KeLBaYKuŞ Forum

Geri git   KeLBaYKuŞ Forum > Aşk > Aşk Şiirleri


Aşk Şiirleri - Yazdığınız, bildiğiniz, gördüğünüz şiirleri bizimle paylaşın


Cevapla
 
Seçenekler
  #1 (permalink)  
Alt 16.04.07, 20:04
alemdar3435 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Genç Baykuş
 
Kaydolma: 03.02.07
- 44
Mesajlar: 248
Teşekkürler: 0
Üyeye 5 kez teşekkür edildi
Yeni Aşka Dair En Güzel Hikaye ve Anılar... HEPSİ BURADAAAA

Hayatim da ilk önce SEVMEYİ öğrendim,çünkü sevdikçe kendimi hissettiğimi öğrendim. AFFETMENİN ne olduğunu anladım ve affetmenin aslında yeni insanlar kazandırdığını gördüm..

Bir gün geçmişime baktım da PİŞMANLIĞIMDAN üzülmediğimi gördüm,bunları ben yaşadım çünkü....

Birisini HATIRLAMANIN aslında ufak bir telefon görüşmesi kadar basit olduğunu biliyorum artık!

Aslında BANA DEĞER VEREN İNSANLARIN çok yakınımda fakat gözlerimin hep uzaklarda olduğunu anladım..

Birisini kırdıktan sonra ÖZÜR DİLEMENİN aslında beni ben yaptığını anladım.

SEN BENİM İÇİN ÖNEMLİSİN kelimesinin verilecek en büyük hediye olduğunu buldum.

Bir yerden sonra KELİMELERİN mana ifade etmediğini biliyorum.

Sahilde yürür ve düşünürken birinin de beni DÜŞÜNDÜĞÜ duygusu beni sevindiriyor.

MUTLU OLMANIN aslında bir kedinin güzel bir anini yakalamak kadar basit olduğunu anladım.

KAÇIRDIĞIM FIRSATLARIN aslında bana yeni fırsatlar yarattığını gördüm.

Yıldızların benim için parladığını görmeyen gözlerim,gün geldi HAYATIMDAN YILDIZLARIN gömüldüğü maziyi unutması gerektiğini anladım!

GÖZLERİN kelimelerden daha önemli olduğunu ve yalan söylemediklerini biliyorum.

Hayatımda YANIMDA GÖRMEK istediklerimi yanımda göreceğim çünkü onların bana değer verdiklerini biliyorum.

TELEFONUN 160 karakterine üzüntünün,mutluluğun,yıkıntının sığdığını gördüm. YASAMIN YASAMAYA DEĞER OLDUĞUNU VE İSTERSEM MUTLU OLACAĞIMI ÖĞRENDİM...
Alıntı ile Cevapla
Sponsor
  #2 (permalink)  
Alt 16.04.07, 20:05
alemdar3435 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Genç Baykuş
 
Kaydolma: 03.02.07
- 44
Mesajlar: 248
Teşekkürler: 0
Üyeye 5 kez teşekkür edildi
Standart SeVgİsİz OLmAzz

SEVGİSİZ OLMAZ....

Mutlaka seversin....
Öyle ya da böyle birini mutlaka seversin....
Insan olmanin, var olmanin, yasadigini hissetmenin, bir sey oldugunun
farkina varmanin en üst düzeydeki fiilidir sevmek. Mutlaka seversin. Sanal
ya da gerçek birini mutlaka seversin.
Kendini gerekli hissetmenin, anlamli bir varlik oldugunu fark etmenin,
yasama sevincinin hücrelerinde dolastigini kavramanin en üst düzeydeki
sözcügüdür sevgi.....
Mutlaka seversin. Dogru ya da yanlis birini ama mutlaka seversin....
Kendini çocuk gibi hissetmenin, hüznünü bir Eski Yunan tragedyasi gibi,
neseni Dionisos senlikleri gibi yasayabilmenin, istegin, arzunun,
yogunlasmanin ya da buharlasmanin çagrisina kaptirabilecegin en üst
düzeydeki duygudur ask....
Mutlaka seversin. Kalici ya da geçici birini mutlaka seversin.... Sevgisiz
olmaz....
Sevgisiz yasanmaz....
Sevgi zorunlu bir iliski biçimi....
Her zaman çakismaz, bazen seven oluruz bazen sevilen. Sevenin bir
baskadir, sevdigin bir baska....
Bir iliskinin ortasinda bazen seven oluruz bazen sevilen.
Hangisi olmak isterdiniz?
Seven mi, sevilen mi?
Hafife almayin, çok ciddi sorudur. Tayin edici derecede mühim bir sorudur.
Hayatta en az bir kez her insanin kendisine sormasi ve cevabini dürüstçe
vermesi gereken bir sorudur. Insanin kendisini tanimlamasi gereken bir
alandir. Bir iliskinin gidisatini belirleyen en önemli yol ayrimlarindan
biridir.
Kimileri sevmeden yapamaz, eksik hisseder kendisini, kimileri sevilmeden.
Tabii ki çakisirsa müthis bir sey olur, daha büyük bir keyif düsünülemez,
ama gerçekçi olmak gerekir, her zaman çakismaz, bazen seven oluruz, bazen
sevilen.
Sevgisiz olmaz....
Insan sevmeden yasayamaz. Asil olan sevmektir. Karsindakinin ne
düsündügünün zerre kadar önemi yoktur....
Sen varsin, sen yasiyorsun ve birini seviyorsun, için üsüyerek seviyorsun,
kendin için seviyorsun. Karsilik görmenin istatistiki bir anlami yok.
Kimse karisamaz, kimse engelleyemez, kimse anlayamaz, kavrayamaz. Deli
gözüyle bakarlar size, sevdiginiz insan bile. Dogrudur, siz delisinizdir.
Zarari kendisine dünya güzeli bir delisinizdir. Kimsecikler ulasamaz size.
Kendiniz için seversiniz.
Karsinizdaki sizi ayni ölçüde sevmiyordur, belki de hiç sevmiyordur ama
sevilendir, gikini bile çikarmaz. Siz onu kendi istediginiz gibi seversiniz,
kendi bildiginiz gibi. Sevme ilminin bütün inceliklerini gösterirsiniz.
Öldüresiye seversiniz. O sizi sevmez ama hayranlikla izler.
Sevgisiz olmaz....
Insan sevilmeden yasayamaz....
Sevilmek varolmanin anlamidir....
Birinin sensiz yasayamayacagini, senden vazgeçemeyecegini içinde
hissetmesidir. Birinin bütün dünyasini senin üstüne kurmasindan daha güzel
bir sey olabilir mi?
Güvenle bakarsin hayata. Bilirsin ki, o seninle vardir, sensiz yoktur.
Elbette içinde bir bosluk hissettigin zamanlar da olur, sen de sevdigin biri
için deli olmak istersin. Ama senin için deli olan biri varken, sevildigin
bir iliskiye riske atmaya deger mi diye sorarsin kendine? Ikircikli
kalirsin.
Kendini dogruladigin, kendini iyi hissettigin bir iliskiden, sevilen
olmaktan vazgeçemezsin. Hep ararsin sevilen olmayi.
Düsünülmeyi,aranmayi, hediyelere bogulmayi, zor anlarinda hep o birinin
yaninda bulunacagini bilmeyi istersin. Bir kere sevilen oldun mu, bir daha
asla sevilen olmaktan vazgeçemezsin.
Sevgisiz olmaz....
Su ya da bu sekilde, sevmeden ya da sevilmeden yasanmaz. Hayatin renkleri,
sarkilari, kelimeleri, kokulari, zevkleri, duygulari uçar gider elinden.
Dimdizlak kalirsin ortada. Bakarsin aval aval ben bu dünyaya niye geldim
diye.
Sevgisiz olmaz....
Bir kez bile deliler gibi sevmeden, hatta karsilik görmeden deliler gibi
sevmeden, bir kez bile deliler gibi sevilmeden, karsiliksiz sevilmenin
hazzina erismeden bu dünyadan çekip gitmek olacak sey degil.
Sevgisiz olmaz....
Alıntı ile Cevapla
  #3 (permalink)  
Alt 16.04.07, 20:06
alemdar3435 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Genç Baykuş
 
Kaydolma: 03.02.07
- 44
Mesajlar: 248
Teşekkürler: 0
Üyeye 5 kez teşekkür edildi
Standart Sevginizi Asla Saklamayın...

Sevgi, insanlara verdiğiniz sürece, sevgidir.

Rahip, mezarlıktaki isini bitirmek üzereydi. O anda elli yıllık
karisini kaybeden
78 yasındaki adam "Onu ne kadar çok sevdim" diyerek çiğlik çığlığa
ağlamaya başlamıştı.

Yaslı adamın yaslı sesi törenin asil sessizliğini bozmuştu. Mezar
basındaki diğer
aile bireyleri ve dostlar sok olmuşlardı, utanç içindeydiler. Yetişkin
çocukları ali al moru mor babalarını yatıştırmaya çalıştılar: Tamam, baba.
Seni anlıyoruz.

Yaslı adam gözlerini dikmiş kazılan mezara yavaş yavaş inen tabuta
bakıyordu. Rahip
törene devam etti. Törenin sonunda, aile bireylerini ölüm töreninin
kapanışı olarak tabutun üstüne toprak atmaya çağırdı. Yaslı adam hariç
hepsi sırayla toprak attılar. Yaslı adam hâlâ: Onu ne kadar çok sevdim
diye sesli sesli konuşuyordu. Kızı ve iki oğlu konuşmasını engellemek
istediler, ama o devam etti: Onu sevmiştim!

Kalabalık mezarlığı terk etmeye hazırlanırken, yaslı adam gitmemekte
direniyordu.
Gözlerini mezara dikmiş bakıyordu.

Rahip yaklaştı: Kendinizi nasıl hissettiğinizi biliyorum, ama gitme
zamanı geldi.
Buradan ayrılmalı ve kendimizi hayatin akısına bırakmalıyız dedi.

Yaslı adam çaresizlik içinde bir kez daha "Onu ne kadar çok sevdim"
diyerek
söylendi ve beni anlamıyorsunuz, dedi rahibe, ben bunu ona sadece bir kere
söyleyebildim.

* Zil, çalmadığı sürece zil değildir.

* Şarki söylenmediği sürece şarki değildir.

* Sevgi gönlümüzde tutsak olsun diye yaratılmamıştır,

* Sevgi, insanlara verdiğiniz sürece, sevgidir.

Sevginizi asla saklamayın...
Alıntı ile Cevapla
  #4 (permalink)  
Alt 16.04.07, 20:06
alemdar3435 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Genç Baykuş
 
Kaydolma: 03.02.07
- 44
Mesajlar: 248
Teşekkürler: 0
Üyeye 5 kez teşekkür edildi
Standart Bu Nasıl Bir Sevgi...

Aşağıdaki hikaye Japonya'da yaşanmış gerçek bir olaydır.

Evini yeniden dekore ettirmek isteyen Japon bunun için bir duvarı yıkar.Japon
evlerinde genellikle iki tahta duvar arasında çukur bir boşluk bulunur.Duvarı yıkarken,orada dışardan gelen bir çivinin
ayağına battığı için sıkışmış bir kertenkele görür. Adam bunu gördüğünde kendini kötü hisseder ve aynı zamanda meraklanırda kertenkelenin ayağına çakılmış çiviyi görünce.Muhtemelen bu çivi 10 yıl önce,ev yapılırken
çakılmıştı.Nasıl olmuştu da kertenkele bu pozisyonda hiç
kıpırdamadan 10 yıl boyunca yaşamayı başarmıştı? Karanlık bir duvar boşluğunda
hiç kıpırdamadan 10 yıl boyunca yasamak çok zor olmalıydı.Sonra bu kertenkelenin 10 yıldır hiç kıpırdamadan nasıl 10 yıl yaşadığını düşündü -ayak çivilenmişti!!Böylece çalışmayı bırakır ve kertenkeleyi izlemeye başlar,ne yiyor acaba?Sonra nereden çıktığını fark edemediği başka bir kertenkele gelir ağzında taşıdığı yemekle...
İnanılmaz!!!Adamı sersemletir gördüğü manzara.Bu nasıl bir sevgi?Ayağı
çivilenmiş kertenkele,10 yıldır diğer kertenkele tarafından beslenmekteydi...
Bu hikayeyi ilk duyduğumda çok etkilendim ve aralarındaki muhtemel
ilişki turunu düşünmekten vazgeçtim: eş, arkadaş, sevgili,kardeş.......
SIZI SEVENLERI ASLA TERKETMEYIN, UNUTMAYIN ONLARI.
Alıntı ile Cevapla
  #5 (permalink)  
Alt 16.04.07, 20:06
alemdar3435 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Genç Baykuş
 
Kaydolma: 03.02.07
- 44
Mesajlar: 248
Teşekkürler: 0
Üyeye 5 kez teşekkür edildi
Standart Aşkın gözü kördür...

Dünya yaratılmadan önce, iyi ve kötü huylar ne yapacaklarını bilmez vaziyette dolanıyorlarmış. Bir gün toplanmışlar ve her zamankıinden daha fazla canları sıkkın oturuyorlarken; Saflık ortaya bir fikir atmış: "Neden saklambaç oynamıyoruz?"..
Hepsi bu fikri beğenmiş. Çılgınlık bağırmış."Ben ebe olmak ve saymak istiyorum"...Baska hiç kimse çılgınlığı arayacak kadar çıldırmadığı için, Çılgınlık bir ağaca yaslanmış ve saymaya başlamış.1,2,3,..
O saydıkça iyi huylarla kötü huylar saklanacak yer aramışlar. Şefkat Ay'ın boynuzuna asılmış; İhanet çöp yığınının içine girmiş; Sevgi bulutların arasına kıvrılmış; Yalan bir taşın altına saklanacağını söylemiş ama yalan söylemiş çünkü gölün dibine saklanmış; Tutku dünyanın merkeizne gitmiş; Para Hırsı bir çuvalın içine girerken çuvalı yırtmış.Aşk; kararsız olduğu gibi, nereye saklanacağını da bilmiyormuş.(Aşkı saklamak zordur )Ve çılgınlık 100'ü saydığı anda; Aşk sıçrayıp güllerin arasına girmiş ve saklanmış..
Ve Çılgınlık bağırmış.. "Önüm, arkam, sağım, solum sobe,geliyorum!" İlk önce Tembelliği görmüş, çünkü saklanacak enerjisi yokmuş.Sonra Şefkati ayın boynuzunda, İhaneti çöplerin arasında, Sevgiyi bulutların arasında, Yalanı gölün dibinde ve Tutkuyu dünyanın merkezinde birer birer bulmuş.Sadece biri hariç. Umutsuzluğa kapılan Çılgınlığın kulağına Haset fısıldamış: "Aşkı bulamıyorsun, çünkü o güllerin arasında saklanıyor."
Çılgınlık çatal şeklinde bir sopa almış ve güllerin arasına saklamış, ta ki yürek burkan bir haykırış onu durdurana kadar. Ve haykırıştan sonra, Aşk elleriyle yüzünü kapayarak ortaya çıkmış. Parmaklarıyla kapadığı yüzünden sicim gibi kan akıyormuş. Çılgınlık, Aşkı bulayım derken, heyacandan Aşkın gözlerini kör etmiş.. "Ne yaptım ben?!!" diye bağırmış."Seni kör ettim. nasıl onarabilirim? Aşk cevap vermiş: "Gözlerimi geri veremezsin. Ama benim için bir şey yapmak istersen, benim klavuzum olabilirsin"..
İşte o günden beri Aşkın gözü kördür ve Çılgınlık da her zaman onun yanındadır.
Alıntı ile Cevapla
  #6 (permalink)  
Alt 16.04.07, 20:07
alemdar3435 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Genç Baykuş
 
Kaydolma: 03.02.07
- 44
Mesajlar: 248
Teşekkürler: 0
Üyeye 5 kez teşekkür edildi
Standart Bu Kadar Sevebilirmisiniz?...

Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez....
Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başrdılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...

Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca, "bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... "Senin için ölürüm" derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adma "Hayır, ben senin için ölürüm" diye yanıt verirdi hep...

Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, "Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak...." Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma" Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....

Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..." "Sen istersin de ben hiç hayır diyebilirmiyim?" diye yanıt verdi adam. "Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık...."

Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: "Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..."

Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, "Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...

Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, "Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. "O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...." "Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın...

Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadın, "defol" dedi nefretle...

İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu.

Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. "Sen, buraya ne yüzle geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. "Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor." dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: "Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldğını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi..." Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem" diyordu... Sırayla okudu; "Seni çok sevdim", "Seni sevmekten hiç vazgeçmedim", "Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim." "Fakat benim için ölmeni istemedim" "Şimdi bana söz vermeni istiyorum." "Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?" son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:
"Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım...."
Alıntı ile Cevapla
  #7 (permalink)  
Alt 16.04.07, 20:08
alemdar3435 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Genç Baykuş
 
Kaydolma: 03.02.07
- 44
Mesajlar: 248
Teşekkürler: 0
Üyeye 5 kez teşekkür edildi
Standart Bir Aşk Hikayesi...

Bir Aşk Hikayesi

Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı. Okul salonundaydı maç. Tribünsüz,minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular arasında, sahanın çizgisi vardı sadece..O kadar yakındılar..
Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi daha hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini.. Kız servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler.. Kız gülümsedi..
Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda.. Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir, belki kız da ondan hoşlanmıştı.. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği için ona öyle gelmişti.. Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlı da yerini değiştirdi, o da karşıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine döndü.. Kız da gidiş gelişleri fark etmişti galiba.. Bir defa daha gülümsedi. Manidar.."anladım" der gibi bir gülümseyişti bu...
Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü.. Pazar günü, sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canım, o dünyalar şirini kızı görmek için..
Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu.. Dahası.. Ankara Koleji'nin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu, onu bir kez daha görmek için.. Karşılaştıklarında, hafif çok hafif bir gülümseme, çok minik bir baş eğmesi ile selamlaşır olmuşlardı.. Bir defasında, yaptığına sonra kendisi de günlerce güldü.. O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılışı kızın karşısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp, yıldırım gibi koşarak, bir blok ötede gene karşısına çıkmıştı. Kız bu defa, iyice gülmüştü.. Karşısında, sözüm ona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese delikanlıyı görünce..
Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar. Sonunda bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı.. O kızdan fena halde hoşlanıyordu. Galiba kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde, bir şekilde tanışmaları gerekiyordu.. O zamanlar, bu işler böyle oluyordu çünkü.. Kaptan "tabi" dedi.. "bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar vermiştik zaten. Sen de gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de tanışırsınız.."

"Mutluluk işte bu olmalı" diye düşündü delikanlı.. "Mutluluk işte bu!.."

Ve konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı.. Konser gününü de hiç ama hiç unutmadı.. O ne heyecandı öyle.. Konserin verildiği sinemanın kapısında tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı delikanlı.. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı. Delikanlı ile dünyalar şirini kız yanyana düştüler.İnanamıyordu delikanlı.. Onunla nihayet yanyana oturduğuna, onun sıcaklığını hissettiğine, onun nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir karış ötesinde öylesine duruyor, delikanlı, sahnede dünyanın en romantik şarkısı söylenirken –o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik şarkısıydı ya- o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki içinde.. Ama uzatamıyordu işte elini.. Her şey böyle iyi giderken, yanlış bir hareketle, onu ürkütebileceğinden, incitebileceğinden öylesine korkuyordu ki..
Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi, uzandı..Kolunu kızın koltuğunun arkasına koydu.. Kızın omzuna değil.. Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya yaslandı.. Bir kaç saç teli, delikanlının elinin üzerine dokundu.. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın.. Dünyalar şirini kızın saçları eline dokunuyordu çünkü.. Konserden çıkarken, kız, şakalaştı.. "Sizi her maçımızda görüyoruz. Alıştık nerdeyse.. Yarın Adana'da da maçımız var.. Gözlerimiz sizi arayacak.."
Hayır, aramayacaktı. Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü.. Cebinde onu otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de Adana kebap yedirecek kadar para vardı.. Gece yarısı kalkan otobüse bindi.. Sabah erkenden Adana'ya indi. Maç saatine kadar başı boş dolaştı. Salona erkenden girdi, en ön sıraya tam servis köşesine en yakın yere oturdu.. Takımlar sahaya çıkarken, salondaki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan değildi sebep tabii.. İlk sette kız farkında bile değildi onun.. Nerden olsundu ki.. İkinci sette öbür tarafa gittiler.. Döndüklerinde, ügüncü sette kız fark etti delikanlıyı..Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade, biraz mutluluk, biraz da gurur vardı sanki.. Ankara'nın hele Kolejde çok popüler bu delikanlısının onun için ta oralara geldiğini bilmenin gururu..
Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garaja gitti. Tek kelime konuşmadan.. Konuşmaya gelmemişti ki.. Kız "keşke orada olsaydın" demişti. O da olmuştu işte.. Hepsi o.. Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında..
Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.. Söylemek istediği her şey bu dört satırda vardı sanki.. Bembeyaz bir karta yazdı o dört satırı.. Öğleden sonrayı zor etti, Kolejin önüne gitmek için.. Kızın karşıdan geldiğini gördü. Koşarak yanına gitti. "Bu sana" diye kartı eline tutuşturdu ve kayboldu ortadan.. Kız, Necip Fazıl'ın dört satırını okurken..
"Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar...
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar!.."
Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolejin önündeydi gene.. Kız karşıdan geliyordu.. Bu defa yanında arkadaşları yoktu. Yalnızdı.. Yaklaştığında işaret etti delikanlıya.. Gözlerine inanamadı genç adam.. Onu yanına mı çağırıyordu yoksa.. Evet, çağırıyordu işte.. Kalbinin duracağını sandı yaklaşırken.. "Sana bir şeyler söylemek istiyorum" dedi kız.. O da heyecanlıydı, belli.. "Bak iyi dinle.. Dünkü satırlar için çok teşekkürler.. Herhalde hissettin, ben de senden hoşlanıyorum. Ama senden evvel tanıdığım birisi daha var. Ondan da hoşlanıyorum ve henüz karar veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma.. Ve de şu anda, onu terk etmem için bir sebep yok.."
"O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam, hayatında başka kimse olmazsa, ara beni!" dedi, delikanlı ikiletmeden.. Ayrıldı kızın yanından.. Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne çıkmadan.. Bir daha onu hiç görmeden..
Yıllarca sonra Levent Yüksel'in söyleyeceği şarkıdaki Sezen Aksu'nun sözlerini o zaman biliyordu sanki. Aşk "onurlu" olmalıydı.. Günlerce, haftalarca, aylarca bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi bekledi.. Hastanın sabahı, şeytanın günahı beklediği gibi bekledi.. Heyecanla bekledi. Hırsla, arzuyla bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi.. Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç kimseyi bulmadan bekledi. Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını buldu.. İki dörtlüktü şiir.. İlki kıza verdiğiydi.. Bir ikinci dörtlük daha vardı orada.. O dörtlüğü de bir kartın arkasına dikkatle yazdı.. Cebine koydu..
Bekleyiş sürüyor, sürüyordu.. Okullar kapandı, açıldı.. Aylar, aylar geçti..Bir gün delikanlı kızı aniden karşısında gördü.. "Günlerdir seni arıyorum" dedi kız. "Günlerdir seni arıyorum. İşte sana haber.. Artık hayatımda hiç kimse yok!.."
"Yaa" dedi delikanlı.. "Yaa" dedi sadece.. Kalbi heyecandan ölesiye çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece bu ses çıkmıştı: "Yaaa!.."
Cebindeki artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza.. "Sana bir şiirin ilk dörtlüğünü vermiştim ya bir gün.." dedi. "Bu da sonu onun..."
Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan.. Kız ikinci dörtlüğü oracıkta okurken..
"Geçti istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar!.."
Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hala düşünüyor.. O uzun, çok uzun bekleyiş mi öldürmüştü aşkını? Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki, artık yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı.. O sevgilinin kendisi bile.. Hayalindekini canlı tutmak için mi, canlısını silmişti yani?.. Ya da.. Ya da.. Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna, mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp mü gitmişti acaba?
Delikanlı bu soruların cevabını bugün hala bilmiyor.. Bilmediğini de en iyi ben biliyorum.. Çünkü, o delikanlı, bendim!...
Alıntı ile Cevapla
  #8 (permalink)  
Alt 16.04.07, 20:08
alemdar3435 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Genç Baykuş
 
Kaydolma: 03.02.07
- 44
Mesajlar: 248
Teşekkürler: 0
Üyeye 5 kez teşekkür edildi
Standart Elindekilerle Yetinmek...

Elindekilerle Yetinmek


Zamanın birinde bir kasabada yaşayan dünyalar güzeli bir kız varmış.Bu kız öyle güzelmiş ki çok uzak şehirlerden ve ülkelerden çok zengin,çok yakışıkl,asil pek çok delikanlı onu görmeye gelirmiş.Kendisiyle evlenmek isteyen nice prensi nice şövalyeyi reddeden güzel kız kimseleri beğenmezmiş.Bu arada aynı
kasabada yaşayan ve bu kıza aşık olan genç bir delikanlı da bu kızı istemiş.Ama kız onu da reddetmiş.Aradan uzun yıllar geçmiş.Bizim delikanlı kasabadan ayrılmış.Kendine başka bir hayat kurmuş ve evlenmiş,çoluk çocuğa karışmış.
Bir gün yolu bir zamanlar yaşadığı güzel,küçük kasabaya düşmüş.Orada tanıdık yaşlı birine rastladığında aklına bir zamanlar orada yaşayan dünyalar güzeli kız gelmiş ve ona ne olduğunu sormuş.Yaşlı adam önünde gül bahçesi olan bir evi göstererek kızın evlendiğini söylemiş.Bizimki bir zamanlar herkesi reddetmiş olan kızın kocasını pek merak etmiş.Bir gün gizlenip kocasını evden çıkarken görmüş.Kızın kocası şişman,kel ve çirkin mi çirkin bir adammış.Üstelik zengin bile değilmiş.Çok merak eden adam kocası gittikten sonra evin kapısını çalmış. Kız kapıyı açınca kendini tanıtmış ve neden böyle bir adamla evlenmiş olduğunu sormuş.
Kız da ona arkasındaki gül bahçesinden en güzel gülü koparıp getirirse cevabı vereceğini bu arada tek şartının bahçede ilerlerken geriye dönmemesi olduğunu söylemiş.Adam da bunun üzerine yüzlerce güzel gülün olduğu bahçede ilerlemeye başlamış.Birden çok güzel sarı bir gül görmüş.Tam ona doğru eğilirken biraz ilerde kocaman pembe bir gül gözüne çarpmış.Tam ona uzanırken daha ilerde muhteşem güzellikte kırmızı bir gül goncası görmüş.Derken bir de bakmış ki bahçenin sonuna gelmiş ve mecburen oradaki bir gül koparıp kıza götürmüş.Bahçenin en güzel gülün getirmesini beklerken kız bir de
ne görsün yaprakları solmuş cılız bir gül.Bunun üzerine adama dönen kız şöyle demiş;"Bak gördün mü? Her zaman daha iyisini bulmak isterken ömür geçer ve sen en kötüsüne razı olmak zorunda kalırsın.Bu yüzden gençlik gitmeden elindekiyle yetinebilmeyi öğrenmek gerekir."
Alıntı ile Cevapla
  #9 (permalink)  
Alt 16.04.07, 20:09
alemdar3435 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Genç Baykuş
 
Kaydolma: 03.02.07
- 44
Mesajlar: 248
Teşekkürler: 0
Üyeye 5 kez teşekkür edildi
Standart Sevginin Gücü...

SEVGİNİN GÜCÜ


Mavisi yeşiline karışmış,uzun uzun ağaçların gölgelerini cömertçe sunduğu, türlü türlü böceklerin,çiçeklerin yaşadığı,insanoğlunun pek az uğradğı ormanlardan birinde güzel bir göl vardı.Suyu berrak mı berrak,serin mi serin... Gölün kıyısında hayat bulmuş boynu bükük papatya,yanıbaşında o eşsiz büyülü suyun içinde açmış olan,en az kendi kadar yalnız görünen nilüfer çiçeğine sevdalanmıştı.Onun görkemli görüntüsünü,saf,masum,asaletli halini hayranlıkla seyrediyordu her gün.
Nilüfer çiçeği de kayıtsız değildi sevgili papatyasına karşın.Birbirlerine sevgiyle bakıyorlar,şarkılar söylüyorlardı birlikte.Yalnızlıklarını unutuyorlardı şu koskoca orman içinde...
Tanrım,diyordu papatya içinden kimi kez.Bu güzelliðin yanında benim yerim nedir ki?O suyun içinde yaşar bense toprakta...Elimi uzatsam tutamam bile onu...Oysa öylesine istiyorum ki onun yanında olmayı...
- Ey güzel çiçeğim,ey benim nilüferim seviyorum seni...Lâkin öylesine çaresizim ki...Sana nasıl ulaşacağımı bile bilmiyorum...Evet,orada olduğunu bilmek,sesini duymak,güzelliðini görmek bile yetiyor bana ama istiyorum ki elini tutayım güzelliğine dokunayım.Gel gör ki ben bir papatyayım,sen ise bir nilüfer...Ayrı dünyalarda yaşayan iki ayrı çiçek...
Nilüfer,karşılıksız bırakmadı papatyanın sözlerini:
-Papatyaların en tatlısı,kemandan çıkan müzik aynı ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır.Sen başkasın,ben başkayım,sen ordasın,ben buradayım diye üzülme.Gönül sesine kulak ver yalnız...Bir şeyi istiyorsan yürekten iste....Sevgi,aşk,ne büründüğün kıyafeti,ne makamı,ne mesafeleri ne de başka bir şeyi dinler...Onun fermanı okunmaya başladımı her şey susar.Her şey çaresiz kalır...Sevgi söz konusu olduğunda kişi kendi dışındaki güçlerin insafına kalmaz.
Çünkü;kendisi de güçlü bir varlık haline gelir.Ruhunun derinliklerinden gelen bu ezgi güçlenmeye başladıkça kayıtsız kalamaz buna tüm evren...Sen ki benim güzelliğime,aşkınla güzellik katmakta,yalnızlığımı örtbas etmektesin.Benim ve kendinin varolduğumu ispatlamaktasın dünyaya.
Şimdi kapat gözlerini sımsıkı...
Sıyrıl tüm düşüncelerinden...
Yalnızca ama yalnızca beni düşle...
Yanımda olduğunu,gölün sularında elimi tuttuğunu hayal et...İste ben...
Göreceksin ki sevginin aşamayacağı engel yoktur!
Papatya,Nilüferin dediğini yaptı.Yalnızca ama yalnızca onun hayalini doldurdu tüm benliğine.Kendini güzeller güzeli çiçeğinin yanında farzetti.İstedi...İstedi...
- Aç gözlerini!,dedi nilüfer.
Papatya şaşkınlık içindeydi gözlerini açtığında.Sevgili çiçeğinin yanında,
gölün suları içinde bir nilüfer çiçeğiydi artık o da...
Sevmek...
İstemek...
Hayal etmek...
İnanmak...

Olmayacak şey yoktur!
Eğer ki;bu duygulara sahipseniz...
Alıntı ile Cevapla
  #10 (permalink)  
Alt 16.04.07, 20:09
alemdar3435 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Genç Baykuş
 
Kaydolma: 03.02.07
- 44
Mesajlar: 248
Teşekkürler: 0
Üyeye 5 kez teşekkür edildi
Standart Kavuşmanın Alfabesi...

KAVUŞMANIN ALFABESİ

Öylesine bir gündü,yeni değil de sanki geçmiş günlerden biriydi,öyle gibiydi...

Kaç gece beklemiştim seni.Kaç gece koynuma hasretini alıp uyumuştum.Kaç gece yalnızlık sancısıyla kıvranıp durmuştum.Öyle acımasızdı ki geceler,gökteki yıldızlar yüreğime atılan birer taş gibi gelmişti bana.Yine de her şeye değerdi bekleyişim.

Bütün yollar sana çıkıyordu ama,ben asıl senin yolunun benimkiyle kesişmesini bekliyordum.

Aylar geçmişti hep vardın ama bir tek o an yanımdaydın.Biraz yabancıydın bana,biraz da tanıdık.Şaşkındık,şaşkınlığımız çok fazla yansıyordu yüzümüze. Göz göze gelmek hiç bu kadar zor olmamıştı.Bir bakıştan bin anlam çıkarmak buna denirdi işte.Yüzümüzde birbirimize ait izler arıyorduk bakarken.

Ne çok duymuştum sesini ama sanki sen ilk kez konuşuyordun.İlk kez söylediğin cümleler sahibiyle bütünleşiyordu.

Düştükçe gülüşün yüzüne,sessiz olan her şey konuşmuştu içimde.Yine de sözler bir türlü çıkmıyordu ağzımdan.Oysa boynuna sarılıp"Sen aylardır beklenen,sen yıllardır özlenensin"demek istiyordum.Hava serin değildi ama ben titriyordum.

Kelimeler hiç bu kadar zor olmamıştı bana.Ne zaman bir şey söylemeye kalksam,her seferinde bir şey oluyordu,sözcükler ağzımda donuyordu.

Sıcaktın,dokunmasan da yansıtıyordun.Biraz önce titreyen ben artık terliyordum.Aşktı bu biliyordum ama bunu kendime bile itiraf edemiyordum.

Farkında değildin belki,belki ben belli etmiyordum ama yıllardır koruduğum, yıllardır kimseye açmadığım topraklarımı çoktan teslim almıştın bile. Sınırlarımdan içeri girmiştin bir kere.Yüreğimin en gizli,en kuytu köşelerinde sen vardın artık.

İtirazsızdım,belli ki mutluydum.Belli ki beni şaşırtan mutluluğun ta kendisiydi. Harfleri tükenmez bir kavuşmanın alfabesindeydim.Ve ben okumayı sanki yeniden öğreniyordum.

şimdi bu sevdayı bana yaşattığın için kendimi şanslı hissediyorum."Ya sen olmasaydın"diye düşünmüyorum çünkü sen varsın.Çünkü sen içimdesin.Çünkü sen benim hayat kaynağımsın.

Biliyor musun,çölde bulabildiğim bir avuç su olsan,bitmeyesin diye içmem seni. Nerede olursan ol benimle kal.Ben,bu yürek attığı sürece seninleyim.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla






© 2013 KeLBaYKuŞ Forum | AtEsH
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 - ©2000-2024 - Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.2.0'e Aittir.
Açılış Tarihi: 29.08.2006