Felsefİ SÖylem Nedİr?
Arslan Kaynardağ -Şimdi yeni bir kitabın Felsefı Söylem Nedir? e geliyoruz. Son yazılarında "söylem " kavramına özel bir önem veriyorsun. Söylem ne güzel bir sözcük. Bağlam sözcüğünden sonra o da girdi felsefe dilimize. Kullanımı daha sonra belirginleşmiş olmalı ki, Bedia Akarsu'nun Felsefe Terimleri Sözlüğü'nde yok. Berke Vardar'ın daha sonra yayımlanan Dilbilim Terimleri Sözlüğü'nde ise var. İstersen önce bir tanım yapalım. "Söylem "in genel olarak anlamı nedir? Betül Çotuksöken .- "Söylem"in genel anlamı adını andığınız sözlükte görüldüğü gibi, "dilin yazılı ya da sözlü olarak gerçekleşmesi, konuşan bireyin kullanımı"dır. Dil bir anlamda olanaklar alanıdır, bir tür iletişim ortamıdır. Konuya ve konuya bakışa göre dili özel, hatta çoğun öznel olarak yeniden kurmak, bir söylem oluşturmaktır. Dil-söylem ilişkisi bağlamında, dil bir bakıma tözsel olan, söylem ise ilineksel olandır. Söylem, bireyin dili kendince ve konuca yeniden gerçekleştirmesidir. Öyleyse özellikle doğal diller kendi içlerinde sonsuz söylem olanağını barındırırlar.
A.K.- Felsefı söylemi öteki söylemlerden nasıl ayırabiliyoruz?
B.Ç .- Felsefe de dilden öte söylem olarak beliriyor. Böyle bir belirlenim aslında daha baştan, felsefenin doğal diller aracılığıyla -yapay dillerle değil-gerçekleşen bir söylem olduğunu temele alıyor. Felsefı söylemi diğer söylemlerden -özellikle bilimin, sanatın ve dinin söyleminden- ayıranın, onun, genellikle varolanın neliğini belirlemesinin dışında kitapta da sıkça yinelendiği gibi, çeşitli düzlemlerdeki varolanlar arasındaki ilişkileri inceliyor olmasıdır. Dışdünyada varolan, başka deyişle tekil varolanlar ile düşünme ve dil arasındaki ilişkileri inceler felsefe; başka hiçbir bilgisel etkinliğin böyle bir işlevi yoktur.
A.K.- varolan, düşünme ve dil. Bunlar felsefenin temel öğeleri oluyor. Dil, felsefede birden bire büyük önem kazanmaya başladı. Öte yandan bir ulus olarak dilde büyük ve hızlı bir değişiklik içindeyiz. Bu değişiklik felsefecilerimizin söylemini nasıl etkiliyor? B.Ç.- Gerçekten dil özellikle yüzyılımızda büyük önem kazandı. Hiç kuşkusuz bunda dilin salt fılolojinin inceleme alanı olmaktan çıkarak, bağımsız bir bilim dalının, dilbilim konusu olmasının büyük payı olmuştur. Ayrıca şunu da gözönünde bulundurmak gerekir: Dil, Antikçağdan beri felsefenin gündemindedir. Sokrates öncesi dönemde Platon'da, Sofıstlerde, Aristoteles'te, Stoacılarda dil büyük önem taşır, ilkin mantık, ardından gramer bağlamında. Ayrıca dilin iyi kullanımı çok büyük önem taşımıştır Antikçağ'da retorik'in başlı başına bir araştırma alanı olması rastlantı değildir. Her türlü bilgi, bu arada özellikle felsefe de dilde vardır. Felsefenin doğal dille mi yoksa yapay bir dille mi gerçekleşebileceği konusu bilindiği gibi Leibniz'den beri fılozofların gündemindedir. Ama görünen o ki, felsefe çoğun doğal dille, herhangi bir doğal dilin bireysel kullanımında, özgül ve öznel bir söylemde kendini varetmektedir. Bu nedenle dildeki değişiklikler, kullanım farklılıkları dilin felsefedeki kullanımını da kuşkusuz etkilemektedir. Türk dilinde felsefı söylem oluşturanlar, fılozoflarımız, felsefecilerimiz, büyük ölçüde bunun bilincindedirler ve Türkçenin - terimler yönünden- gelişimine katkıları büyük olmuştur. Bizim kuşağı yetiştiren hocaların dil duyarlığı, dil bilinci, Eski Türk Dil Kurumu aracılığıyla büyük ölçüde işlevselleşmiştir ve bizim kuşak, birçok felsefe terimini hazır olarak bulmuştur. Bir bakıma, felsefenin nesnel terminolojisi, öznel terminolojilerin bir toplamıdır; genel felsefı söylemin, öznel felsefı söylemlerin bir toplamı olması gibi. Felsefe terimleri çokanlamlı terimlerdir; herhangi bir felsefe terimi, örneğin töz, nelik, kavram gibi terimler, her bir fılozofun söyleminde farklı bağlamda ve değişik anlam yükleriyle kullanılabilirler; yeter ki fılozof kendi iç tutarlılığını koruyabilsin. Filozof böyle bir etkinlikle dilde varolana yeni bir anlam katarak dildeki zenginleşmeyi sağlayabilecektir. Aslında fılozofun varolanlar arasındaki ilişkileri irdelerken terimlere veni anlamlar vüklemesi onun felsefe yapmasından başka bir şey değildir. Filozof, doğal bir dili "felsefece" yeniden kuran başka deyişle yeni bir söylem oluşturan kişidir. Dil bilinci, dil duyarlığı, fılozofluğun, felsefe yapmanın, felsefı söylem oluşturmanın onsuz olunmaz bir koşuludur.
A.K.- Üniversitelerimizde dil felsefesi çalışmaları ne durumdadır? B.Ç.- Dil felsefesinin ya da dilbilimsel felsefenin gündeminde olan kimi sorunlar öteden beri kimi felsefe ders ve seminerlerinde ele alınmaktadır; son zamanlarda da doğrudan dil felsefesi derslerinde bu konular işlenmektedir. Felsefe dilde varolduğuna göre, dille ilgili çalışmalar sanırım birçok felsefecinin, fılozofun gündemindedir. Ben kendimi bu yönden şanslı görüyorum, adını anmadan geçemeyeceğim hocalarım özellikle Prof. Dr. Macit Gökberk , Prof.Dr. Nermi Uygur , Prof. Dr. Bedia Akarsu Türk diline, Türk dilinin felsefı söylemdeki kullanımına büyük katkıda bulunmuş,dil duyarlığını herşeyin üstünde tutan kişiler olmuşlardır öğretici olarak da; önceki yıllarda doğrudan dil felsefesi dersi olmamakla birlikte dile ağırlıklı bir biçimde yer veren dersler vermiş, seminerler yapmış; yayınlar gerçekleştirmişlerdir. 80'li yıllarda da doğrudan doğruya dil felsefesi dersi, konusu Felsefe Bölümlerinin programlarında yer almaya başladı. Bizim bölümümüzde bu dersleri 1983-1984 öğretim yılına kadar Prof. Dr. Bedia Akarsu; daha sonra da Doç. Dr. Uluğ Nutku üstlendi. Genç kuşak felsefecilerinden Prof. Dr. Arda Denkel 'in de bildiğiniz gibi dil felsefesi alanında önemli çalışmaları vardır. Ege Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. ' Taylan Altuğ da bildiğim kadarıyla dil felsefesiyle uğraşmaktadır. Ortaçağla kurmuş olduğum bağ, beni de dil felsefenin sorunlarına yöneltmeye başladı son yıllarda ve üç yıldan beri Felsefe Bölümünde dil felsefesi dersi vermekteyim . Sanıyorum, dil felsefesi ile dilbilimsel felsefe ayırımı büyük önem taşıyor. Yapılan çalışmaların daha çok dil felsefesi çerçevesinde yer alabileceğini düşünüyorum. Ayrıca, belirgince üzerinde durulması gereken bu ayırımın kimilerince pek de önemsenmediğini gözlemliyorum; bu bağlamda bir "ekolleşme" söz konusu değil gibi. Büyük ölçüde üniversitelerde yaşama alanı bulan felsefecilerin "ekolleşme" türü bir çaba içinde olmadıkları görülüyor.
Başka bir deyişle, kıyasıya hesaplaştıkları felsefe sorunları var mı meslektaşlarımızın? Öğretici, aktarıcı olmanın ötesinde felsefeyi nasıl görüyorlar? Felsefe tasarımÎarı nedir? Bunun hesabını vermiyorlar gibi geliyor bana genellikle birkaç kişi dışında. İşte bu durumda sadece dil felsefesinde değil, diğer felsefe disiplinlerinde de -birkaç kişi dışında- tutarlılığını koruyan, söylemini özgürce ve özgür biçimde kuran yok gibi. Genel olarak felsefe için söylenebilecek olanlar, özel olarak dil felsefesi için de söylenebilir: Gündemi daha belirgin çizgilerle sınırlandırılmış bakış açılarına gereksinme var genel olarak felsefe için, özel olarak da dil felsefesi ya da diğer felsefe disiplinleri için. Kendimize daha çok güvenelim ve aktarıcı olmakla yetinmeyelim diye düşünüyorum. A.K .- Yine kitabında dönelim: Bu kitaba bir tür 'felsefeye giriş" diyebilir miyiz? B.Ç.- Evet bir tür felsefeye giriş denebilir sanıyorum. Felsefenin söylemce çoğulluğu, felsefeye girişlerin de çoğulluğunu içermekte doğal olarak. Her fılozof başlığı ne olursa olsun, öz olarak, içerik olarak bir "Felsefeye Giriş" yazabilir. Tek bir yapıtın içeriğini ve başlığını belirginleştirmeksizin bu konuya özgülemese bile, satır aralarında zaten her fılozof bunu gerçekleştirmektedir. Ben bu değerlendirmemi yazılarımda "örtük bir biçimde" nitelemesiyle somutlaştırmaya çalıştım. Felsefe bilincinin fılozof için vâzgeçilmez olduğuna inanıyorum. A.K.- Sen kitabında felsefenin felsefesini yapıyorsun. Felsefe olanla, olmayanın karıştırıldığı bir ortamda felsefenin "ne "Iiğini belirleme çabası içindesin. Felsefı söylem kavramını tartışıp sorguluyorsun. Bir kez daha yinelemek yararlı olacak: Felsefı söylemi öteki söylemlerden ayıran özellik nedir? B.Ç.- Felsefe olanla olmayanın çokça birbirine karıştırıldığı bir ortamda yaşıyoruz. Felsefe bir yandan dinbilimsel felsefenin (-dinbilim felsefesi değil-) öte yandan bilimsel felsefenin (bilim felsefesi değil) işgali altında gibi görünüyor. Bunun dışında da kimi felsefeciler, felsefeyi sadece bir öğretim konusu olarak görüyorlar ve tarihsel bir görüngüden genel felsefı söylemin kimi kesitlerini öğrenci kesimine anlatmakta ve arada bir gerçekleştirdikleri yazma etkinliğiyle, Türk dilinde felsefe kurmaya değil, kurulmuş felsefeyi Türk diline aktarmaya çalışıyorlar. Bu sonuncu tutum hiç kuşkusuz, öğretim söz konusu olduğunda büyük önem taşıyor. Ancak ilk iki tutum felsefenin sağlıklı bir biçimde oluşmasına engel gibi görünüyor. Zaman zaman -özellikle dinsel sentezci- güdümlü kurumsallaşmaların da etkisiyle, kimi genel kültür konuları, tarihsel nitelikli kimi kültür ürünleri "felsefe" diye sunuluyor.
Sonuçta, belirgin bir felsefe bilinci olmayınca, özellikle genç insan felsefe diye bilimi, bilim tarihini, dinsel inanç öğelerini, kimi genel kültür konularını, fılolojik araştırmaları okuyup öğrenmiş oluyor. Böyle bir ortamda felsefenin neliğinin belirgince ortaya konması çok büyük bir önem taşıyor. Kanımca, felsefenin neliğinin hesabının verilmesi felsefeyle gerek öğretici olarak gerekse yapıcı-yaratıcı olarak uğraşanların ilk görevidir; bir var olan olarak, bir söylem olarak kendini gösteren felsefe böylece özgül ayırımıyla ortaya çıkabilir. Ben bu konudaki tasarımımı, düşüncelerimi bu son çalışmamda ortaya koymaya çalıştım ya da böyle bir denemeye giriştim. Her felsefi söylem empirik bir "ben"in ürünü; bir çok şeyi yeniden kurma, oluşturrrıa çabasıdır. Daha önce de altını çizerek söylediğim gibi, felsefenin kuruluşunda görüngüler (fenomenler) yardımcı etmenlerdir; felsefenin asıl yaptığı, çeşitli düzlemlerdeki varolanlar (dış dünyada var olanlar; nesneler, şeyler, durumlar, ilişkiler; düşünme ve düşünmede var olanlar; kavramlar, tasarımlar, düşünceler, imgeler; dil ve dilde varolanlar sunuluş aşamasındaki her türlü bilgisel oluşum: bilim, din, sözel sanatlar) arasındaki ilişkileri inceleyen bir bilgi ortaya koymasıdır. Felsefe bu bağlamda her şeyi konu edinmektedir; bu özelliğiyle de diğer söylemlerden farklıdır.
A.K.- Felsefı söylem her zaman kendine yeter mi?
B.Ç.- Felsefesini kurarken fılozof ya dış dünyadaki var olanlardan ya düşünmeden ya da dilden yola çıkar. Buna göre de sorunların irdelenişinde, adı geçen bu çıkış kaynaklarını doğrudan inceleme konusu yapan bilgisel etkinlikler, genellikle bilim, felsefeye yardımcı olabilir. Çünkü felsefe belli bir varolan alanından yola çıkar ve bütün konulara işte bu görüngeden (perspektif ten) bakar. Örneğin, özneden, öznenin düşünme ediminden felsefeye giren bir fılozof, konularını, konu edindiği herşeyi düşünmenin bir ürünü olarak görür daha baştan; böyle bir fılozofun söyleminde büyük ölçüde bilgibilimsel ve zaman zaman ruhbilimsel yaklaşımlar ağır basar. Böyle bir fılozof, düşünmenin etkinlik alanını sonsuzca genişletir adeta; herşey düşünmeden dolayı vardır kısaca, Böyle bir tasarım için her tür insan bilimi yardımcı olacaktır; hatta kültürün tümü yardımcı olacaktır. hemen her fılozof ya bilimden ya sanattan ya da dinden beslenir, yardımlar alır.
A.K.- Genel felsefı söylemi artsüremlilik oluşturuyor. Bu aynı zamanda felsefe tarihindeki birikimi, felsefe geleneğini dile getirmiş olmuyor mu? Tekil ,felsefı söylem yalnızccı eşsüremlilik içinde mi kalıyor? Gene1 felsefı söylem olmadan tekil felsefı söylem olabilir mi? B.Ç.- Felsefenin kalıcı soruları bağlamında, bir bakıma genel felsefı söylemi, felsefe tarihi ya da felsefenin artsüremli boyutu, yeni söylemler oluşturmada katkılı olabilir. Olabilir diyorum çünkü kuruluşu bakımından hep eşsüremli olan felsefe, nesneleşen varoluşu bakımından, artsüremliliği oluşturuyor; başka deyişle genel, tüm felsefı söylem ortaya çıkıyor. Genel felsefı söylem olmadan tekil felsefi söylemin olabileceği kanısını taşıyorum; yeter ki felsefe soru ve sorunlarının farkına varılsın. Geçmişteki felsefeye, felsefe yapmanın onsuz olunmaz koşulu olarak bakılırsa, felsefedeki yapıcılık- yaratıcılık her zaman olmasa bile kimi zaman engellenebilir. Özellikle felsefe tarihleri yani geçmişteki felsefe üzerine oluşturulan bağımlı söylemler buna yol açabilir; onların pedagojik değerli olabilir ama onlarla kurulan ilişkide çok dikkatli olunması gerekir. A.K.- Felsefı söylemi tartışırken felsefe tarihinden de örnekler verdiğini görülüyor. Böylece felsefeyi felsefe yapan örnekler daha iyi meydana çıkıyor. Son olarak özel bir bölümde iki felsefecimizin söylemi üzerinde durmuşsun: Takiyettin Mengüşoğlu ile Nermi Uygur'un söylemi üzerinde. Türkiye'deki felsefeye bu tür bir bakış çok ilgi çekici. Böyle bir söylem belirlemesi için neden bu iki felsefeciyi seçtin? Burada senin yaptığın işe söylem çözümlemesi de diyebilir miyiz? B.Ç.- Yapıtı oluştururken gözönünde bulundurduğum bir diğer nokta da şuydu: Öyle bir felsefı tasarım olmalıydı ki sunulan, tüm felsefı söylemi oluşturan tekil, özgül, öznel söylemlerin de neliğini içersin; onların ortak bileşenini içersin. Böylece gelecekte oluşturulacak herhangi bir felsefı söylemi de çözüınlemede yardımcı olsun. Bu ortak bileşen/bileşenler öbeği, hem bir yandan felsefe olanı belirleyecek, öte yandan da felsefe olmayanı da göstermiş olacak; A'nın ve noıı A'nın sınırlarını belirginleştirecek. Kitabın sonuna eklenen notlar, böyle bir işlevi yerine getirmeyi amaçlamaktadır ve alıntılar bu nedenle kısa tutulmamış, bağlamları içinde ele alınmıştır.
Yapıtta belirlenen ölçütler çerçevesinde, genel felsefı söylemden, birçok dilde oluşturulmuş söylemlerden örnekler verirken, Türk dilinde oluşturulmuş söylemlerden de örnekler verilmesi gerekiyordu. Söylemlerini kurarken yararlandıkları kaynaklar bakımından, felsefenin neliğine ilişkin bilinçli yaklaşımları bakımından, bu iki fılozof farklı boyutlar sergilemişlerdir. Her ikisinin de öğrencisi olarak bu farklılığı, onların felsefi söylemlerinin özgül ayrımını /ayrımlarını kavrama şansını elde ettim. İşte tek bir doğal dilde, Türkçede, bu iki fılozof, birbirinden çok farklı kaygılarla felsefelerini kurabiliyorlardı; ben de bunu, bu olguyu, saptadığım anasavlar doğrultusunda -açıkçası felsefeye ilişkin gözlemlerim bu savları oluşturmuştu- göstermeye çalıştım: Bir felsefı söylemle karşı karşıya kalınca nelere dikkat etmek gerekiyor? Çok haklı olarak buna bir söylem çözümlemesi denebilir; dilbilimse) anlamda bir söylem çözümlemesi değil kuşkusuz bu. Bizzat felsefı söylemin kendisine yönelerek onun kaynaklarını, konularını, konularına bakışını ve onu dile getirilişini ortaya koyma çabası olarak bir söylem çözümlemesi burada söz konusudur.
|