|
Sponsor |
|
||||
İHTİYARLAR BALLADI
onlara ün mü gelir bazı bir ses mi duyarlar yumuşak bir kedere ufalır bakışları idam mahkûmlarıdır aslında ihtiyarlar ölüme koşullanmış bütün davranışları yorgun öksürükleri oturup kalkışları yaşayıp durmaktan gizlice utanırlar her gece artık gitmek vaktidir sanırlar geçmiş günlerinden bir destek aranırlar uysal bir gülümseme tek sızlanışları idam mahkûmlarıdır aslında ihtiyarlar ölüme koşullanmış bütün davranışları Attila İlhan |
|
||||
RÜZGAR GÜLÜ..
Önümden çekilirsen İstanbul görünecek Nerede olduğumu bileceğim Sisler utanacak eğilecek Ağzının ucundan öpeceğim Saçına kalbimi takacağım Avcunda bir şiir büyüyecek Nerede olduğumu bileceğim Bu çıplak geceler yok mu Bu plak böyle ağlamıyor mu Camları kırmak işten değil Delirecek miyim neyim Kirpiklerimden mısra dökülüyor Kenya´da simsiyah yalnızım Yoksul bir şilepte gemiciyim Malezya´da yük bekliyorum Önümden çekilirsen İstanbul görünecek Nerede olduğumu bileceğim Gözlerini söndürme muhtacım Ben senin aydınlığına muhtacım Yepyeni bir ilkbahar harcayıp Bir yaz boğup bir sonbahar harcayıp Rüzgar gülünü arayacağım Oran´da Pernanbouc´ta Tombuktu´da Vinçler yine akşamları indirecekler Yine karanlığa bulaşacağım Gözlerin rüzgarda savrulacak İkimiz iki sap buğday olsak Sen benim olsan, ben senin olsam Bir gece vakti aklına gelsem Uykunu tutsam bırakmasam Seni kucaklasam, kucaklasam Birbirimizin kalbini dinlesek Dünyanın kalbini dinlesek Büyük ateşler yaksalar İki güvercin uçursalar Nerede olduğumuzu bilsek Attila İlhan |
|
||||
SEN BENİM HİÇBİR ŞEYİMSİN
Sen benim hiçbir şeyimsin Yazdıklarımdan çok daha az Hiç kimse misin bilmem ki nesin Lüzumundan fazla beyaz Sen benim hiçbir şeyimsin Varlığın yokluğun anlaşılmaz Galiba eski liman üzerindesin Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak Dudaklarınla cama çizdiğin En fazla sonbahar otellerinde Üniversiteli bir kız uykusu bulmak Yalnızlığı öldüresiye çirkin Sabaha karşı öldüresiye korkak Kulağı çabucak telefon zillerinde Sen benim hiçbir şeyimsin Hiçbir sevişmek yaşamışlığım Henüz boş bir roman sahifesinde Hiç kimse misin bilmem ki nesin Ne çok çığlıkların silemediği Zaten yok bir tren penceresinde Sen benim hiçbir şeyimsin Yabancı bir şarkı gibi yarım Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak Hiç kimse misin bilmem ki nesin Uykumun arasında çağırdığım Çocukluk sesimle ağlayarak Sen benim hiçbir şeyimsin Attila İlhan |
|
||||
MUSTAFA KEMAL..
dağ başını efkâr almış gümüş dere durmaz ağlar gözyaşından kana kesmiş gözlerim ben ağlarım çayır ağlar çimen ağlar ağlar ağlar cihan ağlar mızıkalar iniler ırlam ırlam dövülür altmış üç ilimiz altmış üç yetim yıllar gelir geçer kuşlar gelir geçer her geçen seni bizden parça parça götürür mustafa´m mustafa kemal´im diz dövdüm şavkı aktı sakarya´nın suyuna sakarya´nın suları nâmın söyleşir hemşehrim sakarya öksüz sakarya ankara´dan uçan kuşlar kemal´im der günler günü çağrışır kahrolur bulutlara karışır gök bulut yaşmak bulut uca dağlar dev boyunlu morca dağlar divan durmuş bekleşir mustafa´m mustafa kemal´im nasıl böyle varıp geldin hoşgeldin çıngı kaymış yalazlanmış gözlerin sol yüzünde güneş südü sıcaklık ellerinden öperim mustafa kemal senin dalın yaprağın biz senin fidanların biz bunları yapmadık sen elbette bilirsin bilirsin mustafa kemal elsiz ayaksız bir yeşil yılan yaptıklarını yıkıyorlar mustafa kemal hani bir vakitler kubilay´i kestiler çün buyurdun kesenleri astılar sen uyudun asılanlar dirildi mustafa´m mustafa kemal´im Attila İlhan |
|
||||
ONSEKİZ
alnında satır gibi indirmiş kaşlarını ağzı yüzü kan revan içindedir içinde birşeye baktığı belli kimbilir nedir belki tortulu kalın bir nehir belki bir şehir / bir nehir gibi uğultulu elektrik bilemiş kaldırım taşlarını belki hiç olmayan sevgilisidir o filmden çaldığı genç kız hayali saçları yalnızlığına dağılmış belli belirsiz tutukluluk hali tenhalara kaçırır bakışlarını iki gecedir yerinden kıpırdamadı çenesi kilitki dudakları şiş karanlıkta gizlice sakal büyütüyor içindeki başka bir kata inmiş belki arka bahçeye uzak çocukluğundan morsalkım kokuları böğürtlen tadı yukarda haşarı uçurtmalar annesi içerde çamaşır ütülüyor akşama yatılı misafirleri var erzurum´dan koşma oğlum bu nasıl çember çeviriş az önce düştü de burnu kanadı belki bıyıklarında yaladığı kan birini çağırıyorlar onu olabilir mi adını hatırlasa bilmece çözülecek adını hatırlamıyor kaç yaşında olduğunu hatırladığı içindeki bir gemi yıllardan ilkokul belki 23 nisan heybeli´ye geziye gidilecek yol boyunca aralıksız kuş yağmuru gemiyle yarışan yunuslar maviliğin gözlerine sığmayan sonsuzluğu o ilk hürriyet sarhoşluğu korkudan ihtiyarlayabilir mi yirmi yaşında insan Attila İlhan |
|
||||
TUTUKLUNUN GÜNLÜĞÜ
..salı gecesi.. kara bir balta buldu akşam vuracak noktayı hücreler doldu bir ıslık en yakın maçka tramvayı kim bırakmış yalnızlığıma bu hüzzâm şarkıyı kimin bu karanlık kimler sürgülemişler kapıyı insan olan bağlar her koptuğu yerden yaşamayı daktilolar camları bulutlu sorgu odalarında didiklemez mi özgürlüğünü sansaryan hanı´nda küflenir suyun bir bakır çalığı birikir ağzında kendini öldürmeyi belki bin kere tasarlarsın da bir kere aklından geçmez bitirmeden ölmek şarkıyı gönlünde büyüttüğün o müthiş ünlem içindir ki seni kapattıkları öyle rezil o kadar çirkindir ki çıplak bir lamba mısın dört duvar içindeki ne lambası/söndürülen bütün ilk gençliğindir ki gözlerin zehirlense de suç sayarsın ağlamayı görülmez dev böceklerdir sanki büyülü duyargalar uçaksavar ışıldakları gökyüzünde bir yanlış arar tophane rıhtımı´nda acı acı gemiler kalkar hücreleri akşam olur haydut öfkeleri kaplar ezerim sanırsın vurursan tek bir yumrukta dünyayı duruşma arası ( o varsa kırılır buzlu camları kışın anlamı yoğunlaşır anlamsız bir yaşayışın gerçi farkındayız adı belirsiz bir yanlışın acaba ben çok mu esmerim o çok mu sarışın yansımaz oldu aydınlığı yüzüme haftalardır yazdıklarında bile gizli bir uzaklık vardır eylem bir dağıldı mı bütün boğazlar daralır ben başka bir erkek olurum o başka bir kadın) Attila İlhan |
|
||||
SİLAHLI DÖRT BESMELE
Dört atlı Sarıgöl Boğazı´ na devrildiler Rüzgârı burunlarıyla biçip arkalarına dökerek Kara sular gibi boşandı gecenin boşluklarından Köpek havlamaları Dört atlı Sarıgöl Boğazı´ na devrildiler Omuzlarında çapraz tüfek , kalpaklı ve siyah çizmeliler Yıldız yıldız sıyrılıp akıyor Padişah karanlığında mahmuzları Hafız Ahmed´ in değirmeninde ateşin başına oturdular Önce bir soğan kırdılar Dut pekmezi ve yoğurt sordular Bıyıkları tekmil ayaktaydı Müslüman ve hilâl biçiminde Sonra erkekçe yatsıyı kıldılar Çakal gözleri saattaydı, kulakları köpek seslerinde Acı tütün içilip, sonra bir vakit konuşuldu Cezveler sürülmüş ocaktaydı Atının dizginlerine olduğu kadar Her birisi kendi ölümüne sahip Bir ordu gibi savaşmak kudretinde Bir umutları Kemâl Paşa´ daydı Öbürü Ankara Hükümeti´ nde Hızlı solumalarla kımıldanıyordu karaağaçlar Ahırda bir beygir aksırdı Munzur Dağları´ nın üstünü bir tamam tutmuş Yıldızın neyin kalabalığı Yukarılarda kar altındaki köylerde İhtimal öfkeli kurtlar dolaşıyor ´-... Kemâl Paşa´ dır çağırdı Demirhan Oğlu gitmemiş olmaz Sakarya toprağında erkekler sofrası kurulmuş Ahkâmlı köşkemli savaşılıyor Yazılmışsa biz dahi azrailin ekmeğinden tadacağız Şehitlik mertebesini Yaşamak cihetinde makbul tutacağız´ ´Ankara Hükümeti ne demek Maraş´ ta üzümler parmaklarımızdan damlamıyor mu Gümüşâne üzerinde elmalar Amasya´ da Adam tarafımızdan yenilecek Ayrıca zeytinin yağı ineğin yoğurdu Anteb´ in bulaması da Adam Hünkâr kullarının sabanına koşulmayacağız Biz her nokta-i nazardan insan olmalıyız Acılar gördük Bunun sebebi dünyanın vaziyetini anlamadığımızdır Fikrimiz zihniyetimiz medenî olacaktır Şunun bunun sözüne ehemmiyet vermeyeceğiz Medenî olacağız Bununla iftihar edeceğiz Gözleri iyice birbirinden ayrık Kaşları düz kirpikleri insafsızca kalabalık Kısa boyları ve yaylı ayaklarıyla adamakıllı Türk Bakırcı Hasan, Demirhanoğlu Sadık, Paşoların Süleyman ve Hacı Yörük Silahlı dört besmele halinde göğe baktılar Sabahın ilk horozları çırpınıyordu Besbelli sabahın ayazından ufarak yıldızlar tevatür kırılıyordu Bir kuvayı milliye sabahının kapısını açtılar Karadeniz´ deki en son limanımız kadar Rüzgârlı kızgın ve açıktılar Sonu yoktu hiddetlerinin ve ümitlerinin Bir millet olarak çıktılar Sarıgöl Boğazı´ ndan Kendinden ve hürriyetinden emin Attila İlhan |
|
||||
SEN YOKSUN
sen yoksun deniz yok yıldızlar arkadaşım ya bu gece harika bir şeyler olsun yahut bir bomba gibi infilak edecek başım ağzımda eski mısralar uzanıp kalmışım istanbul minareler odamda gibi gökyüzü temiz ve parlak işte kolkola girmiş en mesut günlerimiz muhalif bir rüzgar karşı sahilden fosforlu ışıklarıyla gökyüzü bir deniz havada kanat sesleri ve çılgın kokular deniz yok yıldızlar uzaklaşıyor ben yine yalnız kalıyorum istanbul minareler kaybolmuş sen yoksun Attila İlhan |
|
||||
SİSLER BULVARI
elinin arkasında güneş duruyordu aylardan kasımdı üşüyorduk ağacın biri bulvarda ölüyordu şehrin camları kaygısız gülüyordu her köşe başında öpüşüyorduk sisler bulvarı´na akşam çökmüştü omuzlarımıza çoktan çökmüştü kesik birer kol gibi yalnızdık dağlarda ateşler yanmıyordu deniz fenerleri sönmüştü birbirimizin gözlerini arıyorduk sisler bulvarı´nda seni kaybettim sokak lambaları öksürüyordu yukarda bulutlar yürüyordu terkedilmiş bir çocuk gibiydim dokunsanız ağlayacaktım yenikapı´da bir tren vardı sisler bulvarı´nda öleceğim sol kasığımdan vuracaklar bulvar durağında düşeceğim gözlüklerim kırılacaklar sen rüyasını göreceksin çığlık çığlığa uyanacaksın sabah kapını çalacaklar elinden tutup getirecekler beni görünce taş kesileceksin ağlamayacaksın! ağlamayacaksın! sisler bulvarı´ndan geçtim sırılsıklamdı ıslak kaldırımlar parlıyordu durup dururken gözlerim dalıyordu bir bardak şarapta kayboluyordum gece bekçilerine saati soruyordum evime gitmekten korkuyordum sisler boğazıma sarılmışlardı bir gemi beni afrika´ya götürecek ismi bilmiyorum ne olacak kazablanka´da bir gün kalacağım sisler bulvarı´nı hatırlayacağım kırmızı melek şarkısından bir satır lodos´tan bir satır yağmur´dan iki senin kirpiklerinden bir satır hatırlayacağım seni hatırlatanın çenesini kıracağım limanda vapurlar uğuldayacak sisler bulvarı bir gece haykırmıştı ağaçları yatıyordu yoksuldu bütün yaprakları sararmıştı bütün bir sonbahar ağlamıştı ağlayan sanki istanbul´du öl desen belki ölecektim içimde biber gibi bir kahır bütün şiirlerimi yakacaktım yalnızlık bana dokunuyordu eğer sisler bulvarı olmasa eğer bu şehirde bu bulvar olmasa sabah ezanında yağmur yağmasa şüphesiz bir delilik yapardım hiç kimse beni anlıyamazdı on beş sene hüküm giyerdim dördüncü yılında kaçardım belki kaçarken vururlardı sisler bulvarı´ndan geçmediğin gün sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm yağmurun altında yalnızım ağzım elim yüzüm ıslanıyor tren düdükleri iç içe giriyorlar aklımı fikrimi çeliyorlar aksaray´da ışıklar yanıyor sisler bulvarı ayaklanıyor artık kalbimi susturamıyorum Attila İlhan |