Gadamer, Almanya’nın Marburg kentinde doğdu. 1900 de başlayan yaşamı onun 21. yüzyılı karşılamasına kadar uzun sürdü. Bir kimya profesörünün oğluydu. Breslau, Marburg, Freiburg ve Münih üniversitelerinde beşeri bilimler öğrenimi gördü. Freiburgda Martin Heidegger’in yanında yaptığı felsefe doktorasını l922’de tamamladı. 1933te Marburg’da, 1934-35 yıllarında Kiev’de estetik ve etik dersleri verdi. 1937’de Marburg’da kadro dışı profesör oldu. İki yıl sonra Leipzig Universitesi’ne kadrolu profesör olarak atandı. Ardından, Frankfurt (1947-49) ve Heidelberg (1949’dan başlayarak) üniversitelerinde dersler verdi. l968’de emekliye ayrıldıktan sonra da üniversitede ders vermeyi sürdürdü. Yöntemini büyük ölçüde Wilhelm Dilthey, Edmund Husserl ve Martin Heidegger’in kavramlarından yararlanarak geliştirmiştir. Gadamer 'de hermeneutik felsefenin tam odağında yer alır; anlama, onun için, dünyadaki varoluşumuzun temel/ilksel bir tarzıdır"
Yararlanılan Kaynak: Ana Britanicca
ETKİSİ: Gadamer, “felsefi yorumbilgisi” adlı anlama öğretisi ile Friedrich Schleiermacher ve Wilhelm Dilthey’ın yorumbilgisi-tin bilimleri geleneğinde yer alır. Yirminci yüzyılda, özellikle de Gadamer’in hocası olmuş Martin Heidegger’in o çok önemli “varoluş” kavramıyla birlikte felsefe, hakikati arama ödevini yorumbilgisinde ciddiyetle yerine getirmeye devam eder. “Hakikat” derken söz konusu olan, doğa bilimlerinin nesnel olarak “açıklayıcı” yöntem bilgisi anlamında değil, insanın dünya deneyiminin varoluşsal koşulları ile ilgili olan ve insanın “anlayarak” yaklaştığı, empatiyle anlaşılan bir hakikat kavramıdır. Bu hakikat kavramını Gadamer kendinden öncekilere göre daha fazla ölçüde tarihsel olana ve “geleneğe” bağlamıştır. Buna göre “hakikat” mutlak ve zamanı aşan bir şey değil, tarihsel akışın, “etki tarihi”nin bir fenomenidir. Hakikati (yani önemli ölçüde tarihin içerdiği anlamı) “anlamak”, “bir gelenek oluşumunun içine girmek”tir. Gadamer’in yorumbilgisinin en önemli noktalarından biri, anlayanın kendisinin de gelenekle etkileşimde bulunmasıdır. Nesnesiyle burada karşılaşır ve bundan dolayı, tarihsel durumun hakikatine hakkını vermek için kendi “yorumbilgisel durumu”nu çok iyi bilmek zorundadır. Buna karşın Gadamer, söz konusu tarihsel durumlara olan mesafenin nesnel olarak kavramsal biçimde nasıl anlaşılacağının çözümüne ilişkin, somut dayanak noktaları sunmadan, yalnızca ana hatlarıyla bir “bilinç” ortaya koymuştur. Ayrıca gelenek kavramını belirsiz bir genellikte tuttuğundan ve somut, içerik açısından belirli bir kullanıma bağlanmak istemediğinden, kişinin kendi “yorumbilgisel” konumunun belirlenmesine ilişkin bu önemli yordam, yöntem açısından belli belirsiz kalır. Gadamer “gelenek” kavramını yorumbilgisinin merkezine yerleştirmiştir çünkü bu kavramda tarihsel etkileşimi güvence altına alınmış görür. Tarihsel etkileşim, doğa bilimlerinin yöntem bilgisi karşısında ve onunla eşit düzeyde – tin bilimlerinin düşünce geleneğine bütünüyle uygun olarak- dünyayla ilişki kurmanın alternatif, tinsel tarih yönelimli ve insan varoluşuna yönelik bir yolunu sağlama almalıdır.
Metin: Ulrich Sand
Aşağıdaki metin ;“Bilgi Sosyolojisi ve Hermeneutik” Susan Hekman –Paradigma Yayınları. “Gadamer’in Hermeneutiği” başlıklı bölümün kısaltılmış bir okumasıdır.
Gadamer’in Hermeneutiği: Hakikat ve Yöntem ’de Gadamer, amacının insan bilimlerinin ne olduğunu keşfetmek olduğunu belirtir. Takdim edilen iki tema , Hakikat ve Yöntem projesi için canalıcı öneme haizdir. İlki; amacının insan bilimlerinin gerçekte ne olduklarını araştırmak olduğu ifadesinde bulunur. Bu arayış Gadamer’i insan bilimlerinin evriminin, “modern bilimin ruhunun” onların gelişimleri üzerindeki etkisinin ve hümanistik mirasın bazı temel unsurları korumaları olgusunun analizine götürür. Kitabın ilk yarısında, Vico, Dilthey ve hümanist geleneğin diğer temsilcileri tarafından tanımlanan temel hümanistik kavramlara değinilir. Ayrıca sanat deneyiminin hakikat bağlamında analizi yer alır. İkinci tema; yapıtın merkezi ilgisini oluşturur.” Anlama” nasıl olanaklıdır. Kitabında insan bilimlerinin keşfi yerine getirilmesi ilk görev olmakla birlikte , o çok daha zor olan “anlama” nın bizatihi kendisinin nasıl mümkün olduğuna yoğunlaşır. Buradan , anlamanın hangi türünün insan bilimlerine uygun olduğu sorusuyla ve dolayısıyla evrensel anlamanın kendisinin ne olduğu sorusuyla ilgilenmeye sürüklenir. Onun bu soruya cevabı, bütün anlamanın hermeneutik olduğu ve bu yüzden , anlamanın doğasıyla ilgili bir analizin “evrensel heremeneutik” in analiziyle örtüştüğüdür.
Gadamer heremeneutik’i; “sonluluğunu/sınırlılığın ı ve tarihselliğini oluşturan ve bu yüzden dünyayla tecrübesinin tamamını içeren Orada –varlık’ın hareket halindeki temel varlığı” olarak tanımlar. Bu yüzden hermeneutik inceleme Varlık incelemesi ve nihai noktada dil incelemesidir; çünkü anlaşılabilen varlık dildir. Ona göre insan bilimlerinde anlamanın dil ortamında incelenmesi gerekmektedir. Anlamanın dilselliği Gadamer’in yaklaşımının anahtarıdır. Hakikat ve Yöntem’de insan bilimlerinin doğasını keşfetmek amacıyla yola koyulan Gadamer şu kapsayıcı sorunlar dizisinin tartışmasına girişir; estetik deneyimin doğası, oyunun rolü, insan bilimlerinin ve ontolojinin tarihi. Dil Gadamer’in tartıştığı bütün konuları gölgede bırakır. Onda dil sorunu ontoloji sorununun yerini alır. Sanat, oyun ve insan bilimlerinin doğası. Eserin ilk iki bölümünün konusu sanat deneyiminin incelenmesidir. Gadamer’in amacı insan bilimleriyle ilgili bir kavrayışın 19.yy. ın yönteme dar ilgisinde ve doğa bilimleriyle ilişkisinde değil , “kesintiye uğramamış bulunan retorik ve hümanist kültürde” yattığını göstermektedir.Ancak bu gelenek kesintiye uğradığından söz konusu geleneği yeniden ele geçirmek gerekir. Gadamer’in sanat tecrübesinin analizinde öncelikli amacı, bu tecrübede bulunan anlama tarzının , insan bilimlerindeki anlama tarzına doğa bilimlerinkinden daha yakın olduğunu göstermektir. Sanat deneyiminin iki karakteristik anlama tarzı; Estetik deneyimde anlama daima, anlaşılan başka bir ilişkide gerçekleşen kendini –anlamadır. Ve estetik deneyim daima, onu yaşayanları kendi hayat kontekslerinin(bağlamının) dışına çıkararak varoluşlarının bütünüyle yeniden ilişkiye sokar. Gadamer, bu iki özelliği belirledikten sonra , estetik deneyimin bir oyun türü olduğunu iddia ederek , dar anlamıyla estetikten oyun analizine döner. Oyun analizi, araştırmakta olduğu “anlama” kipinin üç ilave özelliğini gözler önüne serer: *Oyun daima öznesizdir. Yani oyunun onu oynayanların bilincinden bağımsız kendine ait bir özü vardır. *Oyun daima kendi – kendini temsili içerir *Oyun daima, şimdiki olana katılmayı gerektiren bir katılımcı seyirciyi içine alır. Gadamer, sanat oyununun özünün temsil ya da yeniden üretim olduğunu ve bunun aynı zamanda herhangi bir türden okumanın da özü olduğunu öne sürdüğünde apaçık hale gelir.
Hakikat ve Yöntem’in bir sonraki bölümünde Gadamer, şimdiki teziyle yakından ilgili bir dizi eleştiri hamlesinde bulunur. O, 19.yy. a ait bir çok eserle , çalışmaları insan bilimlerinin kendi kendilerini anlamalarının şekillenmesini etkilemiş bulunan 20.yy. düşünürlerini ele alır. Bu eleştiriler önemlidir ; çünkü bunların her birinde Gadamer, olgucu nesnelciliğin kaba aşırılığından kaçınan düşünürlerden övgüyle söz ettiği halde , bu düşünürlerin her birinin yine de kendi teorisine olguculuğu taklit eden bir objektivizm soktğunu ortaya koyar. Bu düşünürlerden her birini yeri geldiğinde eleştirerek Gadamer, insan bilimlerinin , objektivizmi bütünüyle silip süpürerek ortadan kaldıran ve mutlak/kesin temellere herhangi bir başvuruyu reddeden ana hatlarını sunar. Dilthey ve Husserl bağlamındaki yaklaşımı şudur. Dilthey her ne kadar bilmenin tarihsel ve bilimsel kipleri arasında bir farklılık olduğunu kabul ediyorsa da , buna rağmen, doğa bilimleriyle sosyal bilimler için aynı objektivite/nesnellik iddiasında bulunur. Diltehey’ın düşüncesindeki bu objektivizm, Husserl’in fenomenolojisiyle aşılır . Husserl’in yaşantı/hayat –dünyası kavramı , yaşantı-dünyasını bütün bir bilmenin kaçınılmaz temeli olarak konumlandırdığı için her tür objektivizmin antitezidir. Fakat Husserl’in yaklaşımı da kusurludur. Husserl, önemli bir insan bilimlerini yaşantı- dünyası analizi içinde temellendirme ve yaşantı- dünyasının nesnel bilimden önce geldiğini gösterme hamlesi yaptığı halde, hem Husserl hem Dilthey , spekülatif idealizm ile deneysel konum arasındaki gediği kapatmayı başaramazlar; çünkü tecrübe kavramı her ikisi için de öncelikle epistemolojiktir.
Gadamer için Heidegger şunları öne sürek onları aşar: Anlama Dilthey’daki gibi , ruhun eski çağlarında benimsenen tekedilmiş bir insani tecrübe ideali değildir; üstelik, Husserl’deki gibi , üzerinde kafa yorulmayan hayatın bönlüğü karşısında felsefenin son yöntemsel ideali de değildir; tam tersine o , bu-dünya-içinde- varlık olan Orada – varlık’ın gerçekleşmesinin orijinal formudur. Hermeneutik tecrübenin doğası. Gadamer Heidegger’in öğrencisi olarak onun yaklaşımından yararlanmıştır. Heidegger’in yaklaşımındaki üç ana unsur üzerine odaklanır.
1.Heidegger’in varlığın ufkunun zaman olduğu düşüncesini kullanarak, Husserl’in tranzendantal fenomonelojisinin temel probleminden kaçınır. Husserl’in özne ve nesne tartışması özneyi, bir seyirci , dünyada hiçbir yeri bulunmayan biri olarak dünyanın dışına çıkarır. Heidegger bunu , anlamayı diğer kişiyle iletişim probleminden kurtararak değiştirir. Onun temel ontolojisi sağlam olarak dünyanın kendisi içinde durur. O, insanların varolma tarzlarına ve nesnelerle dünyada karşı karşıya gelinme tarzlarına titiz bir dikkat harcar. Bu öngörü , Gadamer’in “dünyaya atılmışlığın hermeneutiği” diye adlandırdığı şeyin temeli haline gelir. O , Husserl’e karşı , insanın kendi varlığıyla hiçbir tercih edilmiş ilişikinin , bu varlığın dünyaya atılmışlığının ötesine geçemeyeceğini öne sürer. Gadamer daha sonra, Heidegger’in yaklaşımının bu unsurunu , anlamın tarihselliği etiketi altına kendi kuramıyla birleştirir.
2. Heidegger’in çalışmalarının Gadamer’in yararlandığı ikinci unsuru, anlamanın zaten mevcut- yapısı/ön-yapısı kavramıdır. Bu unsur, Gadamer’in hermeneutik’e yaklaşımının köşetaşı durumundaki “önyargı” (prejudice) kavramıdır. Gadamer, bütün bir anlamada önceden varolduğu kabul edilen önyargının keyfi olmadığı iddiasını geliştirmek için Heidegger’in “zaten mevcut-yapı/ön-yapı” anlayışına dayanır. O bunu şöyle dile getirir: Fakat anlama tam gizli gücüne yalnızca, kullandığı ön-anlamlar/zaten mevcut anlamlar keyfi olmadıklarında ulaşır. Bu yüzden, yorumcunun, yalnızca anında emrine amade ön-anlama dayanmak suretiyle metne dolaysızca yaklaşamayacağı, aksine, açıkça içinde ön-anlamların meşruiyetini, yani kaynağını ve geçerliliğini gözden geçireceği tabii ki doğrudur.
3.Heidegger’in yaklaşımının Gadamer’in ilgisini çeken üçüncü unsuru, hermeneutik daire anlayışıdır. Diğer hermeneutik filozoflarının aksine, Gadamer’in hermeneutik daire konusu üzerine yazmaması anlamlıdır. Bunun nedeni, Heidegger’in kavrama getirdiği tanımda bulunabilir. Heidegger, hermeneutik dairenin, metedolojik bir problemi tanımlamadığı için bir dezavantaj/sınırlama olmadığını, başka bir söyleyişle, “fasit” daire/”kısır” döngü olmadığını açıkça ortaya koyar. Yalnızca özne ve nesne karşıtlığına göre dile getirildiğinde, hermeneutik daire “fasit” daire olarak sahneye çıkabilir. Bununla birlikte, Heidegger hermeneutik daireyi, ‘anlamadaki ontolojik yapı unsuru’ olarak tanımlar. Heidegger için olduğu kadar Gadamer için de hermeneutik daire bir “formel/mantıksal daire” değildir, hermeneutik daire anlamayı, geleneğin deviniminin iç oyunu (interpiay) olarak tasvir eder (Gadamer,1975: 261).
Gadamer Heidegger’i izleyerek hermeneutik daireyi ‘çözülmesi’ gereken metodolojik bir problem olarak değil, anlamanın ontolojisinin zaruri ve olumlu bir unsuru olarak tanımladığı için, çalışmalarında bu konuyla ilgili hiçbir kapsayıcı tartışma yoktur. Bunun yerine, ‘geleneğin deviniminin iç oyununu’ ve ondan doğan sonuçları tanımlama girişimi vardır.