir teori bıraktıkla*rına inanmak, eğer anladığımız şey bir mü*cadele teorisiyse, saçma olurdu. Bu teori, doğ*duğu dönemde egemen olan ve sonsuz bir mücadelesi sonucunda kopmak zorunda ol*duğu ideolojinin damgasını taşımaktadır. Bu yüzden çelişkiler ve kopukluklarla karşılaştı*ğımızda şaşırmamalıyız. Tersine, teorinin kur*tarıcı potansiyelini tam olarak gerçekleştirmek için, bir yandan bunalımın sunduğu tari*hi imkânlara sıkı sıkı sarılırken, öte yandan onun çelişkilerini ve kopukluklarını varsaymak zorundayız.
|