|
Sponsor |
|
||||
Hiphop Isyandir
Kulak ver müziğe, kulak ver bana
Hiphopın sesidir bu gelen sana Bu sisli gördüğün apaçık ortada Arka sokakda boğaz tokluğuna Köle gibi yasayan biz gençlerin sesi Hiphopın sesi bu dinle! arka sokak'dan bu gelen sana; hiphopın sesi bu dinle! arka sokakdan dinle! Hiphop isyandır; Hiphop isyan Hiphop isyandır; Hiphop isyan hey! Hiphopız biz, arka sokaktan Gerzek mallar anlamazlar; görmezler sömürülen halkın tümü sefalet içinde Sefalet içinde kast çakılır; kast çakılır Umudunu çaldırma arka sokak; kast çakılır Bil bu özü tozu tüm kozlar sende Aç gözünü, duy, gör, konuş isin olmaz kan kokan ellerle isin olmaz leş kokan kafayla isin olmaz iki ayaklı hayvanla isin olmaz; isin olmaz bu dünyayla! Lan angut; keriz değiliz biz; yutturamazsın masal devi bu, çökecek, bitecek; simdi salan Hadi sallan, bos kafa gidecek, Daha sert sallan; sende sallan Yasam tarzın bu; çat kaşını; anlat Anlat öküze; anlat isyanı Anlat düdüğe; anlat hiphopı Anlat lavuğa arka sokağı Arka sokaktan hiphop geliyor Arka sokaktan isyan geliyor Göze göz, dişe diş hiphop geliyor! Sinik pusuk ve dilsiz olmaya artık paydos, simdi paydos Gönül ülküsü bu boşa sayma Yaz dağa tasa; ve de yere göğe Bilmeyende bilecek biz hiphopçıyız; meydan okuyoruz gözü donen itlere Bilmeyende bilecek biz hiphopçıyız; meydan okuyoruz örümcek beyinlere Bilmeyende bilecek biz hiphopçıyız; meydan okuyoruz bölücünün tümüne Bilmeyende bilecek biz hiphopçıyız; özgür düşünür özgür yasarız. |
|
||||
Kezban
Gencecik bir afet kız, mahallenin gülü o
Ona Kezban derler. Neyi bilir, neyi düşler, Kendisinden başka hiç kimsecik bilmez ama Cümle alem bilir ki ailesi çok tutucu topu kurusun o koca lüküs şehirde mahallesi gecekondu İçine kapalı bak bahtı kara Kezban’ı kabus dolu yıllar çocukken karşıladı Büyüyüp serpilince çember iyice daraldı Cehennemin ateşi daha büyük büyük yandı Bütün gözler üstünde, Kezban göz hapsinde Sağa gitti, sola gitti; ona baktı buna baktı Hele komşu çocuğu Mehmet’e yanaşmak düpedüz yosmalıktı. Süslenip püslenmek, gezmek tozmak olur mu? Yok olmaz Kezban, tıpış tıpış eve Kezban Pencereden bile bakmak sana yasak Kezban! Yeter Kezban yeter ha Koca yıllar gelip geçti . Yeter deyince kendine Odasına kapanır hayal kurar Kezban Zengin bir ailenin kızı oluverir Kezban Cici mici annesi- bal tatlısı babası Abisi desen o en yakın arkadaşı Tıka basa gardrolapı-evi dolu kitap, kaset Hele güzel kokuları çarşı marşı dolaşır Babasıyla alır Kezban Maşşallah! Boy friand’i Mehmet hemen yanı başında sarmaş dolaş onunla gezip tozar bütün gün Çok çok arkadaşı daha ne ister Kezban? Lüle lüle saçları, inceciktir beli, kısacık eteğiyle Parti parti dolaşır, kıvırır Kezban kıvır kıvır dans eden bizim biçare Kezban Sıçrayarak uyanır. Kalk kız Kezban! İşte dünürleri ha Benim güzel Kezban’ı istemeye gelmişler Burunları kalkık belli yeni sahipleri Damadı mı? hiç sorma domuz gibi valla Beterin beteri var dua etti Kezban 50 sinde öküz-ayı montofon değildi düşmezdi söz hakkı; hiç düşmedi kendine Çaresizce Memiş’ini yüreğine gömdü Gözü yaşlı, doğduğuna lanet dedi Kezban Bir ömrü yandı gitti öbürüde yanacaktı Bir kafesten diğerine geç geç Kezban Düğün işte geldi çattı, çeyizini topladı Kınaları sürdü Kezban, beyazdan daha beyaz tıpkı beyaz kefen gibi bir gelinlik giydi Çistak çistak müzik çalan salonların birinde, sahneye çıktı Kezban, Aynen diğerleri gibi başladı dans etmeye Kıvır Kezban kıvır Kıvır da yavrum kıvır Sağdan soldan kıvır Kıvır da Kezban kıvır Ananı babanı geç geç kıvır Kıvır Kezban kıvır Kıvır da yavrum kıvır Sağdan soldan kıvır |
|
||||
Magazin Maymunları
Siyah beyaz kopuk filmin dönen makarası.
Karası ve yarası gözlerimde yaklaşan, anlık vuran sahneler. Kabusum olur, yıkar beni dönüp duran yelkovan. Yıllar yılı pişirip önümüze konan o, yine aynı maskeler; gerçeği gizleyen şatafatlı hayatlar! Yaşadığım bu sokak ve bu köhne mahalle. Ölümü bekleyen bitik, yitik yüzler! Yükselen beddualar, aman dilemeler... Hep biriken kiralar, ödenmeyen borçlar; devletin yüzüne çarptığı bu faturalar... Oysa, tek istenilen, önce tok bir karın. Ne fayda eder? Oyunları unutan nice dilsiz çocuklar! Fakirin kuruntusu zenginlik avuntusu. Tek penceresi bu cızırtılı televizyon! Açıldığında beliren bilindik maymunlar, kapandığında sırıtan yine aynı mahluklar... Erkek çocuğunun gönlünde İlhan Mansız yaşar. Kızlar var ya kızlar, onlar da Hülya Avşar’a tapar. Kurtuluş reçetesi! Ekranları dolduran bizim Cüni Arkın var ya; kafirlere tokat atan, reklamlarda cirit atan, kolunda da manita. Bir koyan, ama o, üçün birini alan benim cici başkanım Özal olma sevdasında...! Sene 91; hatırla o Körfez Savaşı! Yanlış dünyaya doğan yalınayak bebekler. Piyon niyetine öne sürülen yine aynı gençler! Emir veren yine o pili bitik moruklar. Çirkinlik abidesi kadirist ayaklar; ana haber bülteni, önündeki rotası. Bitmeyen bu oyunun yeni kırım noktası. Meclisin tavanında çiğ köfteyi yoğuran. Adam gibi oturup konuşamayan o Tatlıses’in, Tuncer’in tayyareden filmleri? Satılmış kalemlerin kucağına doğan bu yeni kayıp bir nesil? Sahibidir embesil! Nina, Mina fark etmez; daha nice genç kızlar! Kara toprağın bu tek dinmeyen öfkesi! Şimdi ekmek tekmesi eli kirli tetikçisi. Rüşvetçisi, bekçisi, Ankara Tiftik Keçisi. Kafadan da kontak! Dönmelere lanet eden eli kirli kazmalar, yontulası hırsızlar... Hepsinin ortasında yitip giden kayıplar, çöküp giden omuzlar, bükülen bilekler, yarım kalan rüyalar... Bir koyup üç alan yeni dünya düzeni: Büyük koy, büyük oyna! Durma yan; dayan! Sen ol karşı koyan! Yükselen bu mazlumun bitmeyen cehennemi? Sarı sarı liralar, magazinde kimler var! Maymun var! Maymunlar! |
|
||||
Parmak Cekek
Nice nice çirkin oyunlar; büyük amaçlar;
doğrular yalanlar; dostlar ve düşmanlar... Dört duvar arasına gömen beni; elimdeki tek küçük muma bile göz koyan bücürleri silip süpürmek hep istiyorum kuyuya. Her şeye sil baştan yeniden başlamak için unutmak istiyorum. Sifonu bugün çekmeyi unuttuğum gibi yine unutmak istiyorum sürü için yaşamayı. Sadece kendimi olmak bu kısacık hayatta. Kendim için uyumak, kendim için uyanmak, kendim için yürümek, kendim için şarkı söylemek bitene dek. Kendim için dansetmek, kendim için sevişmek istiyorum sadece bu dünyada yalnız kendim için yaşamak. Mavi, pembe düşlerim şahlanıyor içimde. Bir beyaz martı gibi kanat çırpıyorum şimdi. Gökteki yıldız kadar tek ve hür bir yaşam. Sınır yok, durmak yok, geriye dönüp bakmak yok; yarın ama hiç yok. Bugün sadece bugün yaşanmayı bekleyen yeni güzel oyunlar; yürünmeyi bekleyen bu yeni uzun yolar; dokunmayı bekleyen o yanık diri tenler. Bu ritim, bu müzik, içimdeki bu dans alıp götürür beni yasak kayıp cennete! Sonsuza dek kavrulan bedenim, bu kurşun gibi vuran ritimle sallanır. Garip ama gerçek; içimde bir koca sevinç. Dert yok, tasa yok, çözmem gereken önümde duran bir sorun yok. Çünkü; İstanbul’un buz kesen boğazına tüm geçmişimi gömdüm. Koca bir gün! Bugün sadece benim. Dokunmayı bekleyen bu bedenler artık benim. Beynimin kapıları sonuna kadar açık, kaçık. Bir küçük beyaz martı gibi özgür bedenim. Gözlerim, şahin gibi kollar avını, yakalar! Bu kışkırtan kokular çeker beni kendine. Doğan yeni güne dek limon gibi sıkılası son damlasına kadar. Ateş gibi yanan tenler çılgın saatlere gebe! Hadi hep birlikte şimdi parmak çekek. Gençlerden korkanlara parmak çekek; Cebimizi soyanlara, parmak çekek; Özgürlükten kaçanlara, parmak çekek. / Rap’imize kayanlara, parmak çekek. |
|
||||
Ses Biraz Artsın
Dün gece o evde yaşananlar acaba neydi? Ne neydi, ne; bir babayı bu hale getiren sebep neydi? Gece yarısı her yeri inleten ve yükselen ses neydi? O ses ekonomik zorlukların yolu tıkanmış yaşamın isyanı! Ama acı; karısını ve çocuğunu döven ezen bir baba! Baba ki trafik canavarından beter. Ezilen çocuk; sindirilmiş eş; yaşamdan kopmuş bir aile! Çare kolay yoldan para kazanarak! Zengin olma, rahat yaşama hayalleriyle kuran işsiz insan. Kendini bulursa kumar, içki, para ile sömüren kalpazandan medet uman! O zaman her şey beklenir ondan; o aciz insandan! bu acizlikler içinde alın teriyle kazanmadan kumarla kazanamazsın hepsi gelir geçer biter sana yaramaz bu para birde bunların ardına hırsını alırsın var ya sana ne desem şebek kılıklı adam ne var sanki çocuğunu eşini şerefli namuslu mert yaşatsan, yaşatsan! Çarpık kentleşme; sorunlu aileler ve çocukları evet çocukları hayat başlar onlar için acı. Düğümün ne başı belli ne de sonu; kanunu, yasası! Hayat onlar için tam bir belirsizlik yumağı. İş bu haldeyken başlar karanlık güçlerin kucak açmaları ve başlar kara kanlı katilin günahları. Eğitim desen, eğitim; sorunlar desen, sorunlar! Kendini yiğit zanneden kahraman Olunur mu insan öldürmekle kahraman? Baştan dur demeli bu tür insanlara. Sonuçlarına katlanıp; palavralar, ağlamalar olmamalı! Soruna baştan engel koyup dur demeli! Daha ne kadar devam edeceksin? Kara kanlı kirli paralarla insan hayatına son vermekle için nasıl kaldırır bunları! Sana sözlerimde teklifim; teklifim: bırak artık bu ayakları. Canına kıydığın insanların yakınları arkada kalır yetim öksüz yavruları. Yok bu yaptıkların, yok kimseye yararı. Çok açık görülür ki senin gibi insanların sonu ya parmaklık arkası yada cehennemdir son durağı! Ses biraz, ses biraz artsın! Tepki yerini bulsun. Karşılıksız kalmasın. Rüya değil gerçekte Refleks! Refleks olanları anlatsın.
|
|
||||
Sokakların Çatısı Yoktur
Barikat:
Maskeler bu hayatın tek geçer yasası. Yüreğinde yarası var olan insan ancak bilir ası pası. Bu şehir, hıyanette tek galip, avına hep musahip. Gerçek niyetini gizleyen parıltılı caddeleri kandırır avını. Adım adım izler korunmasız bedenleri; yakasına yapışır bir çıkmaz sokakta. Gözünü kırpmadan vurur sırtından; satar yine kendini, satar ruhunu, eşini ve dostunu üç kuruşluk çıkar için. Mazlum edebiyatı döndürenler nanay! Dönüp bakmaz aldırmaz kimse sokaklara; sokaklarda dönen o kirli dolaplara. Oysa, gece cehennem gibi çöker üstüne! Çünkü buz kesen sokaklarda vuran kıran; sokaklarda kapan. Sokaklarda gözü dönmüş sapıklar, sokaklarda evsiz barksız çocuklar; sokaklarda hayatı alınan bu kadınlar. Nabza göre şerbet verenler, kendi çöplüğünde kendi şarkısını söyleyenler; ‘Gökyüzü mavi’ diye ayak çeken tipi tipler masal anlatırlar uyutmak için beni. Oysa yok; benim boş lafa karnım tok. Kendi kaderimi kendi boynuma astım ben. Yıldıramazlar beni; ben güne tanıklık eden gerçeğin peşinde bir duvar yazıcısı. Geceyi süpürür hep, gün doğmadan çöpçüler! Yaşanan bu izler silinir karış karış. Tarihin çöplüğüne karışır sokaklar! Bu amaçlar yalan, yaşananlar yalan, yarınlar yalan dolan, gerçek olan; evet, bugün var olan. Solan giden her zaman yarım kalan düşler, yaşanmayan aşklar, ertelenen zevkler, yere düşen umutlar! Kimi zaman gülüp geçtiğin, kimi zaman batıp gittiğin sokakların çatısı yok. Sentez: Çatısız sokak. Gündüz mavi gece siyah. Derinliğin altında oynanan tiyatro dram. Zehir saçtılar gram gram. Belki de benim sıram; belki de senin. Kiminin cehennemi, kiminin cenneti. Cinneti yaşatan sokakların illeti, cani! Geçen giden geceler birbirinden fani. Ani kopan gürültü bozar sükuneti. Turbo: Sokakların çatısı yoktur. Bazıları için hayat bolluktur; sokaktaki için yokluktur. Kapanmayan yaralar gözleri aralar, elleri kapar, nasihat neye yarar. Adımı yazdım duvarlarına. Karanlık sokaklarda belki hayaldi yaşamak; belki yalanlara inanmak. Ama acılara katlanmak yaşamaksa bu dünyada, cehennemi tadarak kapıları aralamak, kırmak, gerçeklere inanmak. Nerede kaldı insanca yaşamak? Soruyorum sana kelimelerde ruhuna istila. İntikam vakti çok yakında. Mesajım sana; hayal dünyasında yaşayan kafa. O zaman aman dileme benden; çıkacak can bedenden: Mezarında huzur içinde dinlen; mezarında huzur içinde dinlen.. Maho-B: Gel kardeşim gel. Çekme kendini geri; bizi anlatan durumlara kapama gözlerini. Çatısız çocuklar ağlar yağmurlar ıslatırken bedenlerini. Elerini kırışıklıklar sarar; gencecik yaşta ağlar. Karalar bağlar gözlerimde umut var. Sakla sakla samanı; gelir zamanı. Görürsün Hanya’yı Konya’yı. İş işten geçmeden, bitmeden; gelecek umutlar sönmeden, ermeden burada. Onlara sıcacık yuvada bir tas çorba vermeden susmaz Maho-b, susmaz Turbo, susmaz Barikat. Halil-B: Sokak nedir, ne değildir; emin ol iyi bilirim. 35 yıldır sokakta insanlarla birlikteyim. Örümcek beyinlilere, karanlığadır sitemim. Arabeske tavır alır; aydınlığa yönelirim. Yan yana gelirsek güzelleşir dünya bilirim. Gün Gelecek elbet gelecek; bugün ekilen tohumlar yeşerecek. Çek baba başı sen; gün gelecek bütün hayallerimiz gerçekleşecek. |
|
||||
Solup Giden Cicekler
Ruhunu ve dünyayı silip ezip geçen silahlarla korunan,
sınırlarla dolu bir dünyada yaşıyorum. Soruyorum kimin nesidir neyin fesi? Dört bir yanı saran yine korkunun tek sesi, tek nefesi. Çocuklar ağlıyor, bayılıyor kadınlar! Yine hep yere düşen neden gençler oluyor? Soruyorum size; neden üstümüze çöken bu kara bulutlar? Neden düşmanlıklar? Kırılan bu kalemler, neden bu çiçekler hep solup giden? Bu mu mutlu, aydın dünya? Yerin dibine batsın! Ne kendimce fethetmek, ne de kral olup insanlara hükmetmek; tek isteğim geri dönmek. İnsan gibi yaşamak ve de yardımlaşmak sadece bu dünyada, i çimdeki tek yürek, tek dilek. Ruhumu zehirleyip ellerimizi ayıran, amansız bir kavganın içine atanlar, kin ve intikam dolu lanet bir dünya kurdular. Vuran vurana, kıran kırana! Oysa, hepimize yetecek kadar bol su, toprak var bu dünyada. Evet! İnsanız insan; hayvan değil! Medeniyet dedikleri yakıp yıkmak değil. İnsan soyu piyon değil. Sevgi asla uzak değil. Barış önce içinde! Bizler ise, doğayı dışlamakla başladık işe! Kendimizi çirkin ruhsuz evlere, kentin beton yığınına hapsettik Gökyüzünü, toprağın kokusunu unuttuk. Fethe çıkarken koca dünyayı, insan gibi yaşamayı unuttuk, nefes almayı! İnsanlık ayıbı iki ayrı dünya bu: aç, sefil insanlar, gökten bomba atanlar! Yeteri kadar düşünmüyoruz; hissetmiyoruz esen rüzgarı, açan çiçekleri, yağan yağmurları, toprak anayı, kuşları, böcekleri ve de birbirimizi. Oysa, bize gereken tek şey değil kaygı: önce sevgi ve saygı. Siyah beyaz, kız erkek... Her birimiz gülen, ağlayan, hayaller kuran. Bizler bir bardak su içmek için, uğruna öldüğümüz toprağımıza gömülmek için bile para vermek zorunda kalan. Yetmez; kandırdılar bizleri ve sizleri! Çıkar için, para pul için, güç için girdik birbirimize! Yalanları beynimizde! Vaatleri çöplükte! Hiç biri özgürlük, mutluluk getirmedi; getirdikleri tek şey cehennemin kendisi insanların efendisi: kan ve gözyaşı. Savaşa karşı olmak kendine yontmak değil; savaş cephelerde solan çiçekler değil! Savaş sokaklarda, savaş evimizde, savaş kendi içimizde. Uyan doğan yeni güne! Üstünde esen bu vahşi bir egonun sergilenen çirkin bir oyunu. Bu vahşi adamlara kanma, amaçları için piyon olma. Sana, duygularına hükmetmeye çalışıyorlar. Bizleri namlunun ucuna sürüyorlar. Aldanma; özgürlüğünden asla vazgeçme. İzin verme ahmakların çıkıp kendilerini kral ilan etmesine. Umutsuzluğa kapılma! Bizler yeni bir dünyayı yaratacak güçteyiz. Bitecek; şiddeti yok ettiğinizde gülecek yüzler! |