Eğitimde Fırsat Eşitliği Ve Yoksullaşma
Okullar açıldı. Resmi rakamlara göre 13.5 milyon genç iyi ve mutlu bir gelecek yolunda okulların yolunu tuttu. Televizyon kanallarında okul bahçelerini dolduran cıvıl cıvıl çocuklar ülkemizin geleceğidir. Her yıl okullar açıldığında medyada büyük kentlerdeki trafik keşmekeşi, servis minibüslerinin durumu vb. konular işlenir. Ancak ne ilginçtir okullarımızın sorunları, eğitimin niteliği, eğitim alanındaki eşitsizlik vb. konular diğer çağdaş ülkelerle karşılaştırmalı olarak hemen hemen hiç ele alınmaz ve işlenmez. Öğrencilerle, öğretmenlerle, öğrenci velileri ile pek röportaj yapılmaz, eğitime ilişkin beklentileri dile getirilmez. Günümüzde bu tür önemli konular ne yazık ki yüzeysel, derine inilmeden zaman zaman da magazinleştirilerek geçiştirilir oldu. Oysa ülkemizin geleceğini çok yakından ilgilendiren eğitim sorunları çözüm beklemektedir.
Türkiye çağdaş ve laik eğitime Aydınlanma Devrimi ve onun mimarı büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk ile geçti. Ancak bugün içinde bulunduğumuz nokta pek iç açıcı değildir ne yazık ki. Özellikle son yarım yüzyıldır eğitimin dinselleştirilmesi ve öğretim birliğinin bozulması yapısal bir hal aldı. 28 Şubat süreci ile bir nebze durdurulan bu süreç yeniden ivme kazandırılmak üzere fırsat kollamaktadır. Rasyonel eğitimi baltalamaya, aklını kullanan birey değil kul yetiştirmeye yönelik bir dizi eğitim kurumu bugün devletin de desteğini alarak etkinliklerini sürdürmektedir ve kimse bu kurumları sorgulamamaktadır. Bu açıdan, Türk Milli Eğitim sisteminin kendi içinde homojen bir yapıya sahip olmadığı pek açıktır.
Eğitime bütçeden ayrılan pay ne yazık ki çok yetersiz kalmaktadır. Acaba kaçımız Avrupa Birliği ülkelerinde eğitime ayrılan bütçeleri bilmektedir? Çağdaş ülkelerde eğitime verilen, ona tahsis edilen paralar insana yatırıma tahsis edilmektedir. O nedenle bu ülke insanları bizi bilimde, sanatta, sporda vs. birçok alanda geçmekte biz ise tesadüfen kazandığımız anlık başarılarla, “ tarih yazdık “ masalları ile avunmaktayız. Oysa, ilköğretimden üniversiteye kadar eğitim alanında onun ürününü sorgulamak, eğittiğimiz insanın kalitesini yeniden ele almak gerekiyor.
“ Eğitimde fırsat eşitliği “ eskiden daha çok anılır, dile getirilirdi. Ortaöğretim Giriş sınavları ve üniversite giriş sınavları ne yazık ki fırsat eşitsizliğinin ne denli derin olduğunu her yıl bize göstermektedir. Yoksulluğun, feodal düzenin hâlâ hüküm sürdüğü doğu illeri en son sıralardan hiç kurtulamamakta, bu illerin çocukları başarısızlığa mahkum edilmektedir. Ve daha da kötüsü, bu durum sorgulanmamaktadır. Bu “ başarısızlığın? “ altında yatan nedenler araştırılmamakta, belki de araştırmak istenmemektedir. Her yıl başarılı iller baş tacı edilmekte, başarılı öğrenciler dershane tişörtleri ile lanse edilmekte ve bu rezalete hiç kimse dur dememektedir. Uzun vadede bu uçurumların yaratacağı toplumsal sorunlar iç huzuru ciddi olarak bozacak boyutlara varabilir durum böyle giderse.
Yoz bir tüketim kültürü küreselleşme adı altında topluma aşılanırken yoksulluğun pençesinde kıvranan insanlar kendilerini ilgilendiren en temel konularda duyarsız olmaya zorlanmaktadır ve onlara bireysel çözümler sunulmaktadır. “ Gemisini kurtaran kaptan “ felsefesi geniş yığınlar tarafından istemeyerek de olsa benimsenmeye başlanmaktadır. Oysa sorunlar ve onların çözümleri bireysel olarak algılandığı sürece hiçbir zaman çözülemezler.
Türkiye'de seçimlerde dile getirilen eğitime ilişkin vaatler iktidara gelindiğinde çok çabuk unutulmaktadır. Yaz boz tahtasına döndürülmüş eğitim sisteminin temelden el alınması ve yapısal bir dönüşüm gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Öğretmen merkezli değil öğrenci merkezli, ezbere değil irdelemeye, araştırmaya yönelik, felsefe boyutu olan ve rasyonel bir laik eğitim için yapılması gereken çok şey var. Bu konuda toplumun tüm katman ve kurumlarının yapacak şeyleri var. Ama öğrenci velilerinin mutlaka bu sürece etkin olarak katkıda bulunmaları ve çocukları için çağdaş bir eğitimi örgütlü bir biçimde talep etmeleri gerekmektedir.
Türkiye'de siyasi iktidarlar ne yazık ki eğitimi bir seçim yatırımı olarak gördüğü sürece sorunların çözümü zordur. Yapılacak olan çalışmalar ve atılacak olan adımlar konusunda Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılanlar referans olmalıdır. Atatürk'e layık olabilmenin ön koşulu bu olsa gerektir.
|