'Kimseden etmem şikâyet, ağlarım ben halime'
'Kimseden etmem şikâyet, ağlarım ben halime'
Her ne kadar "onlar-biz" ayrımının temel özelliklerinden biri de; "gelişmiş"lik yanında "gelişmemişlik"in nedenlerini kurcalamaya karşı, ortak bir sinirlenme göstermemiz olsa da; geçmişteki düz yazıdan yoksun edebiyatımızın övgüler ve sövgüler olarak ikiye bölünmüşlüğüne, TCK 301'inci maddesinin gözlükleriyle bakmak, halkımızın hassasiyetini iğnelemez sanırım.
* * *
Örneğin Namık Kemal'e mi, yoksa Üsküdarlı Deli Hikmet'e mi ait olduğu tam netleşmemiş bir taşlamadaki şu mısralara bakın:
Ne utanmaz köpekleriz
Kimi görsek etekleriz
* * *
Hele hele İsmet Zeki Eyüboğlu'nun "Gülen Anadolu" adlı kitabında, 17. yüzyıl şairlerinden Aşık Ömer'in bir koşması var ki; İttihatçı ırkçılığının yeniden sıcak çatışmalara borazan çaldığı bir seçim yılında, tümünü yayımlamaya insanın eli varmıyor. Son dörtlüğü aktarmakla yetinelim:
Ömer dedi kim nasihat tutana
Türk kavminde hicap yoktur utana
Her ne gelir ise söyler lisana
Haya damarları şiştikten geri
* * *
Geçmiş edebiyatımızı incelemeye yıllar harcamış olan edebiyat tarihçileri; Türklüğü yeren Osmanlı şairlerinin eserlerinden örnekler verdikleri takdirde, ceza mahkemelerini boylayacaklar mıdır, boylamayacaklar mıdır?
Nefi'nin:
Türk'e hak çeşme-i irfanı haram etmiştir
mısrası, yeniden yayımlandığında suç sayılacak mıdır, sayılmayacak mıdır?
* * *
Durumdan eğlence çıkarmak isteyenler; "Türke Türk propagandası yapma" kolaycılığını benimsemiş, "şanlı tarih" nutukçularının, "etrak bi-idrak" saptamasından bile habersiz olduklarına bakarak kahkahalarla gülebilirler.
Ve isterlerse Tevfik Fikret'in de şu mısraını hatırlayabilirler:
Güleriz ağlanacak halimize
* * *
Ne var ki, durumdan eğlence çıkarmanın da keyfi başka...
TCK 301'inci maddesinin değişip değişmeyeceği; değişirse nasıl uygulanacağı tartışıladursun; dünkü Akşam'da Ersin Bal'ın haberi şu manşetle verilmişti:
"EYVAH! Yargıtay'daki iş yoğunluğundan en az 80 bin dosya incelenemeyecek - 240 bin hırsız için zaman aşımı kapıda"
* * *
Bir hukuk devleti olduğumuzu tekrar edip duranlar yanında; Adalet Bakanlığı'nın bütçeden sadece binde 9'luk bir pay aldığını bilen acaba kaç politikacımız ve kaç vatandaşımız var?
Onurumuz, gururumuz, şerefimiz, bayrağımız, devletimiz, şehit kanlarıyla sulanmış topraklarımız, hepsi tamam da; sadece eski Yargıtay başkanlarından birinin "vicdanımızla cüzdanımız arasında sıkışıyoruz" sözünü sığdıracak kaftanımız yok.
Buna karşın, eski üniversite rektörlerinden birinin nağrası hâlâ kulaklarımızda:
- 240 bin şehit daha verir, Atina'yı da alırız.
Aferin!
* * *
Yargıtay'ın binlerce dosyayı sonuçlandıracak zamanı bulamaması nedeniyle; ne kadar hukuk devleti olduğumuzu tartmak için, kendisini çağdaş hukuk baskülüne oturttuğumuzda; cılız mı çeker, sıska mı; bilemiyoruz.
Bildiğimiz Radikal'in manşete çıkardığı Demet Bilge Ergün'ün haberi:
"16 bin 649 bina yıkıldı, 17 bin 510 kişi öldü, 2 bin 200 dava açıldı, sadece 40 kişi suçlu bulundu, kalan davalar da bu akşam zaman aşımından düşüyor"
* * *
Dünkü Milliyet'te de, Sefa Karahasan'ın Lefkoşa'dan verdiği bir habere şu başlık atılmıştı:
"İpler iyice geriliyor - Kıbrıs Rum yönetimi uyarıları dinlemedi ve Doğu Akdeniz'de petrol araması yapacak şirketleri belirleyecek ihaleyi başlattı. Tepki gösteren Ankara, 'İhale sürerse, Akdeniz'de barış etkilenir' dedi"
Yani efendim, bazı çevrelerce pek özlenir görünen sıcak çatışma yelleri...
* * *
Dünkü Milliyet'te Güven Özalp'ın Brüksel'den verdiği bir haber daha vardı:
"Türkiye'ye santral ihtarı - Avrupa Konseyi Yatağan, Yeniköy ve Gökova konusunda Ankara'yı uyardı. Konsey, Türkiye'ye 'ya santralleri kapatın ya da filtre sistemleri çalıştırın' dedi"
* * *
Bir yanda milli çıkarlar açısından, komşularla sıcak çatışmaları dahi göze alma şahlanışları; bir yanda milli çıkarlar açısından vatandaşların santral gazları yüzünden zehirlenmelerine de boş verme; binlerce vatandaşın evinin yıkılmasına neden olmuş inşaat dolandırıcılarının cezalandırılmasına da boş verme...
* * *
Milli çıkarlar açısından vatan çok önemli, ama vatandaşlar değil...
Neden acaba?
Hazine'den geçinen kesim, kendini "devlet" olarak gördüğüne göre; vatandaşın hakkını hukukunu sağlığını korumaktan çok, vatanı korumayı yeğliyor anlaşılan...
Demek ki horozlarımız, tepesine kurulup öttükleri kümesi, daha çok sakınıyorlar; kümesin içinde yaşayanların durumunu görmezlikten gelirken...
* * *
Vaktiyle Eşref:
Asiyab-ı devleti (devlet dolabını) bir har da (eşek) olsa döndürür
Demiş.
Neyzen Tevfik de ona bir gönderme yapmış:
Öyle harlar koştular kim asiyabı devlete
Birbirin çiğnemekten dolabı devlet dönmüyor
* * *
Demek Eşref'le Neyzen zamanı hiç mi hiç parlak değilmiş.
Şimdiyse hem kalkınıyoruz, hem de varlığımızı, aşağılanmaktan koruyoruz TCK 301'inci madde sayesinde...
Üstelik durumdan, eğlence çıkarmak da suç değil.
Daha ne istiyoruz yani; sevinelim ve alkışlayalım arkadaşlar.
Çetin ALTAN
Milliyet
|