Tekil Mesaj gösterimi
  #39 (permalink)  
Alt 22.08.08, 15:30
kasvet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
kasvet
red
 
Kaydolma: 10.01.07
Erkek - 34
Mesajlar: 6.935
Teşekkürler: 260
Üyeye 945 kez teşekkür edildi
Standart Cevap: ::: dünyanın yeni 7 harikası adayları :::

20 - Tac Mahal - Hindistan


UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


Tac Mahal, Hindistan'daki Agra kentinde bulunan Yamuna Nehri'nin doğusunda yer alan, 75 metre yüksekliğinde, saf mermerden yapılmış bir anıt mezardır. Tac Mahal'i, "Şehzade Hürrem adıyla da bilinen Hint-Türk imparatoru Şah Cihan, 1631'de, doğum sırasında ölen eşi Ercümend Banu Begüm'ün anısına yaptırmıştır. Tac Mahal adı ise, Begüm'ün lakabı olan "Mümtaz Mahal"den gelmektedir.
Ünlü roman yazarı Pearl S. Buck, Tac Mahal'in güzelliğini şöyle dile getirmiştir: "Çok az güzellik, kendisi hakkında söylenenlerden daha güzel olmayı başarmıştır. Bunlardan biri de Tac Mahal'dir." Hindistan'a gidip de Tac Mahal'i ziyaret etmiş birçok kişi bu görüşü paylaşır. Tac Mahal'in gerçekten de bir eşi yoktur. İranlılar'ın, Hindistan'ın Hindu kültürünün, İslam dininin etkilerini taşısa da bir yürek yapıtı olduğu bellidir.
Prenses Mümtaz, 1593 yılında doğmuştu ve İranlı bir soylunun kızıydı. Gerçek adı Ercümend'ti ve söylentilere göre görkemli bir tablodan çıkmışcasına göz kamaştırıcı bir güzelliği vardı. Onbeş yaşındayken geleceğin imparatoru Prens Khurram'la nişanlandı. Beş yıl sonra, astrologlar tarafından saptanan tarihe göre 20 Mayıs 1612'de düğün yapıldı. İmparator Cihangir, oğlunun göz kamaştırıcı güzellikteki genç eşine sarayda görevli olması nedeniyle Mümtaz Mahal" lakabını verdi.
Prens Khurram, İmparator Cihangir'in ikinci eşinden olan üçüncü oğluydu. Yakışıklı bir aristokrattı. Pürüzsüz bir teni, kahverengi gözleri, düzgün bir burnu ve çok düzgün kesilmiş sakalları vardı. Güçlü bir belleğe ve keskin bir zekaya sahipti. Bir modern tarihçi bu konuda şöyle der: "Karakterinin en etkileyici ve belirleyici yanı, eşi Mümtaz Mahal'e duyduğu sonsuz aşktı."
Çiftin ondört tane çocuğu oldu. Fakat bunlardan yalnızca yedisi yaşayabildi. İmparator Cihangir öldüğünde Prens Khurram tahta oturur oturmaz tüm erkek akrabalarının öldürülmesini ya da sürülmelerini emretti. Bundan sonra barış ve demokrasi içinde geçecek 31 yıllık saltanat dönemi başladı. Bu dönem içinde eşsiz binalar ve sanatsal çalışmalar yapıldı. Şah Cihan'ın el açıklığı ve tutumsuzluğu Delhi'de bulunan Avrupalı diplomatları hayrete düşürüyordu. Şah Cihan'ın özel zevki olan tavuskuşu taht, saray kuyumcusu tarafından nadir bulunan mücevherlerin özenle işlenmesi sonucu ortaya çıkmıştı. Bu taht, çok yüksek ve büyüktü. Bacakları altındı ve oniki zümrüt sütunun üzerinde duruyordu. Her sütunun tepesinde, elmas, yakut, zümrüt ve incilerden oluşan, bir ağacın üstüne tünemiş gibi duran birer tavuskuşu vardı.
Tüm güzellikler sonsuza dek yaşasa da dünya, ölümlülerin dünyasıydı. Ve güzeller güzeli Mümtaz Mahal, 1631 yılında, doğum sırasında yaşamını yitirmişti. İmparator bitkin bir durumdaydı. Eşinin cenaze töreni sırasında müzik çalınmasını kesinlikle yasakladı. Renkli giysilerini çıkarıp beyaz yas giysilerini giydi. Bir süre için halkın önüne çıkmadı ve şöyle dedi: "İmparatorluğun hiç önemi kalmadı ve yaşam benim için tüm anlamını yitirdi." Şah Cihan, eşinin yokluğuna hiçbir zaman alışamadı. Onu ölümsüzleştirmek için bir anıt mezar yaptırmaya karar verdi.
Tac Mahal'in yapımı için 20 bin işçi çalıştı. 1632'de başlayan inşaatın tümüyle bitmesi 22 yılı buldu ve 40 milyon rupiye maloldu. Hindistan'ın içinden ve dışından heykeltıraşlar, elmastıraşlar, mozaikçiler ve duvar süslemecileri getirtildi. Buhara'dan çiçek oymacıları, İstanbul'dan kubbe ustası İsmail Han Rumî, çağın en büyük hat ustalarından Amanat Han Şirazî getirildi. Mimar olarak da tüm dünyanın saygınlığını kazanmış Lahorlu Üstat Ahmet getirtildi.
Tac Mahal'in büyük beyaz mermer blokları, Hindistan'ın Racistan eyaletinde bulunan Raiwala kentindeki Mahrana'dan getirildi. Ayrıca Racistan'dan lal taşı ve Afganistan'dan lacivert renkteki lapis lazuli taşı getirtildi. Yapının tümünde Tibet'te çıkarılan turkuvaz da dahil kırk tür taş kullanıldı. Fakat sonradan bunların çoğu çalındı. Birçok ziyaretçi gibi Tac Mahal'i ben de günün değişik saatlerinde gördüm: Şafak sökerken, akşamüstü güneşle ısınmış beyaz mermerleriyle ve Ay ışığında...
Tac Mahal'e batı girişinden girdiğinizde, kendinizi ön avluda bulursunuz. Onyedinci yüzyılda, burada, gezginlerin konakladığı bir kervansaray varmış. Şimdiyse otomobil ve bisikletlerin park edildiği bir alandır. Kuzey bölümünde, bahçelerin arasında bulunan uzun bir yoldan geçtikten sonra Kuran'dan alıntılarla bezenmiş büyük bir kemerle karşılaşırsınız. Söylenenlere göre gümüşten yapılmış dört ana kapının her birinde, başları madeni Hint parasından yapılmış 1100 çivi bulunmaktaydı. Ne yazık ki bu çiviler, yağmacılar tarafından, eritilip kullanılmak üzere bir süre sonra çalındı.
Mümtaz Mahal'in mozolesini ilk bakışta kemerli girişlerle çevrelenmiş olarak görürsünüz. Sonra bahçelerin olduğu bölüme çıkarsınız.
Büyük Mogul'un diğer bahçeleri gibi bu bahçe de kendi arasında bölünmüş dört eşsiz bölümden oluşur. Tam ortada bulunan o ünlü havuzun mavi renginde Tac Mahal'in o bembeyaz yansıması öyle etkileyicidir ki...Bu bahçede, Hindistan'a özgü bir ağaç olan "gul mohur" ağacından incir ağaçlarına değin tüm ağaçlar Tac'ın gözlerini tanımlamaktadır.
Tac Mahal, zeminden 7 metre yükseklikte bir terasın üzerindedir. Dört köşesinde her biri 43 metre yüksekliğinde olan ve mermer kubbelerle çevrelenmiş dört konik minare bulunur. Şerefeler, minarelerin tepesindedir.
Gizli bir merdiven sizi, Tac'ın terasına ulaştırır. Bu sırada bir nöbetçi size eşlik eder. Nöbetçi, anıtın giriş kapısı üzerinde bulunan ve Kuran'dan alıntıların yazıldığı siyah mermer kemere dikkat çeker. Beyaz mermerden lahitin bulunduğu bölümü, 1898-1905 yılları arasında Hindistan Genel Valisi olan Lord Curzon tarafından armağan edilmiş bir lamba aydınlatmaktadır.
Bu bölümün tam ortasında, 2 metre yüksekliğindeki mermer bir yapının içerisinde Ercümend Banu ile Şah Cihan'ın mozoleleri yer alır. Asıl mezarlar ise döşemenin altında, avlu düzeyindeki mezar odasındadır.
Ercümend Banu'nun akik, lapis lazuli taşı ve diğer değerli taşlardan yapılmış çiçeklerle bezeli mermer mozolesinin üzerinde şu yazı bulunur: "Mümtaz Mahal olarak bilinen Ercümend Banu Begüm'ün anıtı / Hicrî 1040 - Miladî 1631"
Prensesin mozolesinin hemen sağ tarafında İmparator Şah Cihan'ın daha geniş ve yüksek olan mozolesi bulunur. Şah Cihan da aslında hiç istememesine karşın buraya gömülmüştür. Şah Cihan, Yamuna Nehri'nin sol tarafında prensesinkinin aynı olan fakat siyah mermerden yapılmış bir anıta sahip olmak ve iki anıtı Yamuna Nehri'nin üzerinden geçen iki köprüyle birleştirmek istiyordu. Fakat Şah Cihan'ın üçüncü oğlu olan Evrengzib "Babam anneme büyük bir sevgi duyuyordu. Bunun için sonsuza dek onun yanında uyumalıdır" diyerek Şah Cihan'ın bu dileğinin gerçekleştirilmesine karşı çıkmıştır.
Şah Cihan, Mümtaz Mahal'in ölümünün ardından otuzbeş yıl yaşadı. Fakat son yıllarını hiç mutlu geçiremedi. Mümtaz Mahal'den olan oğulları büyük bir taht kavgasına giriştiler. En kurnazları olan Evrengzib kavgayı kazandı ve babasını Agra Kalesi'ne hapsetti. Onun bu durumuna üzülen tek kişi, kızı Cihanara'ydı. Şah, son sekiz yılını ibadet ederek ve meditasyon yaparak geçirdi. Ve olasılıkla kalbi, öldüğü gün olan 22 Ocak 1666'ya dek, bulunduğu kaleden her gün dikkatle izlediği, iki kilometre uzakta olan biricik eşinin anıtındaydı.
Alıntı ile Cevapla
Teşekkür Edenler: