|
Sponsor |
|
||||
Bu Öfke Dinmez
Dilim bıçak gibi keskin; çıkan bu sözler çekilmez; tahammül edilmez!
Beni bu yalan dolan yıkmaz; asla yıldırmaz! Akın var akın; bu akın var ya akın, güneşe yakın; sel olur kentin pisliğini siler, yutar, gömer ta diplere! Şimdi durmak yok; ‘tam tam’ zamanı! Seli besleyen yeni kaleler gerek! Diller çözülsün; silahlara dönüşsün; namlular bu kentten yeni bir cephe açsın! Harekette bereket! Bereket neye gerek! Nereye dönüp baksan, insan; karabasan gibi çöker üstüme üstüme! Her şey gelir üstüme üstüme; bu öfke dinmez asla; içimde beynimde. Yok; artık yok! Machavel önümde! Dönüş yok! Dipten gelen bir dalga gibi bir anda boğmak için düşmanı; yeni dehlizler, gizli planlar; yazılıp çizilenler kükreyişe gebe; yedi göğe yükselen! At sırtında güya uçan Malkoçoğlu uslanmaz; seksek oynar; kendi bile anlamaz! Geyik sırtında Bursa kuşatılmaz! Kılıç kalkan istemem; yakın dövüş yok şimdi; vur kaç zamanı! Karargahım yer altı; kimse bakmaz, anlamaz! Öncü savaşçılar doğar, büyür burada; bir bir yayılır! Silahları beyninde; ansızın çıkar; kılıç gibi sözleri vurur; vurur böler, parçalar; açar demir kapıyı; bir ok gibi çıkan bu öfke dinmez, affetmez. Duvarlar devrilir, çelik kaleler erir ve burada yürekler birleşir. |
|
||||
Bırakma Beni
Sensiz geçen günlerimin ne tadı var ne tuzu! Yaşıyorum böylece her gün ölerek. İnsanlar içinde mazlum bir çocuk gibi acı çekerek. Duyuyor musun sevgilim; Yalnızım ben; üzgünüm ve de mutsuzum ben. Yaşıyorum böylece her gün ölerek. Yığınlar içinde her günüm kabus gibi geçer yaşamak, için yaşamak! Sevgilim söyle neden bıraktın beni; Yalnızlığa mahkum bir başıma beni? Gözyaşı çölünde gece oldu yine bak, yağmur yağıyor! Ama gezilmez ki sokaklarda sensiz; Yavan ve yalan; yavan ve yalan tüm bu yaşananlar. Boşa geçer günler gözüm karardı; Anlamsızlık kapladı tüm ruhumu; karanlığa çeken beni yiyip bitiren Mektuplarını okuyorum; mektubun elimde; Gün ve gün yazılmış gözyaşı kokan. Fotoğrafın işte -yaşam kokan sevgilim- elimden düşmez. Söz vermiştim sana ‘umudun ölmez’. Bir çocuk gibi safça güleceğim; hep güleceğim! Hayır, hayır sevgilim; gözyaşım engel buna; gülemem ha! Veremediğim yanıt bir başkası! İşte elimde mektubun: 'Sevgimle mi öldürüyorum seni ben sevgilim; Sevgimle mi boğuyorum seni ben' diyorsun. Gözyaşıma hakim olamıyorum sevgilim; İçim içimi yiyor, daralıyorum ben. 'Gel yanıma sevgilim, sarıl bana' diyen, ‘Seni seviyorum' diye başlayıp giden. Seni seviyorum, seni seviyorum! Duy beni ne olur ‘seni seviyorum ben’ yapayalnız burada, Karanlıkta. Değil bu sevgilim, yaşam bu değil; Yaşam sensiz güzel değil sevgilim. Sanma sakın göremem buradan sevgilim; Sil gözlerini ne olur dayanamam ben. Sen hep mutlu olmalı, sen hep gülmelisin. Söz vermiştin bana: Güneşli bir günde kaçacaktık çocuklarla uzaklara, ormana! Salacaktık gökyüzüne uçurtmaları biz! Gülecektik hep biz, gülecektik sevgilim. Düşler bozuldu, güller soldu burada. Kırıldı kolum, döküldü yaprağım! Hatırla sevgilim, hatırla yağmuru; Sağanak gibi aniden yağan yağmuru. Sarılmıştın bana sen yağmur altında coşup; Bırakmıştık kendimizi...! Ne var, ne yok üstümüzde çıkarıp attık; Saatlerce sevişmiştik o gün yağmur altında! Cennetteydik biz, seninle ormanda, yağmur altında. 'Yaşamak çok, çok güzel' demiştin. Değil sevgilim, değil bir tanem; Sen ölünce sevgilim öldü dünyam; Sevgilim benim de öldü dünyam! Bırakma beni! Bırakma ne olur sevgilim; sensizliğe, yalnızlığa, gözyaşına Sensiz geçmez bu günler sevgilim; Ben sensizim, ben yalnızım, yalnızım; Ben yalnızım, yalnızım ben, yalnızım!
|
|
||||
Con Con Kulübü
Yaklaş hadi sende, işte Jön sahnede.
Mikrofon da elimde; şimdi sıra bende. Afet gibi kızlar yüreğimi dağlar. Ağlar, musluğum kan ağlar! İnsanlar, eli her yerde karabasanlar! Alo! Yetiş, yetiş, yetiş itfaiye. Ateş düştü bana! Ateş düştü donuma! Yoluma, koluma, kanıma, camıma tak eden oyunlar; cirit atan koyunlar; bükülen boyunlar! Soygun var! Atını alan o, Üsküdar’ı geçti. Seçti kendine şan şöhret para! Kaldı bize yara! Koca bir kara! Cepte yok para. Hürra! Sürü mü, biri mi, ölüm mü, cünüp mü, yoksa sülük mü? Çaldığın düdük mü? Salla! Yargı’dır benim adım; onurumdur tacım. Bilmeyen de bilsin dilim sivridir benim; sözlerimse kurşun. Sıkı durun, ritim tutun, dinleyin beni. Evet evet biz, Türkçe rapin öncüsü, sözcüsü, gözcüsü. Barikat dedik ya! Real bir dünya! Altta ezilenler, üstte dans edenler! Yolumuza çıkıp boş yere ötenler! Yaylana yaylana: Con Con Kulübü! Sallana sallana: Con Con Kulübü! Hareket! Hareket var hareket! Harekette bereket. Bereket neye gerek? Seyretmek gerek. Taş fırın erkek! Yanında da ürkek! Sek sek! Türkçe Rap’te karşımıza çıkan o tek kek önüme de gelsin, gelsin! Söz dönüp dolaşıp yine gelir bana; Pakten’den sana, odun gibi kafana. Hadi hadi açılın, sizde açılın bak: geriyor özler, çelik gibi sözler! Hey gidi sizi koca koca kafalar; kaba saba güce tapan insanlar; zamanın gerisinde kalan dinozorlar! Bunun adı ancak ‘gulu gulu dansı’. ‘Binaenaleyh! Onu biz derdik. Verdikse verdik; kime ne?’ Yedim kafayı; oldum kabadayı! Benim derdim var ya, benim bu tek derdim el alemi gerdi! Unumu da serdi! Verdi; ruhunu, bedenini, onurunu verdi! Tek derdi kendine kerizdi! Derdini söyle bulayım çare; derdin ne, derdin, derdin? Derdin ne? Con Con kulübü! Salla, hadi sende salla; Con Con Kulübü valla! Sallana, yallana, bollama, mollama oldu yeni moda; duvarı tırmala! |
|
||||
F Tipi Dünya
Parça parça hayatlar, asık nice suratlar.
Karanlıklar içinde paylaşılan yalnızlıklar. Nefes almaya çalışır boy veren bu çiçekler. Delinin tekinin attığı kuyuya bu taşları çıkarmaya çalışır dört bir yanımdakiler. Didişip kapışarak. ‘Yok sizdendi bizdendi; yok benim dedemindi elindeki bu hırka’. Anlamsız hayaller bu, anlamsız ilişkiler. ‘F Tipi’ bir dünya, hep içine debelendiğim. Son nefesime kadar elim kolum bağlı benim. Gözler tümden kapalı. Kapılar kapalı bana; pencereler hep kapalı; tüm sürgüler kapalı. Yalanlar savrulur burada, maskeler takılır. İnsanlar birbirlerini daha çok çok kandırır. Kazılır kuyular; gerçekler topraklara gömülür! Sürülür bir bir kendi yolunu bu çizenler. Sürüden kopup kendi olmak ‘ölüm’ demek. Ölüm yalnızlık demek; yalnızlık ‘F Tipi’ demek. Oysa, karanlığa hep ışık tutan, aydınlatan, gökyüzünün yedi rengi dolaşır. Uzaklaşır hayaller hep; uzaklaşır yarınlar. Geride kalan sadece benim gençlik yılarım. Ben uslanmaz aşkların, kavgaların adamıyım. Barut kokusunda hep umudu ben aradım. Sevdam için nice kirli topraklara yatıp kalktım. Ve ben ki tek yarınım; umudun kendisiyim! Düşmanımın mermisinde adım kazılıdır benim! Varsın üstüme gelsin bu zurnalarla kör gece. Ateş bende, ateş binim direnen bu elimde. ‘F Tipi’ bu dünyada ben ezilen, ben yalnız; ben düştükçe hep kalkan. İşte yine buradayım. Umudu işledim size. Ve de geleceği yine: Harf harf, kemime kelime; aynen kilim gibi; aynen kilim gibi; aynen kilim gibi....! Hayat acımasız olsa da; atsa da bir tokat; Derdini bir kenara at; yaşamana bak. Bak da gör gelecek neler getirecek. Benim için gerçek olan senin içinde gerçek. Karanlık gecelere yazdım sözlerimi ışık olsun diye. Çıktım yükseklere, tepelere menfeze. Atladım en derine, diplere. ‘F Tipi’ bir dünyada insanların yüzüne düşen ifade; Gözlerimin içindeki endişe! Nereye kadar devam edecek bu böyle. Bu ne ilk ne de son. İşte geldi Barikat her şeye son! Hayat A, B, C ne de E Tipi; Herkes olmuş aynı tip; işte ‘F Tipi’. Haydi sen de gel de ol Barikat gibi; Kendin gibi; düşünen gibi. (Nakarat) |
|
||||
Geceler Günlerimi Gömer
Geceler kör karanlık, geceler zindan, geceler derya bana!
Yalnızlık ise bedenime bir zincir; zincir! Bu ilk kaçışım benim, bu ilk büyük yenilgim, bu ilk yıkılışım benim! Kaygı yok, beklenti yok, sevinç, umut yok. Sadece kuru soğuk içime işleyen! Sen, ben bir martı gibi kanat çırparken, yüreğini verdin bana! Sevincini, umudunu, gözyaşlarını tükettin hem de yanı başımda! Ben ise uslanmaz; başka sevdalar; başka kavgalar, başka savaşlar, başka davalar peşinde! Ben, düşlenen cennetin peşinde... Ben, bu dünya kökten değişir sanmıştım; kanmıştım, yanılmıştım! Oysa değişen tek benim çöken omuzlarım! Neden; bu yitip gitmeler neden? Neden bu yükselen çığlıklar dinmez? Peki söyle neden aldığım yenilgiler? Sonu gelmez sandığım bu koca yıllar, tıpkı bir nehir gibi akıp gitti elimden. Geriye kalan tek elimdeki çiçekler. Sonsuzluğun sesine aşık olan şimdi ben; köşemde bekleyen hep şimdi seni yine ben! Yaram derin; yaram delirtir, yaram öldürür! Gidişimin dönüşü, gözyaşımın sonu yok! Geceler günlerimi gömer karanlığına. Geceler benim kapım, geceler pencerem. Ya sen sevgilim? Sen benim sevincime, benim kavgalarıma, benim göz yaşlarıma, benim acılarıma tanık olan sevgilim! Peki sen söyle? Ya sen sevgilim! Ya sen beni geride bıraktığın bu yolun söyle beni neresine, ne zaman gömdün? Sahsenem: Geceler günlerimi gömer karanlığına. Geceler benim kapım, geceler pencerem. Bırak, döne dursun akbabalar. Bırak, dibe vursun alttakiler! Çabaları boşuna; ancak ölü bedenime sahip ocaklar! |
|
||||
Gunesin Cocuklari
Uzun uzun yolları arşınladım; dağ tepe aştım geldim sana; Turkish rap-hiphopla, Barikat’la
Bu ne biçim dünya böyle; kurtlar sofrasında ters gidiyor her şey! Burada yaşamak aynen kabus gibi valla; yalla! Canı cehenneme; olmaz olsun böyle dünya Nerede solucana bile saygı gösteren Tibet nerede? Tibet’e özgürlük! Kızları sünnet eden Somali’ni al da başına da çal, çal! ikiyüzlü adi dünya! Balet değil bu, lanet; lanet dünya bu Uzaklara hiç bakma; cehennem burada; tam da burada bak! Al işte gör; mal’a kabus gibi tokat: süt banyosunda tabak kıran kırıklar; açlıktan düşenleri bekler kefensiz mezarlar; ikisi de aynı anda, aynı topraklarda Görünen o köy bu kılavuz istemez, hiç gerekmez Karanlığa alkış tutan şakşakçı zübükler Savaştan pirim yapan tüm dümbükler Takmaz, bakmaz, aldırmazlar hiç ölüp giden gençlere Nerede Barikat; Barikat nerede? Yükselsin Barikat! Yalanlar yıkılsın; yakılsın, af yok! Ezilsin sinsi yılanın başı! Deccal denilen; ama deccal bir değil; kurtlar sofrasında hepsi deccal! Duyduğun çığlıklardan kaçamazsın hiçbir zaman; çığlıklar çocukların; çocuklar hep kurban! Yeter artık yeter; durun! Ölümü dondurun; uzak dursun Güneş Ülkesi’nden Şimdi geriye dönün; geriye! içi dışı bir olanlar gelin artık Güneş Ülkesi’ne Ama yok, yok, yok; düşün yakamdan düşün Açlıktan nefesi kokarken kendi; doğurup cami avlusuna bırakan, sokaklara salanlar Ortaçağa özlem duyup geriden takılanlar Dağdan gelip bağdakini kovanlar Yeşil, yeşil Bursa’mı barbarlar gibi yaşanmaz kılanlar; yakıp yıkanlar Dağılın lan hadi! Jonturk, Şeytan Rıdvan gibi ‘tak, tak’ diye ‘tak’ atacak golleri yine Sıkı durun hadi madi! cehenneme hoş geldin; sefa verdin bana; beni deli etme! Burası cehennem! Burada melekler bile gırtlağından asılır; mevleviler gibi aynen ‘fır fır’ dönerler; liboşlar ki başımızdan kırk yılda gitmezler! Habere bak habere: ‘Ay abla, kuşum nerede!’ O buna asılmış; bu onunla yatmış; Nadide’nin göğüsleri salyaları akıtmış! Bu ne biçim ana haber bülteni böyle? Ülkemden haber yok! Taşar, aşar uçkur hep yakar, ekrandan boğar; Böyle giderse, bu çocuk ortaya doğar; kin ve nefret kokar! Mazlumlar hep mazlum; katiller hep katil; çiller hep kişner! Kamyondan Önce, Kamyondan Sonra; hepsi kuyruklu yalan; her şey yine aynı! Karşılıksız aşkın, çoluk çocuk, kolu komşunun sapık cellatları; aramızda yaşarken aniden yaşamlara son verirler trafik canavarları! cehennem aynen burada; umut bir anda biter. YÖK pişkin; suskun, çok sağımlık inek ister: Onların arkasına takılanlar hep bir ağızdan 'mööö!' derler! Hani nerede 60’lar; şimdi kendini satmışlar Çeşit çeşit insanlar; hepsi toplama! Biber gazı yemiş gibi suratlar asık burada! Yüzüne gülüp de arkandan atan burada. Bindikleri dalı keser; tümü asalak, hırsız, ayrımcı kara kedi; Hepsi burada! Güzelim yurdu yakıp yıkıp da çöplüğe çevirenler! Burası zübük tarlası; cehenemin ortası! Cehenneme hoş geldin! Gel vatandaş gel; hepsi burada gel! Taş devri de burada; millennim da burada; yazı-kışı, dağı-taşı-ovası da burada; mazlumu da burada, zalimide burada! Burası cehennem; buradan çıkış yok! Yok, oysa burada, tam da burada bir dünya daha var! Güneş Ülkesi bu; cennetten bir parça! Bizim dünyamız bu; gökkuşağı yakın; ama size çok uzak! Güneşin Çocukları kayıp, yitik! Yok sayılan bir gençlik; yıl 2001 Onlar bir radikaldi; Zekeriya’yı takmazlar; tanımazlar! Yeraltında yaşarlar. YÖK, çok iyi bilir; onlar güneşe hasret! Bir fısıltı bu; kulaktan kulağa yayılır altın anahtar! Anahtar da bende, tamda yüreğimde! Bin yıllık kutsal söz: ‘bin defa mazlum olsan bir defa zalim olma!’ Bu, işte bu; bizim dünyamız bu! Beynine iyi sok; bu dünya rüya değil! |
|
||||
Gücün varsa sevgi var
Jöntürk:
Acımasız hayat! Sürprizlerle geçen günler kovalar sokaklara günden güne doğanlar! Korkma; atacağın bir adım daha var: Mezopotamya; bereketli topraklar! Tek başına cirit atacağın koca saha. Zafer nidaları; kan ve göz yaşı. Çekip giden umutlar; gencecik fidanlar... Bulduğun vaha; avam kamarası! Hayatın gerçekleri toprağa gömülen! Seni bekleyen o mızrakların, kılıç, top ve tüfeklerin önünde zayıf olan insanların yere serildiği! Gördüğün ve de yaşadığın tatlı rüya! Sözüm ona güya düşen, gök kule seni mutlu olacağın cennet! Evet! Sloganıdır yeni çağın: sırtını dönme sakın. Akın var ya bu akın! Bakın; küçük olan senin tek ayak bağın! Güçlü olmak için vur; bas kazmanın sırtına; her önüne gelene; gelene ve gidene. Sakın aldanma, kanma, şaşma; tek hedef var önünde; tek hedef zirve, zirve! Nakarat Gücün varsa sevgi ve saygı var. Zafer seninse önünde eğilen var. Gücün varsa sevgi ve saygı var. Yenilirsen dostundan hançer var. Murat Pakten: Sırat köprüsü zor; kıldan ince kılıçtan keskin. Say yalanları; yalanları kalkan edin. Sala gitsin ipe sapa gelmez geçmişi! Geçmiş geleceğin çelikten zinciridir boyunlara vurulan. Gerçek cennet zaferin kendisidir. Düşün; bu köpekler neden havlar? Tırmanırken ardından kemikleri savur. Sisli puslu havaları kolla; koş; aralarından geç peygamber edasıyla. Boyun eğdir bu dünyayı. Bırakma; sıkı tut; kılıcın olsun bu gücün kendisi. Güç, bu dünyanın efendisi, dini kitabı! Sevgi, merhamet, hürmet seni vuran kurşun; dostundur ilkin seni sırından vuran! Dönüp bakma geçmişe; kanma, izin verme ruhun ve bedeninden parçalar koparmalarına. Unutma; küçük olmak bazen direnmektir; çoğu zaman ise sadece ölmektir. Nakarat Yargı: Bu yılanın bile yılanı soktuğu koca dünyada kaybedecek neyin var? İtilip kakılan, suratına tükürülen kimliksiz düşler kimin umurunda? Unutma; Tanrı bile güce sahip olandır. Olacaksan bile oğlan, en büyük oğlan olayı bir dene! Yine göreceksin; sürü eğilecek, sana verecek! Gerçek bu; gerçek, gerçek gücün kendisi; efendisi! Evet; gözü açık ol. Ölümünü görmediğin hiçbir şeyi sakın sevme; verme! Esen bir rüzgar ol! Geçici sevda peşinde koşup durma! Acımasız hayat bu; Mezopotamya! Adımına güvenme! Boyun eğme! Kul evine değil, kral tahtına oyna; boyun eğmektense ölmeyi tercih et! Ve asla düşme yere; düşenin dostu olmaz. Dönüp bakmaz hayat; hayat acımaz! Refleks: Saçı dik. Bir ton jöle. Buna Memoli ‘Havası’ diyorsun. Ama aklından fikrinden düşüncenden uzaklaşma; Düşünceni fikrini satma. Hayat okul; akıl oyunu satranca benzer. Onun kurallarına uymayanın sonu derbeder. Oluverirsin bir anda şah mat. O zaman nerde kaldı kader; kader ya nasip, ya kısmet der. |
|
||||
Hani NerdeLer
Zaman bir nehirdir coşkuyla akıp giden; önüne kattığını alıp götüren zaman mezara. Zaman; kasıp kavuran bu acımasız dünyada bugün varız, ama yarın yokuz, geri dön bak! Tarih ayna gibidir; gün gibi ortada: tahtalı köylerden kesin dönüş yok eve; geri dönüş yok! Son nefesten sonra Aspendos’da biletler kesilip atılacak, perde inecek; Zaman, mekan bitecek; sonsuz karanlıkta yüzüne kapalı tüm kapılar çarpar; başında gezer zebaniler, tepelemeden uyan artık uyuma; bu kör uykudan uyan; Ahlayıp sızlanmak, lagaluga yapmak çare getirmez sana; çare getirmez . Aç gözünü iyi gör; acı gerçek doğanın kanunu bu: Bugün varız ama yarın yokuz burada konuksun; beynin almadıysa bu da sana kanıt; geride kalan küllerin sana kanıt Sonsuz hiç bir şey yok; bu oyun burada biter, küller yok olup gider! Hani neredeler? Hayata sırt dönenler hani neredeler? Paraya tapanlar, kasıp kavuranlar hani neredeler? Söylesene bana şimdi hani neredeler? Hani neredeler Kazıklı Voyvodalar; Hitler, Stalin’ler hani neredeler? Kuyucu, Franco’lar, Yavuz, Muaviye’ler? Dünyayı ele geçirmeye çalışan bu solucanı bekler 3 kuruşluk kefensiz kara toprak ha! Kimler geldi bu yoldan; kimler gelip geçti! Daha sırada milyonlar; doğanın kanunu bu doğar büyür ölürüz Direnme boşuna; hiç aman dileme sakın; zaman acımasızdır. Çığ gibi büyür gelir, büyür geliyor! Bangır bangır geliyor; alıp gidiyor zaman; sonsuzluğa, karanlığa seni gömecek zaman. Gözyaşın kandıramaz onu; kurnaz tilki; yaşamın tek, tek galibi zaman dinlemez yarınını; itirazın vız gelir, tırıs gider ona Fil dişi kuleler; tüm büyük başlar bile boyun eğer zamana? Sultan Süleyman’ı düşün! Şimdi yine söyle bana hani neredeler; ölüp öldürenler hani neredeler? İnim inim inleten, kan kusturan yaşama, gözü dönmüş katiller hani neredeler? Kölesi olma pis hayalin, kara paranın. Köhnemiş geleneğin, ucuz değerin peşinde koşup durma; sakın yatıp kalkma. Boşuna tüketme nefesini, kendini; Kalmaz kimseye, sana, bana, bu dünya. Sevgi her şeydir; yaşamı yaratan hep dönüştüren yarına, karanlığı bile mum gibi delip geçen; Çok uzak, zor değil bu mutlu gelecek! Ama engel var; o duvarı ören kaba saba yığınlar şiddete taparlar! Vur tekmeyi; kişilik yoksunu piyonların tümüne! Bas tekmeyi; metalik ruhlara meydan oku ha! Örnek olsun sana, Yunus, Bektaş’ı Veli, Gandi, Buruno hep söylerler: ‘Taraf olmayan bertaraf olur’ derler; yaşamdan taraf ol, sevgiye taraf ol; Kin haset husumet seni güldürmez; nefretten nefret et! Dağıt kara bulutları; ya şimdi ya hiç. Erteleme bugünü; ya şimdi ya hiç. Cennet bu yeryüzüdür; zengin kutsal bir nimet bekler seni beni. Al sunulan yaşam ateşini Prometheus’tan; ya şimdi ya hiç; ya şimdi ya hiç; ya şimdi ya hiç!
|
|
||||
Hava, Su, Toprak ve Ates
Düşünürüm bazen, kendi kendime; ‘Neredeyim?’
diye ayıplarım! 21 Mart koptu! Hızır ile İlyas! Yıl 2003. Beynimde bir şimşek! Hava, su, toprak ve ateş. Tarihin elinden arta kalan yaşam; bu yer, bu gök, bu deniz; özü, tözü; günün cingözü! Aşık Veysel’den kalan insana tek eş doğa. Doğanın celladı siz biz! Ey vatan perver savur sözlerini! Söyle nerede o doğanın parçası bu yapraktaki Şaman; kamil insan? İlkel olan kim söyle; ya medeni olan? Şüpheli ölümleri masa başında silen oyunbozan tarihçinin öten borusu. Nerede sayfası yırtılan Panter Emel’i, Orhan Kural’ı, Haluk Levet’i, Yaşar Kemal’i? İstanbul’un gözcüsü, çöpçüsü, Bergama’nın köylüsü yürümeye devam! Hava, su, toprak ve ateşle yazılan, kazılan. Köstebek gibi didik didik, virüs gibi sarılan cennetin yok oluşu. Doğanın kurtuluşu! İşte çare bu: İstanbul’un kabusu, vazgeçmek anlamsızca oburca tüketimden; bumerang düzenden; bir de bu milleti öpenlerden. Daha fazlası, başkasının lokması mideye indirilen! Yükselen fabrikanın saçtığı zehirler; salyası akan siyanürlü ganimetçiler; parmağında dünyayı eviren çeviren hep ahtapot şirketler! Küresel güçlere karşı diren Barikat! Umut var hep yarına; ama korku kapıda. Sinen alışkanlıklar, çorak ufuklar. Bana sadece bana; hep bana Rab bana! Barbar istilası bu cennet Anadolu’da.. Ölü sevici toplum; sokak başı dar ağacı kuran gençlerine! Ve sonra oturup Yusuf’a ağıtlar yakan; Denize ve Mahir’e; bugün doğan çocuğa! Beleş kesilen ağaçlar. Yıkılan hayvanlar! Karış karış tarihi, doğası yağmalanan cennet Anadolu’ya ağıtlar yakan; kutsayan, yedi göğe çıkaran. Şimdi yeni cennetler arayan kemirmek için. İçemediğim suyunu, yüzemediğim denizini, çekemediğim havasını yeni vatandır yüreğime hep batan. Siyanürlü tilki avcısı; kamçısı kimliksiz piyonlar, aç gözlü barbarlar! İntikam tohumları üstümüze esen; bu sağanak yağmurlar, vurucu depremler, kavuran ve buz kesen can çekişen dünya. Akıl vermeyi bilen, ama kullanmayı beceremeyen. Kahramanı oynayan; iyilik meleğini. Kanlı ellerini Hacı Şakir’le yıkasan da ne fayda getirir! El attığın her şey hemen kurur gider! Midas serer! Hava, su, toprak ve ateş! Karış karış yerleş! Geri gelmez gelecek! Düşünürsen dönecek ancak sana acı gerçek. Sokrates’in şarabında yaşamın erdemi! Egonun görkemi yatar cehennemin gölgesinde. Kör Şeytan! Kazıdığında altından çıkacak olan insan, insan! Gözü dönmüş ‘töre’ diye beynimize sokulan! Toprağın kokusunu, kentin betonuna gömen ucube bir nesil! Döngüsel zinciri hayatı düşünmemek ve de yaşamamak olmuş temel prensibi! Hepsi gibi, her şey gibi! Hava su toprak, ve ateş; düzeninin ortasında insan. |
Konuya Ait Popüler Kelimeler |
derine hep derine kazılır nerde çağımızın o altın kalbi derine hep derine kazılır nerde çağımızın o altın kalbi sözleri gel sarıl bana tut ellerimi sonsuza kadar hep böyle sev beni dinle derine hep derine kazılır gel sarıl bana tut ellerimi sonsuza kadar hep böyle sev beni derine hep derine kazılır sözleri |
|