Güle güle Cumhurbaşkanım...
DEVLET adamı "gelişinden" değil "gidişinden" bellidir.
Bir manevi yolun iki yanına dizilmiş insanlar, dudaklarında dua, gözlerinde yaşla uğurluyorlarsa devlet adamını...
Yüreğinde yurtseverlik olan herkes
"teşekkür" ediyorsa...
Eller sallanıyorsa arkasından...
Fısıltılar onun gidişinin ülkemiz için bir güven kaybı olduğunu durmadan tekrarlıyorsa...
Çocuklar onu seviyorsa...
Trafik polisi; kendisine ve kırmızı ışığına saygı gösteren bu devlet adamına son selamını verirken burnunu çekiyorsa...
Bu ülkenin tüm zenginliklerine sahip çıkmış adamsa o...
Bir misal; diyelim ki o manevi yolun iki yanındaki ağaçlar, ağaçlardaki kuşlar dahi
(2-B yasasının durdurulmasından dolayı) huzurlarını ona borçlularsa...
Yüzü ak...
Anlı açık...
Vicdanı rahat...
Başı dikse gidenin...
O benim Cumhurbaşkanımdı...
*
Bu yazı yazıldığı sırada
Cumhurbaşkanımız Sezer’in görevi teslim edip Çankaya’dan ayrılmasına artıksaatler vardı.
Son eşyasını toplamış, boşalttığı çekmecesini çekip son kez bakmıştır.
Eminim, telleri tamir edilmiş şemsiyesine, mutfak kapısının arkasında asılı fileye kavuştuğu için sevinçlidir bile.
Ama bir yandan da kendisine huzurlu bir gidiş hakkı vermeyen bu topluma
kırgın...
Endişeli...
Tedirgin...
*
Ne yapacaksınız...
Arkasında yolsuzluk dosyaları onu kovalamadıysa...
Ne gelirken, ne giderken, sorgulanmaktan korunmak için bir
"zırha" gereksinim duymadıysa...
Aslında rejimi yıkmak istemediğini anlatmak zorunda kalmadıysa...
Onu ikinci cumhuriyetçiler sevmediyse...
Tarikatlar, mollalar ona kızdılarsa...
Ve yobaz gidişini bayram sayıyorsa...
O benim Cumhurbaşkanımdır...