Hayek ve Liberalizm
Bütün bilim adamlarını, filozofları, eleştirmenleri, mucitleri hasılı insanlar için bir şeyler yapma sevdasında olanları anlayabilmek için öncelikle onların hangi ortamda ve hangi şartlarda yaşadıklarına bakmak gerekmektedir. Böyle bir yol ve gidişat izlersek inceldiğiniz veya anlamaya çalıştığımız kişiyi tanımada kolaylık sağlamış oluruz.
Friedrich August Von Hayek'i de bu çerçevede incelemeye çalıştığımızda onun yaşadığı dönemde ikinci dünya savaşı ve öncesi fikri tartışmaların sosyalizm ağırlıklı olduğunu görürüz. Dönemim konsensüsü, iktisadi planlama, iktisadi büyüme için hedefler koyma, tam istihdam politikası, devletin kapsamları refah hizmetleri ve gelirin yeniden dağıtımından yanaydı. Oysa ki Hayek bu konsensüse hiç katılmamaktaydı.
Hayek'in The Road to Serfdom adlı kitabında ortaya koyduğu fikirler bir çok fikir ve eylem adamının görüşlerinde önemli ve gözle görülür değişiklikler meydana getirmiştir.
Bir yandan yukarıda belirtilen konsensüsün olumsuz ve tahripkar etkileri kendini gösterirken, Hayek, özgür toplumun ilkelerini açıkladığı The Constitution of Liberty ile özgür toplumdan yana olanlara güçlü bir silah sunmuş ardından Law Legislation and Liberty de, liberal sosyal düzenin hassas yapısını güçlendirmek için gereken hukuki ve anayasal çerçeveyi ortaya koymuştur.
Hayek bütün büyük sosyal hareketlere politikacılar tarafından değil, düşünce adamlarınca önderlik edildiği görüşüne sahiptir. Öyle ki dünya politikasının önde gelen bir çok şahsiyeti onun çalışmalarını yalnız okumakla kalmamış onlardan etkilenmişlerdir de.
Hayek, özellikle liberalizmin yeniden yorumlanmasından ve liberalizmin Avusturya ekolünün başı olmasından tanınır. O sadece ekonomik teori ve politikaları konusunda değil, çok çeşitli konularda faaliyet gösterdi. Bunların arasında yöntem bilim, felsefe, psikoloji ve tarihi sayabiliriz.
HAYEK ve LİBERALİZM
1 - Hayek'in Hayatı ve Eserleri
a) Hayek'in Hayatı
Hayek, 8 Mayıs 1899'da Viyanada doğdu. Tabi bilimler alanında kökü geleneği olan bir aileye mensuptu. Büyükbalarından biri zoolog, diğeri de istatistikçi olup Avusturya İstatistik Komisyonu Başkanı idi. Babası da tıp doktoru olan Hayek'in kardeşlerinden biri Viyana'da anatomi profesörü, diğeri bir başka yerde kimya profesörü idi. Kendisinin tabi bilimler sahasından ayrı kalmasına rağmen aile geleneği devam etti. Kızı biyolog oğlu bakteriyolog oldu.( 1)
Hayek, şüphesiz entellektüel çevresinin büyük yararını görmüştür. Daha ekonomi kelimesinin anlamını öğrenmeden babasının arkadaşı Eugen Von Böhm Baverk gibi büyük iktisatçıları tanımıştı. Bu sıfatla Viyana Üniversitesine girmesi yine hukuk (1921) ve siyasal bilim (1923) alanlarında iki doktora payesi alması gayet normaldi.
Hayek John Maynard Keynes ile ilk defa 1928'de Londra'da tanışmıştır. 1950 ye kadar kaldığı Londra Üniversitesi'ne İstatistik ve İktisat Profesörü olarak atandı. İngiltere'de gördüğü itibar onu o kadar etkiledi ki, Alman kuvvetlerinin doğduğu ülke olan Avusturya'yı işgalinden hemen bir kaç hafta önce, 1938'de Britanya tabiiyetine geçti. Hayek'in Keynes ile arkadaşlığı savaş yılları boyunca sürdü. Hayek in pür İktisat teorisi üzene incelemeleri 1941 deki The Pure Theory, of Capital gibi çalışmalarla devam etti. Toplumun yanlış anlaşılmasına dayanan ve tatbik kaabiliyeti olmayan sosyalist ütopyacı ideallerin o zamanki Britanya'da güç kazanmakta oluşundan etkilendiği için 1942'de Road The Serfdom'u yazdı.(2 )
En verimli çağının ozuzbir yılını İngilizce konuşulan bir dünyada geçiren Hayek, 1962'de Freiburg Üniversitesi'nde iktisadi politika profesörü olarak görev aldı. 1967'de emekli olunca kendisine, anavatanı Avusturya'da Salzburg Üniversitesi'nin fahri Profesörlüğü ve o güne kadar felsefe, ekonomi ve siyasal bilim alanlarında yaptığı çalışmalardan dolayı dünyanın her yanından gelen diğer ünvanlar tevdi edildi. Kazandığı şöhret ona 1964 de Tokyo Rikkyo Üniversitesinden fahri doktora payesi getirdi. Arkasından 1971'de Viyana Üniversitesi onu senatör yaptı. 1971'de İsveç'li iktisatçı Gunnar ile ortaklaşa Nobel İktisat Ödülünü kazandı.
Nobel ödülünü aldığı zaman, iktisat teorisi, siyaset ve hukuk felsefesi, düşünce tarihi ve hatta psikoloji alanlarında 25 kitap yazmış bulunuyordu. 10 kitapçık ve 130'dan fazla makale sahibiydi. Nobel ödülünden sonra da dünyanın dört bir yanında verdiği çok sayıda derslerin basılmış versiyonları dahil daha bir çok yayını çıktı.
b) Hayek'in Başlıca Eserleri
— Prices and Production, 1931.
— Monetary Theory and The Trade Cycle, 1933.
— Profits, İnsert and İnverstmen, and Other Essays on The Theory of İndustrial Fluctuation, 1939.
— The Pure Theory, of Capital, 1941.
— Low Legislation and Liberty, I-II-III.
— The Road to Serfdom, 1944.
— The Sensory Order, An İnguiry İnto The Foundations of Theoretical Psychology, 1976.
— The Constitution of Liberty, 1960.
— The Counter–Revolution of Science, 1952.
— İndividualism and Economic Order, 1948.
— The Counter Revelution of Science, 1952.
— Studies, in Philosophy, Politics and Economics and the History of İdeas, 1978.
— The Fatal Conceit,
— New Studies in Philosophy, Politics, Economic and The History of İdeas, 1978.
— Capitalism and the Historians, 1954.
— Choice in Currency, 1976.
— Collectivist Economic Planning, 1976.
— Confusion of Language in Political Thought.
— The Denationalization of Money, 1978.
— Economic Freedom and Representative Government,
— Full Employment at Any Price, 1975.
— Monetary Nationalism and İnternational Stability, 1964.
— The Reactionary Character of the Socialist Conseption, 1978.
— Unemployment and Monetary Policy, 1979.
Hayek'i tanıyan herkes, onun esas ilgilendiği hususun siyaset ve akademik hayatın şiddetli kavgaları değil, fikirleri olduğunu kabul etmektedirler. Hayek gerek yazıları gerek şahsiyeti itibariyle uslubu fevkalade olarak değerlendirilebilir. Binaenaleyh muhaliflerine entelektüel hataların ötesinde hemen hemen hiç bir şey izafe etmemiştir.(3)
2 - Toplumun İşleyişine İlişkin Anlayışı
Hayek sosyal hayatın ve ekonominin kurumlarının insan dizaynı ve planlamasının mahsulü değil, aslında insan eyleminin mahsulü olduğunu ileri sürer. Toplumu şekillendiren kurumlar, insan dizaynı ve planlama ürünü olmanın aksine; insanlar yüz yüze gelip mübadelede bulunurken, tamamen kendiliğinden ortaya çıkar.
Hayek yazılarında, toplumsal kurumların işleyiş tarzı konusunda, yaygın ama yanlış olan bir görüşe işaret etmektedir. Basitçe ifade edilecek olursa, bu, toplum ve uygarlık müesseselerini (yasalar, ahlaki kurallar ve toplumsal kurumlar gibi) insanoğlu kendisi yarattığına göre, bunları arzu ve isteklerini karşılayacak surette, dilediği gibi değiştirebilmesi gerektiği fikridir.
(Çoğu) sosyal kurallar, ahlak kodları, gelenekler ve yasalar aynen bu şekilde, çok geniş bir makul davranışlar kümesine dokunmadan, belli bir fiilleri yasaklayarak işler. Ortak maksatlara gelince, patika örneğinde görüldüğü gibi, faydalı bir neticenin ortaya çıkması için ortak maksatların varlığına gerek yoktur.(4)
Problem bireysel kurallar ve ortaya çıkan genel düzen arasındaki ilişkinin, hangi kurallar dizisinin işleyip hangilerinin işlemeyeceğini önceden söyleyemeyeceğimiz ölçüde karmaşık ve içinden çıkılamaz mahiyette olmasıdır.
Kendi tercihimiz olan kurallara göre işleyen toplumsal organizasyonları inşa etmemiz tabii ki mümkündür ama bunlar, alan ve ölçek bakımından zaruri olarak sınırlı olmak durumundadırlar.
Hangi yeni düşünceler ve düzenlemelerin gelecekte yürüyeceğini önceden bilecek kadar zeki değilizdir.
Hiç bir akıl kendisinden daha kompleks bir şeyi açıklayıp kontrol edemeyeceği için merkezi olarak yönetilen bir toplum komplekslik itibarıyle belli bir üst sınırın tehdidi altındadır.
a) Kurumların Demokratik Temeli: Hayek kurumların insanlar tarafından var edildiğini, öyleyse onların değiştirilebileceği görüşünü toplumsal hayatın ve kurumların gerçek temellerinin son derece yanlış anlaşılmasına dayandığını bu düşüncenin toplumun yeniden inşasının, bu bakımdan çok büyük hata olacağını savunur.
Toplumsal kurumlar inşa edilmiş bir görünüme sahip olmakla birlikte, önceden planlanmış veya icat edilmiş değildirler. Bir arazi boyunca bir patikanın oluşması, bireysel fiilin nasıl faydalı ama önceden düşünülüp planlanmamış neticeler doğurabileceğinin diğer bir örneğidir. Binaenaleyh bireylerin güdüleri tamamen bencil olmakla beraber, bu güdüler yine de kooperatif görünümde zuhur eden bir durumun hasıl olmasına hizmet etmektedir. Bireysel davranış ve onun meydana getirdiği sosyal kalıp arasındaki ilişki, bu nedenle hiç de basit ve yalın bir ilişki değildir.
Bu çerçevede topluma rasyonel şekilde yeniden biçim vermeye kalkışmadan önce onun işleyişini kavramak gerekir.
b) Bireysel Özgürlüğün Önemi
Hayek özgürlük kavramıyla, kişinin, başkasının keyfi idaresinin icbarına maruz kalmadığı durumu kasteder. Hayek'in amaçladığı liberal veya serbest toplum, içinde bireyleri diğerlerinin iradesine tabi kılma ve zor kullanmanın en aza indirildiği bir toplumdur.(5)
Kişi özgürlüğünün ortadan kaldırılması ve toplumun bir merkezî plana göre düzenlenmesi bazı yararlar vaat edebilir ama bunların felaket getirmesi daha muteberdir.
Özgürlüğün amacı öngörülebilir, tahmin edilebilir gelişmeler değil, yeni ve beklenmeyen gelişmelerdir. Hayek, özgürlüğün herhangi bir şekilde eksik savunulmasının, özgürlüğün asıl temellerini saldırıya maruz bırakacağına inanır.
Özgür bir toplum için gerekli olan zorlayıcı güç, halkı belli bir şekilde davrandırma gücü değil, vatandaşların kuralları ihlal etmelerini önleme ve bu türlü fiillere teşebbüsten men etme gücüdür. İnsanlar kural-rehberliğindeki davranış sırları içinde serbest olup, sadece kuralları ihlal edenler zorlamaya maruz kalır.
c) Özgür Bir Toplumun Hukuki Çerçevesi
Özgür bir toplum, iktidardakiler tarafından komuta edilmeyip, üyelerinin genel davranış kurallarını kabul etmelerine ve onların hangi fiillerin adil veya gayri adil olduğu hususundaki hakim kanaatlerine dayanır. Hayek gerçek anlamıyla yasanın, bu genel kurallar manzumesinden doğduğunu ifade eder. Zira bu anlamda yasa, hükümet idaresine matuf emirler değil, adil davranış kurallarının belirlenmesi ve keşfine dairdir.( 6)
Toplumlar gelişip emirlere daha az, genel kurallara daha çok istinat ederken, şefin veya esas otoritenin bu yargısal işlevi artacaktır. İhtilaf konuları zuhur edecek ve gittikçe daha çok yargı kararı tesisi gerekecektir. Bu tür yargı kararlarını meşrulaştırma haklı bir temele kavuşturma teşebbüsü, kuralları kelimelerle ifade teşebbüsüne yol açacaktır. Böylece eskiden kurallar bariz ve bilinir olmaktan ibaretken, şimdi, insanlar kuralların tam olarak gerçekten ne olduklarını ifade etmeye çalışmaktadır.
Yargıç kuralların ne olduğunu ortaya koymaya ve bu kurallar kifayetsiz olduğunda, onlara ilişkin düşüncelerimizi tadile çalışmak durumundadır. Yargıç tutup yeni kurallar sunamaz, çünkü bunların genel düzen için tahripkar olup olmayacağını, hiç bir şekilde söyleme imkanına sahip değildir. Hükümetin bizatihi kendisi genel kurallarla sınırlandırılmalıdır.
Özgür bir toplumu özgür olmayandan ayıran, birincisinde, her bireyin tanınmış ve geniş bir alana, hükümet otoritesinin müdahale etmediği korummuş bir sahaya (protected domain) sahip olmasıdır.(7)
d) Hayek'in Merkeziyet ve Adem-i Merkeziyet Görüşü
Hayek merkeziyet ve adem-i merkeziyetten bahsederken daha çok federe ve federal devletten bahsetmiştir. Hayek fakir bölgelerin kendi amaçları bakımından, daha zengin bölgelerin zenginliğini sızdırma hakkına sahip bulunması için ne milli nede milletlerarası düzeyde ahlaki bir zemin olmadığını söyler. "Yine de zengin bölgedeki insanların çoğu daha fakir bölgelere yardım için para tedarik etmeye istekli olduklarından değil, fakat çoğunluk bir çoğunluk olmak için, daha geniş birimin zenginliğinden pay almaktan yararlanan bölgelerin ilave oylarına ihtiyaç duyduğundan merkeziyetçilik ilerlememektedir.(8)
3 - Hayek'in Muhafazakarlık Görüşü
Hayek bize bütün geleneksel kural ve değerlerimizi terk edip toplumu sıfırdan başlayarak yeniden şekillendirme girişiminin tehlikeli olduğunu, çünkü sosyal kurumların, bizim ancak mübhem şekilde idrakinde olduğumuz 'bilgi' ya da 'hikmet' içerdiklerini hatırlatır. Hayek, kural ve değerlerimizin statik kalması gerektiği veya bunları eleştirmenin hiçbir zaman mümkün olmadığı fikrinde değildir ve bunda çok dikkatli olup, bize içinde planlanmamış, (spontane), büyümüş (grown) bir toplumun değiştiği ve değişebileceği bir mekanizma sunmaktadır.
Önemli olduğunu düşündüğümüz diğer kural ve değerlerle çatışma içindeyse, bazı kuralları bırakmak ve bazı moral değerleri feda etmek zorundayızdır. Bu bakımdan kuralları daime gözden geçiririz. Bunu, mevcut kuralların arka planına karşı da yaparız.
Hayek'in fikrine göre, insan aklının, uygarlığımızı aşmamıza ve değerlerimizi bilimsel veya objektif tarzda yargılamamıza imkan verecek güçte olduğunu ve kuralları bütünüyle dizayn ederek daha mükemmel bir uygarlık meydana getirebileceğimizi düşünmek bir yanılsamadır.
Hayek sosyalist planlamanın bir panzehiri olarak muhafazakarlığa güvenme husunda çok ihtiyatlı olup, bunu şöyle ifade etmektedir:
Muhafazakarlık, istikrarlı her toplum için gerekli bir unsur olmakla beraber, sosyal bir program değildir. Paternalistik, nasyonalistik ve iktidar-hayranı eğilimleri bakımından gerçek liberalizmden daha ziyade, sosyalizme yakındır ve gelenekselci mahiyeti, anti-entelektüel ve çoğunlukla mistik tabiatıyla muhafazakarlık, gençlere ve -eğer bu dünyada daha iyi bir yer olacaksa bazı değişikliklerin arzuya şayan olduğuna inanan diğer insanlara, kısa hayal kırıklığı dönemleri hariç, hiçbir zaman çekici gelmeyecektir.
4 - Sosyal Adaletin Eleştirisi
Hayek'in 'sosyal adalet' diye adlandırılan şeyin anlamını keşfetmesi, on yıldan fazla bir süre zamanını almıştır. Ancak Hayek'in eleştirdiği ateşli sosyalizm muhtemelen artık maziye ait şey olmakla beraber ona ait bir takım kavramlar, Batı'daki insanların zihinlerinde derinlemesine yer etmiştir.
En başta bir kere adalet moral bir kavramdır der Hayek 'sosyal adalet' için. Örneğin çok çalışan biri çok kaybedebilir veya sevimsiz karakterli olarak görülen birisi piyasının en büyük payını ele geçirebilmektedir. Böyle bir gayrı adil bir duruma isyan edebiliriz.(9)
Sosyal adalet fikri toplum konusundaki yanlış bir anlayıştan kaynaklanmaktadır. Toplum, kompleks fakat planlanmamış değerler ve eylemler sistemi olup, paylaşılmış değil, üzerinde uzlaşılmış amaçların bir örgüsüdür.
Cadılar ve hayaletlere herkesin inanması onların var olduğunu göstermez. İşte sosyal adalet kavramı da bu anlamda bir "cadı"dır.
Bir hemşire ile bir kasabın, kömür madencisi ile bir yüksek mahkeme hakiminin, bir dalgıç ile bir lağım temizleyicisinin, yeni bir endüstrinin kurucusu ile bir jokeyin, vergi müfettişi ile hayat kurtaran bir ilaç mucidinin, jet pilotu ile matematik profesörünün nispi ücretlerinin ne olması gerektiğini sorduğumuzda "sosyal adalete" müracaatın bu konularda karar verme hususunda bize en küçük bir yardımı olmaz.
Piyasa da kişinin ödülü / karşılığı ne gösterdiği kişisel çabalar ve hizmeti üretmek için katlandığı zahmet ve eziyetlerin; ne de kişinin moral meziyetlerinin bir fonksiyonudur. Genellikle insanlar başkalarına onların gösterebilecekleri büyük gayret ve çabadan ziyade, sahip oldukları bir takım tabi kabiliyetlerden dolayı değer bulur.
Bir insanın hizmetinin değerinin başkaları nazarında ne olduğunun onun ne kadar çaba harcamaya hazır olduğu ile bir alakası yokur. Nitekim bazı insanlar işlerini öyle severler ki onu bedava bile yapabilirler. Gerçekten bir üreticinin işinin ne kadarının onun becerisinden ne kadarını şanstan kaynaklandığını hesaplamanın muhtemelen bir yolu yoktur.
Hayek sosyal adalet kavramının menşeini sorgulamakta ve bazı endişe verici gerekçeler ortaya koymaktadır. Bunlardan biri genel piyasa düzeninde karşı temel şikayetlerden biri, piyasanın değişen şartlarının bazı insanları eski durumlarından daha kötü bir duruma bıraktığıdır. Sosyal adalet nosyonunun ikinci kaynağı, şüphesiz saf kıskançlıktır.
5 - Hayek'e Göre Liberal Bir Düzenin Kurumları
Liberalizm öncelikli olarak dini inançların söz konusu olduğu hallerde, politik faaliyette ve ekonomik hayatta bireyciliği, özgürlüğü ve toleransı benimsemiş akımları belirten genel terimdir.
Dini sorunlarda liberalizm vicdan özgürlüğünü savunmuş, bağnazlığa karşı çıkmış, kişisel inançlara saygı gösterilmesini istemiştir.
Politikada demokrasi ilkelerini desteklemiştir. İnsan haklarının savunuculuğunu yapmıştır. Vatandaşların kanun önünde eşit olmalarını genel oy hakkının kutsallığını savunmuştur.
Liberallerin politik doktrin akımlarındaki yerleri, statükonun sürekliliğini arzulayan muhafazakarlar ile düzen değişikliği özlemini duyan radikaller arasındadır. Liberalizm, halk içinden çıkmış, "halkla beraber olan ve halk için çalışan" anayasal iktidar düzenlerini benimsemiş bir doktrindir.
İktisadi liberalizm, dışalım serbestliğini, gümrük vergilerinin indirilmesini, serbest rekabeti savunmuş ve devletin ekonomiye müdahalesine karşı çıkmıştır. "Bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler" sözü iktisadi liberalizmin bir sloganıdır. İktisadi liberalizmin öncülüğünü yapmış ilk iktisatçılar, iş adamları ve politikacılar şunlardır. Adam Smith, Ricardo, Richard Cobden, John Bright ve John Struart Mill.
a) Piyasa Yapısı
Ayakkabı imalatçısı, Jones, ayakkabıya ihtiyaç duyduğunu bildiği için ayakkabı üretmez. Düzinelerce tüccar (ya da daha doğrusu bunların mal verdiği perakendeci), imalatçının tanımadığı binlerce Jones'in ayakkabı satın almak istediğini bildiği için, değişik fiyatlardan belli sayıda ayakkabı satın alacaktır. İşte imalatçı bunu bildiği için ayakkabı üretir.(10) Fiyat mekanizması Hayek'in belirttiği gibi harikulade bir şeydir.(11)
Mekanizma üzerinde anlaşmaya varılan hedefler veya çıkarılacak talimatlar gerektirmemekle, herhangi bir bilince sahip olmamakla beraber binlerce muhtelif malı en verimli kullanım terkibine yöneltir.
Piyasa sistemi, insanların 'çok çalışmasına' değil insanların, tüketicileri tatmin edecek doğru yer ve zamanda ve diğerlerinin arzularıyla en az çatışacak bir tarzda diğer insanların arzu ettikleri şeyleri üretmelerine dayanır.
Piyasanın verdiği ödüller, bir malın ve o malı arz eden bireyin çabalarının, diğer insanlar nazarındaki değerini yansıtır. Bu ödüller biylece diğer insanların da fayda temin edeceği ilerdeki faaliyetler için bir itici unsurdur.
Marx gibi bazı düşünürler, ürünün değerinin ona harcanan emek miktarınca belirlendiğini iddia eden, (malların üretimine hiç emek sarfetmediği ve muhtemelen böylece onlara hiçbir değer katmadığı görünen kapitalistlerin kamulaştırmasını meşrulaştırmak için kullanılan) bir 'emek-değer' teorisini kabul etmişlerdir. Tabi ki bu Hayek'in nazarında gerçeğin tam tersidir. Fiyatlar üreticiye ürünün ne kadar emek ve beceri koymaya değer olduğunu bildirir ve bunu bir şekilde anlayamazsanız, kaçınılmaz olarak piyasanın işlevini idrak etmeniz hiç bir zaman kabil olmayacaktır.
Hayek'in piyasa karşılığının tahsisi konusunda vardığı netice şudur:
Ortak amaçlar hiyerarşisine hizmet etmeyen ama her kişinin kendi bireysel amaçlarını takipte ancak bu şekilde karşılıklı yardımlaşabilecekleri için birbirleriyle işbirliği yapan çok sayıda aktörün bulunduğu bir sistemin işleyişinden daha fazlasını istemek elbette makul olmaz.
Fiyat mekanizması da insanın farkında olmadan tesadüfen bulduktan sonra kullanmayı (tam olmasa da) öğrendiği bir çok sistemden biridir. Üreticiler ve tabi ki tüketiciler arasındaki rekabet, piyasa sürecinin bir diğer asli parçasıdır.
b) Geleneksel Tam Rekabet Modeli ve Hayek'in Eleştirileri
İktisat kitapları başlangıçta genellikle, 'tam rekabet' kavramını ele alır. Tam rekabetin tasavvur edilen avantajları piyasa yanlılarının argümanlarında; tasavvur edilen dezavantajları da piyasa muhaliflerinden gelir. Hayek'in fikrine göre, her ikisi de yanlış olup, rekabetin bir çok avantajı şükür ki hiç bir şekilde onun 'tam' olmasına dayanmaz.
Geleneksel tam rekabet modeli, ekonomik hayatın dar bir kesimi dışında mevcut olmayan temellere dayanır. Modelin temel varsayımı kesin çizgilerle tanımlanmış herhangi bir mal veya hizmetin çok sayıda üretici tarafından aynı maliyette maksimum miktarda tüketiciye sunulabildiği ve neticede onlardan hiç birinin bilinçli olarak fiyatı belirleyemediği varsayımıdır. Bu modelde fiyatını yükselten her üretici müşterisini kaybedecek fiyatını düşüren her üretici rakiplerinin mukabil hareketiyle karşılaşacaktır. Fiyatlar bu nedenle mümkün olduğu kadar düşüktür.
— Mevzubahis tüm hadiselerin tam olarak bilinebileceği (tam bilgi varsayımı) ve üretim sürecine girmede engellerin olmayışı varsayımıdır.
Hayek bu geleneksel görüşü eleştirisi bu görüşün vuku bulmasının hiç olası olmadığı noktasından ibaret olmayıp, geleneksel görüşün, statik bir durumdan çok bir faaliyet (action) olan rekabet düşüncesini tamamen saptırdığını da belirtir. Hayek'e göre her iktisadi problem - örneğin bir malı arzı veya onu yeni kullanımının keşfi gibi - bazı şeyler değiştiği için ortaya çıkmaktadır. İktisat çalışması bu sürekli değişen dünyada intibakların nasıl yapıldığının incelenmesi olup, geleneksel ders kitapları yaklaşımının yaptığı gibi bir resmi zaman içinde bir noktada dondurmak bize tam olarak hiç bir şey söylemez.
— Üreticilerin piyasalarının tam bilgisine sahip olduğu 'tam rekabet' varsamıyımı gerçekleşmemektedir. Kimse tam bilgiye sahip olmadığı için dir ki bilgiyi ortaya koymaya matuf bir metod -iyi- ama şüphesiz mükemmel olmaktan uzak bir metod olarak fiyat sistemine güveniriz.
Herkesin her şeyi bildiğini varsaydığımızda hiç bir şeyin çözülmeyeceği; ve asıl meselenin daha ziyade mevcut bilginin mevcut olduğu kadar çoğunun kullanılmasının nasıl sağlanabileceği meselesi olduğu ortaya çıkacaktır.(12)
— Tükektici tercihinin 'veri' olması mümkün değildir. Bir tüketicinin, önüne tercih konuluncaya kadar o tercihe yönelik nasıl tepki göstereceğini bilemeyiz.
Herhangi bir ürünün tamamen homojem olabileceği -yani tüketicilerin hangi arz kaynağını seçecekleri konusunda tamamen kayıtsız kaldığı- varsayımı aynı şekilde olası değildir.
— Rekabetin fonksiyonu üreticileri ayırmak, bir üreticinin diğer rakip üreticilerinden daha iyi olduğu konusunda onları kanaat sahibi kılmaktır.
— Mevcut üretim metodları ve üretim maliyetleri konusundaki tam bilgi bu nedenle anlamsız bir varsıyımdır.
c) Hayek'in Para ve Enflasyon Üzerine Düşünceleri
Enflasyon, kaynakların yanlış tahsisine sebep olur. Hayik'in ekonomideki parayı analizindeki en önemli özellik, paranın nötr olmadığı hususudur. Para arzındaki bir artış, sermaye ve işgücü istihdamında reel değişiklikler ortaya çıkarır. Enflasyon, işgücü ve sermayeyi, yukarı doğru yükselme seyrini sürdürdüğü sürece ancak ortaya çıkan istihdam alanlarına yöneltir.
Basit miktar teorisi para miktarındaki bir artışın, uzun ve kararsız bir gecikmeden sonra, genel fiyat seviyesinde eşit bir değişiklikle sebep olacağını ileri sürmektedir. Fakat Hayek'in görüşüne göre genel fiyat düzeyinden söz etmek, enflasyonun ekonomik faaliyetlere zarar verme yönünde nasıl işlediğini göz ardı etmektir. Bu genel fiyat seviyesi fikri, eleştirmenlerin, işsizliğin enflasyonun (er ya da geç) zaruri bir sonucu olmadığı varsaymalarına imkan tanır.
Veri enflasyon oranı beklentisi bir kez başlayınca ancak yeni kredide yeni bir artış sinyali (yanlış olmakla birlikte) istihdam ve yatırımı daha ileri hareket ettireceği için, enflasyon artık uyarıcı etkide bulunmaz. Hiç bir 'orta doz' ana kesintisiz enflasyon politikası anlamlı değildir ve tabii ki işsizliğe kesinlikle çözüm de değildir.
Hayek yükselen fiyatların, ne var ki enflasyonun nedeni değil sadece tezahürü (neticesi) olduğunu ifade eder.
Enflasyon ne kadar uzun süre devam ederse iş gücündeki yanlış tahsis de o kadar büyük olacaktır. Fakat Hayek' e göre bu işsizlik enflasyonun kaçınılmaz neticesidir. Ve işsizliğin tohumları enflasyonun tabiatında mevcuttur. Enflasyonun uyarıcı etkisini ya yavaşça ya da çabucak ortadan kaldırmayı ve nispi olarak kısa bir süre için çok yüksek oranlı işsizliği seçebilirsiniz.
Eğer enflasyonun üstesinden gelinecekse gerekli ilk şey işlerin arz fazlası olan işlerden sıkıntının olduğu yerlere kolay hareketine izin veren işleyen bir emek piyasasıdır.
Hayek'e göre enflasyon belki de, bir tür hükümet faaliyetinin gittikçe daha çok hükümet kontrolünü zaruri kıldığı bu fasid dairede en önemli biricik faktördür. Bu nedenle artan hükümet kontrolüne doğru gidişi durdurmak isteyenler, çabalarını para politikaları üzerine yoğunlaştırmalıdırlar.
6 - Hayek'in Sosyalizm Eleştirisi
Demokratik sosyalizm, imkansız bir şeydir ve yalnız bununla da kalmaz. Bu ütopya için çabalarken o kadar farklı bir durum ortaya çıkmaktadır ki, bu gün demokratik sosyalizme taraftar olanlardan pek azı bu neticeye katlanmayı göze alacaktır.(13)
Hayek'in ikazı ılımlı bir sosyalizmin başarılabileceği ve bunun istikrarlı bir toplumun temeli yapılabileceğine inanan, demokratik sosyalist entelektüellerdedir. Bunun başarılması ve toplumun temeli yapılması mümkün değildir. Sosyalistin iktidarı sınırlanmamalı, çünkü onun için sadece netice önemlidir. Kısaca sosyalist, hukuk hakimiyeti ilkesine tamamen muhaliftir.
a) Hayek'e Göre Planlama
Bir firmanın 'optimum ölçeği' konusundaki karar, politikacı veya ekonomistlerce tespit edilemez. Firma, piyasadaki talebi test ederek, en etkin ölçeği sadece kendisi ortaya çıkarabilir ve kendini bu düzeye göre düzenleyebilir. Çoğu aklı başında şirket planlamacılarının stratejisi, risklerini birçok piyasaya dağıtmak ve yaymaktır. Büyük firmaların fiyatları kontrol etme güçleri bu bakımdan genellikle abartılır.
Merkez bu gün için kullanışlı ve ucuz görünen bir ürünün üretilmesi veya kullanılması konusunda karar alabilir. Ancak ürünler çok kısa bir sürede demode ve pahalı olabilir.
Hayek'e göre teknoloji bizi şümullü ekonomik planlamaya zorlamaz, ama bu teknolojiyi kontrol edecek bir merkezi otoriteye korkunç bir güç tevcih eder. Hayek bu yüzden de özellikle müteyakkız olunması gerektiğine inanır.
Planlama lehinde ileri sürülen diğer argüman şudur. Modern ekonomi bu gün o kadar karmaşıktır ki, bu yüzden kaynakların tahsisi problemine ancak merkezi planlama çözebilir.
Hayek ise durumun tamamen farklı olduğuna inanır. Toplum ve iktisadi süreç bu gün o kadar komplekstir ti herhangi bir planlamacının ya da planlamacıların kavrama kapasitelerini tamamen aşmaktadır. Fakat bu bir tek aklın alabileceğinden daha fazla enformasyonu ihtiva eden işleyen ve kullanan piyasa düzeninin aleyhinde bir durum değil; onu destekleyen bir durumdur.
Bütün bilgilerin bir tek zihne/ akla verilebileceğini düşünmek meseleden uzak olmak ve gerçek dünyada önemli olan her şeyi göz ardı etmektir.(14)
Piyasa düzeni bilinçli planlama ile tasarlanmış veya dizayn edilmiş bir şey değildir. Piyasa düzeni karşılıklı menfaatleri ölçüsünde diğerleriyle işbirliği yaparak kendi amaçlarının peşinden koşan milyonlarca bireyin kalıbı/örüntüsü mahsulüdür. Bu düzen kaynakları yönetmek için tasarlanmış olmayıp, halkın ekonomik faaliyetlerinin sorucu, onların bireysel faaliyetlerinin kalıbıdır.
Halkın faaliyetlerine rehberlik eden, mülkiyet ve sözleşme yasaları gibi genel kurallar çok karmaşık bir genel düzenin ortaya çıkmasını mümkün kılar. Bu düzen o kadar karmaşıktır ki tek başına bir aklın idrakini aşmaktadır.(15)
Hayek piyasa yapısının üretim tüketim ilişkileri ve akışının merkez tarafından planlanmasını planlamacılardan daha fazla abartmıştır. Oysa ki planlama ile ilgili işleri yürütürken merkezde bir tek kişi bu görevi üslenecek değildir. Nihai olarak planlamayı yapacak kişiler veya kurullar demokratik yollarla göreve gelmesinden dolayı yadırgayacak bir şey olmasa gerek. Bu kişiler veya kurulların isabetli karar alamayacağına gelince Hayek'in demokrasi eleştirilerinde de bahsettiği gibi çoğunluğun her zaman isabetli karar vermeyeceği iddiası ortadadır. Toplumda her zama sonsuz sınırsız bir özgürlük ortamının olması –bu özgürlük ortamının her ne kadar serbest piyasa ilkeleri gereği düzenlenmiş olsa da– toplumun çok anormal adaletsizliklere yol açmaması için koordine ve gidişatın tayin edilmemesi anlamına gelmemektedir.
Ancak Hayek'in merkezi planlamayı Marksist ekonomik düzen paralelinde eleştirmesi (ki öyledir) yani 'merkezi planlama' yı işletmecilik mantığından ayrı olarak düşünmesi eleştirilerinin büyük ölçüde haklı olduğunu gösterir. Ama Hayek'in de bu eleştirilerinde bile fazla ileri gittiğini söyleyebiliriz.
İnsanların planın gayesi üzerinde anlaşmaya varmaksızın sadece merkezi planlamanın lüzumu konusunda uyuşmaları durumu, tıpkı bir grup insanın nereye gitmek istedikleri hususunda bir anlaşmaya varmadan birlikte seyahate çıkmağa kalkmalarına benzer. Netice şudur: Bu insanların hepsi, içlerinden çoğunun hiç de istemediği bir seyahat yapmağa mecbur olacaktır.(16)
Merkezi planlamanın ve sosyalist ideallerin olduğu bir toplumda çökecek ilk şey, hükümetin kendisinin sınırlanması gerektiği şeklindeki klasik liberal ilkedir.
Planlamacılar hedeflerine ulaşmak için muayyen kaynakları, muayyen maksatlara tahsis etmek zorundadırlar. Planlı ekonomi, piyasa ekonomisi gibi genel kuralların işleyişine değil muayyen neticeler elde etmek kaynakların bilinçli bir şekilde tahsisine dayanır. Planlamacılar kaynakları bir sektörden ekonominin diğer sektörüne kaydırırlarken sürekli en çok kimin görüşünü kaale alınması gerektiğine, kimin önerilerinin kabul edileceğine ve kabul edilen planda istihdam ederken kimlerin uygun olduğuna karar vermek zorundadırlar.
...sınai gelişmenin hükümetçe kontrolü gibi görünürde son derece masum bir prensibin, bir baskı ve ayrım siyaseti hususunda adeta sınırsız imkanlar doğurduğu fazlasıyla ispatlanmıştır.
Bütün bu eleştiriler büyük ölçüde isabetlidir. Aslında Hayek ve dahası liberalizmin en tutarlı ve gerçekçi ilkesi olan bireysel çıkarların koordine edilmesi insan doğasının bir sonucu olan homo ekonomik insanı gerektirmesidir. Ancak bu homo ekonomik insanın dizginlenmemesi de karşımızda vahşi kapitalizmi çıkarmaktadır.
Totaliter iktisadi plan halkın seçilen hedeflere inanmasını icabettirir. Bunu sağlamanın geleneksel yolu, alternatifler konusunda mevcut enformasyonunun kontrolü olmuştur. Burada moral konu, seçilen hedefin iyi veya kötü olması değil, propagandanın gerçeğe saygıyı yavaş yavaş erozyona uğratması problemidir.
b) Hayek'in Sosyalizm Eleştirisinin Tesiri
Hayek'in The Road the Serfdom adlı eseri zamanın çoğu entelektüellerinin ütopyacı sosyal teorilerini ektisiz hale getirmek için çok şey yaptığı açık olarak görülmüştür.
Bir kısım sosyalist iktisatçının piri Lord Keynes bile kitap hakkında, kendini hemen hemen onunla hemfikir; hatta sadece hemfikir olmayıp ondan derinden etkilendiği bir fikir birliği içinde gördüğünü yazabiliyordu.
7 - Hayek'e Göre Liberal Bir Devletin Kurumları
Liberalizm toplumun temel düzeyinin tasarımlı kontrolünü ayrıntılarını önceden bilemeyeceğimiz bir kendiliğinden düzenin oluşumu için zaruri olan kurallar gibi genel kuralların tatbikiyle sınırlandırır.
Toplumların gelişmesi buna uygun şartları oluşturmamızı gerektirir. Sosyal düzenin mahiyeti daha ziyade bizim inşa edemediğimiz ama ona müsait koşulları sağlayarak gelişmesine imkan sağladığımız tabiatta mevcut diğer bir çok düzene benzer. Örneğin atomları tek tek bir araya getirerek hiç bir zaman karmaşık bir kristal elde edemeyiz ama atomların kendilerini kristal oluşturacak bir şekilde tanzim edecekleri şartları oluşturmak kolaydır.
Hükümetin görevi, bireylerin ve grupların başarılı olarak karşılıklı amaçlarını gerçekleştirebildiği bir çatı yaratmak ve bazen şu ya da bu şekilde piyasanın arz edemediği hizmetleri sunmak için gelir temini maksadıyla zorlayıcı gücünü kullanmaktır.
Hayek'e göre kamu sektörünün büyüklüğü onun meşruiyetinin ölçütü değildir. Meşruiyet, tamamen hükümetin zor kullanımının kurallarla sınırlı olup olmadığına yürürlüğe koyduğu kuralların eşit tatbike sahip olup olmaması ve sosyal düzenin pürüzsüz işleyişine yardım edip etmediğine dayanır.
8 - Hayek'e Göre Liberal Bir Devletin Anayasası
Yasa özgür insanlardan oluşan bir toplulukta ortaya çıkmaktadır. Yasa neyin doğru neyin yanlış olduğu konusundaki genel kanaate dayanan geniş ölçüde bir mutabakatı gerektirir.
Hayek'e göre adalet kuralları kral tarafından yapılmış olmayıp yargıçlar tarafından keşfedilmiştir. Hakimin amacı özel bir sonuca ulaşmak veya toplumun kaynaklarını özel bir amaca yöneltmek değil, düzeni korumaktır.
Yasa diye adlandırılan bir çok şey bu gün, adaleti korumak için değil, idari mekanizmayı çalıştırmaya matuf olarak dizayn edilmiş, bu tipte idari yasama faaliyetidir.
Hayek yasaları seçimle gelen yöneticilerin eline bırakmak, krema kavanozunu kedinin sorumluluğuna bırakmaya benzer. Kısa süre sonra hiç bir yasa -en azından hükümetin keyfi iktidarını sınırlaması anlamında bir yasa- kalmayacağının aşikar olacağını söyler.
Hayek'in de kendini dahil ettiği liberal gelenek, çoğunluk yönetiminin bir tiranlığa sapması önlensin diye, çoğunluğun kendilerine oy verdiği iktidarlara sıkı sınırlar koyar.
Yasama kesin olarak yürütmeden ayrılmalıdır. Yoksa yürütme hiç bir zaman kendi aleyhine kendini sınırlayıcı yasa yapmayacağı açıktır.
— Hayek'in Demokrasi Eleştirisi
Demokrasi, esas itibariyle iç barışı ve bireysel özgürlüğü korumaya matuf fayda gayesi güden bir aygıt, bir usuldür. Bu bakımdan hatadan salim veya mutlak değildir.
Hayek demokrasinin gerçekten takdire şayan bir kurum olduğunu, fakat en ateşli demokratlar bile onun sınırsız genişlemesinden yana olmayacağını ifade eder. Çocuklara, diğer ülkede mukimlere, delilere ve diğer bir çok gruplara oyu yaygınlaştırma yararlı olmaktan uzaktır. Aynı şekilde, demokrasiyi genişletmenin diğer yolu olarak üzerine oy kullanılan konuların kapsamını genişletme, her zaman hayırlı olacağa benzemez.
Genellikle çoğunluk kararları bireysel kararlardan daha az akıllıca olacaktır. Çoğunluk kararları, hadiseleri daha kaba taslak nazarı dikkate almak ve neticeler hakkında daha az düşünmekle yetinir.(17)
Bir demokraside politikacının görevi uzak bir gelecekte çoğunluğun görüşü olabilecek yeni kanaatlere revaç buldurmak değil, geniş kitlenin sahip olduğu kanaatleri ortaya koymaktır.(18)
İktidarın bir şekilde sınırlandırılması esastır. O da hukuk ve yasaların olması ve yasama ve yürütmenin ayrılmasıdır. Ancak Hayek güçlerin ayrılmasını da yeterli görmemektedir. Hayek'e göre önemli olan, güçlerin (yasama-yürütme) zapt-ü rapt altına alınmasıdır. Bu açıdan en büyük felaket sınırsız hükümettir ve hiç kimse, sınırsız iktidara sahip olma ve hükmetme vasfıyla mücehhez değildir.(19)
Hukukun üstünlüğü ilkesi, hükümetin zorlayıcı gücünün genel kurallara uygunluk dışında kullanılmamasını kuralların bilinmesinin ve kesin olmasını insanlara eşit muamele edilmesini yani yasaların kişileri dikkate alarak uygulanmaması gerektiği üzerinde durur Hayek.
9 - Sosyal Bilimler ve Yönetim Bilimlerinin Anlamı
Hayek reel değerlerle izafi değerleri kıyaslar, sosyal bilimlerin tabi bilimlerle ayırıcı özelliğini açıklarken. Örneğin para fizik veya kimya terimleriyle tanımlanamaz. Gerçek şu ki, paranın genellikle basılmış kağıttan veya yuvarlak metal disklerden yapılmış olması iktisatçıyı hiç ilgilendirmez. İktisatçı sadece halkın paraya atfettiği değrle ve kendisiyle değişik yapılabilecek muhtelif mal ve hizmetlerle ilgilenir.
İktisatta veya diğer herhangi bir sosyal bilimde sanaliz etme durumunda olduğumuz hammaddeler, insan amaçlarına yollamada bulunmaksızın objektif bir tanımlaması kabil fiziki nesneler değildir. Sosyal bilimlerin hammaddeleri insanlar ve insanlara göründükleri şekliyle eşyadır. Bu nedenle, grup içindeki insanların davranışını, insanların kendi saik ve tutumlarıyla alakalandırmaksızın yapılacak herhangi bir açıklama girişimi başarısızlığa mahkumdur.
Sosyal bilimler alanında istatistiklerin yetersizliğini anlamak için fiili uygulamalara bakmak zorundayız. İstatistikler, bireyler mecmuunun vasıflarını özetler.
Hayek belli bir zaman sonra iktisat ve sosyal bilimlerde Avusturya Okulu' içinde yer alan meslektaşlarının çizgisinden ayrılmıştır. Geleneksel Avusturya'cı düşünce hiç bir sosyal olayı tahmin etmenin mümkün olmadığı, iktisat ve diğer sosyal çalışmaların bilimselliği iddiasının bu nedenle aldatıcı olduğu şeklindedir. Ancak daha sonraki çalışmalarında Hayek, sosyal veya ekonomik hadiselerin menkul kıymetler piyasasındaki fiyat düzeyleri gibi) tahmin edilememekle beraber, hadiselerin diğer –daha genel– kalıplarının (fiyatların kontrolü durumunda mal darlığının ortaya çıkması gibi) tabii ki tahmin edilebileceğini ifade eder. Bu nedenle sosyal bilimler, teorileştirme sahaları sınırlı olmakla birlikte, gerçek bilimler olarak adlandırılabilir.
Bu açıdan hiç bir ekonomist, gelecekteki fiyatların bilimsel tahminlerini temel alıp, mal ve hizmet alım satımıyla zengin olabilmiş değildir.Hayek'e göre, sosyal bilimler bu nedenle asla spesifik hadiselerin kestirimini amaçlamış. Fakat bu bilimler, belli bir düzen veya kalıp hasıl edecek mekanizmaları açıklayıp anlamamıza yardım edebilir.
Hayek'in analizinin bütünüyle tatminkar olmadığı belirtilmelidir. Zira hayek, doğru teorileştirme ile, güven vermeyen, temelsiz spekülasyon arasındaki sınırın kesin çizgilerini vermez.
Hayek'in yaptığı, sosyal bilimcilere, topluma ilişkin bilimsel bilginin bir yerlerde bir hattı ve hududu olduğunu hatırlatmak ve onların tutturmayı umdukları tahminlerin mahiyeti hususunda mütevazı olmalarını istemektir.
SONUÇ
Sosyal ve siyasal bilimlerin görevi, bireysel düzeyde ne tür eylemlerin gerçekten pürüzsüz şekilde işleyen bir sosyal düzen ortaya çıkaracağını tespit etmektir.
Hayek'in The Road to Serfdom adlı kitabında ortaya koyduğu fikirler bir çok fikir ve eylem adamının görüşlerinde önemli ve gözle görülür değişiklikler meydana getirmiştir.
Bir yandan yukarıda belirtilen konsensüsün olumsuz ve tahripkar etkileri kendini gösterirken, Hayek, özgür toplumun ilkelerini açıkladığı The Constitution of Liberty ile özgür toplumdan yana olanlara güçlü bir silah sunmuş ardından Law Legislation and Liberty de, liberal sosyol düzenin hassas yapısını güçlendirmek için gereken hukuki ve anayasal çerçeveyi ortaya koymuştur.
Hayek bütün büyük sosyal hareketlere politikacılar tarafından değil, düşünce adamlarınca önderlik edildiği görüşüne sahiptir. Öyle ki dünya politikasının önde gelen bir çok şahsiyeti onun çalışmalarını yalnız okumakla kalmamış onlardan etkilenmişlerdir de.
Hayek, özellikle liberalizmin yeniden yorumlanmasından ve liberalizmin Avusturya ekolünün başı olmasından tanınır. O sadece ekonomik teori ve politikaları konusunda değil, çok çeşitli konularda faaliyet gösterdi. Bunların arasında yöntem bilim, felsefe, psikoloji ve tarihi sayabiliriz.
Hayek'in eserlerinde genellikle tabi bilimlerle sosyal bilimler mukayesesinin eğilimini görürüz. Bunu Hayek'in içinden geldiği ortamla paralel olarak düşünürsek anlayabiliriz.
Hayek'in Sosyalizme getirdiği eleştirilerle kalmamış liberalizme de değişik bakış açılarından yapıcı müdahalelerde bulunuştur. Bu açıdan Hayek'in sentezlerindeki isabet gücü artmıştır. Onun bu özelliğinde de çok farklı bilimlerle iç içe onları soluklayarak büyümesi etkendir.
|