|
|
||||
Magic Johnson
Efsanelere değer veren, saygı, gösteren, onlar olmasaydı NBA in ne anlamı kalırdı diyenler bu hafta ilk bölümde ki Michael Jordan gibi NBA in gelişme hatta daha iyi bir şekilde var olma sebeplerinden biri olan bir oyuncuyudan bahsedeceğiz. Bu oyuncunun lakabı isminden önde gelir olmuş, 80 lerde NBA ve basketbol dendiğinde bu adam akla gelirmiş. Dünyada kaç oyuncu vardır ki, Onu bir an bile olsa seyretme şansı Yakalayanlar, hayatları boyunca unutamayacakları bir anıya sahip olsun. Ancak onu farklı yapan asıl neden; o her şeyden önce gerçek bir liderdi… Spor tarihine baktığımızda çok sayı sporcunun branşlarında devrim yapabilecek nitelikte yeteneklere sahip olduklarını görmekteyiz. Earvin ‘’Magic’’ Johnson; işte bu oyunculardan biri olarak tarihe geçti. 1950 lerde Bob Cousy,60 larda Oscar Robertson,70 lerde Julius Erving deyince akla basketbol geliyorsa,80 lerde de Magic Johnson basketbol demekti. Johnson 2.06 lık boyuyla NBA tarihinin en uzun Point Guard’ı olarak bu oyuncuların hiçbirinin yapamadığı, bir devrim gerçekleştirdi. Yetenekleri basketbol ile çok az ilgili olan bir insanda bile hayranlık uyandıracak düzeydeydi. İster James Worthy’e bel arkasından attığı paslar olsun, ister son saniyede orta sahadan attığı basket olsun. Magic’i seyreden kim olursa olsun, salondan ayrılırken sonsuza dek saklayacağı bir anı ile ayrılırlar. Sahaya ilk adım attığı günden beri insanlar, şu soruyu sormaktan kendilerini alamadılar:’’Bu dev yapılı insan nasıl oluyor da, vücudu ile bir topla bu inanılmaz hareketleri kolayca yapabiliyor. Aslında cevabı çok basit bir soru bu; Çünkü O Magic Johnson dı. Magic tamamını Los Angeles Lakers takımı ile geçirdiği 13 yıllık büyülü kariyerinde bir sürü başarı elde etti. Takımı ile 5 NBA şampiyonluğu yaşayıp.3’er Normal sezon ve Play-off MVP si seçildi. Ayrıca 12 kez All-Star 9 kez de All-NBA karmalarına seçildi. Oscar Robertson’a ait olan kariyer asist rekorunu kırdı, fakat sonra bu rekoru stockton’a kaptırdı. Ama ortada bir gerçek var ki Magic NBA 13 sezon geçirirken, Stockton 19 sezon oynamıştır yani Magic asist konusunda daha başarılı diyebiliriz Orijinal Rüya Takımla Atina Olimpiyatlarında tüm dünyayı ezici üstünlükle, alt ederek altın madalyayı kazanmışlardı. Oscar Robertson’dan sonra Triple-Double kelimesini literatürlere en çok yazdıran komple bir basketbolcuydu. Ayrıca tüm bunları yaparken basketbola olan çocuksu sevgisini kaybetmiyordu. Eğer Magic’in insanları şaşkına çeviren en önemli yönü neydi diye sorarsanız.Şüphesiz verilecek tek ve net cevap pasları olacaktır. Hayranlarını bu güzel zevkle baş başa bırakırken, rakiplerini şaşkına çeviren kendi buluşu olan ‘’ no look’’ pasları, adrese teslim yarı sahadan attığı aleyy-hoop pasları onun basketbol zekâ ve yeteneğinin en güzel ürünleri olmuştur. Rakipleri onun şut atmasını beklerken pas atar, atarken pas atmasını beklerken zekâsıyla bunun tam tersini yapardı. Eski takım arkadaşı Michael Cooper;‘’Pas Attığında topun ve kendini hangi yöne gittiğini çıkaramadığım, birçok zaman olmuştur. Sonra bir bakardım bizim takımdan biri o çılgın paslardan birini yaklayıp sayıya çevirmiş. Geri savunmaya dönerken bu sefer gerçekten top birinin içinden geçmiş olmalı diye düşünürdüm.’’demiş. Magic in akıl almaz pas yeteneği için. 14 Ağustos Lansing Michigan da doğan ve burada büyüyen Magic; Johnson’un tam 9 kardeşi vardı. Babası Earvin Johnson Sr. General Motors’un fabrikasında çalışırken, annesi de bir okulda hizmetli olarak görev yapıyordu. Genç Earvin arkadaşlarıyla sokak köşelerinde şarkılar söyleyerek(o dönemki çoğu zenci gibi) ve basketbol oynayarak zamanını geçiriyordu. Çoğu zaman saat 7.30 da basketbol sahasında oluyordu. Komşuları ona Junior Veya June Bug diyorlardı. Magic o günleri şöyle hatırlıyor;’’Sabahları erkenden sahaya koşar, bütün gün alıştırma yapardım. Alışverişe topumla sağ elimde dripling yaparak giderdim. Dönerken de sol elimle devam ederdim. Geceleri bile topumla uyurdum.’’ Johnson ilk defa Everett Lisesinde basketbol yıldızı olduğu dönemde ‘’MAGİC’’ lakabını alarak, öyle çağırıldı. Johnson’a hayatı boyunca isminin önüne geçeceği bu ismi lisede ki bir maçta yaptığı 36 sayı 16 ribaunt 16 asist yaptığı bir maçtan sonra alır. Hatta johnsonın aşırı Hıristiyan olan annesi bu lakabı günahkar bulmuş ve tüm bu yıllar boyu pek istememiştir. Johnson lise son sınıftayken Everett’i 27-1 lik galibiyet yüzdesi ile eyalet şampiyonluğuna taşır. Bunu yaparken ‘’magic’’ oluşunun hakkını vermiştir ve 28.8 sayı 16.8 rib ortalamaları yakalamıştır.Liseden sonra Johnson ailesine yakın bir yerde eğitim görmek istedi.Bu sebeple Doğu Lansing deki Michigan State Üniversitesine kaydoldu. İlk sezonunda 17 sayı 7.9 ribaunt 7 asist ortalamaları yakaladı.Ve 25-5 lik galibiyet oranıyla ‘’Big Ten’’ konferansında şampiyonluğa taşıdı. 2. sezonunda All-American seçilen Johnson liderliğiindeki Michigan State bu kez 1979 yılında, belkide kolej basketbolu tarihinin en unutulmaz maçına Larry Bird li İndiana State i 75-64 lük bir skorla mağlup etmişti.İlk kez şampiyon olan Michigan state bunu öncelikle bir büyüye borçluydular o büyü Magic Johnsondu Ayrıca Larry-Magic rekabetini tohumları sağlam olarak atılmıstı. Üniversitede her başarıyı elde ettikten sonra son 2 yılı pas geçmeyi tercih edip 1979 draftına girdi.Ancak 3 yıl önce Utah’ın Gail Goodrich karşılığında Lakers’a Verilen 1. tur seçme hakkı onlara büyülü bir fırsat vermişti ve seçilen kişi Earvin’’Magic’’ Johnson dı. 79-80 sezonunu başlarken, Lakers’da bir çok değişim gözlenmekteydi.Takımın yeni bir koçu,yeni bir sahibi ve 7 adet yeni oyuncusu vardı.Takımın yeni sahibi Dr.Jerry Buss ilk icrahatı takımın başına coach Jeff McKinney’i getirmek olmuştu,ancak büyük bir aksilik sonucu sezonun başında iken daha 14. maçında iken McKinney bir bisiklet kazasında ciddi yaralanmış ve ayrılmak sonunda kalmıştı.Ve o zamanlar hızlı oyun denilen işin mucidi olan Paul Westhead getirilmişti. Johnson’un ilk NBA maçını seyreden kişiler onun kariyeri boyunca göstereceği çoşku ve katacağı heyecağana o gün ilk kez şahit olmuşlardı.Clippers’ı yenmişlerdi ve Magic NBA şampiyonluğu kazanmış gibiydi.Herkesin boynuna atlıyor,ortada zıplıyordu. Kaptan Kareem Abdul Jabbar döndü ve ‘’Evlat sakin ol, daha 81 maçımız var ve emin ol play-offlar buna dahil değil’’ dedi. O sezon yılın çaylağı ödülü Larry Bird’e giderken Lakers NBA şampiyonluğunu kazanıyordu.Lakers 60-22 lik galibiyet oranıyla ligdeki en iyi 2. dereceyi elde etmişti. Magic oynadığı 77 maç sonucunda rookie yılında 18 sayı 7.7 rib 7.3ast ortalamarı elde etti.Ayrıca Elvi n Hayes ten sonra çaylak ilk 5 başlayan tek oyuncu olmuştu. 1980 finallerinde 76’ers’a karşı Johnson, şampiyonluğu getiren ve Philadelphia’nın sahasında oynanan 6. maçta NBA tarihini en muhtesem ve büyülü performanslarından birini sergilemişti. 5. maçta 40 sayı atan kaptan Kareem, ayağını burkmuştu ve Lakers ondan mahrum kalıyordu. 20 yaşında ki Johnson 6. maçta sakat Jabbar’ın yerine pivot meyki oynayarak hemde layıkı ile yaparak, 42 sayı 15 rib 7 ast 3tç gibi bir maç çıkarır ve takımını galibiyete ve şampiyonluğa taşır.Bir ilke de imza atmış olur İlk defa bir çaylak Play-off MVP’si olmuştu.Ve Koçu onun için’’ Biz onu film yıldızı sanarken o gerçek bir ağır işci çıktı’’ der. Sonraki sezon Johnson içinde Lakers içinde hayalkırıklığı olmuştur. Çünkü magic 45 maç kaçırmıştır. 81-82 de toparlanıp da gelen lakers ve Johnson, şampiyonluğu ve play-off MVP liklerini alır.Fakat bu sezon magic için çalkantılıydı, Lakers’dan az daha ayrıllıyordu.Wethead yeni bir hücum stratejisi bulmuştu ve magic bunda rolünün azalacağını düşünmüştü bu sistemi ve westhead’i istemiyordu.Sonunda Westhead gönderilmişti Magic galip gelmişti. Yerine yardımcısı olan Pat Riley gelmişti. Riley’li ilk maçta Lakers taraftarı kendilerine 2 şampiyonluk kazandıran koçlarına üzülmüş ve Magice kızmışlardı.MAgic sahada yuhalanıyordu. Bu tepki all-star da etkisini gösterdi ve sakatlandığı yıl hariç ilk defa ilk beşliği kaçırmıştı.Johnson hep sustu ama Play-offlarda değil ... Westhead üzerinden 2 yıl geçmişti ve sezon Magic için iyi fakat Lakers için acıydı.magic asist krallıklarını kimseye bırakmadı.Ancak NBA finalinde Worthy,McAdoo,Norm Dixondan yoksun Lakers 76’ers’a 4*0 süprülüyordu. 84 NBA finalinde de MAgic’in yaptığı hatalar ona Tragic Johnson lakabını getiriyordu.Magic’in rakamları iyidi ama takıma faydası olmuyordu... Ama o magicliğini gösterdi ve bundan sonraki 4 yıl asist rekorları 3 şampiyonluk yükseltiği sayı yüzdeve ortalamaları onu geri getirdi ve Lakers’ıda tabii. 86-87 de uzun dönem kaptan Jabbar’dan yoksundular,Magic bir çok profosyonel scout’un yapamaz dediği şeyi yaptı. Skor üretti.Önce houston’a 38 hemen arkasına Sacramento’ya 46 kaydetti arık daha da bir büyülü olmuştu. Elde ettiği 23.9 sayı averajı en yüksek ortalaması olarak tarihe geçti. O sezon Magic için bir ilk daha olur, Normal sezon MVP ödülünü 8 yıllık kariyerinde ilk defa alır.Fakat rakibi Bird’in hazırda 3 tane vaardı.Johnson bu ödülü gerçekten istiyordu ve Los Angeles Time a ödülü almadan 1-2 gün önce ‘’o(bird) 3-0 önde bu beni rahatsız ediyor.’’der (Magic daha sonra açığı kapatıp arayı 3-3 yapacaktı zaten) Johnson 87 yılında Boston’ı Finallerde 4-2 geçerek, 3. kez play-off MVP liği almıştır.Ayrıca bu yıl 40 ındaki Jabbarın arık kaptanlığı ve Liderliği MAgic’e teslim ettiği yıldır. Jabbar bunu yanında ona sky hook’unu da bırakmıstır ve MAgic kendi yorumunu dakatarak bu atışla çok canlar yakmıştır. 1988 yılında Detroit’i zar zor4-3 mağlup edip NBA şampiyonu olurlar zaten Bad Boys yüzünden bir sonraki şampiyonluk için 12 yıl beklemek zorunda kalacaklardı. 88-89 da Kaptan Jabbar 42 yaşındaydı ve artık son sezonuydu.Detroit’i bir kez daha yenip onu öyle uğurlamak istediler fakat olmadı.Bad Boys ismine yakısır bir kötü son yazmıştı.4-0 felaket olmustu bu... 90 yılında da Finale çıkamadan Phoenix ‘e boyun eğdiler. 91 de Magic son bir atak la 58-24 lük galibiyet serisi ile play-offlara ordanda finale taşıdı ama arık biten boston,lakers,bad boys hanedanlıklarını üstünde bir yer edinmek isteyem majestelerini konakladığı takım olan Chicago Bulls’a 4-1 le elendielr.Bu Magic’in 13 yıllık kariyerindeki 9. ve son finali idi. 91-92 den önce 7 Kasım’da tüm dünyayı bu sefer kara bir ‘’büyü’’ sarmıştı MAgic daha 32-33 yaşındaydı ve Aidsti.Çocuklukdan beri bırakmadığı topu bırakmak zorundaydı artık.... Fakat Magic hep büyülü anları sevenlerine yaşatmıştı.Artık taraftarın sırasıydı ve 92 All-Star maçında oylarla ilk 5 çıkar.5 aydır hastane ev arası temposunda basketi almamış ve ilaç alımındadır. Fakat bunlar bir ‘’EFSANE’’ için engel değildi ve yıllarca izlettiği resitallerin örneklerini vererek batı takımına galibiyeti getiriken son dakikalrda Jordan ve Isıah ile yaptığı 2li mücadeleler ve Isıah üzerinden attığı üçlük hafızalardan silinmez olmustu artık. Ayrıca All-Star MVP liğini ve son MVP ödülünü almıştır. Bu arada Aids ile mücadele ve katkılarından dolayı Walter Kennedy ödülünü almıştır. 92 yılında barcelona olimpiyatlarında ezici ve büyüleyici bir takımla beraber olimpiyat altın madalyasını almıştır. 93-94 de 16 maç koçluk yapar ama MAgic bu işin adamı değildi oda Lakers ın bir parçası olma adına Lakers hissedarlarından oldu. Ama gene de basket aşkını bastıramaz ve 32 maç 95-96 sezonunda oynar eski halinden bir eser yoktu şimdi belki am o gene magicti ve onu saha da bir no look atarken görmek bile Lakers için yetiyordu.115 kg bile olsa ve 4.5 yıl topla buluşmamış olsada. Ve son kez bırakır basketbolu. Johnson NBA de oynadığı 13 sezon boyunca 17.707 sayı (19.5) 6559(7.2rib) 10.141ast(11.2) Ayrıca all-star tarihinin bir maçta(22) ve toplamda en çok asist yapan oyuncusu olmustur(127) ve en çok 3 sayı atan(10) 96-97 de NBA tarihini gelmiş eçmiş eniyi ve başarılı 50 oyuncusu sahne alırken ordaydı.Ve Ezeli rakibi ve dostu(zaten Magic tüm ezeli rakipleri ile dosttu Jordan,Isıah;LArry) Larry Bird onun için:’’Hayatımda gördüğü en iyi oyuncu olduğunu kesinlikle söyleyebilirim.O her zaman herkesin üstündeydi ve Orda kalacak’’ Başka söze ne hacet bir insan ezeli rakibini bile kendine dost edinip ondan iltifat işitiyorsa o gerçek bir ‘’EFSANE’’dir. |
|
||||
REGGIE MILLER 31 ''MILLER TIME''
Reggie miller ı biz miller time lardan yani play-off lardaki kahramanlıklarından son saniyelerinden tanırız. Ama tüm o yaptığı kahramanlıkların temelinde yüreği yatıyor. Geçtiğimiz sene gene kendi sahnesi olan play-offlarda kendi evinde conseco da bir efsane gibi gitti ve hepimizi ağlattı. Reggie yi anlatacağız; çünkü aramızdan en yakın tarihte ayrılan efsane ve mutombo ya da alonzo ikisin den biri ayrılmadıkça öyle kalcak gibi ama son senesi ne alonzo nun nede mutombo nun böyle geçemezdi heralde. İşte killer miller ın pitcher ve hitcher miller olduğu yıllara dönüyoruz. Çocukluğu Reggie Miller sporcu bir aile nin 3. Çocuğu olarak dünya ya geldi. Aile sporcu idi ve maddi durumları da fena sayılmazdı aile yapısı kesinlikle iyiydi. Tek sorun doktorlar küçük miller ın kalçasında bir deformasyon buldular ve belkide bir daha asla koltuk değnekleri olmadan yüreyemiyecekti. Ve bacağını Tamamen saran bir aparatla 5 yıl geçirdi. Ama bir efsane için bir aparat engel olamazdı ve küçük miller tedaviye olumlu yanıt verince artık 5. Yaş gününde koşup oynayabiliyordu. 12 yaşına geldiğinde reggie çok iyi bir beysbolcuydu. Öyle ki vuruşlarını kimsenin tutamadığı bir hitcher ve aynı zamanda savurduğu fırlattığı topları kimsenin tutamadığı bir pitcher ama o Lisede tanıştı basketbolla ve Politeknik lisesinin başarıdan başarıya taşıdı. Lise tarihinin şutörüydü. Üniversite Yılları Reggie nin ablası bayan basketbol tarihinin Michael Jordansıydı ve bu yüzden reggie emin adımlarla başarılı bir basketbol kariyerine doğru atılsa da insanlar onu Cheryl Miller ın kardeşi diye çağırıyordu. Ama reggie los angeles şımarık tavırlı çocuğu gibi gezsede ortalıkda müthiş bir cesaret ve yürekte onla beraber geliyordu her yere.Ve üniversite olarak belki de en köklü 3 okul dan biri UCLA yı seçiyor ve burada başarıları ile anılıyor.3yılında 26.3 sayı ortalaması ile sayı krallığında 4 . oluyor ucla tarihinin Kareem Abdul Jabbar dan sonra ki en skorer i olan ve okul tarihinde 2095 üçlük isabetiyle en iyi isabet en çok atan gibi kategorileri açık ara farkla 1. Oluyor ve yarı umutlu yarı umutsuz 87 draftınsa gidiyor. 87 Draftı ve NBA Yılları Reggie ümitsizdi drafta bunun 2 sebebi vardı 1–2.02 boyunda fakat 80 kiloydu 2-Çok yürekli de olsa bir diğer namı olan’’Hollywood miller ı’’ üstünden atacak fırsatı olmadı kavgacı bir serseri bir imajı vardı reggie de. Reggie indana tarafından 11. Sıradan seçildi ve indiana yönetimi taraftarın hışmına uğradı çünkü herkes indana nın yerel kahramanı paşarılı pg indiana üniversitesinden Steve Alford u seçeceğini düşünüyordu ve bu Hollywood millerı ve havalı çocuğu kimse istemiyordu. Ama reggie çaylak yılında 10 sayı ortalaması tutturup 61 isabetli üçlük sonrası(Larry bird din ardından 2. oluyor du.) 2. yılında miller hızlı bir çıkılsa sayı ortalamasını16 ya 3. yılında ise bir bakıma onu all-star yapan ortalama olan 24.3 çıkarıyordu. Ligin elit skorerlerinden olduğu gibi İndiana nın da lideriydi artık.93 yılına gelindiğinde Miller İndiana tarihinin en çook sayı atanıydı. Reggie ligin başarılı oyuncularındandı artık.Ama takım başarısıs eksiği onu ulusal bir üne kavuşturmamıştı. 1994 play-off ları bu durumu değiştirecekti. İndiana ilk tur da Shaq ve penny li Orlando yu alt etmiş ve tarihinde ilk defa play off ilk turu geçilmişti.Serinin kahramanı Reggie Miller dı.Konferans yarı finalinde bu sefer atlanta yı yıkıyordu. Pacers ın konferans finalin deki rakibi MJ gidişiyle düşen chicagoyu geçerek doğunun en güçlü takımı olan New York Knicks di.Reggie Madison Square deki 5. maçtaki 39 sayısının 25 ini son çeyreğe sığdırmıştı.Ve Knicksin ünlütaraftarı spike lee ye yaptığıboğulma hareketi onabir anda ulusal değil uluslararası bir ün getirmiştir.Seriyi 7 maçsonunda Knick s kazansada Reggie yükseliştedir hem de düşmemek üzere... 94 yazında Toronto da yapılcak dünya şampiyonası na göndeilen takıma çağırıldı.Nam-ı Diğer ''Dream Team II'' ye ve burda bir altın madalya sahibi oldu Miller bu moralle 95 e girdi. 1995 All Star maçındada ilk 5 başlıyan miller için çok süper bir sezon geçiyordu. Arıca gene 95 yılın da kariyerinin 1000. 3 lüğünü kaydediyor ve bu rakama ulaşan 2. kişi oluveriyordu. 1995 play-offlarında 25.5 sayı ortalaması ile oynuyor fakat gene konferans finalinde eleniyor.Orlando Magic e karşı Fakat 95 play-offları Reggie yi artık kesinlikle En Clutch oyuncular sınıfına sokuyordu çünkü ;... Konferans yarı finalinde artık Can düşmanları haline gelen New York Knicks'le karşılaşıyorlardı. 1. maçta 105-99 New York üstünlüğü vardı.Maçın bitimine sadece 8.8 saniye kalmıştı.Fakat bir 'efsane' için zaman kısıtlaması yoktu hele bu efsane ''Killer Miller'' sa ve onun zamanı gelmişti.Miller Time... Miller 8.8 saniyede 8 sayı atıyor.Ve New York üzgün gönderiyordu.Skor 107-105 İndiana lehine idi.Kahraman ; Reggie Miller ... 96-97 sezonundan hemen önce Miller a takımı 4 yıl 36 milyon dolarlık bir ödül veriyordu.(o zaman için fena değildi.) 15.000.kariyer sayısını atıyordu.Ve bunu yapan ilk ve tek pacers oyuncusu oluyordu. Ancak bunlara rağmen o sezon reggie iyiydi belki ama indiana genel olarak kötüydü.İndiana Play-off dışıydı... Ertesi sezon adeta dönüşüm muhteşem olacak demiş gibi muhteşem döndüler.Play-off a kaldılar ve rahat bir şekilde 1. turda ezeli rakipleri Knicks'i,2. turda Cavaliers'ı aşan Pacers Konferans Finalinde açıkcası iyi bir Rakip seçmemişti Rakip 3.şampiyonluğu nu yaşamak isteyen ve büyük ihtimalle beraber son sezonlarını geçiren Chicago Bulls Hendanlığıydı.Ama hiç bir şey Miller ın umrunda değildi. Şimdi en ince ayrıntılarıyla Reggie VS Michael Düellosu ve belkide tarihin gördüğü en iyi bir kaç konderans finalinden birini anlatıcam Majesty-VS-Killer Pacers dişini bulls a geçirmek istiyordu ki bu dişlerin en keskini Reggie idi... Reggie yıllar boyu süren final hasreti ile herşeyini ortaya koyacaktı.Jordan ise son yılıydı ve arık son dansını etmek üzere tahtından kalkmış geiyordu... 98 Doğu Finallerindeki bu düello son ana kadar sürdü.Kim mi kazandı?Tabancasında her zaman (reggie ye kerşı bile) bir fazla kurşunu bulunan majesteleri,Michael Jordan 94 ve 95 e kadar arka karkaya 2 defa Doğu finallerinde kaybeden Pacers ve Miller bu kez kazanmayı çok istiyordu.Hatta Öyle ki bu seri öncesinde ve seri boyunca miller ve Jordan arasındaki söz düellosu bir yandan da devam etmiştir. Bulls Şampiyon olduğu 6 sezonda sadece 1 kez play-off larda 7. maç kadar zorlanmıştı.Bu sezon 2. defa istemedikleri bu durumla karşılaştılar.İndiana eskiden beri Bulls a ters geliyor.Bu sezon da bir istisna olmadı.Sezon içindeki 4 maçtaki galibyetleri 2-2 paylaştılar.Bu sefer ki Karşılaşmada da iş gidip gelip ev sahibi olma avantajına bağlandı. Reggie seride ki en hatırlanan an olan 4. maçtaki galibiyeti getiren 3 lüğünden sonra finallere kendilerinin çıkacağını ve Bulls tan daha çok bunu kendilerini hakettiğini inandıklarını söylemişti.Buna karşılık ise Jordan;herkesin kendi işine bakmasını ve sahada oyunu ile konuşmasını söylerek cevap vermiştir.Bir yandan devam eden söz düellosunda daha çetin bir kapışma sahada oluyordu. İki tarafta seriyi bir türlü koparamıyordu.karşılıklı galibiyetlerle devam eden seri son maça kalmıştı.Son maç Chicago nun evi United Centerdaydı.Heyecan doruğa tırmnmış ve herkes NBA finallerinde Utah ın rakibinin kim olacağını merakla bekliyordu./. maçtan hemen önce Miller'ın bu maçı kesinlikle kazanacaklarını söylemesi ve Bulls için yolun sonu demesi Jordan buna sahada cevap vereceğini söylemesi heyecanı katmerleştirmişti.Son maç büyük çekişmeye sahne olmasına rağmen Ev sahibi olmanın avantajı ve Jordan a sahip olmanın avantajı ile bu çetin düello nun galibi; 86-79 skorla JordanFPRIVATE "TYPE=PICT;ALT=" son maç 28 sayı 9rib 8ast.,7 maç ort.; 31.7 sayı oluyordu.) Ligdeki lokavt nedeniyle 50 maç üzerinden oynanan mini 1998-99 sezonunda Pacers 1 kez daha Konferans Finaline ulaştı, ama bu kez Knicks tarafından elenmekten kurtulamadı.Reggie Miller son 10 yıldaki en düşük sayı ortalamasıyla.Sezonu bitirmesine rağmen yine Pacers ın 10. kez sayı kralı oluyordu.2000 play-offları Reggie Miller ve İndiana için makus talihlerini yenmek için iyi bir fırsattı doğu finalinde NewYork la karşılaştılar ve bu kez onları alt ettiler.NBA finaline ilk defa yükselmeyi başarmıştı Reggie... Rakip ise 12 yıl sonra ilk şampiyonluğunu kazanmaya çalışan Shaq-Kobe ikilisinin sürüklediği Los Angeles Lakers dı. İndiana yı kimse favori görmüyordu.Ve serini ilk maçını kaybettikten sonra herkes süpürüleceklerini düşünüyordu.Ama Pacers gene pes etmemiş ve serini 3.,5. maçlarını kazanarak, 3-2 lik skorla LosAngeles a serinin dönmesini sağladı.6. maçtaise direnmelerine rağmen Lakers maçı almayı bildi ve şampiyonluk ipini göğüsledi. 2000 NBA Finalleri Reggie nin şampiyonluğa en çok yaklaştığı yıl olarak bilinir. A ğustos 2000 de 3 yıl 36 milyon dolarlık yeni bir kontrata imza attı.2003 de ise 2 yıllık bir kontrat daha imzaladı. 38 yaşına gelen miller bunu son kontrat olduğunu ve 2 yıl sonra basketbolu bırakmayı düşündüğünü açıkladı. ASLA PES ETMEDi! İlerleyen yaşıyla takımdaki rolü azalan ancak hala takımın lideri olmayı ve kritik anlarda kritik basketler atmayı sürdüren Miller 10 Şubat 2005 de '004-2005 sezonunun son sezonu olacağını açıkladı.İndiana Pacers oyuncuları liderlerini şampiyonlukla uğurlamak istiyordu.ancak 19 Kasım 2004 günü Detroit maçında çıkan olaylar ve Ron artest,stephen Jacksonve Jermaine O'Neal a Verilen cezalar Pacers ın sezonunun kaderini değiştirmesine sebep oldu. Durum kötüydü ma Mİller ve pacers pes etmek nedir bilmiyordu.39 yaşında ki Miller son sezonunda bir kez daha ön plana çıktı ve skor gücü ile takımını sürükledi.Pacers ın 6. sıradan Play-Off a girmesinde büyük rol oynadı.1. turda 3. sıradan Boston u eleyerek bir süprize daha imza attılar. 2. turda rakip artık can düşmanları halini alan Detroitle karşılaştılar.Pacers seride 2-1 öne geçmesine rağmen üstünlüğü koruyamadı.Ve 3-2 geriye düştü.Serini 6. maçı 19 Mayıs günü İndiana Polis de Consecoca FieldHosuse da oynandı.Reggie cephanesinde ki tüm mermileri boşaltı.27 sayı kaydetti. Ancak Detroit , İndiana da n daha iyi bir takımdı ve maçı kazandı. Ve Miller ın kariyerine de son noktayı koydu. 18 yıl boyunca kendilerinin yüzünü birçok defa güldüren bu EFSANE oyuncuya saygılarını ve minnetarlıklarını göstermelerine imkan verdi.Reggie Mİller kenaragelirken Conseco yu dolduran kalabalık gözyaşlarını tutamıyordu(bende öyle). Mola bitiminde bir Süpriz mola daha geldi.Bu kez molayı alan Detroit Pistons koçu Larry Brown dı.90 yılların ortalarında İndiana yı çalıştırıken Miller ile yakın bir dostluk kuran Larry Brown,eski talebesine saygısını sunuyordu. Larry Brown ve Pistons da Millerı ayakta alkışlıyordu. Bu da Pacers ve Pitons Düşmanlığına bir nokta koymasına sebep olmuştu. Bir EFSANE, giderken bile takımının sorunlarına derman olabiliyorsa o gerçek bir efsanedir |
|
||||
KAREEM ABDUL JABBAR
Tam Adı: Kareem Abdul-Jabbar Doğum Tarihi: 16/8/1947 New York Boy: 7-2; Kilo: 267 lbs. Lise: Power Memorial (N.Y.) Üniversite: UCLA Draft: Milwaukiee Bucks (1969) Transfer: Los Angeles Lakers'a 16/6/1975 Kareem Abdul-Jabbar basketbolu 42 yaşında bıraktığında; kimse ondan daha fazla blok yapmamış, sayı atmamış, MVP seçilmemiş, maç oynamamış, All-Star olmamıştı. Onun başarıları belki de lig tarihinde tektir. Yılın çaylağı, altı şampiyonluk, altı kez NBA MVP’si, iki kez finallerin MVP’si, 19 kez All-Star, iki kez sayı lideri, ve NBA’in 35. ve 50. Yıldönümlerinde tüm zamanların takımlarına seçildi. Aynı zamanda 8 playoff rekoru ve 7 All-Star rekoru var. Hiç kimse Abdul-Jabbar kadar fazla bireysel ve takım başarısı elde etmedi. Abdul-Jabbar’ın çaylak zamanlarındaki fiziği bile NBA için fazlaydı. Yeni gelenler onun fiziğine yakın olsa da, asla onun gibi sky-hook atamadılar. Abdul-Jabbar’ın NBA tarihine kazandırdığı bu sky-hook, zamanla NBA’in en önemli silahlarından birisi haline geldi. Kareem; pivot pozisyonuna zerafet, beceriklilik ve çok yönlülük getirdi. Önceden sadece fizik üstünlüğü olarak bakılan bu pozisyona başka bir bakış açısı kazandırdı. Sahadaki inanılmaz başarısına rağmen Kareem; basketbol fanları tarafından fazla sevilmedi. O basına karşı hep soğuk ve ilgisizdi. Bir kezsinde The Sporting News’e: “Ben kötü adamlar arasında en kötüsüyüm” demişti. İlerleyen dönemlerde Abdul-Jabbar açılmaya başladı; taraftarlar, koçlar ve oyuncular onun basketbola getirdiklerini kabullenmeye başladılar. 1988-89 sezonunda Kareem ismi bütün sahalarda dolandı. Miami baş koçu Pat Riley, Lakers’da 8 sezon Kareem’e koçluk yapmıştı, bir kezsinde Sports Illustrate’e “Neden hala yargılıyoruz ki? Ne zaman bir adam rekorlar kırsa, şampiyonluklar getirse hep çok büyük eleştirilere maruz kalır. Neden yargılıyoruz ki? Hadi onu gelmiş geçmiş en iyi oyuncu olarak kabul edelim” diye açıklamada bulunmuştu. Abdul-Jabbar; Ferdinand Levis Alcindor Jr. olarak New York’da, 2. dünya savaşının bitmesinden iki sene sonra doğdu. Katı bir baba ve disiplinli bir annenin tek çocuğuydu. Harlem okul sistemindeki en uzun boylu çocuktu. Alcindor’a Okul arkadaşları bir yaratık gözüyle bakıyorlardı. New York High School, şimdiki adıyla Power Memorial’da UCLA’ya üye oldu ve John Wooden’in güç santrali olarak Bruins için oynadı. Alcindor kolayca okulun en iyi oyuncuları arasına girdi. NCAA’in düzenlediği, çaylaklık yılında oynamama gibi bir kuralı yüzünden ilk senesinde oturduktan sonra 1967 ve 1969’da U.S.A.’de Sporting News, United Pres International, The Associated Pres ve U.S. Basketball Writers Association tarafından yılın oyuncusu olarak seçildi. 1967, 1968, 1969’da NCAA’deki All-American ve En Çok Göze Çarpan Oyuncu ödüllerine layik görüldü. Alcindor’un liderliğinde Wooden ve UCLA üç ulusal şampiyonluk kazandı. Milwaukee Bucks daha ikinci sezonunda, 1969 NBA draftında ilk olarak Alcindor’u draft etti. (Bucks’ın ilk sezonu berbattı. 22-55’lik skorla Phoenix Suns’dan önce draft hakkını kullandı.) Sıra yeni bir pivotu olgunlaştırmaya geldi. Bill Russell Boston’dan daha yeni ayrılmıştı ve Wilt Chamberlain 35 yaşında olmasına rağmen hala etkiliydi. Alcindor’un önderliği ile Bucks, East Division’da 56-26’lık seri ile 2.liğe yerleşti. Alcindor ligde, en fazla sayı sıralamasında (28,8) 2. sırada, en fazla ribaund (14,5) sıralamasında 3. sırada yer alıyordu. NBA Yılın Çaylağı ödülüne layik görüldü. Sezon öncesinde Bucks, 31 yaşındaki guard Oscar Robertson’u Cincinnati Royals’dan alarak NBA liderliği için biletini ayırttı. Bobby Dandridge’nin güçlü kadrosu sayesinde 66 galibiyetle 1970-71 sezonunda sezon birinciliğini aldılar. Bu 60 galibiyetin içinde 20 maçlık yenilmeme rekoru da vardı. Alcindor kariyerinin ilk MVP ödülünü ve en fazla sayı yapma rekorunu (31,7) da bu sezonda kırdı. Milwaukee finallerde 12-2 skor elde etti. Baltimore Bullets’i ezdi geçti. Alcindor finallerin de MVP’si olmuştu. 1971-72 sezonundan önce Alcindor din değiştirdi ve Katoliklik’ten İslamiyet’e geçti. İsmini değiştirerek Kareem Abdul-Jabbar yaptı. İsmi; güçlü köle, asilzade anlamına geliyordu. O gerçekten de bir asilzade ve güçlü bir oyuncuydu ve yıllarını Milwaukee’de geçirmeyi seviyordu. 1971-72’de yine sayı krallığını (34,8) elde etti ve MVP ödülüne layık görüldü. Milwaukee de yine sezonu 1. olarak bitirdi. 1973-74’te Kareem ligdeki 5. yılında 3. kez MVP seçildi ve dört alanda ilk dörde girdi. Bunlar: 27 sayı ortalaması ile 3.lük, 14,5 ribaund ortalaması ile 4.lük, 283 blok ile 2.lik, 0.539 saha içi isabet oranı ile 2.lik. 1974’te Bucks yine NBA finallerinde oynadı ama Boston’a kaybetti. Boston’da çok iyi oyun kurucular vardı. 35 yaşında olmasına rağmen hala çok hızlı olan Robertson; playofflardan sonra emekli oldu. Kareem, Milwaukee’deki inanılmaz başarısına rağmen; kendi dininden ve kültüründen fazla kişi olmaması nedeniyle Milwaukee’den ayrılmak istedi. Lakers ya da New York’a gitmek istedi. Bucks başkanı Wayne Embry 1975’te Jabbar’ın; Junior Bridgeman, Dave Meyers, Elmore Smith, Brian Winters’e karşılık takas olması konusunda şikâyetçi olsa da Abdul-Jabbar, Lakers’a gönderildi. Chamberlain iki yıl önceden emekli olmuştu, bunun yüzünden Lakers; 30-52’lik galibiyetle 1974-75 sezonunu sonuncu bitirdi. Abdul-Jabbar; Lakers’daki ilk sezonunda 10 maçı kurtarabildi. 27.7 maç başına sayı ve 16.9 maç başına ribaund ile başka bir MVP ödülü aldı. Bu ödül onun 7 yıllık kariyerindeki 4. MVP ödülüydü. Bir sezon sonra Lakers’ın başına Jerry West geldi ve 53-29’luk derece ile takımı ligdeki eski yerinde getirdi. 26.2 sayı ortalaması, 13.3 ribaund ortalaması, 261 blok ve 0.579 iç sayı isabeti ile yine MVP ödülüne layık görüldü. Bu ödülle 8 senede 5. kez MVP oldu ve Celtics’li Bill Russel’ın rekorunu kırdı. Ama Lakers finallerde, şampiyonluk için niyetli olan ve kendisine ait inanılmaz bir devi yani Bill Walton’ı olan Portland Trail Blazers’a karşı kaybetti. Abdul-Jabbar’ın üst derecede performanslarına rağmen Lakers; sonraki iki sezonu ligde orta sıralarda bitirdi. 1977- 78 sezonunda Milwaukee’nin çaylağı Kent Benson ile yaptığı kavga yüzünden eli kırılan ve 20 maç kaçıran Jabbar; yine de yüksek bir ortalama ile oynamaya devam etti. Genç oyuncular Jamaal Wilkes ve Norm Nixon kararlı görünmesine rağmen Lakers sezonu vasat bir biçimde bitirdi. 1979’da Utah Jazz’dan aldığı draft hakkını elinde bulunduran Lakers, bu hakkını 6- 9’luk oyun kurucu Earvin “Magic” Johnson’u draft ederek kullandı. Lakers; Johnson’un gelişiyle şampiyonluğu seriye bağladı, Jabbar; 5 şampiyonluk yüzüğü daha elde etti. Lakers’ın bu hummalı dönemlerine “showtime” dendi. Jabbar’ın son 10 yıllık kariyerinde 9 kez lig şampiyonluğu elde ettiler. Johnson’un ilk sezonunda 60 maç kazandılar. Philadelphia’ya karşı olan final maçlarının 6.sında bir olay oldu ki bu olay iki yıldız oyuncuyu sonsuza kadar birbirine bağladı. Kareem sakatlanınca Johnson onun pozisyonuna geçti. 5. maçta 40 sayı atarak takımını serilerde de öne geçiren Kareem’in sakatlığı ciddiydi ve 33 yaşındaki pivot 6. maçta yoktu. Bu yüzden Lakers; 20 yaşındaki çaylağı Johnson’ı, Jabbar’ın pozisyonuna koydu. Johnson üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirdi. 42 sayı, 15 ribaund, 7 asist ile Lakers’ı 123-107 galibiyete taşıdı. Sezonda ise Kareem 24.8 sayı ortalaması ve 10.8 ribaund ortalaması ile bir MVP ödülü daha aldı ve tarihe adını altın harflerle kazıdı. Bundan sonraki altı sezonda da Kareem en az 20 sayı ortalama ile oynadı. Ribaund ortalaması ise 6 ila 8 arasına düştü. Ama 30’lu yaşlarındayken bile çevik, kaslı ve dengeliydi. Hala maç başına 32- 35 dakika oynayabiliyordu ki onun yaşındaki çoğu oyuncu emekli olmayı tercih ederdi. Magic Johnson; Gary Smith’e “O bütün spor dallarındaki en güzel atlet” diyordu. Kariyerinin son yılında Abdul-Jabbar’ın sağlık programı çok daha dikkatle düzenlendi. Kollarını ve bacaklarını güçlü ve esnek tutmak için yoga ve savaş sanatları yapmaya başladı. Stresi atmak için maç önceleri meditasyon yaptı. 5 Nisan 1984’te, Vegas’ta, Utah Jazz’a karşı oynanan maç; belki de Kareem’in en güzel maçlarından birisiydi. Magic Johnson’dan bir pas aldı ve o mükemmel sky-hook’unu potaya doğru yolladı. Bu şut; oyun adına fazla bir şey değiştirmedi. Ama aslında bu sayı ile 31,420. sayısına ulaştı ve Chamberlain’in sayı rekorunu kırdı. Lakers 1979- 80 ve 1988- 89 sezonları arasındaki on sezonda sekiz kez finallere katıldı. Finallerde ise Boston ve Philadelphia’yı ikişer kez, Detroit’i ise bir kez ezerek kupaya ulaştılar. 1985’deki Boston’a karşı olan seri ise belki de Abdul-Jabbar için en tatmin edici olanıydı. 38 yaşındaki ligin tecrübeli pivotu dağıtılmıştı. İlk maçta Abdul-Jabbar 12 sayı ve 3 ribaund ile oynadı. Bundan sonraki iki gün boyunca, saatlerce Boston’un maçlarını izledi. Zayıf noktalar üzerinde çalıştı. Koç Pat Riley’in de motivasyon denemeleri sonunda Kareem hazırdı. 2. maçta Abdul-Jabbar 30 sayı, 17 ribaund, 8 asist ve 3 blok ile oynadı. Lakers maçı 109-102 kazandı. Lakers seriyi altı maçta geçti. Bu serilerde Abdul-Jabbar 30.2 sayı, 11.2 ribaund, 6.5 asist ve 2 blokluk ortalama ile oynadı. 1986- 87 serilerinde Lakers yine Boston’u devirdi ve şampiyon oldu. Kareem’in oldukça iyi oynamasına rağmen yıldız kesinlikle Johnson’dı. Bu finallerde Johnson MVP ödülünü de aldı. Normal sezonda Abdul-Jabbar ilk defa 20 sayı ortalamasının altına düştü ve maç başına 17.5 sayı ortalaması ile oynadı. 40 yaşındayken iki yıllık bir kontrat daha imzaladı. 1988- 89 sezonu Kareem’in son sezonuydu. Pistons’a karşı olan final serisinin 3. maçında Jabbar o sezondaki en yüksek sayıyı attı.(24 sayı, 13 ribaund) Aynı finallerin son maçında ise Jabbar 7 sayı, 3 ribaund ile oynadı. Tamamen düşüşteydi. Kötü sezon ve kötü finaller geçirmişti. Abdul-Jabbar’ın emekliliği bir dönemin sonu olmuştu. NBA’i bıraktığında bütün zamanların en skor er oyuncusu olarak bırakmıştı. Kariyerine 38,387 (24.6 maç başına) sayı, 17,440 (11.2 maç başına) ribaund, 3,189 blok ve 0.559 isabet oranı ile veda etti. 20 yıllık kariyerine bu kadar istatistiği sığdıran mükemmel oyuncu 1,560 maçta görev aldı. Bırakmasından birkaç yıl sonra Kareem; Orange County Register’a şunları söyledi: “70’lerde yaptığım her şeyi 80’ler kötüye kullandı. Bıraktığım zamandan beri herkes beni saygıdeğer birisi olarak görüyor ama zaman akıyor.” Ayrıldıktan sonra Jabbar; eğlence sektöründe çalıştı. “Basketbolun Büyükelçisi” olarak hizmet verdi. Koçluk ve spikerlik gibi çeşitli işler yaptı. Açlık ve cahillik, cehalet ile savaşmaya yardım etti. 1995’te Naismith Memorial Basketball Hall Of Fame’e layık görüldü. |
|
||||
HAKEEM "THE DREAM" OLAJUWON
Tam Adı: Hakeem Abdul Olajuwon Doğum Tarihi: 1/21/63 in Lagos, Nigeria Boy: 7-0; Kilo: 255 lbs. Lise: Muslim Teachers College (Lagos, Nigeria) Üniversite: Houston Draft: Houston Rockets (1984) Transfer: Toronto'ya takas edildi. 8/2/01 Nijerya doğumlu Hakeem Olajuwon, 18 yıllık kariyeri boyunca kendisine has oyunu ve başarılarıyla NBA tarihinin en iyi oyuncularından biri oldu. Houston Üniversitesi'ndeki günlerinden itibaren estetik ve yaratıcı oyunu ona bu oyunun en iyileri arasında önemli bir yer kazandırdı. 1993-94 sezonunda Olajuwon; MVP, Yılın En İyi Savunmacısı ve NBA Finalleri MVP ödüllerini aynı sezonda kazanan ilk oyuncu olarak bir tarih yazdı. Takip eden sezonda takımını altıncı sıradan playoffa dahil edip üst üste ikinci NBA şampiyonluğuna götürerek, Houston'ı arka arkaya şampiyonluk kazanan beşinci NBA takımı yaptı. Olajuwon, altı çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğuydu ve Lagos'ta orta sınıf ailesinden devraldığı çimento işinde çalışarak temel değerlerini kazandı. Olajuwon, "Ailem bize dürüst olmamızı, çok çalışmamızı, büyüklerimize saygı göstermemizi ve kendimize inanmamızı öğütlemişti." dedi. Hakeem 15 yaşında basketbol oynamaya başladı. Okuduğu Müslüman Öğretmenler Lisesi, Tüm Nijerya Öğretmenler Spor Festivali basketbol turnuvasına katıldığı sırada hentbol takımındaydı. Arkadaşları Olajuwon'un takımda oynaması için koçlarına başvurdular. İzin verildi ve bir basketbol süperstarı doğmuş oldu. İki yıl sonra Akeem Abdul Olajuwon ismiyle Houston Üniversitesi'ne yazıldı. NBA'e girerken Abdul ismini çıkardı ve 9 Mart 1991'de ismini resmi olarak Hakeem yaptı. Atletik kariyerinin kalecilik ve hentbol ile başlaması ona basketbolda ayaklarının hızlanmasına ve muazzam bir şekilde güçlenmesine yardımcı oldu. Houston'da hemen dominant bir oyuncu oldu, üç sezon oynadı ve Cougars'ın her yıl Final Dörtlüsüne kalmasına yardımcı oldu. 1982'de Olajuwon ve Clyde Drexler, NCAA yarı finallerine yükselen ancak James Worthy ve Michael Jordan'ın liderliğindeki North Carolina Tar Heels'e 68-63 kaybeden Houston kadrosundaydılar. Ertesi yıl da yine yarı finalde Cougars, --şimdilerde "Phi Slamma Jamma" olarak da bilinen-- atletik bir kadroya sahip olan Louisville'i muhteşem bir performansla 94-81 yendi. Ancak finalde karşılaştıkları North Carolina'ya bu sefer de bir son saniye basketiyle 54-52 yenildiler. 1983-84 sezonunda, Olajuwon 16.8 sayı ortalaması ve 13.5 ribaund (NCAA lideri), 5.6 blok ve .675 isabet yüzdesi istatistiklerini yakaladı. O sezon Tüm Amerika İlk Beşine seçildi fakat şampiyonluk maçında Patrick Ewing’li George Towns Hoyas Olajuwon’lı Cougars’ı 84-75 yendi. Rockets, Portland’dan kazandığı 1984 NBA Draftı ilk sıra seçim hakkı ile Olajuwon’ı seçti. Jordan’ın (üçüncü sırada Chicago tarafından seçildi) da listede olduğu draftta Olajuwon’un birinci seçilmesi tüm basketbol camiasında doğru bulunuyordu. Bir yıl önce Rockets, Indiana Pacers’tan aldığı seçim hakkı ile Virginia Üniversitesi’nden Ralph Sampson’ı seçmişti. Böylece Rockets pota altında 2,13’lük Olajuwon ve 2,25’lik Sampson ile ikiz kuleleri kurmuş oluyordu. Olajuwon çaylak sezonunda .538 isabet yüzdesiyle 20.6 sayı ve 11.9 ribaund ortalamaları yakaladı ve Yılın Çaylağı oylamalarında Jordan’ın ardından ikinci oldu. Rockets Olajuwon’ın gelişinden önceki 29-53’lük derecesinden 48-34’lük bir dereceye yükseldi. Fakat 1985 Playofflarında ilk turda Utah Jazz’a 5 maç sonunda elendiler. Olajuwon ligde ribaundlarda dördüncü ve 2.68 ortalama ile bloklarda ikinci oldu. 1985 All-Star maçında oynadı ve NBA En İyi Çaylak İlk Beşi ve NBA En İyi 2. Savunma Beşi’ne seçildi. O ve Sampson, 1970’teki Wilt Chamberlain ve Elgin Baylor’dan sonra 20’şer sayı ve 10’ar ribaunddan fazla ortalama yakalayan ilk ikili oldular. Ertesi yıl, Olajuwon ve Sampson Rockets’ı 1986 NBA Finallerine getirdiler. Finale gelirken o dönemin hanedanı şampiyon Lakers’ı 5 maçta elediler. Serinin son 3 maçında, Olajuwon 40, 35 ve 30’ar sayı üreterek Rockets’ finale taşıdı. Boston Celtics, 1981 ve 1984 yıllarının şampiyonuydu. Larry Bird, Kevin McHale ve Robert Parish gibi oyunculardan kurulu bir kadrosu vardı ve Rockets’ı final serisinde 6 maçta yenmeyi başardılar. 1986-87 sezonunda, Sampson sürekli sakatlanmaya başladı ve takip eden sezonda Golden State’le takas edildi. Olajuwon’ ın yaratıcı oyunu, onu bu oyunun en iyi büyük adamlarından biri yaptı. Olajuwon Rockets’ın 13 istatistiki kategoride lideriydi, skor, ribaund, top çalma ve blok... NBA En İyi İlk Beşi’ne (1987-89), NBA En İyi Savunma Beşi’ne (1987,88 ve 90) seçildi ve pivot olarak oynamaya başladığı dönemde Batı All-Star takımının 3 yıl ardarda (1987-90) pivotu oldu. Olajuwon düzenli olarak sayı, ribaund, blok ve top çalma istatistiklerinde lig liderleri arasında yer aldı. Ribaund kralı olduğu 1989 ve 1990 yıllarında, 13.5 ve 14.0 ribaund ortalamalarıyla oynadı. Ve 1989’da iki sezon ardarda sayı, ribaund, top çalma ve blok ortalamalarında ligin ilk 10’u arasında yer alan ilk oyuncu oldu. Aynı yıl bir maçta Milwaukee Bucks’a karşı 18 sayı 16 ribaund, 11 blok ve 10 asist ile oynayarak quadruple-double (4 istatistikte çift haneli rakam ulaşma) yaptı. Bunun yanında 1989-90 sezonunda 4.59 ve 1990-91 sezonunda 3.59’luk blok ortalamalarıyla NBA’in lideri oldu. Bu tempoda Olajuwon, iki kez sakatlandı. 1990-91 sezonunun ortasında Chicago’lu Bill Cartwright’ın parmağı gözüne geldi ve göz yuvarlığındaki kemikler çatladı. Bu yüzden Hakeem 25 maç kaçırdı. 1991-92 sezonunun başında da kalp rahatsızlığı nedeniyle 7 maç kaçırdı. Olajuwon’un oyununa karşın Rockets 1986 NBA Finalleri’ne kaldıklarından beri vasat bir durumdaydı. Houston 1988’den 1992’ye kadar bir playoff serisi kazanamadı. Fakat 1992-93 sezonu başlangıcında kariyerinin ortalarına gelmiş olan Olajuwon daha da iyi oynamaya başladı ve kendisiyle birlikte Rockets’ı da yeni başarılara doğru sürükledi. Durgunlaşan kontrat görüşmeleri nedeniyle, herkes Hakeem’in 1991-92 kampı sonunda Houston için son maçını oynadığını düşünüyordu. Fakat Rockets’ın Japonya’da 1992-93 sezonunun Seattle’a karşı oynadığı ilk iki maçından sonra; Olajuwon ve Houston’ın Sahibi Charlie Thomas, aralarındaki prüzleri giderdi. Sonraki üç sezonda Hakeem, 26.1, 27.3 ve 27.8 sayı ortalamalarıyla oynadı. Kontrat tartışmalarının Olajuwon’un 1991-92 performansını etkileyip etkilemediğini bilemeyiz fakat o yıl Hakeem’in NBA En İyi İlk Beşi’ne ya da NBA En İyi Savunma Beşi’ne seçilemediği ilk sezonuydu. 1992-93 sezonunda kesin bir şekilde performansını arttırdı. Koç Rudy Tomjanovich Rockets’la ilk tam sezonuna başlamıştı. Takıma savunma yaptırmaya ve Olajuwon’u desteklemesini sağlamaya çalışıyordu. 8 yıllık tecrübesiyle Olajuwon, 2 Nisan 1993 tarihinde Amerikan vatandaşı oldu. 26.1 sayı, 13.0 ribaund ve 4.17 blok ortalamaları yakarlarken 4 sezonda 3. kez blok kralı olmuş oluyordu. Daha önemlisi, Rockets’ı önceki yılın 42-40’lık derecesinden 55-27’lik dereceye yükselterek Ortabatı Grubu şampiyonu yapıyordu. Sezon sonunda, Olajuwon MVP ödülü oylamasında Charles Barkley’nin ardından ikinci oldu. Bunun yanı sıra ilk kez Yılın En İyi Savunmacısı ödülünü alırken, Yılın En İyi İlk Beşi ve Yılın Savunma İlk Beşi’ne seçildi. Atletik yapısıyla Muhammed Ali’ye benzetilen Olajuwon, yeni çizgi spinleri, fadeaway şutları ve zıplamaları ile hücumda durdurulamaz bir oyuncu haline geldi. “Hakeem the Dream” lakabını aldı. Arkası dönük ve yüz yüze oyunlarındaki değişik hareketleri ve kendine has fakeleri “Dream Shake” olarak isimlendirilmeye başlandı. 1995 sezonu playofflarında Houston ikinci NBA şampiyonluğunu kazanırken, San Antonio ve Orlando’yu yendi. İki takım da çok iyi pivotlara sahip olmasına rağmen Olajuwon’un hareketleri karşısında çaresiz kaldılar. Bir dergiye konuşan San Antonio oyuncusu David Robinson, “Hakeem’i çözmek?, Onu çözemezsiniz.” dedi. Orlandolu Shaquille O’Neal da final serisinde süpürüldükten sonra, “5 özel hareketi var ve bu hareketleri 4 farklı şekilde yapabiliyor. Bu da ona 20 hareket kazandırıyor” dedi. Yeni Olajuwon, savunmada ve hücumda takımının tüm sorumluluğunu alıyor ve takımına kusursuz bir şekilde liderlik yapıyordu. Bu performansı Rockets’ın 1993 Batı Konferansı Yarı Finalleri’ne geldiğinde ortaya çıkıyordu. Yine de Rockets serinin 7. maçında Gary Payton ve genç oyuncu Shawn Kemp’in liderliğindeki Sonics’e uzatmalarda 103-100 kaybediyordu. Fakat 1993-94 sezonunda Olajuwon Houston’ı ilk NBA şampiyonluğuna ulaştırırken hem Normal Sezon hem de NBA Finalleri MVP ödüllerini alarak kariyerine yeni başarılar kattı. Bu muazzam başarılı normal sezonun ardından Houston pivotu ardarda 2. Yılın En İyi Savunmacısı ödülünü aldı. Rockets, şampiyonluğu Patrick Ewing’li New York karşısında 7 maçın ardından kazanmıştı. Hakeem’in defansif yönü serinin 6. maçının sonunda John Starks’ın maçı kazandırabilecek olan üçlüğüne yaptığı blok ile görülüyordu. 10 yıllık tecrübeye sahip olan Hakeem finallerde muhteşem oynamış ve 29.1 sayı, 9.1 ribaund ve 3.86 blok ortalamalarıyla oynamıştı. 1994-95 sezonunda, Olajuwon bir kariyer rekoru kırarak 27.8 sayı ve 10.8 ribaund ortalamalarını yakaladı. Olajuwon’un bu performansına rağmen ligin MVP ödülü Spurs’un lideri Robinson’a gitti. Olajuwon bunun yanı sıra Rockets’ın tüm zamanlarının skoreri Calvin Murphy’i geçerek en skorer oyuncusu oldu. Şubat ayında Olajuwon’un kolej takımından arkadaşı Drexler, Otis Thorpe karşılığında Portland’dan takas edildi. Houston Drexler’ı hazırlamaya çalışırken playofflara 6. sıradan girebildi. Fakat Drexler playofflarda muhteşemdi ve Olajuwon playofflarda gerçekleştirdiği .531 isabet yüzdesi ile 33 sayı, 10.3 ribaund, 4.5 asist, 1.2 top çalma ve 2.81 blok ortalamalarıyla takımına ikinci şampiyonluğunu kazandırıyordu. Hakeem Batı Konferansı Finalleri’nde Spurs’le oynadıkları seride Robinson’ın 25.5 sayı ortalamasına karşılık 35.3 sayı ortalaması tutturdu. NBA Finallerinde Houston, ligin yeni süper genç pivotu O’Neal’a sahip olan Orlando ile karşılaştı. Shaq’ın 28 sayı, 12.5 ribaund ve 6.3 asist ortalamalarına karşılık olarak Olajuwon 32.8 sayı, 11.5 ribaund ve 5.5 asist ortalamalarıyla oynadı. İki pivot arasında belirgin bir üstünlük olmamasına karşın Houston, Orlando’yu süpürdü. Ve Olajuwon ikinci kez NBA Finalleri MVP ödülünü aldı. Olajuwon dini inancının onun kariyerine çok katkıda bulunduğuna inanıyordu. NBA sezonu boyunca İslam’ın Ramazan ayına dikkat ederek orucunu tutuyordu. Öğleden sonra oynanan maçların sonunda bile su içme ihtiyacı olmasına karşın “Kendimi çok enerjik hissediyorum, bomba gibiyim. Ve gün batımında içeceğim su çok kıymetli” diyerek orucunu bozmuyordu. Kazanılan şampiyonluklardan sonra Olajuwon, iki sezon daha bu yaratıcı oyununu sürdürdü. Buna rağmen takımı 1996 Konferans Yarı Finalleri’nde Sonics tarafından süpürüldü. Barkley’nin takıma katılmasından önceki 1996-97 sezonunda da Rockets, Batı Konferansı Finalleri’nde Utah Jazz’a 6 maç sonunda kaybetti. 1997-98 sezonunun başında, Olajuwon sakatlıklar dolayısıyla maçlar kaçırmaya başladı ve sadece 47 maçta oynayabildi. NBA’de lockoutun olduğu 1998-99 sezonunda geri dönüş yaptı. Fakat artık eskisi kadar etkili olamıyordu ve Houston’da iki yıl daha oynayıp 12 sayı ve 7.5 ribaund ortalamaları yakaladı. Ve son olarak Toronto Raptors formasıyla bir sezon daha oynadıktan sonra basketbolu bıraktı. Rockets’ın tüm zamanlarında bir çok kategoride rekorları olan efsane oyuncunun 34 numaralı forması da 9 Kasım 2002 tarihinde düzenlenen bir törenle emekli edildi. Kariyer Tablosu Maç İ.Y. 3İ.Y. S.A.Y. Rib. R.O. Ast. A.O. T.Ç. Blk. Sayı S.O. 1238 51.3 20.2 71.2 13748 11.1 3058 2.5 2162 3830 26946 21.8 |
|
||||
REFER ALSTON
New York sokak basketbolunun yetistirdigi en onemli guardlardan, Coney Island'in gururu Stephon Marbury onun icin "Karsisina ciktiginizda madara olmamaniz imkansiz. Itiraf ediyorum, ona karsi oynamaktan korkuyorum." diyor. Kobe Bryant, Allen Iverson, Steve Francis gibi ultra guardlar onun ismini duyunca irkiliyorlar ve saygi duyuyorlar. Bucks'in insan azmani forveti Anthony Mason bir keresinde "bana onu tutturamazsiniz" deyip, onu savunmamak icin maci yarim biraktigini hatirliyor. Kim bu adam diyeceksiniz? Adi ne? Hangi takimda oynuyor? Ortalama bir NBA takipcisiyseniz icin Rafer Alston ismi sizin icin fazla bir sey ifade etmeyecektir. Hatta 1.88m boyunda 79 kilo agirliginda baygin bakisli point guardin 8 Ocak gunu sakatliklar yuzunden artik sahaya cikartacak 8 oyuncuyu bulmakta zorlanan Toronto Raptors tarafindan 10 gunluk kontrata baglandigindan bir coklarinin haberi oldugunu sanmiyorum. Sonucta Alston 1998 yilinda 2. tur 39. sirada Milwaukee Bucks tarafindan draft edilmis, 1 yil CBA surgunlugunun ardindan 3 yil Milwaukee'de yedek sirasinin sonlarinda oturmus ve bu 3 yil boyunca sadece 114 macta forma giyip 3.0 sayi 2.1 asist ortalamalari tutturabilmis bir oyuncu. Oysa, bir coklari icin Rafer Alston'in Toronto Raptors ile 10 gunluk de olsa bir sozlesme imzalamis olmasi heyecan verici bir olaydi. cunku Starburylerin, Kobelerin, Iversonlarin yureklerine korku salan sokak basketbolunun gelmis gecmis en buyuk oyuncularindan Rafer Alston veya sokak basketbolu dunyasindaki ismiyle "Skip To My Lou" bir kez daha NBA'de kendisini ispat etmek icin ufakta olsa bir sans yakalamisti. -------------------------------------------------------------------------------- Mekan: Harlem/NewYork 155. cadde uzerindeki Rucker Park. Sokak basketbolunun Mekke'si. 1946 yilinda Holcombe Rucker tarafindan kurulan ve yillar gectikce buyuyen bir basketbol mabedi. Gecmiste Earl"The GOAT" Manigault, Herman"Helicopter"Knowings,John Hammond gibi streetball efsanelerinin, Kareem Abdul-Jabbar, Connie "The Hawk" Hawkins, Julius "Dr.J" Erving gibi NBA yildizlarinin,gunumuzde ise yaz aylarinda Kobe Bryant, Allen Iverson gibi yeni yildizlarin, adi sani duyulmamis ancak yetenekleri en ust seviyede olan ve hayatin cilveleri yuzunden spot isiklarindan nasibini alamamis oyuncularla dise dis kana kan mucadele verdikleri arena. Ve "Skip To My Lou". Bu arenanin gercek krali. Burada Rafer Alston yok, herkesin dilinde bir tek isim var "Skip". Skip'in izleyen onbinlerce kisinin bir cogu Skip'in gercek adini bilmez bile. O, onlar icin inanilmaz bir ball-handling yetenegine sahip, agizlarin bir karis acik kalmasina neden olan paslar verebilen, asfalt zeminde alt edildigi gorulmeyen insan ustu bir varlik, bir point guard degil, bir point God (Point guard sozune ithafen Rafer Alston'a verilmis bir baska lakap. Sayi Tanrisi manasinda) -------------------------------------------------------------------------------- Streetball denilince akla ilk gelen sey efsanelerdir. Bazilari 1.5 metre ziplayan havada iki kere 360 derece dondukten sonra smac yapan oyuncular gorduklerini, bazilari butun gun tek bir sut kacirmayan sutorleri izlediklerini anlatirlar. Bunlarin cogu hayaldir veya abartidir. Oysa Skip'in yaptigi hareketlerin bir coklarinin sahitleri su anda NBA'de oynayan ve milyonlarca dolar kazanan super yildizlar. Skip'in...pardon Rafer Alston'in 3 yil boyunca Milwaukee'de benchte oturmasina neden olan Bucks guardi Sam Cassell, ilk kez 1996 yilinda izledigi Skip'in yaptigi bir hareketi hayati boyunca unutmayacagini soyluyor. Cassell'in hikayesine gore Skip'in kurbani Fenerbahce ve Efes Pilsen formalari giymis olan, 2000 yilinda beklenmedik olumuyle tum hayranlarini yasa bogan eki Syracuse Universitesi yildizi rahmetli Conrad McRae: "Bir macta Skip, Conrad'i 1'e1 yakaladi. Ikiside zipladi. Herkes turnikeye kalkan Skip'in topu beynine yiyecegini dusunurken, o havada topu sag kolundan yuvarlamaya basladi. Top, sag kolundan omuzlarina oradan sol koluna ve oradan da trailer olarak gelen takim arkadasinin ellerine dustu. sahit oldugum seye ne ben ne Conrad, ne de parktaki izleyiciler inanamadik." -------------------------------------------------------------------------------- Bir baska ani ise Stephon Marbury'den. Marbury'nin anisindaki kurban da ne tesaduftur ki yine eski bir Efesli olan point guard Kareem Reid: "Rafer, topla muthis suratli driplinglerle yari sahayi gecerken, ne olup bittigini anlayamayan Kareem Reid, birazda sinirinden Rafer'i arkadan itti. Rafer dengesini kaybetti fakat dusmedi. Dengesini toparlayinca Alston, topu Reid'in uzerine dogru savurdu. Topun yuzune carpacagini sanan Reid, elleriyle yuzunu kapadi. Oysa top bir adim onune dustu ve geri sekerek yeniden Rafer'in eline gelmisti. Reid'in, ellerini yuzunden cektiginde, kendisine alayi bir sekilde gulen yuzlerce kisiyle karsilastigi sahne hayatimda yasadigim en komik anlardan biridir." -------------------------------------------------------------------------------- Boylesi yetenekli bir oyuncu olan ve 13 yasindan beri sokak basketbolunun soz sahiplerinden olan "Skip"i, bir cok yetenekli streetball oyuncusundan ayiran bir baska ozelligi ise disiplinli ve dogru kararlar verebilen bir insan olmasi. Uyusturucu ve alkol bataginda curuyup giden, kotu arkadaslari yuzunden hayatlari serseri bir kursunla son bulan streetball yildizlarinin aksine Rafer Alston, Harlem'den cikmayi basardi. Yeteneklerini organize basketbola adapte ederek, sadece bir "playground" yildizi olmadigini kanitladi. Zorlu yollardan gecmesine ragmen hicbir zaman yilmadi, kolay yolu secmedi. Cardozo Lisesi'nde basarili bir basketbol kariyeri gecirmesine ragmen derslerinde yasadigi problemler yuzunden bu okulu bitiremedi. Lise mezuniyet diplomasini North Carolina'daki Laurinburg Lisesi'nden alabildi. Gozunu NBA'e diken Alston, Ventura universitesi, Fresno Community College ve Fresno State universitesi'nde gecirdigi kolej kariyerinin son yilinda Fresno State'deki basarili oyunlari sayesinde NBA scoutlarinin begenisini kazandi ve 1998 NBA Draft'indan Milwaukee tarafindan 2. turda secildi. Lokavt nedeniyle sekteye ugrayan 1998-99 sezonunu CBA'de gecirdikten sonra 1999-00 sezonu icin Milwaukee'ye geldi. Onun yeteneklerinin herkes farkindaydi. Takim arkadaslari Sam Cassell, Ray Allen, ona hep destek oldular ama coach George Karl'in yildizi Alston ile bir turlu barismadi. -------------------------------------------------------------------------------- Alston 3 yil oynadigi Milwaukee'de belkide NBA tarihinin en az sure bulan back-up guardlarindan biri oldu. Alston'in NBA gunleri kara bulutlarla ortulu gecerken, yazlari yine Harlem'e Rucker Park'a donuyor ve kendini tatmin etmek icin parka ziyarete gelen NBA yildizlarini, bir cok takimda ilk 5 baslayan point guardlari, mahvetmeye devam ediyordu. Bu arada hip-hop ve streetball kulturunun harmanindan dogan unlu spor urunleri ureticisi AND 1 firmasi "Skip" ile anlasma yaparak onun dunya capinda taninmasina neden olan AND 1 Mixtape video serilerinde yer almasini sasladi. Dunya artik "Skip To My Lou", "Hot Sauce", "High Octane" gibi streetball efsanelerinin hareketlerini yapmaya calisan milyonlarca genc basketbolcu ile dolu. -------------------------------------------------------------------------------- Ancak efsane olmak Alston'a yetmiyordu. Onun hedefi hala daha NBA'de varolabilecegini ispat etmekti. 2002-03 sezonu oncesinde Golden State'in hazirlik kampina cagrildiginda bu kez kendisine bir yuva buldugunu hissetmisti. Ancak, sezon baslamadan 1 hafta once Warriors onu takimdan kesti. Sezon ortasinda bir NBA takiminin kendisine sans verecegi umuduyla Alston solugu NBDL takimlarindan Mobile Revelers'da aldi. Ve 8 Ocak gunu o sans Alston'in kapisini caldi. Toronto Raptors 10 gunluk de olsa bu streetball efsanesine bir sans vermek istiyordu. Alston'in yeteneklerinin farkinda olan Raptors coachu Lenny Wilkens, Milwaukee'de 3 yil Sam Cassell'in arkasinda kendisini curumeye mahkum eden coach George Karl'in aksine, 26 yasindaki guarda yeteneklerini sergileme imkani verdi. Alston, verilen bu sansi iyi degerlendirdi. Raptors formasiyla oynadigi 5 macta benchten geldi ve mac basina 32.6 dakika da 12.2 sayi 7.0 asist 4.2 ribaund 1.2 top calma ortalamalari yakaladi. Alston'in benchten gelerek getirdigi dinamizm takim arkadaslarini da atesledi. Bunun sonucunda Raptors, uzun bir zaman sonra galibiyetle tanisirken, Alston'da odul olarak 18 Ocak gunu sezon sonuna kadar takimda kalma garantisini cebine koydu. Kici kirik point guardlarin haksiz sekilde milyonlarca dolar kazandiklari su gunlerde nesli tukenen saf bir point guard olan Rafer "Skip To My Lou" Alston'i oynarken gormek sadece biz basketbolseverler icin degil, NBA icinde buyuk bir olay olmali diye dusunuyorum. |
|
||||
WILT "THE STILT" CHAMBERLAIN
Tam Adı: Wilton Norman Chamberlain Doğum Tarihi: 21/8/1936 Philadelphia Boy: 7-1; Kilo: 275 lbs. Lise: Overbrook (Philadelphia) Üniversite: Kansas Draft: Philadelphia Warriors (1956) Transfer: Philadelphia 76ers'a 15/1/1965, Los Angeles Lakers'a 9/7/1968 O basketbolun durdurulamaz gücüydü, inanılamayacak bir ofansif güce sahipti. Insanlara sorun "Basketbol oynamış en mükemmel oyuncular kimlerdi?". Herkes Wilt Chamberlain'i ya zirveye ya da ilk üç'e koyar. Dünyadaki çok az sporcunun sahip olduğu oyuna hakim olma yeteneği, skor yapma ve ribaund alma yeteneği karşısında rakip takım; onu durdurmak için ikili ve üçlü sıkıştırmaları, kasti faulleri kullanıyordu. Rekor kitapları Chamberlain’in yaptıklarından çokça bahseder. O, NBA tarihinin bir sezonda 4,000 sayı atan ilk oyuncusu. O, NBA tarihindeki bir maçta;e n fazla sayı yapma rekorunu 100 sayıyla elinde tutan, ard arda en fazla basket yapan (18) ve en fazla ribaund alan oyuncu (55). Belki de onun en inanılmaz rekoru; 1961-62 sezonundaki maç başına ortalama 50,4 sayı atmasıdır. Bu değilse bile belki de; maç başına ortalama 48,5 dakika oyunda kalmasıdır. O, basketboldan kariyerindeki 31,419 sayıyla ayrıldı. Kareem Abdul-Jabbar, Karl Malone ve Michael Jordan’dan sonra en fazla sayı atan oyuncu oldu. 23,924 ribaundla en fazla ribaund alan oyuncu.O, bir sezonda en fazla sayı atma rekorunu yedi yıl kaybetmeden elinde tuttu. O, kariyerinin, 14 sezonunun 11’inde ligin en fazla ribaund alan oyuncusuydu. Onun bencil bir oyuncu olmadığını kanıtlayan NBA’deki en fazla asist yapma rekorunu 1967-68 sezonunda elde etmiş olması. Ama en etkileyici rekorları sayı yapma istatisliklerinde.En fazla maçta (118 maç) elliden fazla sayı yapma rekoru, ard arda (14 maç) kırkın üzerinde sayı yapılan maç rekoru, ard arda (65 maç) otuzun üzerinde sayı yapılan maç rekoru, ard arda (126 maç) yirminin üzerinde sayı yapılan maç rekoru, en fazla sayı atan çaylak rekoru (maç başına 37,6 sayı ile), en fazla bir sezonda basket yapma oranını (.727.) elinde tutuyor ve bu rekorların hepsinde ikinci sırada olan oyunculara fark atmış durumda.Onun adına skor rekorları kitaplarında sıklıkla rastlanıyor. Onun adı NBA’de skorla ilgili her türlü soruya cevap olabilir. Kariyeri boyunca, onun başarıları birçok kuralın değişimini hızlandırdı. Değişen kurallar arasında; çizgilerin genişletilmesi, ofansif goaltending’in kaldırılması, faul atışlarındaki kuralların değiştirilmesi bulunuyor. (Chamberlain faul atışlarını, faul çizgisinin gerisinden zıplayarak atıyordu.) Hiçbir oyuncu onun gibi efsaneler yazmamıştır. Şu anda hayal etmek o kadar güç ki, şu anki oyuncuların Chamberlain gibi bir devasa oyuncuya karşı oynaması…Chamberlain eşleştiği herkesten uzun olmasını bir yana bırakın, hepsinden daha yetenekliydi. Chamberlain 2.18 metre ve 125 kiloydu, kariyeri boyunca vücuduna 11 kilo kas ekleyerek 136 kiloya çıktı. Tom Meschery, Philadelphia Daily News gazetesine “Chamberlain’e karşı oynamak istiyorum” diye yazı vermişti. Maç gününde; Meschery topu içeride aldı ve şut çekmeden once dört kez fake attı. Chamberlain topu bloklayarak yere düşürttü. Meschery topu tekrar çaldı ve tam şuta kalkarken Chamberlain ona bir blok daha koydu. Kızgın ve sinirli olan Seattle oyuncusu, Chamberlain’e doğru çılgınca koşmaya başladı. Onu gören Chamberlain, 2.01’lik Meschery’nin kafasını onu incitmeden tuttu ve kendinden uzaklaştırdı. Üçüncü yumruk sallamasından sonra, Chamberlain; ”Bu kadar yeter!” dedi ve Meschery durdu. Chamberlain'in efsanevi bir gücü vardı. Rod Thorn, -oyunculuk, koçluk, genel menajerlik ve NBA yorumculuğu görevlerinde bulunan- Chamberlain'in 2.08’lik 100 kilo ağırlığındaki bir oyuncuyu yerden kavrayıp bir tüy gibi yukarıya kaldırdığını anımsıyor. Chamberlain; kendi zamanında, smaçları bloklayabilen sayılı oyunculardan biriydi. 1968’de New York oyuncusu Walt Bellamy, Chamberlain’in üzerinden smaç basmaya kalktı ki kendisi 2.13 m boyunda ve 111 kilo ağırlığındaydı. Bu olayı bir seyirci şöyle anlatıyor: ”Bellamy geri sekti! Smaçlarken Chamberlain topun üstüne elini koydu ve top kortun dışına çıktı. Aynı zamanda Bellamy de kortun dışına fırlamıştı.” Chamberlain; gücünü, kolej ve profosyonel oyunculuk zamanında geliştirmişti. Kolejdeki bir resminde, Chamberlain; zayıf, sıska, atik bir oyuncu gibi gözüküyordu ki o zamanlar 2.13 boyundaydı. Kolejde; Philadelphia’nın Overbook High sezonunda, takımını rekorlara geçirdi. (19-2,19-0,18-1). O zamanki takım koçu; Chamberlain’in bütün nimetlerinden yararlanıyodu. Antremanlarda; takım oyuncuları; ”Serbest atış kaçırma” antremanı yapıyolardı! Çünkü onların kaçırdığı serbest atışları Chamberlain tamamlayıp, iki sayıya çeviriyordu. Goaltending’in yasak olmadığı zamanlarda; Chamberlain, bazen takım arkadaşlarının; potaya girecek olan şutlarını; onları sinirlendirmek için çeliyordu. Hazırlık yıllarında, kendi yetenekleriyle kazandığı maçlarda; 90, 74, 71 sayı atıyordu. Bu yıllarda toplam 2,206 sayısı vardı. on yıllarında ortalama 44,5 sayıyla oynuyordu. 90 sayı attığı maçta; attığı onca sayının altmışını; ikinci yarıda 12 dakikada atmıştı. Bundan sonra Chamberlain; 1991’de Philadelphia Inquirer’a: ”Benim yaptığım hiçbirşey değil. Hele karşı takımın topu dondurmaya çalıştığını düşünürseniz; önemli birşey yapmadığımı anlarsınız” şeklinde bir açıklama yaptı. Onun lakaplarından birisi olan “The Stilt”; bir gazeteci tarafından koyulmuştu. Chamberlain bu isimden nefret ediyordu.”Goliah” gibi diğer lakaplar onun boyu ile ilgiliydi.”Dippy” ve “Dipper” ise onun akıl erdiremediği lakaplardı. Bu lakaplerın soraki versiyonu “Big Dipper” ise şu şekilde oluştu; Chamberlain kapılardan geçerken süerkli kafasını eğiyordu. Bu yüzden yakın arkadaşları ona bu ismi verdi ve bu isim böyle kaldı. 1995’te Chamberlain; Kansas Universtesi’nde oynayacağını söyledi. Ama NCAA kuralları; üniversitede oynayan birinci sınıf öğrencilerini yasaklıyordu ve Chamberlain Kansas’da “birinci sınıf öğrencisi” takımına koyulmuştu. Chameberlain’in ilk savaşı üniversiteye karşı olmuştu ki üniversite o yıllarda şampiyonluk için favori gösteriliyordu. Chamberlain; eski günleri anlatırken şöyle söylüyordu: ”Onları 81’e 71 ezdik. Ben kırk ya da kırk iki sayı attım, otuz ribaund aldım, on beş de blok yaptım. Çünkü onlara başarıp, başaramıyacağımı göstermek zorundaydım.” 3 Aralık 1965’de Chamberlain; Jayhawks ile Northwestern’e karşı ilk sınavına çıktı. 87-59 kazandıkları maçta 52 sayı attı ve okul rekorunu kırdı. Chamberlain Kansas’dayken; North Carolina’ya karşı oynadığı şampiyonluk maçında takımını sırtlamıştı. Bu maçta North Carolina; Kansas’ı 1 sayı farkla; 3. uzatmada yemiş olmasına rağmen Chamberlain; turnuvada en fazla göze çarpan oyuncuydu. Bundan sonraki yılda Chamberlain; All-Conference ve All-America takımlarına seçildi. Big Eight track and field Championship ‘i kazanarak; atletik yeteneğini ispatladı. Kansas’da oynarken profesyonel olmak istedi ama NBA’in bir kuralı yüzünden (sınıfını bitiremeyen oyuncular hakkında), profesyonel olması bir sene gecikti. Chamberlain’de bir yılı (1958-59), Harlem Globetrotters’da oynayarak geçirdi. Bu yılda; 50,000$ gibi o zamana göre astronomik bir para aldı. 1995’de NBA; özel bir draft kuralı başlattı. Bu kurala göre; NBA takımları kendi yöresinde olan kolejden bir oyuncuyu draft etme hakkına sahipti. Bu kuralla Chamberlain; Kansas’da bir takıma draft edilicekti. Ama Eddie Gottlieb; (NBA’in temellerini atan birisi. Aynı zamanda Philadelphia Warriors’un da sahibiydi.) Chamberlain’in Philadelphia’da büyüdüğünü ve lise yıllarında üne kavuştuğunu, onun lise yıllarında Kansas’da takım olmadığını, yani Philadelphia’ya ait olduğunu söyledi. Bu konuda NBA de onu haklı buldu. Chamberlain bu sayede, NBA tarihindeki ilk liseyi geçirdiği yerdeki bir takıma draft edilen oyuncu oldu. 1959-60 sezonunda Chamberlain, en sonunda Philadelphia formasıyla sahaya çıktı. Basketbol dünyası bu hareketli “küçük dev” i izlemek için sabırsızlanıyodu. Ondan çok şey bekliyorlardı ve hayal kırıklığına da uğramadılar. İlk maçta, Knicks’e karşı 43 sayı attı ve 28 ribaund aldı. İnanılmaz çaylak yılında Chamberlain; 37,6 sayı ve 27,0 ribaund ortalamasıyla o yılın “En iyi Çaylak” , “All-Star maçının en değerli oyucusu” , “Sezonun en değerli oyuncusu” oldu. Ayrıca “All-NBA first team” e de seçilmişti. Bu ödüllerin aynısını Wes Unseld de 1968-69 sezonunda alabildi. Ona en çok yaklaşan kişi Wes olmuş oldu. Chamberlainli Warriors, finale kadar adım adım yükseldi ve sonunda 1960 finalinde Boston Celtics ile karşılaştı. NBA’deki ve muhtemelen diğer bütün sporlardaki en büyük kişisel yetenek savaşı bu maçta Chamberlin ve Bill Russell arasında yaşanacaktı. Chamberlain bu seride Bill Russell’den 81 sayı fazla atmasına rağmen Celtics seriyi 4-2 kazandı. Chamberlain’in en yetersiz sezonu ona pahalıya patlamıştı. Boston maçları sonrası fanlarını üzen bir açıklama yaptı ve basketbolu bırakacağını belirtti. Çünkü rakipleri tarafından çok fazla yıpratılıyordu, çok fazla darbe alıyordu. Eğer bir sezon daha böyle olursa o da kendisine yapılan hareketlere karşılık vereceğini düşünüyordu ve bu istediği bir şey değildi. Chamberlain’in oynadığı ilk sezonda ve sonraki sezonlarda rakip takım koçları; Chamberlain’i nasıl durduracaklarını, onunla nasıl başa çıkacaklarını bilmiyorlardı. Tom Heinson (Celtics’in forveti ve NBA spikeri) Chamberlain’i durdurmak için neler yaptıklarını 1991’de Philadelphia Daily News’e şöyle açıklıyor: ”Onun zayıf noktasını yakaladık ve üzerine gittik. Onu faul atmaya zorlayacaktık ki zorladık. Bunu başarabilmek için ona o kadar vurduk ki herhalde NBA’de en fazla dayak yiyen oyuncu o’dur. Bu günlerde insanlar kasti faullerden, sert hareketlerden konuşuyor. Bizim Chamberlain’e yaptıklarımızın yarısı kasti hareketler ve sert faullerdi.” Devasa bir vücudu olmasına rağmen Chamberlain; vücudunu kullanmasını iyi biliyordu. O intikam almak isteyen, zarar vermek isteyen bir oyuncu değildi. Bir istatistikçi onun 14 yıllık kariyeri boyunca hiçbir oyunda (hazırlık maçları vs. de dahil, yaklaşık 1200 maç) faul prblemi yüzünden oyundan atılmadığını söylüyor. Bazı arkadaşları onun yeterince agresif bir oyuncu olmadığını söylüyorlardı. Ona: ”Hey Wilt, sadece topu değil, (Bill) Russell’ı da potadan geçirmelisin” diyorlardı. Ayrıca onun rakiplerine karşı çok nazik olduğunu söylüyorlardı. Bu olaylardan sonra Chamberlain tabi ki basketbolu bırakmadı. Kendisine yapılan hareketlerle başa çıkmayı, acıya daha fazla dayanmayı öğrendi. Kaslarını darbelere, dirseklere, yüklenmelere karşı daha da güçlendirdi. 1960-61 sezonunu 38,4 sayı ve 27,2 ribaund ortalamasıyla tamamladı. Bundan sonraki sezonda ise istatistiklerinde büyük bir artış oldu. Sezon ortalaması 50,4 sayıydı ve bir sezonda 4000 sayı atan tek oyuncu unvanına sahip oldu. 2 Mayıs 1962’de Chamberlain; sonsuza kadar kalacak bir rekora imza attı. New York Knicks’e karşı 100 sayı attı. Warriors maçı 169-147 kazandı. Söylenenlere göre Chamberlain; maçtan önceki gece her şeyden uzak durmuştu. Bu sayede Knicks e karşı hazır duruma gelmişti. Chamberlain o kadar hazırdı ki sezon istatistiği 0,506 iken 32 serbest atışın 28’ini saya çevirdi. Chamberlain bu maçta, 63 şutta 36 isabet buldu. Hoop dergisine yaptığı açıklamada: ”Aman Allah’ım! Bu kadar çok isabetsiz şutu ben mi attım. Ne berbat bir durum!” dedi. Maçın sonlarına doğru Warriors oyuncuları Chamberlain’a pas atmaktan vazeçmişlerdi. 1962’de Chamberlain San Francisco’ya gitti. 1962-63, 1963-64 sezonlarında da sayı liderliğini elinde tuttu. Warriors, finallerde Celtics’e karşı 5 maçta kaybetti. Chamberlain sezonun ortasında yuvaya yani Philadelphia’ya geri döndü. All-Star maçından 2 gün sonra (Bu maçta Chamberlain 20 sayı kaydetti ve 16 ribaund aldı.); 76ers’a takas edildi.(takas; Connie Dierkin, Lee Shaffer, Paul Neumann ve 150,000$ karşılığında gerçekleşti) Takastan sonra; Chamberlain’lı 76ers’ın kadrosunda Hal Greer, Larry Costello, Chet Walker ve Luke Jackson bulunuyordu. 1965-66 sezonunda Philadelphia 55-25 ile ligdeki en yüksek başarıyı elde etti ama doğu finallerinde Boston ile karşı karşıya geldi ve kaybetti.Yeni sezon başlangıcında kadrosuna Billy Cunningham’ı da katan 76ers, ilk 49 maçın 45’ini kazandı ve 68-13 ile lig tarihinin en iyi başarısını elde etti. Lig finalleri öncesinde 76ers Cincinnati’yi serbest bıraktı. Lig finalleri 76ers ile Boston Celtics’i tekrar karşı karşıya getirdi. Chamberlain ile Russell’ı da. Hayal kırıklığı olan yıllardan sonra Chamberlain ve 76ers; Celtics’in 8 yıldır elde ettiği şampiyonluğa son verdi. 76ers 6 maçta onları yenerek şampiyon oldu. 1961-62’deki yaptığı yüksek skorlardan sonra, Chamberlain’in ortalaması; 1967-68 sezonuna kadar yavaşça düştü. Bu sezonda 24,3 sayı ortalaması ile oynuyordu. Önceki sezonda ise 24,1 ile oynamıştı. Kariyerinin ilk yedi yılında Chamberlain; 39,4 sayı ortalaması ile oynuyordu ki ligde sayı krallığı da ona aitti. Bundan sonraki 7 yılında ise ortalama 20,7 sayı ile oynadı. Acaba bu düşüşün sebebi Chamberlain’in ilerleyen yaşı mıydı? Chamberlain öyle düşünmüyordu. Konu hakkında Philadelphia News’e açıklaması şuydu: ”Geçmişe baktığımda görüyorum ki; geçirdiğim ilk 7 yıl ile son 7 yıl arasında, sayı atmam anlamında şaka gibi bir fark var. Şut atmayı kestim. Çünkü koçlar bana şut atmamamı söyledi. Ben de atmadım. Bazen kendime ‘acaba yanlış mı yaptım?’ diye soruyorum.” Koçların ona “daha az şut at” demesinin sebebi, daha çok maç kazanmaya çalışmalarıydı. Çünkü Chamberlain’in 14 yıllık kariyeri boyunca ancak 2 kere NBA’in üst sıralarına çıkmışlardı. 1966-67 sezonunda; 76ers Koçu Alex Hannum; Chamberlain’den daha çok pas vermesini ve daha agresif bir savunma oyunu ortaya koymasını istedi. Bu taktik işe yaramıştı ama kariyerinde ilk defa sayı krallığını kaçırmıştı (24,1 sayı ortalaması ile) ama sezonun en yüksek yüzdeli atan oyuncusu olmuştu (0,683). En fazla ribaund alan oyuncu da oydu (24,2) ve en fazla asist yapan 3. oyuncuydu (7,8). Chamberlain yeni rolüne çok ciddi hazırlanmıştı, bu yüzden gelecek sezonda asist kralı oldu. 1967-68’de “All NBA first team” e 7. defa seçildi. Aynı zamanda 4. ve son defa ligin MVP’si de olmuştu. Doğu ligini kazandıktan sonra 76ers; 4 yılda 3. kez, kıta finallerinde Boston’a elendi. Bundan sonra da Chamberlain; Jerry Chambers, Archie Clark ve Darrall Imhoff karşılığında Lakers’e takas edildi. Son 5 yılını Lakers’ta geçirdi. Lakers’ın 5 sezonda 4 kez NBA finallerine katılmasına yardım etti. Onun en enteresan sezonu 1971-72 sezonuydu. Bu sezonda sadece 14,8 sayı ortalamasıyla oynadı fakat bu; onun diğer istatistiklerinin gelişmesine katkı sağladı. 35 yaşında 19,2 ribaund ortalamasıyla oynadı ve “All NBA Defansive team” e seçildi. Chamberlain mükemmel bir takım oyuncusu olmuştu. Gardları Jerry West, Gail Goodrich ve forvetleri Happy Hairston, Jim McMillian’ın tamamlayıcısı olmuştu. 1971-72 sezonunda 33 maç üst üste kazanarak NBA tarihine geçtiler. Bu sezonu 69-13 ile bitirerek NBA tarihine adlarını yazdırdılar. Bu istatistik 76ers’dakinden daha iyiydi ama Jordan ve Chicago Bulls; 1995-96’da 72-10’la onların bu rekorunu geride bırakmıştı. 1972-73 sezonunda emekliye ayrıldı. Diğer oyuncular gibi; 1 yılını koçluk yaparak geçirdi. Amerikan Basketbol Derneği’nin San Diego Conquistadors takımına koçluk yaptı. San Diego onun Oyuncu-Koç olmasını istedi fakat yasalar buna engel oldu. Chamberlain koçluktan sıkılmaya başladı. 1984’de Conan the Barbarian filminde oynadı. Bir aralar voleybol ilgisini çekmeye başlamıştı ayrıca tenis de oynadı, maraton koşuculuğu yaptı, polo bile oynadı. Hatta Muhammed Ali ile ağırsıklet maçı bile yapmak istedi. 50 yaşlarındayken, onun tekrar basketbol’a dönüp; 15-20 dakika oynayabileceği söylentileri dolaşmaya başladı. Chamberlain; bu habere olan ilgiden memnundu ve tadını çıkartıyordu. Fakat hiçbir takımın teklifiyle ilgilenmiyordu. Bu sıralarda kitap kurdu olmaya başlamıştı ki birkaç kitap da bastırmıştı. 1978’de Chamberlain; Naismith Memorial Basketball Hall of Fame’e laik görüldü ve 1996-97’de NBA 50th “Anniversary All-time Team” e seçildi. 12 Ekim 1999’da 63 yaşını geçtikten sonra; evinde Ursa Major denilen bir kalp rahatsızlığına yakalanarak öldü. Basketbol dünyasından bir yıldız daha kaymıştı. NBA “Big Dipper”ını kaybetmişti. Fakat onun adı ölümünden sonra bile yıllarca anılacak. Kariyer Tablosu Maç İ.Y. S.A.Y. Rib. R.O. Ast. A.O. Sayı S.O. 1045 54 51 23924 22.9 4643 4.4 31419 30.1 |
|
||||
PETE "PISTOL" MARAVICH
Tam Adı: Peter Press Maravich Doğum Tarihi: 6/22/47 in Aliquippa, Pa Boy: 6-5; Kilo: 200 lbs. Lise: Daniel (Clemson, S.C.); Needham Broughton (Raleigh, N.C.); Edwards Military Institute (Salemburg, N.C.) Üniversite: Louisiana State Draft: Atlanta Hawks, 1970 O, basketbol kariyeri boyunca kaybedenler sınıfında yer almış bir efsane. O, parmaklarını şampiyonluk yüzükleriyle donatamamış bir “point god”. O, bireysel başarıların ötesine gidememiş bir Hall of Fame. O, aramızdan ayrılmasının üzerinden çok zaman geçmiş olsa da hala kendinden bahsettirebilen bir fenomen. Ve o, basketbol tarihinin en gösterişli Şovmen’i. O; Pete “Pistol” Maravich... PISTOL PETE NBA tarihine yön vermek... Hemen herkes; Julius “Dr. J.” Erving’in, Michael Jordan’ın NBA liginin gidişatını değiştirdiğini, bu ligi olduğundan çok farklı noktalara taşıdığını kabul eder. Ancak Pistol Pete’in de zamanında bir çok tabuyu yıktığını da kabul etmek gerekir. Pistol Pete; o zamanlar sıradan, gösterişsiz, uzun oyuncuların hakim olduğu, ribaund ve savunmanın ön plana çıktığı bir lig olan NBA’de devrim yaratmış oyuncuların başında yer alır. Gösterişli ve şov ağırlıklı oyun tarzının yanında dış görüntüsüyle de zamanında kendinden sıkça bahsettiren Pete, bir çok günümüz yıldızına da örnek olmuştur. Ki Bob Cousy’den sonra oyunu gösterişe döken ilk oyuncu olduğu düşünülür... ÇOCUKLUK YILLARI Hayatını basketbol topuna adayan bir “çocuk”... Pete Maravich’in çocukluğu da; tıpkı bir çok NBA oyuncusunun olduğu gibi zor şartlarda geçti. Hayatının çok erken vakitlerinde kendini; kavga, çatışma ve yasa dışı işlerin had safhada olduğu bir bölgede buldu. Aynı zamanlarda, bu kötü durumdan kurtulabilmenin yolunun basketbolden geçtiğinin farkına varmıştı. Hayat felsefesinin ana teması basketboldü. Yeteneklerinin sınırlı olduğunun farkındaydı. Ancak farkında olduğu bir şey daha vardı, o da; yeteneğini en üst düzeye çıkarabilmenin de kendi elinde olduğuydu. Ona bu konuda, başarısız bir koçluk kariyeri olan babası Press de oldukça yardım etmişti. Pistol’ın yaşı ilerlerken ilgi alanları da zamanla azalıyor, günlerini tamamen basketbol topuyla geçiriyordu. Pete herkesten çok çalıştığı takdirde zirveye ulaşabileceğini biliyordu. Ve bu doğrultuda fundemantal çalışmalarını çok disiplinli bir biçimde yapmaya karar verdi. Zaman geçtikçe de kendini geliştirebildiği fark edilebiliyordu. Pete hedefini genç yaşlarda belirlemenin meyvelerini hayatının ilerleyen zamanlarında toplayacaktı. Pistol lise takımına 8. sınıfa giderken katıldı. Lise yıllarını üç farklı okulda geçirdi: Daniel (Clemson, S.C.) High School (1961-63), Needham Broughton (Raleigh, NC) (1963-65), Edward Military Institute (Salemberg, NC) (1965-66). Dersler onun ilgi alanına girmediği için lise yıllarında örnek gösterilebilecek bir öğrenci değildi fakat hiç kimseye benzemeyen basketbolü oynayış şekli ile de örnek bir sporcuydu. Hatta kimilerine göre basketbole ayırdığı zamanın yarısını derslerine ayırsaydı,dünya yeni bir bilim adamı kazanmış olurdu... LOUSIANA STATE VE KIRILAMAYAN REKORLAR NCAA ligi toplam kariyerinde 44.2 ayı ortalaması tutturan oyuncu... Kolejde ikinci yılını geçirirken Lousiana State University’e katılan Maravich, hala kırılamayan rekorların sahibi olmak için bir adım daha atmış oluyordu. İnanılmaz hareketlerini de kolejdeki ilk yıllarında görücüye çıkartmaya başladı. LSU yıllarında basketbol adına çok önemli düşüncelere sahip olmaya başlamıştı. Kazanmak elbette ki önemliydi ama seyirciyi mutlu edebilmek, onların ödediği paranın karşılığını almasını sağlayabilmek öncelikli düşüncesi haline gelmişti. Ve bu doğrultuda çıktığı maçlarda kaybeden takımın taraftarlarını bile mutlu etmeye başlamıştı. Pete aynı zamanda o zamanın basketbol anlayışını da değiştiriyordu. Oyunu daha şov ve gösterişli bir hale getiren Pistol, insanların beyinlerindeki tabuları da yıkıyordu. İnanılmaz performansıyla doğru orantılı olarak artan şöhreti onu şımartmıyor aksine daha mütevazı ve ne yaptığını bilen bir insan yapıyordu. Pistol insanüstü performanslarından sonra “Ben hadiseyi yemiş bitirmişim.” demiyor, aksine çalışmalarına daha da tempo kazandırıyordu. LSU’de okuduğu üç sezonda toplam 83 maç oynadı ve bunların 56’sında 40 ve üzerinde sayı üretti. Bir maçta da 69, başka bir maçta da 64 sayı atmayı başarmıştı. Toplam attığı sayı (3677) ve ortalaması (44.2) kategorilerinde NCAA rekorlarını elinde bulunduruyor. Şut denemesi (3.169), şut başarısı (1.387), serbest atış denemesi (1.152), serbest atış başarısı (893), en fazla 60 sayıyı geçme (4), en fazla 50 sayıyı geçme (28) ve en fazla 40 sayıyı geçme (56) kategorilerinde de rekor sahibi bir oyuncu. Pistol,bu kadar kişisel başarılara rağmen hiçbir zaman takımsal başarıyı yakalayamadı. 69-70 sezonunda NIT şampiyonluğuna yaklaşmışlardı aslında. Fakat çeyrek finallerde Oklahama karşısında mükemmel bir oyun ortaya koyan Pete sayesinde tur atlanmış ancak Pete’in bu zaferi kutlamak için gittiği gece kulübünde içkiyi fazla kaçırıp ertesi gün yarı finallerde yorgun olup kötü bir performans sergilemesi sebebiyle de elenmişlerdi... NBA YILLARI Gösterişli oyunun kutsal adamı... Son derece göz önünde geçen kolej macerasından sonra sıra kapağı profesyonel lige atmaya gelmişti. Bir çok takım Pete’e talip oldu. Çünkü; Pete demek seyirci demek, seyirci demek de para demekti. Bu yüzden dolarları Maravich’e saçmakta kimse bir sakınca görmüyordu. Pistol ilk profesyonel anlaşmasını Atlanta Hawks ile yaptı. Tahmin edilebileceği üzere de bu anlaşma o zamana kadar ki en büyük anlaşmaydı. Ve bir sürü insan sırf Maravich’i seyredebilmek için salonlara koştu. Pete’in gittiği deplasmanlarda seyirci rekorları kırılıyor, Hawks salonunu hiçbir zaman olmadığı kadar kalabalıklaştırabiliyordu. Çaylak sezonunda All-Rookie Team’e seçilen Maravich Hawks forması altında üç kez playoff’lara kalsa da daha ileriye gidememişti. Maravich Atlanta’da geçirdiği dört sezonda 302 maçta sahada yer aldı; 7325 sayı atıp, 24.2 sayı ve 5.5 asist ortalaması tutturdu. Maravich oyun tarzının yanı sıra dış görüntüsüyle de dönemin oyuncularından ayırt edilebiliyordu. Zaman zaman renk değiştiren saçları, o koşarken havada uçuştuğunda basketbol oyunu farklılaşıyor ve uzunların hakim olduğu sıkıcı oyun tarzından kurtuluyordu. Uzun konçlu çorapları ve günlük hayatta giydiği giysiler de bir çok gence ilham kaynağı oluyordu. 1974-75 sezonundan önce New Orleans Jazz’e geçen Maravich, Atlanta’da dört sezonda yaşayamadığı başarı sevincini burada yaşamak istiyordu. Aslında takımsal başarı dışında bir çok şeyi Jazz’ın başkentinde yaşayacaktı.1976-77 sezonunda sayı kralı (31.1) oldu, yine aynı yıl All-Nba First Team’e seçildi, beş kez All-Star maçına davet edildi, bir New York maçında 68 sayı attı. Fakat hiçbir zaman kariyerinin geri kalanında olduğu gibi şampiyonluk ve ya ona yakın bir şey yaşayamadı. Ama o her zaman seyircileri eğlendirdi, takımlarının biletlerini sattırdı. Basketbolu hiç olmadığı noktalara taşıdı. Bugün Jason Williams ve ya Rafer Alston’ın maç içinde korkarak yaptığı bazı estetik hareketleri Pete her maçta onlarca defa hiç korkmadan yaptı. Ve her hareketinde, her pasında ,her sayısında ayrı bir yaratıcılık vardı. Ve o tüm şovlarını kusursuz bir biçimde yaptı. Ta ki 1977-78 sezonunun ortasında ki bir Sixers maçına kadar. O maçta bir fast break sırasında takım arkadaşına bir pas yollamak için havaya sıçradı ve yere düştüğünde bir şeyler değişmişti. Pete sakatlandı ve bir daha hiçbir zaman eski formuna kavuşamadı. Sakatlanana kadar Jazz forması giydiği 264 maçta 26.2 sayı ortalaması tutturdu. Takip eden 78-79 sezonunda sadece 49 maçta görev alabildi ve 22.6 sayı averajı yakaladı. Tabii bu rakam iyi gözükse de Pistol’un oyununda eskisinden eser yoktu. Jazz formasıyla başladığı son NBA sezonunda (1979-80) Boston Celtics’e takas oldu. Celtics’e gidiş sebebi ise kariyerinde eksik olan yüzüğü kazanma ihtimaliydi. Fakat Pistol yeni kurulmuş Boston’da umduğundan daha az süre aldı ve aldığı bu az sürelere rağmen 13.7 sayı ortalaması tutturmayı başardı. Ne var ki Boston, playof’larda Philadelphia’ya elenmekten kurtulamadı. Pete çok önemli bir karar aşamasına gelmişti. Boston’ın kendine şampiyonluk yüzüğü kazandırabilecek bir takım olduğunun farkındaydı ancak süre alma ihtimali de çok azdı. Ve Pistol kararını verdi: Bir şampiyonluk yüzüğü uğruna tüm kariyerini lekeleyemezdi ve Boston’ın şampiyonluğunu bench’ten değil evden izlemeyi tercih etti. Kariyer ortalamaları da şu şekilde oluştu:658 maç, 15.984 toplam sayı, 24.2 sayı, 5.2 asist ve 4.2 ribaund. Pistol hayattaki tek arkadaşıyla yollarını ayırmıştı ve bir çıkmazın içerisindeydi. Babası kanserle verdiği savaştan galip çıkamayıp hayata gözlerini yummuştu. Annesi de kendini alkole verip intihara başvurmuştu. Pete ne yapacağını bilmiyor ve önüne gelen her şeyden yardım almaya çalışıyor, karşısına çıkan tüm olgular ile mutlu olmaya çalışıyordu. Ve para, şan şöhret gibi olgularla bulamadığı mutluluğu başka alanlarda aramayı denedi. Hayatı yavaş yavaş rayına oturmaya başladı ve hayatında hiç olmadığı kadar mutluydu. Eğitim seminerlerine katıldı, gençlere basketbolün temel ilkelerini öğretmek için kasetler doldurttu. O artık bir efsaneydi. Oyunu basketbola yeni başlayan gençlere öğretiliyor, gençler onun hücumdaki kurnaz oyun tarzını örnek alıyordu. Basketbolu taşıdığı nokta yüzünden herkes ona saygı gösteriyordu. Utah Jazz Ekim 1985’te “7 Maravich” formasını emekliye ayırıyordu. Daha sonra, 1986 yılında, 39 yaşındayken Naismith Memorial Basketball Hall of Fame’e seçildi. Ama Pistol Pete efsanesi, 5 Ocak 1988 sabahında, California’da bir basketbol maçı sırasında son buluyordu. O belki “Benim doğduğum zaman, basketbol topunu elime aldığım ilk andır.” derken elinde basketbol topu varken öleceğini hissetmiş olabilir. Çünkü eşi Jackie’nin dediğine göre hayattaki tek amacı basketbol oynarken ölmektir. Onun oyununu Jason Williams’ın gösterişli paslarında, Tim Duncan’ın işine verdiği ciddiyette, Ray Allen’ın şutlarında, Rafer Alston’ın akıl almaz turnikelerinde ve Allen Iverson’ın sayı yapma arzusunda görebiliyoruz. Ve anlıyoruz ki o ölmedi; hala buralarda ve bizimle... |
|
||||
DENVER‘İN HAYDUTU’ KENYON MARTIN
“The Thug” # 6 Kenyon Martin, hem savaşçı hem de yetenekli savunmacıların en son örneği. Yaptığı Her blok veya smaç sanki bir sanat eseriymiş gibi kendisine özgü bir güzellik taşımakta. Ve konu savunma olunca Kobe Bryant’tan Shaq’e, Paul Pierce’tan Jermaine O’Neil’a kadar bir çok oyuncu onun ilgi alanının içine girmekte Reenkarnasyon; Uzak Doğu inanışlarına -özellikle de Budizm’e- göre değişik bedenlerde ve belli aralıklarla ruhun tekrar tekrar ortaya çıkma haline reenkarnasyon yani yeniden doğuş denilmektedir. Brad Pitt’in “7 Years in Tibet” filmini seyreden okurlarımız (çoğunlukla da bayanlar) hatırlayacaktır. Pitt’in eğitmenliğini yaptığı küçük çocuk, aslında Budist inancına göre Tibet’in ruhani lideri Dalai Lama’nın ruhunun yeniden doğuşu olduğuna inanılarak Tibetli keşişler tarafından fakir ailesinin yanından alınıp dini liderliğe hazırlanır. (ki her Dalai Lama öldükten sonra da Tibetli keşişler yollara düşerek yeni Dalai Lama’yı aramaya koyulur, seri de 13. Dalai Lama, 14. Dalai Lama diye uzayıp gider...) Bir an için böyle bir durumun gerçek olabileceğini varsaysak ve bunu NBA’e taşısak eğlenceli olmaz mıydı ne dersiniz?! Mesela şampiyon “Bad Boys”un (Detroit Pistons) önemli oyuncularından Bill Laimbeer’i seyretmiş olanlar hatırlar, sahada rakibini durdurmak için denemeyeceği yol, yapmayacağı pislik yoktur. Her türlü çılgınlığa ve kavgaya her an için hazırdır ve ne olursa olsun savunduğu adama sayı attırmamak, ona maçı zehir etmek birinci önceliğidir. Bu tür bir özelliğin diğer bir oyuncuya da geçtiğini varsaysaydık herhalde ilk önceliğimiz takım arkadaşı Dennis Rodman olurdu. Peki NBA’in gelmiş geçmiş en vahşi ve çılgın oyuncularından olan Rodman’dan sonra kim gelebilirdi? Vukuatlarıyla NBA diskalifiye rekorunu kırmaya çalışan Rasheed Wallace fena bir tercih olmazdı herhelde, ne dersiniz? Bence halkaya eklenene bilecek son zincire de New Jersey Nets’in yarı psikopat yıldızı Kenyon Martin gerçekten çok yakışırdı. Bu para-psikolojik kurgumuzu bir kenara koyduğumuzda, şu an ligde oynayan oyunculardan çok azı draft edildikten bu kadar kısa bir süre sonra hem defansta hem de ofansta Kenyon Martin kadar takımına yardımcı olmuştur. Üstelik Martin, bu oyunu hem severek hem de yürekten oynayan bir oyuncu. Onun basketbola karşı olan tutkusunu her bir ribaund mücadelesinde, yaptığı her bloktan ya da smaçtan sonra gözlerinden anlayabilirsiniz. Şu an ligdeki yıldızlardan kaçı kırık bir bacakla maça devam etmek ister? Ya da kaçı gözünü hiç sakınmadan ve üç numara oynamasına bakmadan gerekirse Shaq’i savunacağını hatta duruma göre Shaq’i yere indirmekten bile kaçınmayacağını söyler? Kenyon Martin’i farklı kılan, onu diğerlerinden ayıran özellik işte bu. Ah, bir de insanlara savunma yaparken alınlarının ortasına dirsek atmasa!.. “ En basitinden Kenyon’ın ne kadar iyi bir çocuk olduğunu ve önünde çok iyi bir kariyerin kendisini beklediğini biliyorum ama bazı şeyleri değiştirmezse kendisine NBA’de yer yok!!” - DAVID STERN ‘NBA Başkanı’- Dövücem Dövücem, Dedim Sana!! Aslında konu hazır New Jersey iken ben de araya üç beş Go-Go bar hikayesi sıkıştırmak ya da anlayamayanlar için Go-Go bar ne demektir açıklamak isterdim (Daha detaylı bilgi için bknz. Pivot Dergisi, sayı 42 - Gökmen Ertem'in New Jersey Macerası) ama şartlar şu an için elvermediğinden biz efkarımızı evde dağıtıyoruz ne yapalım!! Madem Go-Go kelimesini açıklayamadık dilerseniz “Thug” kelimesiyle idare edelim. Sözlük anlamıyla thug; azılı haydut, eşkıya veya gangster demek. Kenyon Martin’e yakıştırılan bu lakap, Martin tarafından şiddetle reddedilse de geçen sezondaki vukuatları sonrası kendisine yapışıp kaldı. Adamımız geçtiğimiz yıl normal sezonda (regular season) 6 kez rakiplerine sportmenlik dışı faul yaptı ki bunların çoğu “öyle böyle değil” şeklinde tanımlayabileceğim cinstendi. Tabii doğal olarak da Kenyon, NBA komitesi tarafından 7 maç artı 347.057$ da para cezasına çarptırıldı ki bu miktar bazı oyuncuların neredeyse yıllık kazancıyla eş değer!! Kenyon’ın marifetlerine bir göz atarsak en çok akılda kalan kurbanı Orlando Magic’in süper starı Tracey McGrady idi. Kenyon, Maç içinde smaç girişimlerine uyuz olduğu T-Mac’le kapışma ortamını hazırladıktan sonra nihayetinde T-Mac’in suratının ortasına bir “buse” kondurdu ve rahatlamış bir şekilde oyundan diskalifiye edildi. Kenyon Martin’e 15.000$ para ve iki maç oynamama cezasına mal olan bu olaydan sonra Magic’in antrenörü Doc Rivers: “Kenyon pis bir oyuncu değil. Benim inancım bu yönde ama sahada yaptığı şey tam anlamıyla bir pislik idi. NBA de bu tür davranışların yeri yok!!” şeklinde bir açıklamada bulunuyordu. Kenyon’ın bir diğer kurbanı ise Karl Malone amcam oldu. Nets’in Jazz’e kaybettiğinin hemen hemen kesinleştiği maçın son periyodunda bir Utah, fast break’i sırasında top Malone’a geldi, neyse ki adamımız Martin süratle olay mahalline yetişti de dirseğini hiç çekinemeden bir güzel Malone’un ağzının ortasına yapıştırdı!. Maçtan sonra Malone’un da tepkisi Doc Rivers’ınkine benzerdi: “Yorum yapmak istemiyorum ama bu tür davranışlara NBA’de yer yok.”(Keşke Malone zamanında takım arkadaşı John Stockton’ın dirseklerine de benzer bir tepki gösterebilseydi!!) “Kenyon’ın yapmak istediği tek şey insanların eskisi gibi etrafta dolaşıp bizi rahatlıkla itip kakamayacağını göstermek başka bir şey değil!!..” -Byron Scott- Kesinlikle Malone ve Rivers’ın konuşmalarında üstüne basarak “NBA’de bu tür şeylere yer olmadığını” vurgulamaları bir tesadüf değildi. İki deneyimli isim NBA’e “Bu adamı hizaya getirin” mesajını gönderiyordu. NBA Başkanı David Stern’in cevabı da gecikmedi. Martin’i her defasında bir sonraki dirseği için büyük bir para ve maç cezası ile tehdit etti. Hatta durum öyle bir raddeye geldi ki televizyonda Stern, Martin’e üstü kapalı da olsa “seni NBA’de oynattırmayız” tehdidinde bulundu: “En basitinden Kenyon’un ne kadar iyi bir çocuk olduğunu ve önünde çok iyi bir kariyerin kendisini beklediğini biliyorum ama bazı şeyleri değiştirmezse kendisine NBA’de yer yok!!” Stern’e ilk tepki Nets’in coach’u Byron Scott’tan geldi: “Kenyon’ın yapmak istediği tek şey insanların eskisi gibi etrafta dolaşıp bizi rahatlıkla itip kakamayacağını göstermek başka bir şey değil!.” Kulağı çekilen Martin ise biraz sakinleşmişti. Örneğin geçtiğimiz yıl konferans finalinin beşinci maçında Boston Celtics’li Walter McCarthy, Martin’e öyle sert bir faul yaptı ki normal şartlar altında Kenyon, Mc Carthy’e tereddüt etmeden saldırırdı. Ama bu kez öyle olmadı. Martin, yumruklarını sıkıp dişlerini biraz gıcırdatmakla yetindi ve gidip uslu uslu faul atışlarını kullandı. Haliyle bu durum medyanın da yoğun dikkatini çekti ve spor sayfalarında: “Martin, rekora gidiyor. Tam 33 maçtır sportmenlik dışı faul yapmadı ve oyundan atılmadı!!” tarzı haberler yer bulmaya başladı. Takım arkadaşı Lucious Harris bir basın toplantısında Kenyon ile ilgili olarak şunları söylüyordu: “Kenyon sanırım gerçekten kendisini kontrol etmeyi öğrenmeye başladı. Onun sertliğine ihtiyacımız var ama bunun için sahada kalması ve anlamsız sportmenlik dışı fauller yapmaması gerekli. Yine de düşündüğümde bu oyunu onun kadar yürekten oynuyorsanız bu tür şeylerin olması da bir bakıma kaçınılmaz.” Martin’in uslanıp uslanmadığı konusundaki açıklamaları ise oldukça ilginçti: “Ben ne nazikleştim ne de kibarlaştım sadece biraz daha aklım başıma geldi. Artık işlerin o noktaya gelmesine izin vermiyorum. Yalnızca oyunumu oymaya çalışıyorum ve bu oyunu pis oynadığımı artık kimse iddia edemez!!” Martin, eğer bu durumu biraz daha erken idrak edebilseydi çaylak sezonunda Mike Miller’a Yılın Çaylağı (Rookie Of The Year) ödülünü büyük bir ihtimalle kaptırmayacaktı. Şimdi dilerseniz Kenyon Martin’in geçmişine ve kariyerine biraz daha yakından göz atalım. “ Ben pısırık çocukluk günlerimden bu yana çok değiştim. Benimle o zamanlar uğraşan herkese -nazik bir el hareketiyle birlikte- alın bunu diyorum!!” –Kenyon Martin- Sorunlu Çocukluk Yılları Kenyon Martin 30 Aralık 1977’de Saginaw Michigan’da Lydia Moore ve Paul Boby’nin çocuğu olarak dünyaya geldi. (İlginç bir rastlantı benim bu yazıyı hazırladığım şu saatlerde takvim 30 Aralık’ı göstermekte.) Kenyon çocukluğunu ise Güney Dallas yakınlarındaki Oak Cliff’de geçirdi. Çoğumuz en azından birkaç kez televizyonda Amerikan gençlik filmlerine rastlamışızdır. Klasikleşen bir biçimde sınıfta 3 tip insan vardır. Birincisi sınıfın herkese sözü geçen, istediği kızla çıkan, ona buna sataşan ve sıklıkla da milleti döven, kabadayı elemanı. İkinci olarak bu elemanın etrafında dolaşan popülerlik budalası tipler ve sınıfın kendi halinde yaşayan normal ahalisi. Son olarak da sınıfın sessiz, sakin, çalışkan ve diğerlerinin bolca sözlü tacizine uğrayan en pısırık tipi. Sizce Kenyon Martin çocukken bu klişe karakterlerden hangisine daha yakın bir veletti? Sanıyorum ki çoğunluğun cevabı ilk seçenekten yanadır. Ama Martin, beklentinizin aksine sınıfın kendi halindeki sessiz, sakin elemanıydı. Üstelik çocukken kekeleme problemi olması onu iyice diğerlerinin alay konusu haline getirmişti. Tüm bunlar yetmezmiş gibi o zamanlar ten renginin bir siyah için çok açık olması da onunla “Sarı Çocuk” (Yellow Boy) diye dalga geçilmesine neden olmaktaydı. Daha da ilginci Kenyon’a birisi sataştığı zaman onu bu durumdan kurtaran ve dayılanan çocukları döven çoğunlukla büyük ablası Tamara olmaktaymış. Merak edenler için bugün Martin’in göğsünün üzerinde bulunan “Bad Ass Yellow Boy” dövmesi o günlere bir gönderme niteliği taşımaktadır. Martin’e çocukluk günleri sorulduğunda gayet kibar bir cevap alıyoruz: “Ben pısırık çocukluk günlerimden bu yana çok değiştim. Benimle o zamanlar uğraşan herkese -nazik bir el hareketiyle birlikte- alın bunu diyorum!!” Kimilerine göre bugün Kenyon’ın yaptığı sportmenlik dışı fauller bile çocukluğu ile doğrudan ilgili. Martin’in hoş bir çocukluk geçirmediği kesin ama a-sosyal bir karakterden bir NBA yıldızına dönüşmek kolay olmasa gerek. İşte bu noktada sporun insan hayatındaki etkisi daha da belirgin bir hal almakta. Pısırık bir gencin sadece birkaç yıl içinde NBA efsanesi Oscar Robertson’ın NCAA rekorlarına göz dikmesini herhalde başka türlü açıklayamayız. Sade bir savunmacıdan, NBA draft’ında bir numaradan seçilmeye uzanan yol; Kenyon Martin, Cincinati Üniversitesi’ne ilk geldiği günlerde atletik özelliklerini ön plana çıkaran, fena savunma yapmayan ama çok sınırlı hücum yetenekleri olan bir oyuncuydu. Freshman sezonunda (1996-97) ancak üç maça ilk beşte başlayan Martin, sahaya çıktığı 22 maçta 2.8 sayı, 3.4 ribaund ve 0.4 asist ortalamasıyla oynamıştı. Üstelik %31 gibi rezalet ötesi bir serbest atış yüzdesiyle tam anlamıyla vasat bir bench oyuncusu profili vermekteydi ki NCAA takımlarında gayet bol miktarda bu tarz oyunculardan bulunmaktadır. Tabii O sezon Cincinati Bearcats’in tüm sezon öncesi (pre-season) anketlerinde bir numara olarak gösterildiğini de hesaba katarsak böyle bir kadroda kendisine yer bulmasının da bir freshman için oldukça zor olduğunu da göz ardı etmemeliyiz. O sezon Cincinati, Conference USA (C-USA) şampiyonluğunu kazanmasına rağmen NCAA turnuvasında büyük bir hayal kırıklığıyla evine geri dönecekti. Takımdaki yıldız son sınıf öğrencilerinin yıl sonunda mezun olmasıyla eski Yeşil Çam filmlerindeki meşhur “Bugün assolist gelmedi. Bari sen çık da bir-iki şarkıyla şu müşterileri oyala” tarzı bir fırsat yakalayan Kenyon, 1997-98 sezonunda eline geçen bu fırsatı gerçekten iyi kullandı. Atletik özelliklerini ve acı kuvvetini oyuna daha çok yansıtan Martin, bir anda rakip takımların en çok çekindiği savunmacılardan biri haline gelmişti. Oynadığı 30 maçın hepsine ilk beşte başlayan Kenyon, ortalamalarını 9.9 sayı, 8.9 ribaund ve 2.8 blok’a yükseltti. Sezon boyunca en çok akıllarda kalan performansını ise DePaul karşısında 24 sayı, 23 ribaund ve 10 blok ile oynadığı maçta sergiledi. Böylelikle 31 yıl sonra ilk kez bir UC (University of Cincinati) oyuncusu triple-double yapıyordu. Martin’in yükselen performansıyla beraber Cincinati, bir kez daha hem C-USA’de regular sezon hem de C-USA turnuvası şampiyonluğuna ulaştı. Martin de C-USA turnuvası MVP ödülünün yanı sıra konferansın en iyi savunmacısı ödülünü kucaklıyordu. 98-99 sezonuna üst üste 15 galibiyet alarak başlayan Cincinati Bear Cats, ard arda gelen 4. C-USA şampiyonluğuna ulaşıyordu. Kenyon ise bir yıl önceki istatistiklerine yakın bir performans ortaya koyup 10.1 sayı ve 6.9 ribaund ile oynayarak College Hoops Insider tarafından yılın en iyi savunmacısı olarak ödüllendirilmiş, Basketball News tarafından yılın en iyi savunma ve Associated Press tarafından da All-American ilk beşine seçilmişti. Artık o NCAA’in en iyi savunmacılarından biri kabul edilen, vasatın üzerinde bir oyuncuydu. Ama NCAA’deki son sezonunda öyle bir sıçrama gerçekleştirdi ki tüm Amerika artık onun Kolejlerdeki en iyi oyuncu olduğu konusunda hem fikir hale geldi. “Eskiden her maça çıktığımda Tanrıya lütfen bana faul yapmasınlar diye dua ederdim. Öyle ki hakemler bana yapılan bir faulü çalmadığı zaman bile sesimi çıkartmıyordum. Ama bu sezon çalınmayan faullere bayağı sinirlenmeye başladım!!” - Kenyon Martin- DerMarr Johnson (Atlanta Hawks takımında oynamakta ama sezon öncesi bir trafik kazasında boynunu kırdı ve sezonu açamadan kapadı!) ve Steve Logan (Golden State tarafından bu yıl 30. sıradan seçilmesine rağmen Warriors'ın guard bolluğu dolayısıyla kendisine kadroda yer bulmadı.) gibi güçlü bir back court’la desteklenen Martin, ilk kez hücumda daha evvel hiç yapmadığı şeyleri yapmaya başlamıştı. Orta mesafe şutları artmış, çembere daha korkusuzca ve daha çok yüklenmeye başlamış hatta ilk kez üç sayılık atışlarında bile isabet bulmuştu. Hatta ilk üç sezonundaki %48’lik ortalama serbest atış yüzdesi bile %68’e çıkmıştı; “Eskiden her maça çıktığımda Tanrıya lütfen bana faul yapmasınlar diye dua ederdim. Öyle ki hakemler bana yapılan bir faulü çalmadığı zaman bile sesimi çıkartmıyordum. Ama bu sezon çalınmayan faullere bayağı sinirlenmeye başladım!!” Yükselen Yetenek İnanılmaz savunma becerilerinin yanına eklediği patlayıcı hücum gücüyle Martin, (18.9 sayı, 9.7 ribaund, 3.5 blok!) Cincinati’nin rakiplerini ezip geçmesini sağlıyordu. Bu arada Tulane karşısında da 28 sayı, 13 ribaund ve 10 blok ile kariyerinin ikinci triple-double’ına imza atmıştı. Tüm basın drafta ilk sırada seçilmesi beklenilen yıldız power forvet’in peşindeydi ve daha da önemlisi herkes onun nasıl kısıtlı hücum yeteneklerini bir sezon içerisinde bu kadar çok geliştirdiğini merak ediyordu. Martin’in cevabı ise çalışmanın bir sporcu için ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktaydı; “Sadece benden istenileni yaptım. Bob, geçtiğimiz sezonun sonunda bana gelecek sezon daha çok sayı atıp atamayacağımı, buna kapasitemin olup olmadığını sordu. Ben de tüm yaz hücum hareketlerim üzerinde çalıştım, her gün saatlerce şut attım ve sanırım hücum yönümü geliştirmeyi başardım. Çünkü bunu yapamayacağını düşünseydi Bob’ın benden böyle bir şey istemeyeceğini biliyordum. Onu hayal kırıklığına uğratamazdım.” Daha evvel ki başarısız NCAA turnuvası maceralarından sonra bu kez Cincinati taraftarları en azından final four bekliyorlardı. Sonuçta Amerika’nın en dominant front court oyuncusu Bearcats’teydi. Ama tüm hayaller Kenyon Martin’in C-USA turnuvasında sağ bacağını kırmasıyla son bulacaktı. Martin’siz UC ancak ikinci tura kadar yükselerek şampiyonluk bekledikleri turnuvadan elleri boş bir şekilde geri dönüyordu. Martin ise üzüntüden kahrolmuş bir biçimde evinde dinlenmekteydi; “Ameliyattan çıktığım zaman her şeyin bittiğinin farkındaydım. İsyan etmek istiyordum. Niye böyle bitmişti. Bu şekilde bitemezdi, bitmemeliydi!! Arkadaşlarım sahada her şeyiyle savaşırken ben evimdeki rahat koltuğuma uzanmış onları seyrediyordum hem de bana en çok ihtiyaç duydukları anda. Kendimi sanki onlara ihanet etmiş gibi hissettim. Bacağım kırık da olsa bir şekilde onların yanında, sahada mücadele ediyor olmalıydım!!” diyerek benchde alçılı ayağı ile arkadaşlarına destek verdi. “Arkadaşlarım sahada her şeyiyle savaşırken ben evimdeki rahat koltuğuma uzanmış onları seyrediyordum hem de bana en çok ihtiyaç duydukları anda. Kendimi sanki onlara ihanet etmiş gibi hissettim. Bacağım kırık da olsa bir şekilde onların yanında, sahada mücadele ediyor olmalıydım!!” -Kenyon Martin- Oscar Robertson’dan sonra UC tarihinin en iyi oyuncusu Sezon sonunda Kenyon, NCAA’deki tüm ödülleri silip süpürerek Naismith, Wooden, Associated Press, Sporting News, NABC ve Amerikan Ulusal Basketbol Yazarları Birliği yılın oyuncusu ödüllerini kazandı. Bildiğiniz üzere Oscar “Big O” Robertson, NCAA ve NBA tarihinin gelmiş geçmiş en büyük oyuncularından biridir. Cincinati Üniversitesi’ni tarihinde ilk kez NCAA turnuvasına ve Final Four’a taşıyan Robertson, kolej kariyerinde tutturduğu 33.8 sayı ortalamasıyla ( NCAA tarihinin en iyi 3. sayı ortalaması) 3 kez yılın oyuncusu ödülüne ulaşmış, NBA kariyerinde ise 1971’de Milwaukee’yi şampiyonluğa taşımış, 6 kez NBA asist kralı olmuş ve NBA’in en büyük skorerleri arasına da adını yazdırmıştır. Amerikan Ulusal Basketbol Yazarları Birliği yılın oyuncusu ödülünü en son kazanan Cincinati oyuncusunun Oscar Robertson olması sanırım bu ödülün ne kadar zor kazanıldığını ve Kenyon Martin’in de kendisini hangi ölçüde geliştirdiğinin kanıtıdır. Martin’in bu ödülü kazanmasından sonra Robertson’ın yorumu şu olmuştur: “40 yıl sonra bu ödül ilk kez bir UC oyuncusuna gitti ve bu onuru bir başka Bearcat ile paylaşmak kişisel olarak bana çok şey ifade ediyor.” Ayrıca Martin kolej kariyerinde kullandığı 875 şutun 513’ünde isabet bularak %58 şut yüzdesiyle Oscar Robertson’ın önünde okul rekorunu elinde bulundurmakta. Martin’in elinde tuttuğu ve şu an için kırılmasına imkansız gözüyle bakılan bir diğer rekor ise 292 blokla Cincinati tarihinin en çok blok yapan oyuncusu olması. (Çünkü onu geçmek isteyen bir oyuncu ise en azından 4 yıl için 2.6 blok ortalaması ile oynamak zorunda.) Millenyumun Bir Numarası!! Hidayet’in Sacramento tarafından 16. sıradan seçilerek göğsümüzü kabarttığı 2000 Draft’ına genel olarak baktığımız zaman gerçekten çok sayıda yıldız adayla karşılaşmamıştık. Bu yüzden Kenyon Martin’in birinci sıra için rakibi yok denecek kadar azdı. Dolayısıyla ilk sıradan seçilmesi neredeyse hiç kimse için sürpriz olmadı. C-USA tarihinin en başarılı koçu Bob Huggins’in draftla ilgili değerlendirmesi ise şu şekildeydi: “Kenyon, hak ettiği sıradan seçildi. O benim yetiştirdiğim en iyi oyuncuydu. Ayrıca Dallaslı bu genç adam kadar kendisini geliştiren başka birisini de görmedim. Takıma katıldığında iyi bir savunmacı ve ribauntçuydu ama hücum yeteneklerini çok geliştirdi. Düşünün medya ve rakip takımlar bile ondaki gelişim karşısında afallayıp kaldı. Bu çocuk sahada sizin ondan istediğiniz her şeyi yapar. Kimi isterseniz savunur. Artık hook atışları, pota altı dönüşleri, orta mesafe şutları da gelişti. Ama NBA’de 4 numara için biraz kısa ve çelimsiz kalabilir. Sanırım kısa forvet oynamaya da yavaş yavaş alışacaktır.” “ Ben hayatımda böyle bir şey görmedim!! Adamın kemiği paramparça olmuştu ama o hala oynamak için diretiyordu!!” -Stephon Marbury- Nets’in yeniden yapılanma süreci 1967 yılında Americans ismiyle kurulan ve ABA’da mücadele eden New Jersey, 1969 yılında New York’a taşınarak ismini New York Nets olarak değiştirdi. Nets, ABA’da kazanılan iki şampiyonluğun ardından 1976-77 sezonunda ABA’dan NBA’e geçmeye karar verdi. Bir sonraki sezon ise takım tekrar New Jersey’e taşındı. Geçtiğimiz haftalarda yaşanan ve Byron Scott’ın; New York- New Jersey rekabeti denen bir şeyin varolmadığını çünkü rekabetin ancak birbirine yakın seviyedeki iki takım arasında meydana gelebileceğine dair manidar sözleriyle alevlenen New Jersey-New York sürtüşmesinin sebeplerinden birisi bu. Diğer neden ise New Jersey’lilerin onlara göre daha gelişmiş ve zengin olduğuna inanan ve kendilerini daha üstün gören komşu New York’lulardan bir nevi intikam alma duygusu olabilir. Konumuza geri dönersek New Jersey, geçtiğimiz yıla kadar NBA’in pek de başarılı takımlarından biri değildi. 1998-99 sezonunda John Calipari’nin yönetimindeki Nets ancak 15 galibiyet alabilmişti. Calipari’nin yerine getirilen Don Casey’de de durum çok da farklı olmamış ve NJ, 31 galibiyet almıştı. 2000-01 sezonuna girilirken NJ yönetimi, takımı Magic Johnson’ın 1980’lerdeki “Show Time” Los Angeles Lakers’ının en önemli oyuncularından Byron Scott’a emanet etmeye karar verdi. Böylelikle Scott, Nets tarihinde birinci sıradan Draft edilmiş ikinci oyuncuyla beraber çalışma fırsatını yakalamıştı. (Merak eden arkadaşlar için Nets’in daha önce birinci sıradan seçtiği oyuncu, şu an Sixers’da oynayan, süper bir kariyere sahip olabilecekken disiplinsizliği ve uyumsuzluğu nedeniyle her şeyi elinin tersiyle iten Derrick Coleman’dı.) Martin için çaylak sezonu (rookie season) oldukça iyi geçiyordu. 12.0 sayı, 7.4 ribaund ve 1.66 blok ortalamasıyla tüm çaylaklar arasında blokta birinci, sayı ve ribaund’ta ise ikinci sırada gelmekteydi. Oynadığı 68 maçın hepsinde ilk beşte başlayan Martin, 10 karşılaşmayı double-double yaparak tamamladı. Milwaukee karşısında ise NBA kariyerinin ilk triple-double’ına (18 sayı, 15 ribaund, 11asist) ulaşıyordu ki bugüne kadar sadece 6 oyuncu çaylak sezonunda bunu başarabildi. Talihsizlik Martin’i, sezonun sonuna yaklaşılırken yakaladı. Martin, Boston maçı sırasında meydana gelen bir çarpışmada tekrar sağ bacağını kırınca sezonu kapatmak zorunda kalıyordu. Bu maçla ilgili en ilginç nokta ise; Kenyon, bacağı kırıldıktan sonra bile maça devam etmek için Koç Scott’a ısrar etmiş ancak yardımcı antrenörlerin zoruyla soyunma odasına götürülebilmişti. Bu olayla ilgili o dönem Nets’in oyun kuruculuğunu yapan Stephon Marbury şunları söylemekte: “Ben hayatımda böyle bir şey görmedim! Adamın kemiği paramparça olmuştu ama o hala oynamak için diretiyordu!!” Çok başarılı bir çaylak sezonu geçirmesine rağmen Martin, Yılın Çaylağı Ödülü’nde (Rookie of The Year) Orlando’lu Mike Miller’ın gerisinde kalarak kullanılan 124 oyun ancak 36’sını alabildi. (Miller, 75 oy) Çoğu kişiye göre Martin de en az Miller kadar bu ödülü hak etmişti ama Miller’ın play-off oynayan bir takımda yer alması ve Martin’in saha içinde biraz evvel bahsettiğimiz agresif tavırları onun için önemli bir dezavantaj oluşturmuştu. Jason Kidd&Kenyon Martin: 26 yıl sonra gelen ilk final “Bu takım içindeki bazı adamlarda yürek yok !! Kaybetmeyi hiçbir zaman sevmesem de kaybetmeye dayanabilirim. Ama yüreklerini sahaya koymayan adamlara kesinlikle tahammül edemiyorum.” -Kenyon Martin- Nets’in 2000-2001 sezonunda ancak 25 galibiyet alması takımdaki bazı şeylerin değişmesi gerektiğini açıkça ortaya koyuyordu. Nets yönetimi çok akıllıca bir kararla bugüne kadar yapılmış en iyi takaslardan (trade) birine imzasını attı. Stephon Marbury, Johnny Newman ve Soumaila Samake’yi Phonex’e, Jason Kidd ve Chris Dudley karşılığında takas edildi. Böylelikle Nets uzun zamandır ihtiyaç duyduğu lider oyuncu ihtiyacını karşılıyordu. “Mr.Triple Double” Jason Kidd’in liderliğindeki Nets, Kenyon Martin ve Keith Van Horn gibi yetenekli oyuncular, disiplinli ve takım oyununa dayanan Byron Scott’ın oyun tarzıyla -sanki bir önceki sezon 25 galibiyet alan takım başka bir takımmış gibi- Doğu’da fırtına gibi esmeye başladı. Martin de istatistiklerini neredeyse her kategoride yükselterek 14.9 sayı, 5.3 ribaund, 2.6 asist, 1.6 blok, 1.2 top çalma ortalamalarına ulaşıyor, çaylak sezonunda %9 olan üç sayı yüzdesini ise %22’ye taşıyordu. Ayrıca yaptığı 108 smaç ile bu kategoride de NBA’in ilk beş oyuncusundan biriydi. Takım kimyasını yakalayan Nets, sezon sonunda aldığı 52 galibiyet ile Doğu’nun zirvesinde yer alıyordu. Playoff’a geldiğimizde Nets’in rakibi, ancak son sıradan playoff’a girebilen, yüce insan Reggie Miller’ın takımı Indiana Pacers’tı. Reggie ve Pacers, kanının son damlasına kadar dirense de saha avantajını iyi kullanan Nets, seriden 3-2 galip ayrılan taraf oluyordu. Konferans yarı finalindeki rakip ise Orlando’yu 3-1 ile rahat geçen Hornets idi. Beklenilenin aksine Hornets, Nets’e oldukça kolay teslim olacaktı. (4-1) Konferans finalindeki rakip ise zorlu Boston Celtics’ti. Pierce ve Walker’ın büyük çabasına rağmen Kidd’in mükemmel performansı ve liderliği sayesinde New Jersey Nets adını finale yazdırıyordu. Ortak fikir Sacramento engelini aşmış Lakers’ın şampiyonluğa ulaşacağı ama Nets’in de en azından kendi evindeki bir ya da iki maçı alacağı yönündeydi. Ama Shaq faktörü buna izin vermedi ve LA Nets’i 4-0 ile süpürdü. Daha önceki turlarda Jermaine O’Neil, Paul Pierce ve kimi zaman Antoine Walker’ı savunan Martin, Lakers serisinde takımın en iyi savunmacısı olduğu için Rick Fox, Robert Horry, Kobe ve hatta bazen Shaq’le bile karşı karşı oynamak zorunda kalmıştı. Martin bu seride normal sezon istatistiklerine kıyasla vites arttırarak 22.0 sayı, 6.5 rib ve 2.0 asist ortalaması ile oynamış, playoff genelinde ise 16.8 sayı, 5.8 rib ve 1.3 blok ortalamalarını tutturmuştu. Yalnız 4-0 gibi bir hezimete uğramak Nets’te mini bir kelle avı başlattı. Kenyon Martin, Jason Kidd ve Kerry Kittles’ın elinden geleni yapmasına karşılık Keith Van Horn’un isteksiz oyunu ve Todd MacCulloch’un Shaq karşısında “zavallı ötesi” bir duruma düşmesi bu iki ismin takım içinde çeşitli eleştirilere maruz kalmasına yol açtı. Özellikle Van Horn, takımdaki oyuncuların büyük bir kısmının tepkisini çekmişti. Seriden sonra Martin, Van Horn’u kastederek şunları söyledi : “Bu takım içindeki bazı adamlarda yürek yok!! Kaybetmeyi hiçbir zaman sevmesem de kaybetmeye dayanabilirim. Ama yüreklerini sahaya koymayan adamlara kesinlikle tahammül edemiyorum.” Her ne kadar olaydan sonra Martin söyledikleri dolayısıyla özür de dilese bazı şeylerin fitili çoktan ateşlenmişti. Ve sonuç olarak Keith Van Horn ve MacCulloch Sixers’a gönderilerek karşılığında Dikembe Mutombo takıma getirildi. Bu şekilde belki Shaq’i durduracaklarını düşünmüş olabilirler ama Mutombo’nun Shaq’ın panzehiri olmadığı Sixers-Lakers finalinde belli olmuştu. Üstelik Mutombo’nun bu sezonki sakatlığı yüzünden Nets, Mutombo’dan yeteri kadar faydalanamadı. Şu an için takastan karlı çıkan taraf Sixers gibi gözükmekte. Ama Mutombo olsun ya da olmasın Doğu’nun bu sezon da en büyük favorisi Jason Kidd ve Kenyon Martin’li Nets. Kenyon Martin NBA’in en iyi savunmacılarından biri, spektaküler smaçları ve sürekli geliştirdiği hücum yetenekleriyle önemli bir de ofansif tehdit ama hala yeterince tecrübeli değil ve fazlasıyla öfkeli. Ülkemizin kendisine has o güzelim sosyolojik şartlarında Kenyon Martin; gerçekten taraftarın sevgilisi olur, tribünlerden “Kenyon bizi diskoya götür”, “vur kır parçala bu maçı kazan” gibi sloganlarla desteklenerek iyice ateşlenirdi ama maalesef Kenyon’ın tarzı NBA için biraz fazla sert kaçmakta. Kenyon’ın gücü belki bu hırsında gizli. Onun daha “kibar” oynamasını istemek bu yaz MTV’de “Tainted Love”la sıkça dinlediğimiz Marilyn Manson’dan pop yapmasını istemekle eşdeğer olabilir. Hırslı olmak güzeldir. Ama bir atasözümüzü göz ardı etmemeliyiz: “Keskin sirke, küpüne zarar!.” |
Teşekkür Edenler: | ||