KeLBaYKuŞ Forum

Geri git   KeLBaYKuŞ Forum > Genel Başlıklar > Atatürk ve Atatürkçülük


Atatürk ve Atatürkçülük - Ulu Önder Atatürk ile ilgili her şey burada


Cevapla
 
Seçenekler
  #1 (permalink)  
Alt 08.07.10, 19:39
kasvet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
red
 
Kaydolma: 10.01.07
Erkek - 34
Mesajlar: 6.935
Teşekkürler: 260
Üyeye 945 kez teşekkür edildi
Arrow Atatürk ve UNESCO (Atatürk Kimdir) ...

Yıl 1979, UNESCO üyesi bulunan 152 ülkeye, Atatürk'ün doğumunun yüzüncü yıl dönümünün kutlanmasını önerir.

Bu öneriye İsveç'in genç delegesi karşı çıkar: “ Dünyada bu kadar devlet adamı var, hepsinin doğum yıldönümünü bu şekilde kutlayacak mıyız? " diye sorar.

Rus delegesi ayağa kalkar ve aynen şöyle söyler: “ Genç delege arkadaşım hatırlatmak isterim ki, Atatürk öyle dünyadaki herhangi bir lider değildir, bırakın onu bir yıl anmayı, her ülke her problemimizde çare olarak aramalıyız ”

Sonra UNESCO tarihinde ilk defa 152 ülkenin oybirliği ile “ Atatürk kimdir” belgesi imzalanır. Bu arada, İsveç delegesi imzaların atılması sırasında mikrofonu alır ve: “ Ben Atatürk'ü inceledim bütün ülkelerden özür diliyor ilk imzayı ben atıyorum ” der.

“İşte O Muhteşem Belge …”


UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.






Devrimci Atatürk ve UNESCO - Prof. Dr. Hıfzı Veldet VELIDEDEOĞLU

Bilindiği gibi UNESCO sözcüğü " Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Kurumu"nun İngilizce adinin baş harflerinden oluşmuş bir kısaltmadır. Nasıl, Amerika birleşik devletlerine kısaca ABD diyorsak, adı geçen kurumu da, yukarı ki simgesel adıyla anıyoruz. Bütün dünyada insan hak ve özgürlüklerini savunan uluslararası ve çok önemli bir kültür kurumudur.UNESCO. İşte bu kurumun xx. Genel konferansında Atatürk’le ilgili olarak verilen 27 kasım 1978 tarihli kararın bir örneği şu anda önümde duruyor. Bu toplantıya katilmiş olan sayın Haldun Taner bir süre önce bu kararı milliyet gazetesindeki köşesinde anlatmıştı. Çoktan beri elimde bulunan kararı söz konusu etmek için, 19 mayıs 1818'un yıldönümünü bekledim. İşte dün bu mutlu günün 60. Yılını doldurduk.

Daha önce, aynı kurumun yine bizle ilgili çok güncel bir kararına değinmek istiyorum: insan hakları eğitim dalında, dünya ölçüsünde üstün başarısı görülenlere verilmek üzere UNESCO bu yıl ödül koydu ve bu ödül dünyada ilk kez Profesör Mümtaz Soysal’a verildi. Hani şu 12 mart faşizminin tutukevinde eziyet ettiği ve eşi rahmetle yazar Sevgi Soysal’ı da Adana’ya sürdüğü, düşün adamımız Mümtaz Soysal’a. Bu haberi duyunca Türk ulusu adına hem sevinç ve övünç duydum, hem de bizde Soysal’a yapılmış olanlardan utandım. Sevgili öğrencim ve değerli dostum Ali Sirmen 11 mayıs 1979 tarihli Cumhuriyet'te bunun ayrıntılarını yazdığı için bu konu üzerinde daha fazla durmayacağım. Yalnız kendisine ödül verildikten sonra 7 mayıs akşamı UNESCO’nun Paris’teki merkezin de Mümtaz Soysal’ın yapmış olduğu konuşmadan Ali Sirmen'in almış olduğu küçük bir bölümü ben de sütunlarıma aktarmaktan alamadım. O bölüm şudur:

"dünyanın hiç bir yerinde, insan serüvenini bu denli temsil eden bir toprak(yani Anadolu toprağı) bulunamaz: savaş toprağı, istila toprağı, karşılama toprağı ve kimi zaman hatta kiyim toprağı... Ama ayni zamanda da birlikte yaşama, sentez ve uyumlu anlaşma toprağı. Fakat özellikle bu diyalektik yazgının ötesinde iyonyali filozofların çağından beri, Diyojen'den Selçuk çağı ozanı Mevlana’dan geçerek Cumhuriyetin Kurucusu Kemal Atatürk kadar, yaşamalarını kendi düşüncelerinin somut örneği haline getirmeye çalışmış insanların toprağı. Sert bir topraktır Anadolu: ne iki yüzlülüğü, ne değişkenliği kabul eder. Bizans olsun, Osmanlı İmparatorluğu olsun ana hoşgörüsünün temel ilkelerine ihanet etmeye cüret eden bir siyasi örgütü cezalandırır."

Çok gerçekçi ve insancı(hümanist) bir konuşmadır bu.

Sayın meslektaşım, kurucu meclis üyeliğinden arkadaşım ve değerli dostum,, anayasa profesörü Mümtaz Soysal’ı içtenlikle ve yürekten kutlarken ulusal ve uluslararası alanda Türkiye’mizin yüzünü ağarttığı oranda, vaktiyle ona zulmedenlerin yüzlerini karartan başarılarının sürmesini dilerim


27 kasım kararına gelince: bunu elimdeki belgeden şöyle özetleyeyim: "UNESCO genel konferansı:

Uluslararası anlayış, işbirliği ve barış yolunda çaba göstermiş bitin kişilerin gelecek kuşaklar için örnek olacakları inancı ile;

Türkiye cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün doğumunun yüzüncü yıl dönümünün 1981 yılında anılacağını hatırlayarak; UNESCO’nun üzerinde çalıştığı tüm alanlarda (onun) olağanüstü bir devrimci olduğunu göz önünde tutarak;

Özellikle sömürgecilik ve emperyalizme karşı açılan savaşların ilk lideri olduğu inancı ile;

Dünya Ulusları arasında karşılıklı anlayışın, sürekli barışın değerli öncülüğünü yapmış olduğunu, tüm yaşamı boyunca insanlar arasında hiçbir renk, din, irk ayırımı gözetmeyen bir uyum ve işbirliği çağının doğacağını unutmaksızın;

Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu Atatürk’ün kişiliğini ve eserinin türlü yönlerini belirtmek amacıyla 1980 yılında düzenlenecek uluslararası bilimsel toplantı konusunda düşünsel ve teknik planda UNESCO’nun işbirliği yapmasına karar vermiştir. Bu kararın uygulanması için gereken tüm düzenlemeleri gerçekleştirmesini genel direktörden rica eder.."

Sosyal bilimlerle ilgili 3. Komisyonun bu konudaki raporunu onaylayan bu karar, daha önce komisyonda -84 üyeden 82'sinin olumlu ve ikisinin çekimser oylarıyla -verilmişti.

UNESCO’nun bu önemli kararına göre, Türkiye cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılı uluslararası alanda kutlanacak ve bu dünya tarihinde olağanüstü seçkin bir ter atmış olan ata’mızın düşünsel ve siyasal kişiliğinin türlü yönlerden incelenip anılmasına neden olacaktır.

Türk ulusu için büyük bir övünç kaynağıdır bu. Konunun devletçe ve basınımızca gerektiği ölçüde ele alınıp bütün yurttaşlara duyurulması 19 mayıs’ın 60. Yıldönümünde en büyük dileğimdir.bu vesile ile önemle bir noktaya değinmek istiyorum:

Son yıllarda Atatürk devriminin ve dolayısıyla Atatürk’ün başarısı ve başarısızlığı konusunda zaman zaman bir takım irdeleme ve eleştirilere rastlanmaktadır.

Atatürk şeriat hukukunu tümüyle kaldırıp yerine laik hukuku koymakla, -daha bilimsel ve tarihsel anlatımla deyimlendirirsek - Türkiye’nin hukuk düzenini doğu’nun Arap-İslam hukuk sisteminden çıkarıp bati'nin roma-germen hukuk sistemine geçirmekle, bati dillerinde "reformasyon " denilen din reformunu - hiç değilse hukuk alnında- gerçekleştirdiği için, bizdeki şeriatçıların ona düşman olmaları doğaldır. Onlar Türkiye’nin yabancı çizmeleri altında ezildiği yıllarda bile şeriatçılığı ulusçuluk ve bağımsızlığa karşı diş düşmanlarla işbirliği yapmış olan hayınların kalıntıları, ya da tinsel(manevi) mirasçılarıdır. Bunların insafa gelip Atatürk düşmanlığından kendilerini kurtarmaları beklenemez.

Ama kimi aydınların böyle bir düşmanlığa yönelmeleri, ata’yı küçümsemeye yeltenmeleri, içimize sindiremeyeceğimiz ve hiç katlanamayacağımız bir davranıştır.

O'nu "putlaştırmak", "peygamberleştirmek" aklımızdan geçmez. Her ölümlü gibi. 0'nun da, kişisel ve kamusal yaşamında, eleştirilebilecek yönleri ve yanılgılar elbette olmuştur. Ama bunlar, ulusun yazgısını olumsuz yönde etkileyen "tarihsel yanılgı " türünden değildir. Eğer Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda ve daha sonra yanılgıya düşerek, tarihsel fırsatları iyi kullanmasaydı, bugünkü bağımsız Türkiye Cumhuriyeti olamazdi yer yüzünde, bunu görmemek için ya bilinçsizlik içinde, ya da Türk vatanına, onun çocuklarına karşı beslenen korkunç kin ve düşmanlığın oluşturduğu ahlaksal bir körlük içinde bulunmak gerekir

Atatürk'ü eleştirenlerin kimileri de onun -örneğin toprak reformu gibi-köklü sosyo-ekonomik değişimleri gerçekleştiremediğini iler sürmektedirler. Bu gibiler, 1911 Trablus(libya) 1912-1913 balkan ve 1914-1918 dünya savaşlarından hemen sonra, 1919-1922 arasında üç buçuk yıl diş ve iç düşmanlarla kıyasıya sürdürülen kurtuluş savaşı yüzünden yanmış, yıkılmış ve yer yer tükenmiş bir ülkenin toplumsal ortamında Mustafa Kemal'in ülkedeki feodalizmi ve onun asker-sivil bürokrasideki dayanaklarını hemen tasfiye edebilecek durumda olmadığını ilmeyenlerdir.Atatürk’ten bir komünist ihtilalini Grekleştirmesi veya bunun için çalışması elbette beklenemezdi, çünkü o komünist değildi. Ama kapitalizmin ve emperyalizmin savunucusu da değildi. Atatürk Bağımsızlık Savaşını, sözünü ettiğim feodal, bürokratik ve dinsel zümrelere dayanarak ve dışta Sovyetlerden ekonomik yardim alarak sürdürüp başarıya ulaştırmıştır.

Tarım alanındaki -henüz bilinçlenmemiş- halk yığınlarının büyük çoğunluğu, feodallerle onların destekçisi dinayet görevlileri bu zümrelerin halk üzerindeki etkinliğinden yararlanmadan büyük yığınları harekete geçirmek, olanaksız denecek kertede güçtü. Atatürk'ün ise bekleyecek vakti yoktu; düşmanı bir an önce ülkeden atmak için her olanağa, her zümreye başvurmak zorundaydı. Atatürk büyük utku'yu izleyen yıllarda, yukarıda belirttiğim hukuk reformunu gerçekleştirip köklü ekonomik ve sosyal reformları gerçekleştirme olanağını bulamadıysa da, türlü konuşmalarında, Türk ekonomisi ve Türk köylüsü için toplumculuk doğrultusunda yol gösterici sözler söylemesi; halkçılık, devletçilik ve devrimcilik ilkelerini anayasa'ya koydurması: o'nun ne denli sosyal görüşü olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Şunu da unutmamak gerekir ki, o dönem de ülkemizde "endüstri" adini taşıyabilecek üretim kuruluşları hemen hemen yok gibiydi. Bunu sonucu olarak ekonomik ve sosyal ortamda oluşmuş devrimci bir birikimden, uyanık işçi kitlesinden, sendikal örgütlenmelerden de söz edilemezdi. Bu duruma göre, " Atatürk niçin sosyal ve ekonomik alanda yapısal reformları gerçekleştirmedi " diyerek o'nun ülkemizde gerçekleştirdiği büyük devrimi görmemek ve devrimci kişiliğini yadsımak -eğer bir nankörlük ve düşmanlığın sonucu değilse- o günleri yaşamamış, ya da o dönemimizin toplumsal koşullarını gereği gibi irdeleyip değerlendirmemiş olmaktan doğan bir yanılgıdır. UNESCO bile düşmemiş bu yanılgıya.

(CUMHURIYET 20 MAYIS 1979)
Alıntı ile Cevapla
Teşekkür Edenler:
Sponsor
Cevapla

Konuya Ait Popüler Kelimeler
unesco kurucuları kimdir





© 2013 KeLBaYKuŞ Forum | AtEsH
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 - ©2000-2024 - Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.2.0'e Aittir.
Açılış Tarihi: 29.08.2006