Dünyaca ünlü cerrah Prof. Dr. Münci Kalayoğlu'na göre, günümüzde karaciğer hastalıklarını tedavi etmek hayal değil: Atatürk şu anda olsaydı, ben 6 saat içinde ameliyatını yapardım ve birinci haftada Çankaya'da imzaları atmaya başlardı. Artık Atatürk'ün hastalığı tedavi edilemeyecek bir hastalık değil.
Karaciğer nakli konusunda duayen kabul edilen ve Amerika'da yaşayan dünyaca ünlü cerrah Prof. Dr. Münci Kalayoğlu, GÜNAYDIN okurlarına, akıllı hasta olmanın yollarını anlattı:
*
Hastalansanız size Amerikalı doktorların mı, yoksa Türk doktorların mı bakmasını istersiniz?
Ben 99 ülkeden değişik cerrahlarla çalıştım. Türk cerrahları daha başarılı, becerileri daha iyi. Bu bir eğitim meselesi ancak daha çabuk öğrenip çok hızlı karar veriyorlar. Doğru karar veriyor ve ameliyathanedeki başarıları oldukça iyi. Şu anda 4 Türk asistanım var. Bugüne kadar 60 doktor yetiştirdim. Keşke hep Türk olsa, onları yetiştirsem. Atatürk; 'Beni Türk doktorlarına emanet edin' demişti. Demek ki bir şeyleri biliyor. Ben hastalansam kesinlikle Türk doktorlarını tercih ederim, aileme de bunu sık sık söylerim; başıma bir şey gelirse ülkeme gelmek isterim.
*
Atatürk de sirozdan hayatını kaybetti.
Siz onun raporlarını incelediniz mi? Raporlarını incelemedim ama bulguları net şekilde hastalığını gösteriyor. Hepatit B veya C olabilir. Kuzey Afrika'da, Trablus'ta, Çanakkale'de bulundu. Benim bildiğim şey, karaciğer şikayetlerinin varlığı. Resimlerinden anladığım kadarıyla sarılık var. Hekimlerin karnından su almaları da siroz hastalığını belirtiyor. Atatürk'ün içki aldığını biliyoruz. Rahmetli şu anda olsaydı ben 6 saat içinde ameliyatını yapardım ve birinci haftanın içinde Çankaya'da imzaları atmaya başlardı. Artık Atatürk'ün hastalığı tedavi edilemeyecek bir hastalık değil. Benim en yaşlı hastam 78 yaşında, en genci ise 3 günlük bebek.
*
Hastalarınızı ameliyat sonrasında da takip etmeye devam eder misiniz?
Hastalarımın her biri çok özeldir. Ben evimin telefon numarasını unuturum ama; hastalarımın hepsinin karaciğerlerinin durumu, röntgenleri, bugün aklımdadır. 17 yaşında ameliyat ettiğim bir kız, ameliyattan bir hafta sonra 'basketbol oynayacağım' diye tutturdu. Karaciğeri askıya aldık. Kız oyuna çıktığında ben de sahadaydım. Şimdi bir çocuğu var. Hastalarım ameliyat sonrasında tamamen normal hayata dönüyor.
*
Nakilden sonra hasta normal hayatına bu kadar kolay dönebiliyor mu?
Organ nakli öyle bir şey ki; yapmasanız insanlar ölüyor, yaparsanız da tamamen normale dönüyor. İlginç olan; bir organ çok geç bozuluyor. Çok fazla hücre var. Bunların yüzde 80'i bozulmadan belirti vermiyor. Bozulunca da geriye dönüşü yok.
*
Türkler'in karaciğeri nasıl sizce?
Türkiye'de nüfusun yüzde 12-13'ün de Hepatit var. Bu çok fazla bir rakam. Ameliyat olanların çoğu, Türkiye'de Hepatit B'li ve kanser teşekkül etmiş hastadır. Türkye'de senede 600 karaciğer, 2 bin de böbrek nakli yapılması lazım. İçki nedeniyle siroz olan çok insan var.
*
Siz içki içer misiniz?
Türkiye'ye geldiğimde Çeşme'de rakı içmeyi seviyorum. Ama küçük bir duble o kadar. Zarar verme aşaması; içki alışkanlığı arttıkça, ağır içki tükettikçe artar. Her alınan içkinin, karaciğerden
birkaç hücre öldürdüğü muhakkak. Karaciğere en zararlı maddelerin başında alkol gelir.
*
Sizce hastalar cerrahını seçerken nelere dikkat etmeli?
ABD'de artık bu seçim çok kolay. Amerika'da internetten, hangi merkezin iyi olduğunu bir hasta rahatlıkla anlayabilir. Bütün veriler, başarı oranları açıktır. Karaciğer naklinde başarı oranı yüzde 86 olduğunda iyidir. Yüzde 92-95 arasında olduğunda, sonuçlar çok iyidir. Son 5 senenin rakamlarına bakmak gerekir. Bu merkezlerde şimdiye kadar kaç kişi yaşatıldı ya da öldü? Kaç doktor dava edildi? Bu davaların sonuçları bile aynı bilgi işlem sistemine işleniyor. Hastalar da tüm bu bilgileri görebiliyor.
*
Türkiye'de böyle bir imkan var mı?
Türkiye'de bu veriler ortada değil ama müthiş bir fısıltı gazetesi var. Sonra Türk hastalar da çok akıllı... Bir yere gitmeden önce kimin nerede, neleri yapabildiği hakkında bilgi toplayarak geliyor. Türkiye'de de bazı şeyler iyiye gidiyor. ABD'den de buraya hastalar geliyor artık.
*
Siz hiç ameliyat oldunuz mu?
Evet o masaya yatmak oldukça zor oldu. Ben, hastalarıma, ameliyat olmadan önce 'yüzde 90 yaşayacaksınız' dediğimde huzur duyuyordum. Ama bana söylendiğinde öyle etkilendim ki; bunun onları nasıl demoralize ettiğini fark ettim. Artık hastalarımla daha dikkatli konuşmaya başladım.
*
ABD'den Türkiye'ye tersine beyin göçü başlar mı?
ABD'de iki türlü doktor var. İlki, orada doğmuş, büyümüş olanlar; diğeri ise yurtdışında doğup, büyüyüp, meslekleri gereği orada çalışan hekimler... ABD'de bir yerlere gelmeniz kolay iş değil. Gelseniz bile orada kalmak da kolay değil. Başınızda Demokles'in kılıcı gibi yasaklar var. 'Nerede yanlış yapacak' diye bekliyorlar. Bir enfeksiyon geliştiğinde bile hemen dava edilebilirsiniz. Safra kesesi ameliyatı yaparken, bir safra yollarını kesin, hemen 500 bin dolar alırlar sizden. Birçok arkadaşım davalar nedeniyle ABD'de hekimliği bıraktı. Bin 500 ameliyat yapıp, davanızın olmaması çok kolay değil. En son yaptığım ameliyat, en iyi yaptığım oluyor. Bu mesleği seviyorum ve hala ameliyat etmeye devam ediyorum. Ancak Türkiye'de okuyup Amerika'ya gitmiş hekimler; benim gibi onlar da içlerinde bir gün mutlaka ülkelerine dönme umudu taşırlar. Bizimki hastalık gibidir. Ben hep aileme söylemişimdir; 'Bir gün mutlaka Türkiye'ye döneceğim.' İnsan kendi toprağında bir şeyler yapmak istiyor.
*
Amerika'da okuyan Türk hekimler de Doğu'da zorunlu hizmet yapmak zorunda. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Doktor açısından önemli olan; insanlara sağlık götürmeyi istemektir. Bu işin başka bahanesi olmaz. Ben Türkiye'ye gelip ameliyata katıldığımda bakıyorum; bazı aletler Amerika'dakilerden farklı. Ama 'bu aletlerle olmaz' diyip bu işi bırakmıyorum. Onun yerine geçen başka aletler bulmak lazım. Önemli olan, o isteği insanın içinde bulundurabilmesi.