Mehmet Y. YILMAZ
Herkes bizi göndermek istiyor!
22 Temmuz gecesinden 20 Ağustos gecesine kadar geçen süre 30 gün bile değil.
Ve biz ne kadar şanslı insanlarız ki
aradan 30 gün bile geçmeden Başbakan’ın verdiği sözleri tutma alışkanlığı olmayan birisi olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz.
Başbakan önce
"Cumhurbaşkanı adayını uzlaşma ile belirleyeceğiz. Elimde bir liste ile partileri dolaşacağım" diye söz verdi, bunu tutmadı ve
Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı adayı ilan etti.
Dün de seçim gecesi verdiği
"Herkesi kucaklayacağım, bana oy vermeyenleri de anlamaya çalışacağım" sözünü unuttu ve
Bekir Coşkun’a kendisine başka bir ülke arama önerisinde bulundu.
Düşündüm de şu kısa Cumhuriyet tarihimiz süresince
Bekir Coşkun ve bizim gibi insanları bu ülkeden kovmak isteyen ne kadar çok grup çıkmış.
Önce
Mustafa Kemal ve arkadaşlarını vatana ihanet eden halifeye karşı çıktıkları için bu ülkeden göndermek istediler, başaramadılar.
Aradan yıllar geçti
"Komünistler Moskova’ya" dediler, gönderemediler.
Sonra
"Ya sev, ya terk et" dediler, yine burada kaldık.
Şimdi de
"TC vatandaşlığından çıkıp, gidin" diyorlar.
Belli ki varlığımız her dönemde birilerini rahatsız etmiş.
Demokrasi istiyorduk, insan haklarına saygı istiyorduk, laik düzenin devamını savunuyorduk, kadınlar ile erkeklerin eşit bireyler olarak toplum içinde yer almasını savunuyorduk, birileri zenginlikten ne yapacağını bilemezken bazılarının açlıktan ölmesini istemiyorduk.
Ve bu, her dönemde iktidar sahiplerini rahatsız etti.
Geçmişte varlığımızdan hoşlanmayanlara nasıl kafa tutup, ülkemizi terk etmedikse, şimdi de terk etmeyeceğiz elbette.
Gün gelecek geçmiştekilerin öğrendiği gibi, bugünkü iktidar sahipleri de demokrasinin nasıl bir şey olduğunu öğrenecekler.
O gün geldiğinde onlar gibi
"Araplara benzemeye çok heves ediyordunuz, hadi gidin Arabistan’a" da demeyeceğiz elbette.
Ulaştırma, Başbakan’a bağlansın!
CUMHURBAŞKANI adayı Abdullah Gül
"Bu ülkedeki herkesin cumhurbaşkanı olacağım" dediğinde, bunu nasıl gerçekleştirebileceğini merak etmiştim.
Önceki gece
Uğur Dündar’ın programında
Başbakan’ın söylediği sözleri duyunca işin sırrını çözdüm.
Başbakan’ın bulduğu "beğenmeyen çekip gitsin" formülü işletilebilirse, Abdullah Gül gerçekten de bu ülkedeki herkesin cumhurbaşkanı olabilir.
Gerçi burada sorun Abdullah Gül’ün partisine oy vermeyen ve TBMM’deki tabloya bakılırsa Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olması fikrine pek ısınmamış olan
yüzde 53’lük çoğunluğu gönderebilecek ülke bulmakla ilgili.
Hadi bu kadar insanı sığdırabilecek ülke bulundu diyelim, ulaştırma işi gerçek bir sorun olarak karşımızda durmaya devam edecek.
Bu nedenle Abdullah Gül’ün
"herkesin Cumhurbaşkanı olabilmesi" için Başbakan’ın bulduğu formül pek işe yarayacak gibi durmuyor.
Burada Başbakan’ın bir başka özelliği daha ortaya çıkıyor, onu da belirteyim: Başbakan beğenmediği sözler söyleyen bir çiftçiye
"ananı da al git" demişti.
Şimdi de Abdullah Gül’ü beğenmeyenlere
"gidin" diyor.
Acaba yeni hükümette Ulaştırma Bakanlığı’nı doğrudan Başbakan’a mı bağlasalar?
Vakitsizlik bahane değil
ABDULLAH Gül, evlilik yıldönümleri nedeniyle eşine nasıl bir hediye aldığını soran gazetecilere
"vakit mi var" demiş.
Buradan eşine bir hediye almadığı sonucunu çıkarıyorum.
Oysa
"vakte" hiç ihtiyacı yoktu.
Alışveriş merkezlerindeki dükkánların gece 22.00’ye kadar açık olduğu gerçeği bir yana
Cihan Kamer’e ya da
Egemen Bağış’a rica etse, içinden bir şeyler seçebileceği hediyelikleri
"makama" yığarlardı.
İnsanın böyle şeyler için, hele bu mevkilerdeyse vakte ihtiyacı pek olmaz.
Yeter ki almaya gönlün olsun!
Tufan TÜRENÇ
tturenc@hurriyet.com.tr
Öfke maskeleri düşürüverir
GEÇENLERDE AKP’li olan bir gazeteci arkadaşla sohbet ediyorduk.
Konu döndü dolaştı, Başbakan
Erdoğan’a geldi.
Ben kendisine şöyle dedim:
"Bana sorarsan Tayyip Erdoğan
demokratlığı kimselere bırakmıyor ama kendisinin demokratlıkla uzaktan yakından ilgisi yok."
Erdoğan’ın epey süre yakınında bulunmuş olan arkadaş güldü, sonra beni şaşırtan şu sözleri söyledi:
"Demokratlık Erdoğan’
ın yanından bile geçmez."
* * *
Bizim demokratlığı kimselere bırakmayan Başbakan’ın özde değil, sözde demokrat söylemlerinden
Bekir Coşkun da nasibini aldı:
"Cumhurbaşkanı senin değilse çık vatandaşlıktan, git kimi seçersen seç."
Bekir, Başbakan’ın
"Ananı da al git" demediğine şükretsin.
"Abdullah Gül benim cumhurbaşkanım değil" deme cüretini gösterirsen işte böyle ağzının payını alırsın.
Şimdi Başbakan’ı
"büyük demokrat" diye tanıtanlar düşünsün.
* * *
Bir başbakan düşünün, kendisine karşı olan bir gazeteciyi ülkeyi terk etmeye davet edebiliyor.
Bu kadar tahammülsüzlük olabilir mi?
Şimdi gelin de bir gazeteciye
"vatandaşlıktan çık git" diyebilen bir başbakan için
"Benim başbakanım" deyin bakalım.
Türkiye’nin böyle bir başbakana sahip olması ciddi bir talihsizliktir.
* * *
Başbakan’ın aslında aday olmasını istemediği
Gül’ü şimdi göklere çıkarması da bir garip.
Cumhurbaşkanı seçilmesi kesin olan
Abdullah Gül’ün kapı kapı dolaşıp,
"Vallahi billahi laik, demokratik cumhuriyetten yanayım" diye yeminler etmesi de...
Gül’ün böyle davranması bu konuda kendisine duyulan kuşkuları da doğrular nitelikte.
Yarın ülkenin cumhurbaşkanı olacak kişinin böyle kapı kapı dolaşmasına karşın partisinin dışında destek bulamaması da düşündürücü.
AKP’liler bunu iyi değerlendirsinler.
* * *
Gelelim türban olayına...
Bu da matrak bir iş.
Kaç günlerdir Hanımefendi’nin türbanıyla yatıp kalkıyoruz.
Yok
Sophia Loren stili olacak, yok
Catherine Deneuve stili...
Gazetelerde bu iki aktrisin türbanlı, böşörtülü fotoğrafları kafaları iyice karıştırdı.
Allah ünlü modacımız
Atıl Kutoğlu’na kolaylık versin.
İşi zor.
Bakalım Hanımefendi’nin beğeneceği bir model yaratabilecek mi?
Ve de bu model tesettüre uygun olacak mı?
* * *
Galiba
Gül’e en gerçekçi sözleri, destek istemek için gittiği
Kamer Genç söylemiş:
"Türbanlı eşlerinizin görüntüsü Türkiye’yi bir Arap devleti gibi gösteriyor. Köşk’e çıkarsanız orayı takkeli, kara çarşaflı insanlarla doldurmayın."
Doğrusu
Gül’ün işi zor.
Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık.
Oktay EKŞİ
oeksi@hurriyet.com.tr
Maske düştü...
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan önceki akşam Kanal D televizyon kanalında Uğur Dündar’ın sorularını yanıtlarken bir ara sözü arkadaşımız Bekir Coşkun’a getirdi.
Onun 15 Ağustos tarihli yazısına belli ki çok kızmış. Aynen,
"Bazıları çıkıp, (Abdullah Gül için)
’Benim cumhurbaşkanım olamaz’ gibi ifadeler de kullanıyor. Onu diyebilen insanın önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkması lazım. Git nerede kimi istiyorsan seç" dedi.
Görüyorsunuz,
Mersin’de kendisine soru yönelten vatandaşa
"Al ananı git!" diyen kişi aynen orada duruyor.
Bekir’e mi, o mülakatı yapan
Uğur’a mı yoksa
Erdoğan’a mı teşekkür etsek bilemiyoruz. Çünkü bu cümle sayesinde
Başbakan Erdoğan maskesiz dolaşmaya başladı.
Aksi halde sevgili halkımız
Erdoğan’ın
22 Temmuz 2007 akşamı seçim sonuçları belli olunca yaptığı,
"hoşgörülü olacağız" temalı konuşmaya inanmaya devam edecekti.
Başbakan gerçi sadece
Bekir’e değil, bize de kızmış ama faturamızı o kadar yüksek tutmamış. Kızgınlığının nedeni,
Cumhurbaşkanı Sezer’in
60’ncı hükümet listesini görmek bile istemeden
"Siz onu yeni cumhurbaşkanına sunun" demesinin düpedüz bir
"rest" anlamına geldiğini yazmamızmış.
"Sen rest olarak değerlendirirsen köşende, Türkiye’ye, bu iki makama ne kazandırıyorsun? Bunlar yıllanmış köşe yazarları... Bu edepten, adaptan uzak kalmaktır" demiş.
Edep, adap ve üslup bahsinde kimin ne olduğunu herkes bilir. Yani yanıta değmez.
Bizim asıl üstünde duracağımız husus
Bekir Coşkun’la ilgili sözleri...
Ne yapmış
Bekir Coşkun? Son seçim sonuçlarından memnun olmadığını yazmış.
Memnun olmaya mecbur muydu? Nitekim bu duygu ve düşüncesini söz konusu yazıda:
"Doğrusunu isterseniz ’göbeğini kaşıyan adam’ın zaferidir bu.
Taa genel seçimlerde kararı o verdi.
Çocukları için aydınlık Türkiye isteyenler meydanlara dökülürken, o uzakta bıyık altından güldü, göbeğini kaşıdı ve dinci devletin yolunu açtı...
Abdullah Gül tam ona göredir.
Zaten onun cumhurbaşkanı olacaktır.
Benim değil..." diyerek ifade etmiş. Ne var bunda?
Hani Sayın
Başbakan özgürlükçüydü; demokrat idi; hoşgörülü idi? Hani kendisine oy vermeyenlerin de görüşlerine değer verecekti? Hani herkesi kucaklayacaktı?
Daha o sözlerin üzerinden bir ay bile geçmeden ne çabuk unutuverdi dediklerini?
Aslında şaşılacak bir şey yok. Çünkü Sayın
Başbakan’ın zihniyetini yansıtan
22 Temmuz konuşması değil,
20 Ağustos akşamı
Uğur Dündar’a yukarıdaki sözleri söylerken yaptığı konuşmadır.
Sayın
Başbakan’a birileri sormalıdır:
"Babanın çiftliğinden mi kovuyorsun Bekir Coşkun’u?" diye...
Özdemir İNCE
Sahi mi? Yok canım!
ILIK İslami demokrasinin banisi (kurucusu) ve en mümtaz siması Recep Tayyip Erdoğan hazretleri, kadersiz halkımıza, demokrasi ufuklarında yeşil sancaklar gibi dalgalanan bir vecize armağan buyurdular.
Hürriyet Gazetesi yazarı
Bekir Coşkun’un 15 Ağustos tarihli Hürriyet Gazetesi’nde yayımlanan
"O Benim Cumhurbaşkanım Olmayacak" başlıklı yazısına Recep Tayyip Erdoğan’ın tepesi atmış. Kanal D’nin
Arena programında yazarımızın ağzının payını veriyor(!):
"Bazıları çıkıp ’Benim cumhurbaşkanım olamaz’ diye ifadeler kullanıyorlar. Maalesef edep adap bilmeyenler de var. Bunu diyenler önce TC vatandaşlığından çıkmalı. Cumhurbaşkanı kim olursa olsun hepimizin cumhurbaşkanı. Senin değilse çık vatandaşlıktan, git kimi seçersen seç!"
* * *
Bu kabadayılığa benim uygar vatandaş tepkim:
Sahi mi? Yok canım!
ELEŞTİRMESİN Mİ?
Bekir Coşkun, benim de katıldığım köklü eleştiriler yöneltiyor Abdullah Gül’e. Abdullah Gül’ün eşinin Türkiye Cumhuriyeti’ni türban için AİHM’ye şikáyet etmesini eleştiriyor. Eleştirmesin mi? Bir cumhurbaşkanı eşinin, nötr olması gereken bir kamusal alanda, dinsel olduğu yüksek yargı(lar) tarafından kabul edilmiş bir simge (türban) ile yaşaması olasılığını eleştiriyor... Eleştirmesin mi? Ilımlı İslam yandaşı bir milletvekilinin laik Türkiye’nin cumhurbaşkanlığına yakışmayacağını söylüyor. Söylemesin mi? TBMM’nin Cumhuriyet ilkeleri üzerine yemin eden 235 üyesinin eşlerinin türbanlı olmasını kınıyor. Kınamasın mı? Bu insanların gelecek dönemde eşlerini kara çarşafa sokmalarından korkuyor. Korkmasın mı?
Cumhuriyet devrimleriyle, Cumhuriyet’in ruhuyla çatışma halinde olan birinin gerçek bir TC vatandaşının cumhurbaşkanı olamayacağını söylüyor. Söylemesin mi? Gerçek TC vatandaşı kimdir? Cumhuriyet’le sorunu olmayan vatandaştır. Oysa başta yöneticilerinin tamamı olmak üzere AKP’ye oy verenlerin çoğunun Cumhuriyet ile sorunu vardır.
ANTİDEMOKRAT BİR KUMAŞ
Abdullah Gül, mahalle mahalle gezip Cumhuriyet ilkelerine bağlı olduğunu yeminler ederek, duyması gerekenlere duyuruyor. Bu gösteri Cumhuriyet tarihinde ilk kez oluyor.
Başbakan Erdoğan, kendine demokrat olduğunu, vatandaşı adam yerine koymadığını, insanlık kumaşının demokrasi ipliğiyle dokunmadığını, biat ve itaat kültürünün kemiklerine kadar işlediğini onlarca kez kanıtladı.
Erdoğan kendini tarikat şeyhi, vatandaşları da mürit sanmakta. Benim bildiğim
Bekir Coşkun kimsenin müridi değil. Laik bir cumhuriyetçi, laik cumhuriyetin herkesle eşit bir vatandaşı. Uygar bir başbakan, düşünceyi açıklama özgürlüğünü ve eleştiri hakkını kullanan bir vatandaşa "Vatandaşlıktan çık!" diye posta koyamaz. Sırası gelmişken söyleyeyim: Sadece devlet değil, vatandaşlar da laik olur, olabilir.
BENİ ŞAŞIRTMIYOR
Her şeye karşın, Başbakan’ın konuşma tarzı şaşırtmıyor beni. Merak ettiğim çok önemli bir şey var: AKP demokrasisinin havarileri bu durumu nasıl değerlendiriyorlar acaba?
Yılmaz Özdil
Bavulları hazırlayın...
"Hepimiz Ermeniyiz..."
Alkış.
"Hepimiz
Türküz..."
Nazi.
*
Evet, Türk Tarih Kurumu Başkanı’nın lafları yakışıksız da... Öbürü şık mıydı?
*
Kürt milliyetçiliği yapıp, Türklüğü reddedenin
Ahmet Türk olması, ayrı bir dram tabii...
*
Bakın, çıkıyor ağızdaki baklalar tek tek...
"Herkesi kucaklayacağım" diyen Başbakan, bi anda karakucağa daldı,
"benim seçtiğimi cumhurbaşkanı olarak tanımayan, vatandaşlıktan çıksın" deyiverdi...
Neden?
Ananı da al git, kesmedi.
Defol git’e geldi sıra.
Ondan.
*
Sezer’i yuhlamak, serbest...
Gül’e itiraz, vatana ihanet!
*
Ben size söyleyeyim...
Tayyip Erdoğan
"ya sev, ya terk et" dediği için, oyu en az 5 puan artmıştır...
Atatürk Türkiyesi, kendi halkı tarafından inkár edildi çünkü.
*
Böyle bundan sonra...
Tarikatlar iktidar.
Türkler azınlık.
Hem Türk, hem laiksen, çare yok, tası tarağı toplayıp gideceksin bu topraklardan.
*
Peki, yolculuk ne zaman?
İki küçük pürüz halledilir halledilmez...
*
Anayasa, madde 66.
"Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür."
Anayasa, madde 23.
"Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz."
*
Niye harıl harıl
"sivil" anayasa hazırladıklarını zannediyorsunuz...
Belli ki, bu iki madde burundaki
"sivilce..."
Sıkıp attıklarında, tamamdır!
ARKADAŞLAR SABAH GAZETESİ'NDE EMRE AKÖZ İSİMLİ ŞAHIS BEKİR COŞKUN'A FİKİR YAZARI DEĞİL TERBİYESİZLİĞİNDE BULUNMUŞ....ŞİDDETLE KINIYORUM
Gelelim Bekir Coşkun'un yazılarına...
Akıcı, kıvrak, okuması kolay bir üsluba sahip. Eski tür '
fıkra' yazarı: Kelime oyunlarını seviyor. Cümleleri kısa. Çarpıcı benzetmeler yapıyor.
Fikri, ideolojisi, dünya görüşü var elbette ama bir '
fikir yazarı' değil.
Yani kavramları kullanarak, mantık zinciri içinde, verilerle, olgularla destekleyerek, düşüncesini bir noktadan alıp diğerine ulaştırmıyor.