Cano
Ekmek ve su kadar vazgeçilmez
Karadeniz kadar vahşi
Sansa Deresi kadar karmaşık
Diyarbakır geceleri gibi
Kapkaraydı gözlerin Cano
Sen yanımdayken, Asi Nehri gibi
Tersine akardı zaman
Sensizlikte her biri asır olan
Günler, saatler, dakikalar, saniyeler
Velhasılı zaman
Zaman kanatlanır, uçardı Cano
Ve sen ıtır kokardın
Dağlarım gibi
Ülkem dağları gibi
Yıldız yıldız
Saçların dökülünce omuzlarına
Cizre semaları
Seni kıskanırdı Cano
Mermi sesleri duyulmaz olur
Sessizliğin gümbürtüsü kaplardı ortalığı
Ellerin, ellerin göğsümde gezinirken
Cudi, Gabar misali heybetim biter
Malabadi olurdum ayaklarının altına
Erirdim, erirdim, erirdim Cano
Pusuları, mayınları
İkiyaka’yı, Pınarcık’ı
Çiçekli’yi,Yavi’yi, Karabağları unutur
Fırat, Dicle olurdum
Gözlerinin içine bakarken
Ölürdüm Cano
Gözlerindeki ışıltıyı
Sevdayı
Yanıklığı
Yiğitliği gördükçe söverdim
Munzur papatyasını,
Pervari balını
Şifa diye satanlara Cano
Sövdükçe anlardım
Sövdükçe anlardım Atıf’ın idamını
Mansur’un isyanını
Rahmani Baba’nın katlini
Ve Ferhat’a dağ deldiren deliliğini
Anladıkça, anladıkça, anladıkça
Dağlara, dağlara
Dağlara döner haykırırdım
Allah, Kitap, silah çarpsın ki
Seni seviyorum, seni seviyorum,
Seni seviyorum Cano
Hem de
Hiç istemediğim kadar
|