Amirim
Ah Anam ah
Yine sana yazıyorum, yine sana döküyorum içimi,
Senden başka kim anlar ki beni.
Dün; o fırtınalı gecede eve giderken, karanlık kuytu bir köşede
Bir adam çıktı karşıma.
Saçı sakala karışmış, üstü başı perişan. Soğuktan iki büklüm.
‘’Beyim, beyim’’ dedi. Elindeki yarım sigarayı göstererek ateş istedi,
Tam sigarasını yakıyordum ki
Parmağındaki yüzüğü görünce o buz gibi elleri taaa ciğerimi yaktı..
‘’Bu yüzük dedim!’’ kafasını kaldırdı, yüzüme baktı, ’’dokunma’’ dedi.
Hey Allah'ım! Bu o, amirim,
Sarıldım boynuna, tanıyamadı, hatırlayamadı beni,
Yalvara yalvara zor razı ettim eve gitmeye
Soğuktu. Bir Allah’ın kulu yoktu ortalıkta.
Bizden ve peşinden ayrılmayan siyah kediden başka.
Eve varıncaya kadar o günleri anlattım.
Beni nasıl çatışmada ölümden kurtardığını,
Yüzüğü de o günün hatırası olarak parmağına taktığımı,
Daha başka aydınlı plakacı 09 Osman'ı, Trabzonlu laz Dursun'u,
Maraşlı Ede Ökkeşi, Erzurumlu Yanık Ömer'i,
Ama nerede, beni dinlemiyordu bile,
Hep bir şeyler mırıldanıyordu sessiz ve ağırdan
‘’Gidenler gelmeyecek, gidenler gelmeyecek, gidenler gelmeyecek’’
Eve vardık, kediyi kucağına aldı, kediyi ısıtıyordu,
Halbuki kendisi titriyordu. Sobanın farkında bile değildi garibim.
Beraber çektirdiğimiz fotoğrafları, bana hediye ettiği cevşeni gösterdim
Oralı bile olmadı. Tedirgindi, sigara üzerine sigara yakıyordu, bir şeyler arıyordu.
Cebinden eski püskü bir kağıt parçası çıkardı,
Baktı, baktı, kül tablasına bıraktı
Fark ettirmeden kağıdı aldım, bir telefon numarası yazılıydı.
Aradım,
Telefona çıkan karısıydı
Amirimin yanımda olduğunu söyleyince,
Kadın öyle bir çığlık attı ki,
Kalp atışlarını yüreğimde hissettim.
Amirim ki;
Dağ gibi insandı, nasıl bu hale düştüğünü sorunca,
Kadın bir ah çekip anlatmaya başladı.
Tezkeresi oniki gün geçen, fakat çatışmada olduğu için alayına dönemiyen
Evli, yirmi yedi günlük yeni bebeği olan, bir evin bir oğlu
Sivaslı ali adında bir asker kucağında şehit olmuş.
O anda şuurunu kaybetmiş
Velhasıl kafayı yemiş. Vay beee........
Amirim ki, amirim ki; eksi yirmi beş derecede Hakkari’nin dağlarında
Kara, kışa, soğuğa ve haydutlara karşı meydan okurdu.
‘’Vatan’’ dedi mi bir vatan daha çıkardı ağzından
Dağları sevdirmişti, zoru sevdirmişti, çileyi sevdirmişti,
Şu dalgalanan Ay yıldızlı bayrak için ölümü sevdirmişti amirim!
Lafın kısası güzel anam
Kadıncağız bir gün sonra iki çocuğunu da alıp geldi
O karşılaşma anı var ya, vicdansızı merhamete getirecek bir an...
Karısını ve çocuklarını karşısında görünce o umursamaz adam doğruldu,
Kanatlanacak kuş gibi öyle bir atıldı ki çocuklarının üstüne. Anlatamam...
Ne kadar ısrar ettimse de kalmak istemediler, vedalaştık.
Kapının önünde arkalarından baka kaldım.
Kavuşmak ne güzel şey. Ah bir de ben sana kavuşabilsem anam.
Amirim sanki bir şey unutmuş gibi birden geri döndü,
Elini omzuma koydu, gözlerini dikti gözlerime. Yutkundu, yutkundu
Ve şu okkalı sözler döküldü dudaklarından
‘’Bir ağaçtan bir milyon kibrit çıkar. Bir kibrit, bir milyon ağacı yakar....’’
|