10 - Ayasofya - İstanbul
Ayasofya (
:
Αγιά Σοφιά / Hagia Sophia) ,
İmparatoru
tarafından M.S.
-
yılları arasında
'un eski şehir merkezine katedral olarak inşa ettirilen ve günümüzde müze olarak hizmet veren tarihi yapıdır.
1500 yıllık tarihi olan Ayasofya, sanat tarihi ve mimarlık dünyasının baş yapıtları arasında yer alır. Başlangıçta bir kilise olarak inşa edilen ve
döneminde
çevrilen Ayasofya, günümüzde bir müze olarak hizmet vermektedir ve bu sebeple
Ayasofya Müzesi olarak anılmaktadır.
İsmi Yunanca
"Kutsal Bilgelik" anlamına gelir. 532-537 yılları arasında, 5 yılda tamamlandı. Dünya’nın en eski ve en hızlı inşa edilen katedralidir. Günümüzde, dünyanın yüzölçümü bakımından dördüncü büyük katedrali olarak kabul edilir.
Doğu Roma Dönemi
tarihçileri (Theophanes, Nikephoros, Gramerci Leon) ilk Ayasofya'nın İmparator
(
-
) zamanında yapıldığını ileri sürmüşlerdir. Birinci Ayasofya’nın inşasına Konstantinos zamanında başlanmışsa da inşaatin 360 yılında tamamlandığı sanılmaktadır. Bazilika planlı, ahşap çatılı bu yapı, bir ayaklanma sonunda yanmıştır. Bu yapıdan hiçbir kalıntı günümüze gelmemiştir.
İmparator
, Ayasofya'yı ikinci defa yaptırmış ve
'te ibadete açmıştır. Yine bazilika planlı bu yapı
'de Nika ihtilali sırasında yanmıştır.
yılında yapılan kazılarda bununla ilgili bazı kalıntılar ortaya çıkmıştır. Bunlar mabede girişi gösteren basamaklar, sütunlar, başlıklar, çeşitli mimari parçalardır.
İmparator Justinianus (
-
) ilk iki Ayasofya'dan daha büyük bir kilise yaptırmak istemiş, çağın ünlü mimarlarından Miletos'lu İsidoros ve Tralles'li (Aydın) Anthemios'a günümüze ulaşan Ayasofya'yı yaptırmıştır. Yapımına
'de başlanmış,
'de tamamlanmıştır. Miletli Isidore ve Trallesli Anthemius tarafından tasarlanan binanın Aralık
depreminden sonra zayıflayan kubbesi
'de çökünce farklılaştırılarak yeniden inşa edilmiştir. Anadolu, Mısır ve Yunan antik şehir kalıntılarından sütunlar, başlıklar, mermerler ve renkli taşlar Ayasofya'da kullanılmak üzere İstanbul'a getirilmiştir. Bu üçüncü Ayasofya’nın inşası tamamlandığı gün, Ayasofya o zamana kadar en büyük yapı olarak kabul edilen Süleyman Tapınağı’ndan daha büyük olduğundan İmparator Justinianus (Jüstinyen) halka yaptığı açılış konuşmasında “Ey Süleyman! Seni yendim” demiştir. Döneminin en geniş kubbesine sahip olan yapı, asırlar boyunca sık sık yenilendi. Ayasofya’nın Bizans döneminde birçok kez çöken kubbesi Mimar Sinan’ın istinat duvarlarını eklemesinden itibaren hiç çökmemiştir. Bu kubbe, katedral kubbeleri içinde çapı bakımından dördüncü büyük kubbedir .
Osmanlı dönemi
'in İstanbul'a girişinin ardından ilk iş olarak Ayasofya'nın onarılmış olması dikkat çekicidir. Bazı rivayetlere göre cami tam kıble yönünde olmadığı için Fatih'in eli ile duvarı kıbleye doğru iterek düzelttiği anlatılır. Rivayetin kökeni aslında diğer en eski kiliselerde olduğu gibi absidi Kudüs’e yönelik olarak yapılmış olması gereken Ayasofya’nın absidinin hafifçe kıbleye yönelik olmasıdır. Ayasofya'daki papaz odalarını medrese olarak faaliyete başlatmış,
'nin temeli sayılan bu medreseler
yılında Müzeler Müdürlüğü tarafından her nedense yıktırılmıştır.
tarafından döneminde camiye çevirilmiş olan Ayasofya, Osmanlılar arasında 500 yıl içinde
'un en önemli camilerinden birisi oldu. Yapıya çeşitli padişahlarca dört minare eklendi. En eski minaresi tuğladan yapılmış olanıdır.
Ayasofya
ile birlikte başlayan Türk döneminde çeşitli onarımlar görmüştür. Mihrap çevresi, Türk çini sanatı ve Türk yazı sanatının en güzel örneklerini içerir. Bunlardan kubbedeki ünlü Türk Hattatı Kazasker Mustafa İzzet Efendi'nin Kuran'dan alınma bir suresi ile 7.50 m. çapındaki yuvarlak levhalar en ilgi çekici olanıdır. Bu tahta levhalarda, Allah, Muhammed, Ömer, Osman, Ali, Ebu Bekir, Hasan ve Hüseyin'in isimleri yazılıdır. Mihrabın yan duvarlarında ise Osmanlı padişahlarının yazıp buraya hediye ettiği levhalar vardır.
Sultan
, Sultan
, Sultan
ve şehzadelerin türbeleri, Sultan
'un şadırvanı, sıbyan mektebi, imareti, kütüphanesi, Sultan
'in hünkar mahfeli, muvakkithanesi, Ayasofya'daki Türk çağı örnekleri olup türbeler, iç donanımı, çinileri ve mimarisiyle klasik
türbe geleneğinin en güzel örneklerini oluşturmaktadır.
Ayasofya
yılında Atatürk'ün emri ile müze haline getirildi.
Mimari Özellikleri
Bizans dönemi mimarisinin ve sanatının en görkemli örneklerine sahip olan yapı,
'ın yaptığı
ve
'nin esin kaynağı oldu. 916 yıl kilise olarak kullanıldıktan sonra
yılında
'in İstanbul'u fethi ile birlikte
dönüştürüldü ve cumhuriyetin ilanından sonra
yılında
'ün emriyle
olarak kullanılmaya başlandı.
Mozaikleriyle ünlü yapıyı 55.60 m. yüksekliğinde ve içten 30.80.-31.88 m. çapında 40 kaburgalı bir kubbe örtmektedir. Binanın ağırlığını 40'ı aşağıda, 67'si üst katta 107 sütun taşımaktadır. Mimari yönden incelendiğinde büyük bir orta mekân, iki yan mekân (nef), absis, iç ve dış nartekslerden meydana gelmiştir. İç mekân, 100 x 70 m. ölçüsünde olup, üzeri dört büyük ayağın taşıdığı 55 m. yüksekliğinde, 30.31 m. çapında kubbe ile örtülmüştür.
Ayasofya'nın mimarisinin yanı sıra mozaikleri de büyük önem taşımaktadır. En eski mozaikler iç narteks ve yan neflerde altın yaldızlı geometrik ve bitkisel motifli olan mozaiklerdir. Figürlü mozaikler
-
yüzyıllarda yapılmıştır. Bunlar İmparator kapısı üzerinde, absiste, çıkış kapısı üzerinde ve üst kat galeride görülmektedir. Üst galerideki, Meryem Ana’nın ve Vaftizci Yahya’nın da temsil edildiği büyük mozaikte İsa Peygamber’in yüzünün sağ ve sol yarıları birbirinden farklı olarak temsil edilmiştir. Bu özellik Leonardo da Vinci’nin ünlü eserinde de görülmekle birlikte, Ayasofya’daki bu mozaik 12.yy.’da yapılmış olduğundan Vinci’nin eserinden daha eskidir. Ayasofya'da, mevlut okuma balkonunun yanında, zeminde bulunan, çeşitli renklerde dairesel taşlar içeren, Yerin göbeği anlamındaki Omphalion (omphalos) adını taşıyan, kare biçimli alan, Bizanslılar'ca Dünya'nın merkezi olarak kabul edilmiş olduğundan Bizans imparatorlarının taç giyme törenlerine sahne olmuştur.