Tekil Mesaj gösterimi
  #1 (permalink)  
Alt 08.09.06, 18:53
kestelli_ceza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
kestelli_ceza
Profesör Baykuş
 
Kaydolma: 30.08.06
Erkek - 36
Mesajlar: 2.166
Teşekkürler: 1
Üyeye 110 kez teşekkür edildi
Arrow Aristoteles'in Politikası

Platon'un en parlak öğrencisi Aristotales İ.Ö. 384-348 tarihleri arasında yaşadı. Makedonyalı İskender'e hocalık etmesi nedeni ile, İskender'in ölümünden sonra başkaldıran Atina'lılarca dinsizlikle suçlanmış, ustasının ustası Sokrates gibi davranmayıp kurtuluşu kaçmakta bulmuş, ancak bir yıl sonra da ölmüştü.Yaratıcı Grek düşüncesinin son temsilcisi, uzun yıllar boyunca Avrupa düşünce hayatına en fazla etki yapan Yunan filozofuydu; Ortaçağ boyunca, Hristiyanlık inancı ile birleşen Aristo'cu görüşlerin otoritesi tartışılmazdı, ama ne yazık ki bu etkiler felsefenin ilerlemesine de ciddi bir engel teşkil ettiler. XVII. yüzyılın başlangıcından beri hemen her entellektüel ilerleme bir Aristotales öğretisine karşı girişilen saldırıyla başarıya ulaştı diyebiliriz.. İlk "akademik" filozof Aristotales kendinden öncekilerden pek çok yönüyle ayrılır. Ne de olsa o, Akademiktir. İlk kez bir öğretici gibi yazan odur. Denemeleri sistematik, tartışmalı ve başlıklara bölünmüştür. Mesleği öğretmek olan kişidir o, esinlenmiş bir mesih değil. Yunan felsefesinin alışılmış Bakchus taşkınlıklarından iz taşımayan yapıtlar yazmıştır; eleştirel, özenli ve kuru..! Ayrıntılara inmekte ve eleştiride çok iyidir fakat temel açıklıktan ve yaratıcı ateşinden yoksun olduğu için büyük bir yapı kuramamıştır. Yaşadığı çağın en büyük imparatorluğunu kuran öğrencisi Büyük İskender'i Aristo mu etkilemişti acaba, yoksa öğrencisinin isteklerine uygun bir felsefe mi üretmişti? Çünkü Aristotales felsefesinin temelinde siyaset vardır, ahlak sistemini de siyasetin bir dalı olarak görür, gururu över, monarşiyi en iyi, soylular yönetimini ise ikinci sırada sayar. Yalnızca yöneticiler ve soylular yüce ruhlu olabilir. Fakat sıradan yurttaşlar için bu olanaksızdır. Amaç iyi birey olmaktan çok iyi bir topluluksa, o, içinde boyun eğmenin yer aldığı bir topluluktur. Peki, yalnızca soyluların iyi, çoğunluğun iyi olamıyacağı bir düzeni ahlak açısından yeterli bulabilirmiyiz? Platon ve Aristo bu soruya evet diyorlar, daha sonra Nietzsche de uyuşuyor onlarla. Ticaret konusundaki görüşleri önemlidir, üstelik bu görüşler ortaçağ boyunca siyasi sonuçlara yolaçmış ya da kilise tarafından haklılık kanıtı olarak kullanılmıştır. "Parakende satış varlık elde etmenin doğal bir parçası değildir. Doğal yol evin ve toprağın ustaca yönetilmesidir. Bu yolda elde edilen varlığın bir sınırı vardır, oysa ki ticaretle elde edilenin sınırı yoktur." Aristotales Platon'un ortak mülkiyetine karşı çıksa da, onun aşırı zenginlik ve yoksulluğun tehlikeleri hakkındaki tesbitini benimser. "Ticaretten elde edilen varlıktan haklı olarak nefret edilir. En kötüsü ise tefeciliktir." Doğal olarak, filozofların görüşleri, ilişkin oldukları sınıfların maddi çıkarlarıyla uyuşur. Grek filozofları ise toprak sahibi sınıfla yakından ilişkilidir. Bu nedenle faizi hoş karşılamazlar. Ortaçağ filozoflarıysa kilise adamlarıdır ve Kilisenin servetinin kaynağı da yine topraktır. Ayrıca tefeciliğe karşı oluş Yahudiliğe karşı oluşla güçlenmiştir. Belki de bu nedenle, Aristocu görüşler hemen hemen hiçbir eleştiriye tabi tutulmadan kabul gördüler. Reformasyona gelindiğinde ise tüccar ve tefeci sermayesi genişlemişti, en ateşli protestanların çoğu aynı zamanda tefeci işadamlarıydılar, sonuç olarak Kalvinist hareket faizi yasaya uygun buldu, eski yasaklamaların zamana uymaması katolik klisesini de bu karara uymaya zorladı. Politika "bilimi" Aristotelesin Politika adlı betiği, zamanın eğitim görmüş Greklerinin düşüncelerini ve ortaçağların sonuna değin etki yapan pek çok ilkenin kaynaklarını sergilediği için ilginçtir. Bütün tartışma kent devletlerine ilişkindir ve bu devletlerin tarihe karışacağı konusunda bir öngörü yoktur. Devletin önemi -Platon'daki gibi- en yüksek topluluk türü olarak vurgulanır. Zaman sırasına göre önce aile gelir ama yapısı gereği devlet aileden üsttedir. Her biri bir aile olan küçük topluluklardan kurulu olduğu için, siyaset tartışması aileyle başlamalıdır. Çünkü gerek kadın-erkek, gerekse de efendi-köle ilişkileri aile kurumunda işler. Görüldüğü gibi, Aristotales iktidarı devletin her kademesine yaymıştır böylelikle.

Onun sisteminde de "iktidar her yerdedir". Aristoya göre "monarşi, aristokrasi ve ilkeli yönetim iyi; tiranlık, oligarşi ve demokrasi kötüdür. Bir iktidar değişikliğini önlemek için gereken üç koşul; eğitimde o günkü yönetimin propogandasını yapmak, en küçük ayrıntıda bile yasaya saygı, yasama ve yürütmede orantı esasına göre eşitlik ve herkesin kendi payından memnun kalmasıdır. "Elbette bu üç sav da hiyerarşik bir toplum anlayışından temellenmiştir ve ne yazık ki bugün için de geçerliliğini koruyorlar. Her ne kadar Aristotales'in yaşadığı dönemin terminolojinde olmasa bile, bu görüşlerlerin, devletin ideolojik aygıtlarına bir vurgu yaptığını da söyleyebiliriz. Kısaca devlet hakkındaki diğer görüşlerini de sıralıyarak Aristotales'i bitirelim; "Yabancı devletleri ele geçirme işi devletin amacı olamaz ama yapısı gereği köle olanların egemenlik altına alınması için barbarlara karşı girişilecek savaş istisnadır. Savaş bir araçtır, amaç değil. Yalıtılmış durumda yaşayan, kimselerin ele geçiremiyeceği bir kent mutlu olabilir. Büyük kentler hiç de iyi yönetilemez. Çünkü büyük bir kalabalık düzene sokulamaz. Devletin alanı, yüksek bir tepeden gözlenecek ölçüde küçük tutulmalıdır. Geçimleri için çalışanlar yurttaşlığa alınmaz. El işleri ve ticaretle uğraşmıyacaktır yurttaşlar, böylesi erdeme karşı ve düşman bir yaşantıdır, boş zamana gereksindiklerinden ev işi de yapmazlar, köleleri vardır onların..."
Alıntı ile Cevapla
Sponsor