Arİstoteles' İn Sanat AnlayiŞi
Sanatın ne olduğu sorusunu ortaya atan ve bu soruya ilk cevap arayan düşünür, güzellik metafiziğinin de kurucusu olan Platon'dur. Fakat Platon sanatı sanat olarak ele almaktan çok, onun sosyal ve politik yeri ve görevi üzerine düşünmüştür. Bu nedenle sanat felsefesinin kurucusu, sanatı kendi başına bir problem olarak ele alan Aritoteles'tir diyebiliriz.
Aristoteles'in "poetika" adlı eseri düşünce tarihinin tanıdığı sanat üzerine yazılmış ilk eserdir. Eser günümüze bazı bölümleri eksik olarak ulaşmıştır. Aristoteles eserde genel bir poetika ile değil de edebiyat sanatı ve dil sorunuyla uğraşmıştır.Yine de eserde Aristoteles'in sanat, sanat teorisi ve sanat felsefesi ile ilgili çok önemli bazı düşünceleri bulunmaktadır. Fakat Aristoteles bu düşünceleri sistematik bir şekilde incelememiştir. Eğer Aristoteles genel anlamda poesis'i ele alan bir poetika yazmış ve diğer eserlerindeki sistematiği bu esere de uygulamış olsaydı; ancak 18. yüzyılda bağımsız bir disiplin haline gelebilen estetik, antik çağda Aristoteles'in eliyle kurulmuş olabilirdi.
Aristoteles'te Güzel Kavramı
Aristoteles, "metafizik" ve "poetika" isimli eserlerinde, sistematik bir şekilde ele alınmamış olsa da, "güzel" hakkında bazı düşünceler ve tanımlar ortaya atmıştır. Bu düşünceler ve tanımlar, Platon'un yaşlılık dönemi güzellik anlayışı ile yakın ilgi içerisindedir. Kısacası, Aristoteles güzeli matematik olarak belirlemeye çalışır. Ona göre güzellik matematik olarak belirlenebilir.
"Şüphesiz matematik bilimler güzel ve iyiden söz açarlar ve onları ortaya koyarlar. Ancak, eğer bunu, onların isimlerini anmadan yapıyor, fakat onların görevlerini ve orantılarını gösteriyorlarsa, bu durum karşısında, onların bunlardan söz açmadığı anlamı çıkmaz. Güzelliğin temel formları düzendir, sınırlılıktır; yani çoğu matematik disiplinler tarafından kanıtlanan şeyler."
Aristoteles'in ortaya koyduğu güzel tanımları içerisinde ilgi çekici bir başka nokta da güzeli belli bir büyüklük ile ilgi içerisinde ele almasıdır. O çok büyük ve çok küçük şeylerin, yani kavrama gücümüzün dışında kalan şeylerin güzel olamayacağını söyler ve bunları "estetik dışı" diye reddeder.
"...güzel, düzene ve büyüklüğe dayanır. Bundan ötürü, ne çok küçük bir şey güzel olabilir, zira kavrayışımız algılanamayacak kadar küçük olanın sınırlarında dağılır; ne de çok büyük bir şey güzel olabilir, çünkü o bir defada kavranamaz ve bakanda birliği ve büyüklüğü yiter."
Aristoteles'in güzeli açıklarken kavrama gücümüzün dışında kalan şeyleri estetik dışı diye reddetmesi, yaşadığı dönemdeki Grek ruhunun onun felsefesindeki yansımasıdır. Antik düşüncede bir şeyin güzel olması için, kavranabilir olması gerek idi. Aristoteles'in kavrama gücümüzün dışında kaldığı için estetik dışı saydığı şeyler, 18. yüzyılda Kant tarafından başka bir estetik kategori olan "yüce" kavramı altında incelenecektir. Aristoteles'in yaşadığı dönem ise güzel dışındaki bir estetik kategori için hazır değildi.
Aristoteles'in Sanat Anlayışı
Platon, sanatın kaynağını açıklamak için "Prometheus" söylencesine başvurmuştu. Söylenceye göre Tanrılar, evren oluştuğu sırada hayvanları soğuktan korunmaları, düşmanlarına karşı kendilerini savunmaları ve yiyecek bulabilmeleri için çeşitli şekillerde donatmıştır.Fakat bu ilk dağıtım sırasında insan unutulmuştur. Çıplak ve savunmasız kalan insana acıyan Prometheus, göklerden ateş, Athena'dan dokuma sanatını, Hephasus'tan dokumacılık sanatını çalmış ve insana vermiştir. Bu grek söylencesi, sanatın dünyaya insanın çıplak doğa karşısındaki ilk gereksinimlerini karşılayacak kaynaklar ve beceriler olarak geldiğini anlatır. Yani sanatın kökeni, insanın yaşamını sürdürebilmek için girişeceği savaşta başarılı olabilmesi için, aklını kullanarak doğaya eklediği şeyler anlamına gelir.
Aristoteles ise sanatın kökenini Prometheus olarak değil de, insan eli olarak düşünür. Zanaatların doğuşunu açıklarken Platon'un Prometheus ile ilgili öyküsünü yadsır ve insanın çıplak, savunmasız olduğunu görerek onu öteki canlılardan daha aşağı görenler çok yanılıyorlar, der.
Aristoteles'e göre asıl aşağı olan yabanıl hayvanlardır. Çünkü onların tek bir silahı vardır, oysa insan başka araçlar yapmaya yarayan ellere sahiptir. İnsan doğanın en yetkin çocuğudur. Doğa ona zanaatları bulmasının kaynağı olan 'el'i vermiştir. Bu nedenle Aristoteles'e göre zanaatkarlık öykünme içgüdüsü ile bir arada olan bir beceriklilik ile başlar. İnsan doğanın yöntemlerini öykünür (mimesis). Sanat, insanın eliyle doğanın başlamış olduğu şeyi tamamlamaktır. Bu tamamlama işlemi ise öykünme ile sağlanır.
Mimesis Olarak Sanat
Aristoteles'in Poetika adlı eserinde poesis üzerine bir sanat teorisi kurması beklenirken, o mimesis kavramından hareket eder ve sanat teorisini bu kavramın etrafında şekillendirir.
Aristoteles için mimesis yalnızca sanatın özünü oluşturan bir etkinlik değil, aynı zamanda insana özgü olan bir içgüdüdür. Yani mimesisin psikolojik bir temeli vardır.
'Mimesis olarak mimesis nedir' sorusuna Aristoteles şu yanıtı verir:
"Şiir sanatı, genel olarak varlığını, insan doğasında temellenen iki ana nedene borçlu gibi görünüyor. Bunlardan birincisi, öykünme içgüdüsü olup, bu, insanlarda doğuştan vardır; insanlar, bütün öteki canlılardan özellikle öykünmeye olağanüstü yetili olmalarıyla ayrılır ve ilk bilgilerini de öykünme yoluyla elde ederler."
Aristoteles'e göre mimesis insanın ana özelliği ve insana ait temel bir içgüdüdür. İnsanın meydana getirdiği her şeyin ve tüm insan bilgisinin temelinde mimesis vardır. Çünkü, insan Aristoteles için 'zoon mimetikataton' dur.
Mimesisi insana özgü bir nitelik olarak belirleyen Aristoteles, onu sanat ile ilgili düşüncelerinin temeline koymuştur. Aristoteles'e göre her bilgi ve her sanat bir mimesistir. Mimesis, sanatlarda belli bir şekilde gerçekleşir. Sanatçı belli araçları kullanarak objeleri taklit eder. Aristoteles sanatları ilk olarak taklit etmede kullanılan araçlar bakımından birbirinden ayırır. Sözü kullanmakla müzik, ritmi kullanmakla dans, renk ve figürleri kullanmakla figürativ sanatlar doğar.
Sanatlar ikinci olarak taklit tarzı bakımından birbirinden ayrılır. Aristoteles bu ayrımı yaparken taklit objesinin belirleyicisi etik bir değerleme olmaktadır.
"Adı geçen taklitlerden her biri, birbirinden farklı olan (iyi, gerçeğe uygun, kötü) hareketleri taklit etmesi bakımından ötekinden ayrılmakla da bu ayrılığı gösterir. "
İnsanların iyi, ortalama ve ortalamanın altında diye taklidin nesnesi olması sanatın etik yönünü belirler. Aristoteles için sanat bir ahlaki hayata, bir ruha sahiptir.
Taklidin sanatın etik yönünü belirleyen, taklit objesi olan insanın ahlaki özelliğidir. Taklit objesi yapılan insan iyi ise taklit de iyi, yani ahlaki olacaktır. Aristoteles taklitçiyi de (şair, yazar vs.) yöneldiği taklit objesi bakımından ahlaki olarak inceler.
Poetika adlı eserinde 'Neden bazı şairler kötü karakterleri taklit ederler de, diğerleri iyi karakterleri taklit eder?' sorusuna şu yanıtı verir:
"Şiir sanatı, şairlerin karakterlerine uygun olarak iki yön alır; çünkü ağırbaşlı ve soylu şairler, ahlakça iyi ve soylu kişilerin iyi ve soylu hareketlerini taklit ederler; hafifmeşrep karakterli şairler ise, bayağı tabiattaki insanların hareketlerini taklit ederler."
Şüphesiz ki, Aristoteles'in etik dünya ile estetik dünyayı özdeşleştirmesi büyük bir yanılgıdır. Aristoteles'in bu yanlışa düşmesinin nedeni, o dönem Grek düşüncesinde 'iyi ve güzel' in substansiyel bir bağla birbirine bağlı kabul edilmesi idi. Bu değer geleneği içerisinde büyüyen Aristoteles de 'iyi ve güzel' i birbirinden ayıramamıştır.
|