KeLBaYKuŞ Forum

Geri git   KeLBaYKuŞ Forum > Genel Başlıklar > Atatürk ve Atatürkçülük


Atatürk ve Atatürkçülük - Ulu Önder Atatürk ile ilgili her şey burada


Cevapla
 
Seçenekler
  #1 (permalink)  
Alt 13.09.06, 22:15
erwachsene - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kovuldu!
 
Kaydolma: 30.08.06
- 33
Mesajlar: 719
Teşekkürler: 0
Üyeye 29 kez teşekkür edildi
Post ##Atatürk Köşesi##

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



ATAMDAN BİR ANI
Ata nın Cevap Veremediği Tek İnsan..?

Tarihimiz sayısız savaşlarla doludur. Biz bu savaşlardan baş kaldırıp ne memleketi imar edebilmiş, ne de kendimiz refaha kavuşmuşuzdur. Bunun sebebi, bizim suçumuz olduğu kadar düşmanlarımızın da suçudur. Çünkü başta Ruslar olmak üzere düşmanlarımız hep şöyle düşünürlerdi:
-Türklere rahat vermemeli ki, başka sahalarda ilerleyemesinler...
Bunun için de sık sık başımıza belalar çıkarırlar, savaşlar açarlar, Balkan milletlerini �İstiklal� diye kışkırtırlardı.
Biz böyle durmadan savaşırken de o zamanlar askere alınmayan gayri müslimler zenginleşirlerdi.
Onların neden zengin, bizim neden fakir kaldığımızı bir köylü, Atatürk�e verdiği kısa bir cevap ile çok güzel açıklamıştır.
Atatürk, Mersin�e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş:
-Bu köşk kimin?

-Kirkor�un...
-Ya şu koca bina?
-Yargo�nun...
-Ya şu?
-Salomon�un...
Atatürk biraz sinirlenerek sormuş:
-Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz? Toplananların arkalarında bir köylünün sesi duyulur:
-Biz mi nerede idik? Biz Yemen�de, Tuna Boyları�nda, Balkanlar�da, Arnavutluk Dağlarında, Kafkaslar�da, Çanakkale�de, Sakarya�da savaşıyorduk paşam...
Atatürk bu anısını naklederken:
-Hayatımda cevap veremediğim tek insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur, der dururdu....

BUDA UFAK BİR ÖZET

7 yaşında babasını kaybetti. Yalnız ve içine kapanık biri olarak yaşamaya zorlandı.
8 yaşında okuldan alındı ve köyde yaşadı. Tarlalarda karga kovaladı.
10 yaşında yüzü kanlar içinde kalıncaya kadar "hoca" sından dayak yedi.
17 yaşında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını tutturamadı.
24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına hücrede yattı
25 yaşında sürgüne gönderildi.
27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi bulunduğu derneğin çalışmaları ile kahraman ilen edilirken, o hiç önemsenmiyordu bile.
Doğduğu şehrin merkezinde rakibi törenlerle karşılanırken, o kalabalık arasında yalnız başına olanları izliyordu.
30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken, doğduğu şehir düşmanın eline geçti.
30 yaşında amiri, onu kendinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı. Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı. Aylarca boş kaldı.
37 yaşında böbrek hastalığından 2 ay hasta ve yalnız yattı.
37 yaşında komutan olarak atandığı ordu dağıtıldı.
38 yaşında savunma bakanı tarafından görevinden alındı.
38 yaşında bir toplantıda giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve giydiği redingotu başkasından ödünç aldı. Cebinde ise sadece 80 lirası vardı.
38 yaşında tutuklama kararı çıkartıldı.
38 yaşında en yakın beş arkadşından üçü, onun Kongre temsil heyetine üye olmaması için oy kullandı.
39 yaşında idam cezasına çarptırıldı.
Sonra... 42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı oldu ..

Vasiyeti ve Ölümü

ATATÜRK'ÜN VASİYETNAMESİ'NİN TAM METNİ


Malik olduğum bütün nutuk ve hisse senetleriyle Çankaya'daki menkul ve gayrimenkul emvalimi Cumhuriyet Halk Partisi'ne atideki şartlara, terk ve vasiyet ediyorum:

1. Nukut ve hisse senetleri, şimdiki gibi, İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.

2. Her seneki gibi nemadan, nispetleri şerefi mahfuz kaldıkça, yaşadıkları müddetçe, Makbule'ye ayda bin, Afet'e 800, Sabiha Gökçen'e 600, Ülkü'ye 200 lira ve Rukiye ile Nebile'ye şimdiki yüzer lira verilecektir.

3. Sabiha Gökçen'e bir ev de alınabilecek, ayrıca para verilecektir.

4. Makbule'nin yaşadığı müddetçe Çankaya'da oturduğu ev de emrinde kalacaktır.

5. İsmet İnönü'nün Çocuklarına yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç olacakları yardım yapılacaktır.

6. Her sene nemedan mütebaki miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir.

K.Atatürk




Tüm tedavilere rağmen günden güne eriyen Atatürk, 8 Kasım 1938 günü şiddetli bir rahatsızlık daha geçirdi. Saat altı buçuk gibi gelen bu rahatsızlıkta Atatürk'ün midesi bulanmış ve kusmaya çalışmıştı.

Sürekli istifra etmeye çalışan Atatürk, bu sırada Hasan Rıza Beye (Soyak) bakarak "Saat kaç?" diye birkaç kez sormuş, Hasan Rıza Bey her soruşunda "Saat 7 efendimiz" diyerek cevap vermişti.

Bu sırada kendisine haber verilen Neşet Ömer Bey de gelmişti. Abravaya ile Atatürk'e gereken tedavileri yapıyorlar ve bazı önlemler alıyorlardı. Neşet Ömer Bey bir ara "Dilinizi göreyim efendim." diye seslendi. Atatürk dilini yarıya kadar dışarı çıkardı. Neşet Ömer Bey "Biraz daha uzatınız efendim." diye seslenince, Atatürk, Neşet Ömer Bey'e bakarak ;

- "Vealeykümüsselam" diyerek gözlerini kapattı. Atatürk son kez komaya girmişti.

9-10 Kasım gecesini rahatsız geçiren Atatürk artık derin bir uykuda gibi yatıyor ve ölümü bekliyordu. 10 Kasım 1938 günü saat 8 gibi bir ara gırtlağından Hı Hı Hı sesleri çıkarmıştı.

Saat dokuzu beş geçe gözlerini son kez açarak, etrafına baktı ve hemen kapattı.

Büyük Önder Atatürk ölmüştü.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



Atatürk, Millî Mücadele'de millî birliği temin eden eşsiz bir lider, muharebe meydanlarında efsanevî bir kumandan, devlet kuran büyük siyaset adamı, milletin çehresini değiştiren kûdretli bir inkılâpçıdır. Bu vasıflarıyla, insanlık tarihinin tanıdığı en büyük adamlardan biri olduğunda şüphe yoktur. Kahramanlık ve yüksek insanlık meziyetlerini en yüksek seviyede taşıdığında dünya tarihçileri ve fikir adamları tereddütsüz birleşmektedir. Tarihin büyük tanıdığı şahsiyetlerle mukayesesi yapıldığı zaman türlü bakımlardan bariz üstünlükleri göze çarpmaktadır. Bir kere bütün bu dehalara üstün tarafı, hem fikir hem hareket adamı oluşudur. O, fikri ve hareketi kişiliğinde birleştirmiş bir lider idi. Fikir ve düşüncelerinin özünü oluşturan Atatürkçülük, her türlü dogmatik unsurdan sıyrılmış akılcı bir dünya görüşüdür. Memleket gerçeklerinden kaynaklanan, problemler karşısında aklın ve ilmin rehberliğini kabul eden bu gerçekçi görüş, gerek Türk Bağımsızlık Savaşı'nın gerekse onu izleyen Türk çağdaşlaşma hareketi'nin esasını oluşturmaktadır.
Atatürk gerçeğin adamıdır; sağduyunun ve ince görüşün adamıdır. Nerde ne yaptı, neye karar verdi ise daima en iyisini yapmış, en hayırlısına karar vermiştir. Halkın eğilimlerini çok iyi sezen ve ruhlara sızmasını bilen usta inkılâpçılığı sayesindedir ki müşterek arzu ve eğilimler kolayca millî ülkü haline gelebilmiştir. Giriştiği mücadelenin başından sonuna kadar Türk milletinin yüksek vasıflarına güvenmiş, kazanılan her türlü zaferin milletin eseri olduğunu söylemiştir. Bütün teşebbüslerinde millet sevgisine dayanmış, kudretli kişiliği ve gerçeği sezişe dayanan ikna kuvvetiyle kitleleri sürükleyebilecek bir lider olduğunu göstermiştir. Millî kurtuluşa bayrak olan fikirleri, görüşleri ve ölmez eseriyle, tesirleri memleket sınırlarını aşmış, mazlum milletlerin bağımsızlık ve hürriyet mücadelesinde manevî kuvvet olmuştur.

Atatürk yaratıcısı, yapıcısı olduğu "Türk İnkılâbı"nı ifade ederken: "Bu inkılâp, yüksek bir insani ülkü ile birleşmiş vatanperverlik eseridir. Çocuklarına bütün güzellikleri ve bütün büyüklükleri görmek ve aynı zamanda bütün sefaletlere acımak sanatını öğretmektedir" diyordu. Kendisi de yarattığı inkılâbın imanlı bir yapıcısı sıfatıyla bütün dünyaya açık yürekle, samimiyetle ve dostlukla bakıyordu. Gerçekten, "Ne Mutlu Türküm diyene!" vecizesiyle kalplere millî iman perçinleyen Atatürk, aynı zamanda insanlık idealinin ve insan sevgisinin de sembolü idi. Yabancıların, "Düşmanlarınız kimlerdir?" sorusuna, "Biz kimsenin düşmanı değiliz; yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız!" cevabını veriyordu. İşte bu insancıl yönü iledir ki tamamen millî nitelik taşıyan "Atatürk İnkılâbı" aynı zamanda bütün insanlığın hayranlığını da üzerinde toplamaktadır.


Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.
Alıntı ile Cevapla
Teşekkür Edenler:
Sponsor
  #2 (permalink)  
Alt 13.09.06, 22:16
erwachsene - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kovuldu!
 
Kaydolma: 30.08.06
- 33
Mesajlar: 719
Teşekkürler: 0
Üyeye 29 kez teşekkür edildi
Post Bağımsızlık

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

Mustafa Kemal, Harp Akademisinden Kurmay Yüzbaşı olarak mezun oldu. Bu okulda öğrenci iken İstibdat İdaresine karşı şüphe uyandırdığından Saray�da sorguya çekildi ve Şam�daki 5 nci Ordu emrine verildi. 11 Ocak 1905

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

Mustafa Kemal, Kolağası (Kd.Yzb.) rütbesine terfi ettiği gün.
20 Haziran 1907

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

Mustafa Kemal, Harekât Ordusu Subayları ile, Selanik. 1909

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal, Mücahit Bedevi Kuvvetleri önünde emirlerini yazdırırken, Derne. 1912

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

Mustafa Kemal, Trablusgarp�ta arkadaşları ile birlikte. 1912

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

Sofya Ataşemiliteri iken, verilen kostümlü baloya yeniçeri kıyafeti ile gitmiş ve etrafında derin bir hayranlık uyandırmıştır.
11-12 Mayıs 1914

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

Mustafa Kemal, 3 ncü Kolordu Erkânı ile... 1915

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

Çanakkale�nin cehennemi andıran savaşlarında her zaman askerleri ile beraber siperlerde olan Mustafa Kemal...1915

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

II. Ordu Komutanı Mustafa Kemal, Diyarbakır�da Avusturya Macaristan otomobil kolunu denetlerken...Nisan 1917

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

Mustafa Kemal, Yıldırım Orduları Grup Komutanı iken...
31 Ekim � 13 Kasım 1918

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

Mustafa Kemal�in askerlikten istifa ettiği gün, yaverleri
Muzaffer Kılıç ve Cevat Abbas Gürer�le...
Alıntı ile Cevapla
Teşekkür Edenler:
  #3 (permalink)  
Alt 13.09.06, 22:26
erwachsene - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kovuldu!
 
Kaydolma: 30.08.06
- 33
Mesajlar: 719
Teşekkürler: 0
Üyeye 29 kez teşekkür edildi
Post

ATATÜRK'ÜN YAŞAMINDAKİ KRONOLOJİK OLARAK OLAYLAR


1881
Mustafa'nın Selanik'te dünyaya gelmesi.

1893
Mustafa Selanik'teki Askeri Hazırlık Okuluna başlar ve burada öğretmeni tarafından kendisine ikinci ismi "Kemal" verilir.

1895
Mustafa Kemal Manastırdaki Askeri Liseye başlar.

1899
Mustafa Kemal İstanbul'da Harbiye'nin hazırlık sınıfına başlar.

1902
Mustafa Kemal Harbiye'den mezun olur ve buradan sonra Harp Akademisine devam eder.

11 Ocak 1905
Mustafa Kemal Harp Akademisinden Kurmay Yüzbaşı olarak mezun olur ve Şam'da bulunan Beşinci Orduda görev almak üzere Şam'a gönderilir.

Ekim 1906
Mustafa Kemal ve arkadaşları Şam'da "Vatan ve Hürriyet" adıyla gizli bir dernek kurarlar.

Eylül 1907
Mustafa Kemal Üçüncü Orduya tayin edilir ve Selanik'e gönderilir.

13 Eylül 1911
Mustafa Kemal İstanbul'daki Genel Kurmaya tayin edilir.

9 Ocak 1912
Mustafa Kemal Libya'daki Tobruk taarruzunu başarılı bir şekilde yönetir.

25 Kasım 1912
Mustafa Kemal Hareket Başkanı olarak Akdeniz Boğazları özel Kuvvetlerine atanır.

27 Ekim 1913
Mustafa Kemal Sofya'ya Askeri Ataşe olarak atanır.

25 Nisan 1915
İttifak Devletleri Arıburnuna çıkarma yaparlar ve Mustafa Kemal Tümeni ile ilerlemelerini durdurur.

9 Ağustos 1915
Mustafa Kemal Anafartalar Grup Kumandanlığına getirilir.

1 Nisan 1916
Mustafa Kemal Tuğgeneralliğe terfi eder.

6-7 Ağustos 1916
Mustafa Kemal Bitlis ve Muş'u düşmandan geri alır.

31 Ekim 1918
Mustafa Kemal Yıldırım Orduları Grup Kumandanı olur.

30 Nisan 1919
Mustafa Kemal Erzurum'da bulunan Dokuzuncu Orduya geniş yetkilerle Müfettiş olarak atanır.

16 Mayıs 1919
Mustafa Kemal İstanbul'u terk eder.

19 Mayıs 1919
Mustafa Kemal Samsun'a ayak basar.

8 Temmuz 1919
Mustafa Kemal gerek Üçüncü Ordu Müfettişliği görevinden gerekse ordudan istifa eder.

23 Temmuz 1919
Mustafa Kemal Erzurum Kongresi Başkanlığına getirilir.

4 Eylül 1919
Mustafa Kemal Sivas Kongresi Başkanlığına getirilir.

27 Aralık 1919
Mustafa Kemal İcra Heyeti ile Ankara'ya gelir.

23 Nisan 1920
Mustafa Kemal Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisini açar.

11 Mayıs 1920
Mustafa Kemal İstanbul hükümeti tarafından ölüme mahkûm edilir.

5 Ağustos 1921
Mustafa Kemal Büyük Millet Meclisi tarafından Başkumandan olarak atanır.

23 Ağustos 1921
Türk birliklerinin Mustafa Kemal tarafından yönetildiği Sakarya savaşı başlar.

19 Eylül 1921
Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ile Gazi unvanını verir.

26 Ağustos 1922
Gazi Mustafa Kemal Büyük Taarruzu Kocatepe'den yönetmeye başlar.

30 Ağustos 1922
Gazi Mustafa Kemal Paşa Dumlupınar savaşını kazanır.

10 Eylül 1922
Gazi Mustafa Kemal İzmir'e girer.

1 Kasım 1922
Büyük Millet Meclisi, Gazi Mustafa Kemal'in Hilafetin kaldırılması yönündeki önerisini kabul eder.

14 Ocak 1923
Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde Hanım İzmir'de vefat eder.

29 Ekim 1923
Türkiye Cumhuriyetinin ilan edilmesi ve Gazi Mustafa Kemal'in ilk Cumhurbaşkanı seçilmesi.

24 Ağustos 1924
Gazi Mustafa Kemal İstanbul Sarayburnu'nda ilk kez şapka giyer.

9 Ağustos 1928
Gazi Mustafa Kemal Sarayburnu'nda yeni Türk Alfabesi ile ilgili konuşma yapar.

12 Nisan 1931
Gazi Mustafa Kemal Türk Tarih Kurumunu kurar.

12 Temmuz 1932
Gazi Mustafa Kemal Türk Dil Kurumunu kurar.

16 Haziran 1934
Büyük Millet Meclisi bir yasa geçirerek Gazi Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadını verme kararı alır.

10 Kasım 1938
Atatürk vefat eder.
[hr][hr]
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLUĞU VE EĞİTİMİ


Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal. 1881 yılında Selanik'te doğmuştur.

Babası Ali Rıza Efendi, bir gümrük memurudur. Annesinin adı Zübeyde Hanım'dır.

İlkokul eğitimi için, Selanik'teki Şemsi Efendi okuluna gitmiş, ancak babasını çok küçük yaşlarda kaybedince okuldan ayrılmak zorunda kalmıştır. Mustafa, kız kardeşi Makbule ve anneleri, dayıları ile birlikte, Selanik yakınlarındaki çiftlik evine yerleşmişler; yaşamı bu şekilde bir süre devam etmiştir.

Mustafa çiftlikte çalışırken, annesi okula gitmemesinden endişe duymaya başlamıştır. Sonra, annesinin Selanik'te bulunan kız kardeşinin yanına giderek Askeri Rüştiyeye kaydını yaptırmıştır. Rüştiye'yi 1895 yılında bitiren Mustafa Kemal Manastır'daki Askeri İdadi'ye girmiş ve başarılı bir şekilde bitirmiştir.

Mustafa Kemal daha sonra İstanbul'a gitmiş, 13 Mart 1899 yılında başladığı Harbiye'yi bitirdikten sonra,1902 yılında Harp Akademisine başlamış ve 11 Ocak 1905 yılında kurmay yüzbaşı rütbesiyle mezun olmuştur.

[hr][hr]

ORDU KUMANDANI OLARAK MUSTAFA KEMAL


1906 yılında Şam'a gönderilen Mustafa Kemal ve arkadaşları Şam'da "Vatan ve Hürriyet" adında bir dernek kurmuşlardır. 1911 yılında İtalya ile yapılan savaş esnasında, kendi isteğiyle Trablus'a gitmiş, Derne ve Tobruk'un savunmalarında görev almıştır. Mustafa Kemal henüz Libya'da iken başlayan Balkan Savaşında da, başarılı bir kumandan olarak (1912 - 1914) hizmet vermiş ve savaş sonunda Sofya'ya askeri ataşe olarak atanmıştır.

Mustafa Kemal'in Sofya'da bulunduğu sırada 1. Dünya Savaşı çıkmıştır. 8 Ağustos 1915 tarihinde Anafartalar Grup Kumandanlığına getirilen Mustafa Kemal, kritik bir zamanda Anafartalar'daki Türk kuvvetlerine kumanda etmiştir.

Bu sırada İngilizler, Fransızlarla birlikte Çanakkale Boğazı'na çıkarma yapmış, savaş esnasında, Mustafa Kemal'in kalbinin üzerine bir şarapnel parçası isabet etmiş ise de, göğüs cebinde bulunan saati onun hayatını kurtarmıştır. Mustafa Kemal o anda içinde bulunduğu ruh halini üstlenmiş olduğu büyük sorumluluğa bağlamış ve : "Aslında, bu tür bir sorumluluğu üstlenmek hiç de kolay değildi, ancak yurdumun parçalandığını görmektense ölmeyi tercih etmiş olmam nedeniyle, bunu gururla kabul
ettim." sözleriyle duygularını ifade etmiştir. Düşman saldırısının püskürtülmesinde Mustafa Kemal�in üstün cesareti, askeri bilgisi, yeteneği ve uzak görüşlülüğünün büyük bir rolü olmuş, genel olarak Çanakkale, özel olarak Anafartalar savunması, dünya siyasi ve askeri tarihine onun adıyla yazılmıştır.

Mustafa Kemal daha sonra Kafkaslarda ve Suriye'de hizmet etmiş ve 1918 Mondros Mütarekesi�nden hemen önce Suriye'de bulunan Yıldırım Orduları grubunun kumandanlığına getirilmiştir. Mütarekeden (ateşkes) sonra, İstanbul'a dönmüştür.
[hr][hr]
Ata�mızın Bağımsızlık Anlayışı

Millî gaye için ortaya atılacakların, bugün imhasını düşünen yalnız saray, hükümet ve yabancılardır. Fakat, bütün memleketin aldatılmasını ve aleyhe çevrilmesini de ihtimal dâhilinde görmek lâzımdır. Baş olacakların, her ne olursa olsun, gayeden dönmemesi, memlekette barınabilecekleri son noktada, son nefeslerini verinceye kadar, gaye uğrunda fedakârlığa devam edeceklerine işin başında karar vermeleri icap eder. Kalplerinde bu kuvveti hissetmeyenlerin teşebbüse geçmemeleri elbette daha iyidir. Zira, bu takdirde, hem kendilerini ve hem de milleti aldatmış olurlar.
Bir de söz konusu vazife, resmî makam ve üniformaya sığınarak el altından idare edilemez. Bu tarzın bir derecesi olabilir. Fakat, artık o devir geçmiştir. Açıkça ortaya çıkmak ve milletin hukuku namına yüksek sada ile bağırmak ve bütün milleti, bu sadaya iştirak ettirmek lâzımdır. Benim, vazifemden uzaklaştırıldığıma ve her türlü neticeye mahkûm bulunduğuma şüphe yoktur. Benim ile açıkça birlikte çalışmak, aynı neticeyi şimdiden kabul etmektir. Bundan başka, söz konusu ettiğimiz vaziyetin gerektirdiği adamın, diğer birçok görüş noktalarından dahi, mutlaka benim şahsım olabileceği gibi bir iddia mevcut değildir. Yalnız, herhalde, bu memleket evlâdından birinin ortaya çıkması zarurî olmuştur. Benden başka bir arkadaşı dahi düşünmek mümkündür. Yeter ki o arkadaş, bugünkü vaziyetin kendisinden istediği tarzda harekete razı olsun!
1919 (Nutuk I,s.44-45)

[hr]
Bağımsızlık gayesinin elde edilişine kadar, tamamiyle milletle birlikte, fedakârane çalışacağıma mukaddesatım namına yemin ettim. Artık benim için Anadolu�dan hiçbir yere gitmemek kesindir.
1919 (Nutuk I, s. 21)

[hr]
Milletin esaretten kurtarılması, hâkim ve bağımsız olarak topraklarımızda yaşayabilmesi ancak azimkâr ve namuslu ellerin milleti kısa ve doğru yoldan hukukunu ve bağımsızlığını müdafaaya yöneltmesiyle mümkün olacaktır.
1919 (Kâzım Karabekir,
İstiklâl Harbimiz, 1969, s. 35)

[hr]
Millî irade, kendi istikametinde bir nehir gibi coşup taşacaktır. Mücadeleyi her noktasından düşünerek kabul etmiş bulunuyoruz. Memlekette umduğumuz millî uyanış ve coşku hâsıl olmuştur. Sadece dayanıklı olmak ve vazifede kusur etmemek temel şarttır.
1919 (Mazhar Müfit Kansu, E.Ö.K.
(Atatürkle Beraber, Cilt: 1, s. 87)

[hr]
Bu hareket, milletin bir arzusudur; hatta bir ihtiyacıdır. Bu arzu ve ihtiyacı doğuran şey de kişiler değil, bizzat olaylardır. Devletin bütünlüğünü ve bağımsızlığını tehdit eden kanunsuz birtakım ihtiraslar, topraklarımıza hiçbir hakka dayanmaksızın vuku bulan taarruzlar, tehlike karşısında millete birleşmek lüzumunu duyurmuştur.
1919 (Atatürk�ün S.D.III, s. 6-7)

[hr]
Millî dava, ancak bu inan, bu irade ve azimle gerçekleştirilecektir. Yaşaması ve muzaffer olması gereken naçiz şahıslarımız değil, millî kurtuluşu temin edecek olan fikirlerdir.
1919 (Mazhar Müfit Kansu, E.Ö.K.
Atatürkle Beraber, Cilt: I, s. 203)

[hr]
Aziz ve mübarek vatanımızı kurtarmak için bütün aydınların, herkesin hazır olması lâzımdır. İstanbul�a gitmeyeceğiz. Anadolu, en büyük hazinedir. Vatanın sinesinde kurtuluş çarelerini beraberce ölünceye kadar aramaya, temin etmeye çalışacağız.
1919 (Sırrı Kardeş,
M. Kemal Kırşehir�de, s.30)

[hr]
Düşman süngüsü altında millî birlik olamaz. Ancak hür vatan topraklarında hamiyetli, fedakâr arkadaşlar el ele vererek memleketin bağımsızlığı ve milletin hürriyeti için çalışabilirler. Ben de zaten onun için gidiyorum.
1919 (Hüsrev Gerede, 20. Asır
Mecmuası, Cilt: 3, Sayı : 66, 1953 s. 28)

[hr][hr]
Ata�mızın İlkeleri

Atatürk ilkeleri, altı ana başlık altında toplanabilir:

Cumhuriyetçilik:

Atatürk devrimleri siyasi nitelik taşır. Çok uluslu bir İmparatorluktan ulus devlete geçiş gerçekleştirilmiş ve böylece modern Türkiye'nin ulusal kimliği oluşturulmuştur. Bu kimliğin oluşmasında, kul nitelikli insanların yurttaş-birey niteliği kazanması önemli bir noktadır. Atatürk bunun yolunu, kısaca halkın kendi kendisini idaresi, yani demokrasi demek olan Cumhuriyet�te görmüştür.

[hr]
Halkçılık:

Gerek içeriği gerekse hedefleri açısından bakıldığında, Cumhuriyet Devrimi ayrıca bir sosyal devrim niteliği de taşır. Başta İsviçre Medeni Kanunu olmak üzere, Batı kanunlarının Türkiye'de uygulamaya konulmasıyla birlikte kadınların statüsünde köklü değişiklikler olmuş, 1934 yılında kabul edilen bir kanun ile kadınlar seçme ve seçilme hakkını almışlardır. Atatürk çeşitli ortamlarda, Türkiye'nin gerçek yöneticilerinin köylüler olduğunu söylemiştir. Aslında bu durum Türkiye için bir gerçek olmaktan çok bir hedef niteliğindedir. Halkçılık ilkesi sınıf ayrıcalıklarına ve sınıf farklılıklarına karşı olmak ve hiçbir bireyin, ailenin, sınıfın veya organizasyonun diğerlerinin daha üzerinde olmasını kabul etmemek demektir. Halkçılık, Türk vatandaşlığı olarak ifade edilen bir fikre dayanır. Gurur ile birleşen vatandaşlık fikri, halkın daha fazla çalışması için gerekli psikolojik teşviki sağlar, birlik fikrinin ve ulusal bir kimliğin kazanılmasına yardımcı olur.

[hr]
Laiklik:

Laiklik yalnızca devlet ve dinin birbirinden ayrılması anlamına gelmez ayrıca eğitim, kültür ve yasama alanlarının da dinden bağımsız olması anlamını taşır. Laiklik, devletin dini düşünce ve dini kuruluşların etkisinden bağımsız olması ve genel olarak düşünce özgürlüğü anlamına gelmektedir.
Devrimlerin birçoğu laikliği gerçekleştirmek amacıyla yapılmış ve diğerleri ise laikliğe ulaşılmış olması sayesinde gerçekleştirilebilmiştir. Laiklik ilkesi akılcı ve dini siyasetin dışında tutan bir ilkedir.
Osmanlı döneminde matbaanın geciktirilmesinde olduğu gibi dinin yenilikler karşısında nasıl tutucu bir silah haline geldiğini yaşamış olan Türkiye Cumhuriyeti kurucuları açısından dinin din dışı sivil yapı üzerinde yaratabileceği baskıları önlemenin bir aracıdır.

[hr]
Devrimcilik:

Atatürk'ün ortaya koyduğu en önemli ilkelerden birisi de devrimciliktir. Bu ilkenin anlamı Türkiye'nin devrimler yaparak geleneksel kuruluşlarını modern kuruluşlarla değiştirmiş olmasıdır. Geleneksel kavramların bir kenara itilip modern kavramların benimsenmesi demektir. Devrimcilik ilkesi, yapılmış olan devrimlerin tanınıp kabul edilmelerinin çok ötesine geçmiştir.

[hr]
Milliyetçilik:

Cumhuriyet devrimi ayrıca milliyetçi bir devrimdir. Bu milliyetçilik ırkçı bir yapıda değildir; yurtseverlikle sınırlıdır. Bu devrimin amacı, Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığının korunması ve ayrıca Cumhuriyetin siyasal yönden gelişmesidir.
Bu milliyetçilik, tüm diğer ulusların bağımsızlık haklarına saygılıdır; sosyal içeriklidir; yalnızca anti - emperyalist olmayıp, aynı zamanda gerek hanedan yönetimine, gerekse herhangi bir sınıfın Türk toplumunu yönetmesine de karşıdır ve nihayet bu milliyetçilik Türk devletinin vatanı ve halkı ile bölünmez bir bütün olduğu ilkesine inanmaktadır.

[hr]
Devletçilik:

Mustafa Kemal Atatürk yapmış olduğu açıklamalarda ve politikalarında Türkiye'nin bir bütün olarak modernizasyonunun ekonomik ve teknolojik gelişmeye önemli ölçüde bağlı olduğunu ifade etmiştir. Bu bağlamda, devletçilik ilkesini de devletin, ülkenin genel ekonomik faaliyetlerinin düzenlenmesi ve özel sektörün girmek istemediği veya yetersiz kaldığı ya da ulusal çıkarların gerekli kıldığı alanlara girmesi anlamında yorumlamaktadır. Ancak, devletçilik ilkesinin uygulanmasında, devlet yalnızca ekonomik faaliyetlerin temel kaynağını teşkil etmemiş, aynı zamanda ülkenin büyük sanayi kuruluşlarının da sahibi olmuştur.
[hr][hr]
Ata�mızın Anılarından

Yugoslav Kralı müteveffa Aleksandr, Balkan Atlantı'nın imzasını takip eden günlerde memleketimize gelmişti. Atatürk'le sohbeti sırasında, şahsına ve Türk Milleti'ne karşı duyduğu yakınlığı ve iyi hisleri ifade için dedi ki:

"-Cihan Harbini takip eden mütareke günlerinde, İtilaf devletleri Yunanistan'dan evvel Türkiye'yi işgali bana teklif etmişlerdi. Fakat hiç tereddüt etmeden bu teklifi reddettim, bunun üzerine Yunanlıları tercihe mecbur kaldılar."

Mustafa Kemal muhatabının sözlerini sükunetle dinledi ve birden yerinden kalkıp, muhatabını şaşkınlık içinde bırakarak elini sıktı:

"-Size ve milletinize geçmiş olsun Ekselans..." dedi.

Ve anlatmak istedi ki, Türk topraklarına saldıran kim olursa olsun akıbeti değişmeyecekti!

[hr]
Daha sonra, kalb-i alakası uğruna taç ve tahtını terk ederek, İngiltere Krallığı makamını terk edip Windsor Dük'ü olarak kalmayı tercih eden İngiltere Kralı Sekizinci Edward da Atatürk'ün misafiri olmuştu. Neşeli bir akşam yemeğini takip eden sohbet sırasında, mevzu, Türk ordusunun savaş gücüne intikal etti. İngiliz hakikatçiliği ile, Mustafa Kemal'in ne eşsiz bir kumandan olduğunu bilen misafiri, Atatürk'e o tarihte bir milyonluk insan gücü olan Türk ordusunun iki milyonla harp sahnesine çıkmasının, dünya barışı için "Ne güvenilecek kuvvet..." olduğunu söyledi. Atatürk'ün "iki milyon"u "bir milyon" olarak nezaketle tashihini de şu hayranlık duygusuyla tamamladı:

"-Evet Atatürk... Bir milyon Türk ordusu, bir milyon da şahsen siz. Ben tahminimde hata etmedim."

Başkumandanlık yıllarını hatırlayan Gazi, atavik gururu dünyaca malum olan haşmetli misafirinin bu nazik esprisinden elbette çok mütehassis olmuştu. Fakat ona Türk ordusu ve bilhassa hayatında en sevdiği varlık olan Mehmetçik için daha aydınlık bir fikir vermek istedi:

"- Eğer, yurt ve dünya sulhü ve insanlık hürriyetleri için bir kuvvet dengesi olarak ihtiyaç olursa, bizim ordumuzun her ferdini bana layık gördüğünüz ölçü içinde ölçebilirsiniz."

Yani bir milyon kere bir milyonluk bir kuvvet... Milletinin kıymeti için böylecesine sonsuz güven sahibi idi.

"Bir Türk dünyaya bedeldir." , "Ne mutlu Türküm diyene!" hükümlerinde asla "politika" kokmaz. Bu daha çok milletinin aslında var olan hasletlerini devrin bilgi ve tekniği ile cihazlamak hasretini, kendisinden sonra geleceklere inandırmak duygusunun ifadesi idi.
[hr][hr]
EĞİTİMCİ ATATÜRK


Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nı ve inkılâplarını hep sabırlı, ikna edici, güven verici, bilgili "öğretmenliği" sayesinde başarmıştır.

Gerek öğretmenlik ve gerekse eğitimcilik kısmen doğuştan getirilen bazı özelliklere, kısmen de sonradan öğrenme ile kazanılan bilgilere sahip olmayı gerektiren bir sanat ve bilimdir. Bu açıdan bakıldığında, Atatürk'ün tam bir öğretmen ve eğitimci özelliği taşıdığını görürüz. O'nun kişiliğini öğretmenlik ile özdeşleştirmesi bu bakımdan son derece isabetlidir.

Yüreğinde Allah, vatan, millet, bayrak, Atatürk sevgisiyle dolu her Türk öğretmeni, Atatürk'ün eğitim anlayışını tüm meslek hayatı boyunca yaşamalı ve yaşatmalıdır.

Atatürk eğitimciliğin sıradan ve basit bir iş olmadığının farkındadır.
Ona göre memleketin refaha kavuşması bile buna bağlıdır:
"Mekteplerde öğretmen vazifesinin güvenilir ellere teslimi, memleket evlatlarının o vazifeyi kendine hem bir meslek, hem bir ülkü sayacak bilgili ve saygı değer öğretmenler tarafından yetiştirilmesini temin için öğretmenlik diğer yüksek meslekler gibi tedricen ilerlemeye ve herhalde refah teminine müsait bir meslek haline konulmalıdır. Dünyanın her tarafında öğretmenler insan topluluğunun en fedakâr ve saygı değer uzuvlarıdır."

Atatürk, okulların sadece bilimsel eğitim yeri olmadığı görüşündedir.
Ona göre okullar, memleket sevgisine ve bağımsızlık fikrine giden yolları içerir. Bunun yanında, memleketi kurtarmak için çalışan herkesin ilim sahibi olması gerektiğini de özellikle belirtir:
"Mektep genç dimağlara, insanlığa hürmeti, millet ve memlekete muhabbeti, istiklal şerefini öğretir. İstiklal tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için takibi lazım gelen en doğru yolu belletir. Memleket ve milleti kurmaya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu mütehassıs ve birer âlim olmaları lazımdır. Bunu temin eden mekteptir."
(*) HÜRFİKİR Gazetesi, Orhan SUAT, Lüleburgaz, Sayı: 8632
[hr][hr]
Atatürk'ün Kütahya Lisesi'nde Öğretmenlere Yaptığı Konuşma

� Muallime hanımlar ve muallime efendiler, bu irfan yuvası altında hepinizi bir arada görmekten ve hepinizi selamlamaktan çok memnunum.

Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri memleketin geleceğini yoğuran irfan ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir.

Fakat bu iki ordudan hangisi daha değerlidir, hangisi bir diğerinden üstündür? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz. Bu iki ordunun ikisi de hayatidir.

Yalnız siz irfan ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun değer ve yüceliğini anlatmak için şunu söyleyeyim ki sizler ölen ve öldüren birinci orduya, niçin öldüğünü öğreten bir orduya mensupsunuz.

Biz iki ordudan birincisine, vatan çiğnemeye gelen düşman karşısında kan akıtan birinci orduya -bütün dünya bilir, bütün dünya şahit oldu ki- pek mükemmelen sahibiz. Vatanın dört sene önce düştüğü büyük felaketten sonra, yoktan var olan bu ordu, vatanı yok etmeye gelen bu düşmanı kutsal vatan toprağında boğup mahvetti. Yalnız bu orduya sahip olmakla, işimiz bitmiş, gayemiz bu ordunun zaferiyle son bulmuş değildir.

Bir millet, irfan ordusuna sahip olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferin köklü sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla mümkündür. Bu ikinci ordu olmadan birinci ordunun elde ettiği kazanımlar sönük kalır. Milletimizi geçek mutluluğa, kurtuluşa ulaştırmak istiyorsak, bizi ölümden kurtaran ve hayata götüren bugünkü idare şeklimizin sonsuzluğunu istiyorsak, bir an önce büyük, kusursuz, nurlu bir irfan ordusuna sahip olmak zorunluluğunda bulunduğumuzu inkâr edemeyiz.

Eski idarelerin en büyük kötülüklerinden biri de irfan ordusuna layık olduğu önemi vermemeleridir. Eğer önem verilseydi, geleceği emanet ettiğimiz sizlere, gelecek kadar güvenilir bir mevki verilmesi gerekirdi. Henüz üç dört senelik hayata sahip olan milli idaremizde irfan ordusu ile layık olduğu kadar ilgilenilememiştir. Fakat buradaki mecburiyeti milletin münevverleri olan sizler elbette ki daha iyi takdir edersiniz. Bütün kuvvetimizi yalnız cephede toplamaya mecbur olduğumuz bu kısa süre içinde tabiatıyla irfan ordusuyla gereğince meşgul olamadık. Lakin Cenab-ı Hakk'a şükürler olsun ki düşman karşısındaki aziz ordumuz için harcadığımız bütün emekler mutlu sonucunu verdi.

Artık bundan sonra aynı kuvvet, aynı faaliyet, aynı istekle irfan ordusu için çalışacak ve birincide olduğu gibi bu ikinci ordudan dahi emeklerimizin, faaliyetlerimizin mutlu ve başarılı sonuçlarını aynı parlaklıkta elde edeceğiz.

Arkadaşlar, asker ordusu ile irfan ordusu arasındaki birliktelik ve alakayı belirtmek için şunu da ifade edeyim, kıymetli bir eserden ordunun ruhu kumanda heyetidir deniliyor. Hakikaten böyledir. Bir ordunun kıymeti kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür. Siz öğretmenler, sizler de irfan ordusunun kumanda heyetisiniz. Sizin ordunuzun kıymeti de sizlerin kıymetinizle ölçülecektir. İstiklal mücadelesinde üç dört senedir düşmanı topraklarımızda mahvetmek için yaptığımız savaşla ordunun ruhu olan kumanda heyeti değerlerinin yüksekliğini nasıl ispat etmişse, bundan sonra yapacağımız yenilikler milletimize bir karanlık gibi çöken genel cehaleti mağlup etmek savaşında da irfan ordusunun ruhu olan siz öğretmenlerin aynı yeteneği ortaya koyacağınıza eminim.

Bu konuda size güveniyor ve saygı ile selamlıyorum. �
(KÜTAHYA LİSESİ - 24 MART 1923)
[hr][hr]
GENÇLİĞE HİTABE

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk İstiklâlini, Türk Cumhuriyeti�ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk İstikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!

20 Ekim 1927
Alıntı ile Cevapla
  #4 (permalink)  
Alt 13.09.06, 22:28
erwachsene - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kovuldu!
 
Kaydolma: 30.08.06
- 33
Mesajlar: 719
Teşekkürler: 0
Üyeye 29 kez teşekkür edildi
Standart

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.




UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.




UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.




UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.
Alıntı ile Cevapla
  #5 (permalink)  
Alt 13.09.06, 22:30
erwachsene - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kovuldu!
 
Kaydolma: 30.08.06
- 33
Mesajlar: 719
Teşekkürler: 0
Üyeye 29 kez teşekkür edildi
Post

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


[hr]

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


[hr]

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


[hr]

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


[hr]

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


[hr]

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


[hr]

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


[hr]

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


[hr]

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


[hr]
Alıntı ile Cevapla
  #6 (permalink)  
Alt 13.09.06, 22:32
erwachsene - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kovuldu!
 
Kaydolma: 30.08.06
- 33
Mesajlar: 719
Teşekkürler: 0
Üyeye 29 kez teşekkür edildi
Standart

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



[image]http://img412.imageshack.us/img412/7125/217fu.jpg[/img]


UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.
Alıntı ile Cevapla
  #7 (permalink)  
Alt 13.09.06, 22:34
erwachsene - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kovuldu!
 
Kaydolma: 30.08.06
- 33
Mesajlar: 719
Teşekkürler: 0
Üyeye 29 kez teşekkür edildi
Post

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


[hr]
UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.




UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.




UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.




UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.




UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.




UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.




UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.




UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.




UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.




UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.
[/center]

Saygılarımla.

BURSA NUTKU


Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, �Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır� demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, �Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir� diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, �demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek�

Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, �ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.�

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!

Mustafa Kemal ATATÜRK


UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

Hiçbir Şeye İhtiyacımız Yok, Yalnızca Bir Şeye İhtiyacımız Vardır; Çalışkan Olmak!

Mustafa Kemal ATATÜRK

[hr][hr]
Mustafa Kemal Paşa
ve Yunan Kuvvetleri Komutanı Trikopis


Büyük Taarruz esnasında Gazi�nin yanında bulunan arkadaşlar, Yunan Kuvvetleri Komutanı General Trikopis�in Başkomutan Çadırı�na nasıl getirildiğini şöyle anlattılar:
Trikopis, diğer esir kolordu ve tümen komutanları ile birlikte Gazi�nin huzuruna çıkarıldıkları zaman, hepsi çok heyecanlı ve bitkin halde imişler. Gazi, bunları oturtmuş, kendilerini teselli için bu gibi yenilgilerin tarihte örnekleri olduğunu, sevk ve idareyi eksiksiz yapmış iseler vicdanen rahat olabileceklerini söylediği zaman, Trikopis:
- Askeri görevimi tamamen yaptığıma eminim. Fakat asıl görevimi maalesef yapamadım� diye intihar edemediğini anlatmak isterken, Gazi:
- O size ait bir düşüncedir� diye sözünü kesmiş ve harita üzerinde:
- Şurada bir tümeniniz vardı. Niçin onu şuraya almadınız. Filan yerdeki kuvvetlerinizi falan yere sürseydiniz daha iyi olmaz mıydı? Gibi bazı eleştiriler yapmış, Trikopis:
- Ben öyle hareket etmek için emir verdim. Fakat (yanındaki Kolordu Komutanı�nı göstererek) bu yapamadı� demiş.
Bu görüşmeler olurken esir komutan yavaşça yanında bulunan subaylarımızdan birine:
- Bizim ile konuşan bu general kimdir? diye sormuş, subay:
- Başkomutan Mustafa Kemal, deyince adam hayrete düşmüş:
- Şimdi anladım biz niçin mağlup olduk! Bizim Başkomutan İzmir�de vapurda oturuyordu, diyerek derdini dökmüş.

Em. Tümg. Muzaffer ERENDİL, İlginç Olaylar ve Anekdotlarla Atatürk, s.43
Atatürk�e Hakaret Eden Köylü

Atatürk�e hakaretten sanık bir köylü hakkında kovuşturma yapılıyordu. Durumu Ata�ya bildirdiler.
- Mahkemeye veriyoruz, dediler, size küfür etmiş.
Atatürk sordu:
- Ben ne yapmışım ona?
Soruşturma evrakını inceleyenler açıkladılar:
- Gazete kağıdı ile sardığı sigarayı yakarken kağıt tutuşmuş da ondan.
Bunu söyleyen o zamanın bakanlarından biridir. Bakana şu soruyu yöneltmiş:
- Siz hiç gazete kağıdı ile sigara içtiniz mi?
- Hayır...
- Ben Trablus�ta iken içmiştim. Pek berbat şeydir. Köylü gene bana az küfretmiş. Siz bunun için mahkemeye vereceğiniz yerde, ona insan gibi sigara içmeyi sağlayınız.

H. BESLEYİCİ, Atamız Atatürk, s.95-96
Soramazdın

Bir halk toplantısında, bir genç O�na şu soruyu sordu:
- Paşam, size diktatör diyorlar, ne dersiniz?
- Ben, diktatör olsaydım, sen bana şimdi bu soruyu soramazdın?

Hadi BESLEYİCİ, Atatürk�ü Anlamak, s.129

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

İstanbul'dan Bursa'ya Gelen Öğretmenlere Yaptığı Konuşma


� İstanbul'dan geliyorsunuz. Hoş geldiniz. İstanbul�un feyz meşalelerinin temsilcileri olan yüce topluluğunuz karşısında duyduğum sevinç sonsuzdur. Yüreklerinizdeki duyguları, kafalarınızdaki düşünceleri doğrudan doğruya gözlerinizde ve alınlarınızda okumak, benim için olağanüstü bir mutluluktur. Bu anda karşınızdaki en içten duygumu, izninizle söyleyeyim: İsterdim ki çocuk olayı, genç olayı, sizin nur saçan sınıflarınızda bulunayım. Sizden feyz alayım. Siz bani yetiştiresiniz. O zaman ulusum için daha yararlı olurdum. Ne yazık ki elde edilemeyecek bir istek karşısında bulunuyoruz. Bunun yerine sizden başka bir istekte bulunacağım: Bu günün çocuklarını yetiştiriniz. Onları yurda, ulusa yararlı insanlar yapınız. Bunu sizden istiyor ve diliyorum.

Muallim Hanımlar, Muallim Beyler,
Yurdu ve ulusu kurtarmak isteyenler için yurtseverlik, iyi niyet, özveri çok gerekli niteliklerdir. Nedir ki bir toplumdaki hastalığı görmek, onu iyileştirmek, toplumu çağımızın isteklerine uygun olarak yükseltmek için bu nitelikler yetmez bu niteliklerin yanında bilim ve teknik gereklidir. Bilim ve teknikle ilgili çalışmalar başladığı ve geliştirildiği yerse, okuldur. Bunu için okul gereklidir. Okul adını, hep birlikte, büyük saygı ile analım... (dinleyiciler, bir ağızdan "okul! diye bağırdılar).
Okul, genç beyinlere, insanlığa saygıyı, ulus ve yurt sevgisini, bağımsızlık onurunu öğretir. Bağımsızlık tehlikeye düşünce, onu kurtarmak için tutulması uygun olan en doğru yolu belletir. Yurt ve ulusu kurtarmaya çalışanların ayrıca, işlerinde birer namuslu uzman ve birer çalışkan bilgin olmaları gereklidir. Bunu sağlayan okuldur. Ancak bu yolla, girişilecek her türlü işin usa uygun sonuçlara ulaştırılması gerçekleşmiş olur.

Bayanlar, Baylar!
Yudumuz içinde uygarlıkla ilgili düşüncelerin, çağdaş ilerlemelerin, bir an bile yitirilmeden, yayılması ve gelişmesi gerektir. Bunun içindir ki bilimle, teknikle uğraşanların bu alanlarda çalışmayı, birer namus borcu bilmeleri gerekir.
Öğretmenlerimiz, şairlerimiz, edebiyatçılarımız, yazarlarımız, durup dinlenmeden, ulusa bu acı günleri ve onun gerçek nedenlerini açık ve kesin olarak yazacaklar, anlatacaklar, bu kara günlerin dönmemesi için, yeryüzünde uygar ve çağdaş bir Türkiye'nin varlığını tanımak istemeyenlere, onu tanıtmak zorunda olduğumuzu hatırlatacaklardır.

Bayanlar, Baylar! Acı da olsa söyleyelim ki, biz üç buçuk yıl öncesine değin, bir "Topluluk " olarak yaşıyorduk. Bizi istedikleri gibi yönetiyorlardı. Dünya, bizi, yöneticilerimize göre tanıyordu. Üç buçuk yıldır, tam bir ulus olarak yaşıyoruz. Bunu elle tutulur, gözle görülür kanıtı, hükümetimizin biçimi, hükümetimizin niteliğidir ki kanun onu Büyük Millet Meclisi diye adlandırdı. Bütün dünya, bir an bile şüphe etmesin ki, Türkiye Devleti'nin biricik ve gerçek temsilcisi yalnız ve ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bayağı çıkarlarını ve kendi güvenliklerini sağlamak için, ulus ve yurdun bağımsızlığını düşmanların eline bırakmakta bir sakınca görmeyen, bağımsızlığımıza son veren koşullara kapsayan Sevr Antlaşması'nı onayan yöneticilerin, sultanların, padişahların öykülerini, bu zorbaların yasa dışı davranışlarını Türk ulusu, artık, ancak ve yalnız tarihte okur.

Bayanlar, Baylar!
Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için, yalnız ortam hazırladı. Gerçek zaferi siz kazanacaksınız, yaşatacaksınız ve kesinlikle başarıya ulaşacaksınız. Ben ve sarsılmaz inançla bütün arkadaşlarım, sizi izleyeceğiz ve sizin karşılaşacağınız engelleri kıracağız. Son bir söz: Sizin, seçkin bir topluluk olarak Bursa'ya gelmeniz, yalnız Bursa'yı değil, bütün Anadolu'daki kardeşlerinizi sevindirdi. İstanbul'dan getirdiğiniz selamları, bütün ulusa duyuracağız. Ben de sizden rica edeceğim ki, oradaki kardeşlerimize selamlarımızı iletiniz. İstanbul'un alın yazısı, İstanbul'da yaşayan gerçek Türklerin gönüllerinde ve duygularında yaşattıkları dileğe uygun olarak çizilecektir. �
[/right]
Alıntı ile Cevapla
  #8 (permalink)  
Alt 13.09.06, 22:35
erwachsene - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kovuldu!
 
Kaydolma: 30.08.06
- 33
Mesajlar: 719
Teşekkürler: 0
Üyeye 29 kez teşekkür edildi
Post

(Bursa, 27 Ekim 1922)

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.




UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.




UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.




UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.
Alıntı ile Cevapla
  #9 (permalink)  
Alt 13.09.06, 22:38
erwachsene - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kovuldu!
 
Kaydolma: 30.08.06
- 33
Mesajlar: 719
Teşekkürler: 0
Üyeye 29 kez teşekkür edildi
Post

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.



UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.
[/center]



BURSA NUTKU


Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, �Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır� demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, �Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir� diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, �demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek�

Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, �ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.�

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!

Mustafa Kemal ATATÜRK


UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.

Hiçbir Şeye İhtiyacımız Yok, Yalnızca Bir Şeye İhtiyacımız Vardır; Çalışkan Olmak!

Mustafa Kemal ATATÜRK


Mustafa Kemal Paşa
ve Yunan Kuvvetleri Komutanı Trikopis


Büyük Taarruz esnasında Gazi�nin yanında bulunan arkadaşlar, Yunan Kuvvetleri Komutanı General Trikopis�in Başkomutan Çadırı�na nasıl getirildiğini şöyle anlattılar:
Trikopis, diğer esir kolordu ve tümen komutanları ile birlikte Gazi�nin huzuruna çıkarıldıkları zaman, hepsi çok heyecanlı ve bitkin halde imişler. Gazi, bunları oturtmuş, kendilerini teselli için bu gibi yenilgilerin tarihte örnekleri olduğunu, sevk ve idareyi eksiksiz yapmış iseler vicdanen rahat olabileceklerini söylediği zaman, Trikopis:
- Askeri görevimi tamamen yaptığıma eminim. Fakat asıl görevimi maalesef yapamadım� diye intihar edemediğini anlatmak isterken, Gazi:
- O size ait bir düşüncedir� diye sözünü kesmiş ve harita üzerinde:
- Şurada bir tümeniniz vardı. Niçin onu şuraya almadınız. Filan yerdeki kuvvetlerinizi falan yere sürseydiniz daha iyi olmaz mıydı? Gibi bazı eleştiriler yapmış, Trikopis:
- Ben öyle hareket etmek için emir verdim. Fakat (yanındaki Kolordu Komutanı�nı göstererek) bu yapamadı� demiş.
Bu görüşmeler olurken esir komutan yavaşça yanında bulunan subaylarımızdan birine:
- Bizim ile konuşan bu general kimdir? diye sormuş, subay:
- Başkomutan Mustafa Kemal, deyince adam hayrete düşmüş:
- Şimdi anladım biz niçin mağlup olduk! Bizim Başkomutan İzmir�de vapurda oturuyordu, diyerek derdini dökmüş.

Em. Tümg. Muzaffer ERENDİL, İlginç Olaylar ve Anekdotlarla Atatürk, s.43

Atatürk�e Hakaret Eden Köylü

Atatürk�e hakaretten sanık bir köylü hakkında kovuşturma yapılıyordu. Durumu Ata�ya bildirdiler.
- Mahkemeye veriyoruz, dediler, size küfür etmiş.
Atatürk sordu:
- Ben ne yapmışım ona?
Soruşturma evrakını inceleyenler açıkladılar:
- Gazete kağıdı ile sardığı sigarayı yakarken kağıt tutuşmuş da ondan.
Bunu söyleyen o zamanın bakanlarından biridir. Bakana şu soruyu yöneltmiş:
- Siz hiç gazete kağıdı ile sigara içtiniz mi?
- Hayır...
- Ben Trablus�ta iken içmiştim. Pek berbat şeydir. Köylü gene bana az küfretmiş. Siz bunun için mahkemeye vereceğiniz yerde, ona insan gibi sigara içmeyi sağlayınız.

H. BESLEYİCİ, Atamız Atatürk, s.95-96

Soramazdın

Bir halk toplantısında, bir genç O�na şu soruyu sordu:
- Paşam, size diktatör diyorlar, ne dersiniz?
- Ben, diktatör olsaydım, sen bana şimdi bu soruyu soramazdın?

Hadi BESLEYİCİ, Atatürk�ü Anlamak, s.129

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


İstanbul'dan Bursa'ya Gelen Öğretmenlere Yaptığı Konuşma


� İstanbul'dan geliyorsunuz. Hoş geldiniz. İstanbul�un feyz meşalelerinin temsilcileri olan yüce topluluğunuz karşısında duyduğum sevinç sonsuzdur. Yüreklerinizdeki duyguları, kafalarınızdaki düşünceleri doğrudan doğruya gözlerinizde ve alınlarınızda okumak, benim için olağanüstü bir mutluluktur. Bu anda karşınızdaki en içten duygumu, izninizle söyleyeyim: İsterdim ki çocuk olayı, genç olayı, sizin nur saçan sınıflarınızda bulunayım. Sizden feyz alayım. Siz bani yetiştiresiniz. O zaman ulusum için daha yararlı olurdum. Ne yazık ki elde edilemeyecek bir istek karşısında bulunuyoruz. Bunun yerine sizden başka bir istekte bulunacağım: Bu günün çocuklarını yetiştiriniz. Onları yurda, ulusa yararlı insanlar yapınız. Bunu sizden istiyor ve diliyorum.

Muallim Hanımlar, Muallim Beyler,
Yurdu ve ulusu kurtarmak isteyenler için yurtseverlik, iyi niyet, özveri çok gerekli niteliklerdir. Nedir ki bir toplumdaki hastalığı görmek, onu iyileştirmek, toplumu çağımızın isteklerine uygun olarak yükseltmek için bu nitelikler yetmez bu niteliklerin yanında bilim ve teknik gereklidir. Bilim ve teknikle ilgili çalışmalar başladığı ve geliştirildiği yerse, okuldur. Bunu için okul gereklidir. Okul adını, hep birlikte, büyük saygı ile analım... (dinleyiciler, bir ağızdan "okul! diye bağırdılar).
Okul, genç beyinlere, insanlığa saygıyı, ulus ve yurt sevgisini, bağımsızlık onurunu öğretir. Bağımsızlık tehlikeye düşünce, onu kurtarmak için tutulması uygun olan en doğru yolu belletir. Yurt ve ulusu kurtarmaya çalışanların ayrıca, işlerinde birer namuslu uzman ve birer çalışkan bilgin olmaları gereklidir. Bunu sağlayan okuldur. Ancak bu yolla, girişilecek her türlü işin usa uygun sonuçlara ulaştırılması gerçekleşmiş olur.

Bayanlar, Baylar!
Yudumuz içinde uygarlıkla ilgili düşüncelerin, çağdaş ilerlemelerin, bir an bile yitirilmeden, yayılması ve gelişmesi gerektir. Bunun içindir ki bilimle, teknikle uğraşanların bu alanlarda çalışmayı, birer namus borcu bilmeleri gerekir.
Öğretmenlerimiz, şairlerimiz, edebiyatçılarımız, yazarlarımız, durup dinlenmeden, ulusa bu acı günleri ve onun gerçek nedenlerini açık ve kesin olarak yazacaklar, anlatacaklar, bu kara günlerin dönmemesi için, yeryüzünde uygar ve çağdaş bir Türkiye'nin varlığını tanımak istemeyenlere, onu tanıtmak zorunda olduğumuzu hatırlatacaklardır.

Bayanlar, Baylar! Acı da olsa söyleyelim ki, biz üç buçuk yıl öncesine değin, bir "Topluluk " olarak yaşıyorduk. Bizi istedikleri gibi yönetiyorlardı. Dünya, bizi, yöneticilerimize göre tanıyordu. Üç buçuk yıldır, tam bir ulus olarak yaşıyoruz. Bunu elle tutulur, gözle görülür kanıtı, hükümetimizin biçimi, hükümetimizin niteliğidir ki kanun onu Büyük Millet Meclisi diye adlandırdı. Bütün dünya, bir an bile şüphe etmesin ki, Türkiye Devleti'nin biricik ve gerçek temsilcisi yalnız ve ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bayağı çıkarlarını ve kendi güvenliklerini sağlamak için, ulus ve yurdun bağımsızlığını düşmanların eline bırakmakta bir sakınca görmeyen, bağımsızlığımıza son veren koşullara kapsayan Sevr Antlaşması'nı onayan yöneticilerin, sultanların, padişahların öykülerini, bu zorbaların yasa dışı davranışlarını Türk ulusu, artık, ancak ve yalnız tarihte okur.

Bayanlar, Baylar!
Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için, yalnız ortam hazırladı. Gerçek zaferi siz kazanacaksınız, yaşatacaksınız ve kesinlikle başarıya ulaşacaksınız. Ben ve sarsılmaz inançla bütün arkadaşlarım, sizi izleyeceğiz ve sizin karşılaşacağınız engelleri kıracağız. Son bir söz: Sizin, seçkin bir topluluk olarak Bursa'ya gelmeniz, yalnız Bursa'yı değil, bütün Anadolu'daki kardeşlerinizi sevindirdi. İstanbul'dan getirdiğiniz selamları, bütün ulusa duyuracağız. Ben de sizden rica edeceğim ki, oradaki kardeşlerimize selamlarımızı iletiniz. İstanbul'un alın yazısı, İstanbul'da yaşayan gerçek Türklerin gönüllerinde ve duygularında yaşattıkları dileğe uygun olarak çizilecektir. �

(Bursa, 27 Ekim 1922)
Alıntı ile Cevapla
  #10 (permalink)  
Alt 13.09.06, 22:38
erwachsene - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kovuldu!
 
Kaydolma: 30.08.06
- 33
Mesajlar: 719
Teşekkürler: 0
Üyeye 29 kez teşekkür edildi
Post

ANKARA'NIN BAŞKENT OLUŞU

Mustafa Kemal Paşa, Erzurum, Sivas Kongrelerinden sonra 27 Aralık 1919 günü Temsilciler Kurulu üyeleriyle birlikte Ankara'ya geldi.

O zamana kadar Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul idi. Osmanlı Mebusan Meclisi son kez 12 Ocak 1919'da İstanbul'da toplandı. 16 Mart 1919 günü İngilizler İstanbul'a girdi. Önce meclisi bastılar. Bu olay üzerine birçok milletvekili Anadolu'ya geçti. Yakalananlardan çoğu tutuklandı. Artık Osmanlı Mebusan Meclisi'nin İstanbul'da toplanma olasılığı kalmamıştı. Milletvekillerinin toplanacağı ve ülkenin yönetileceği bir başkent gerekiyordu.

Ankara, Anadolu'nun ortasında, savaş cephelerine eşit uzaklıkta bir kentti. Savaşın yönetimi ve haberleşme, Ankara'dan kolaylıkla yürütülürdü. Dağılan Osmanlı Mebusan Meclisi üyeleri ile Sivas ve Erzurum Kongreleri'nde seçilen temsilcilerin bir yerde toplanması gerekiyordu. Bu nedenle 19 Mart 1919 günü Mustafa Kemal Paşa kimi illere ve komutanlıklara bir genelge gönderdi. Bu genelgede özetle; "Osmanlı Devletinin yaşamı ve egemenliğinin sona erdiği" bildiriliyor, "Türk ulusu kendi yaşamını ve bağımsızlığını koruyacaktır." deniliyordu. Bu genelgeden sonra temsilcilerle Osmanlı Mebusan Meclisi'nden gelen üyeler Ankara'da toplanmaya başladılar. Ankaralılar onları coşkuyla, sevinçle, sevgiyle karşıladı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 günü, Ankara'da açıldı. Meclis, ilk oturumunda Mustafa Kemal Paşa'yı başkan seçti. Mustafa Kemal Paşa bundan sonra ülkeyi kurtarma çalışmalarını Anadolu'nun bu küçük kentinde sürdürdü. Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın planları bu yoksul kentte hazırlandı. Savaşın başarıya ulaşması için düzenli ordular kuruldu. Bu ordular İnönü'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da düşmanı bozguna uğrattı. 30 Ağustos 1922'de kazanılan Başkomutanlık Savaşı ile Kurtuluş Savaşı'mız tamamlandı.

Yurdumuz düşmanlardan kurtulduktan sonra 13 Ekim 1923 günü İsmet Paşa ve dört arkadaşı Ankara'nın başkent olması için Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne yasa önerisi verdiler. Öneri mecliste oylandı, kabul edildi. Böylece Ankara yeni Türkiye Devleti'nin başkenti oldu.

Başken, ülkenin yönetim merkezidir. Büyük Millet Meclisi, devlet başkanı, başbakanlık, bakanlıklar, yüksek yargı organları, başkentte bulunur.

Ankara başkent olduktan sonra gelişti. Modern yapılar, büyük apartmanlar yapıldı. Yüksek okullar, üniversiteler açıldı. Fabrikalar, yeni iş yerleri kuruldu. Kent kısa sürede büyüdü, genişledi.

Ankara bugün nüfus yoğunluğu bakımından yurdumuzun ikinci büyük kentidir.

Her yıl 13 Ekim günü Ankara'nın başkent oluşu, düzenlenen büyük törenlerle kutlanır. Ankara Kalesi'nde başlayan bu törene özel giysileri içinde seymenler, öğrenciler, çeşitli dernek temsilcileri katılırlar. Törende yapılan konuşmalarda Ankara'nın başkent oluşunun anlam ve önemi belirtilir.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla






© 2013 KeLBaYKuŞ Forum | AtEsH
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 - ©2000-2024 - Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.2.0'e Aittir.
Açılış Tarihi: 29.08.2006