Dirk Nowitzki
1930’lara doğru zamanda bir yolculuk yapıyoruz; Adolf Hitler’in Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi dünya siyaset tarihinin o güne kadar şahit olmadığı propaganda faaliyetleriyle iktidarı ele geçirmiş durumda. Tereyağı fabrikaları silah atölyelerine çevrilmiş; güçlenen III.Reich, Versailles’ı yırtıp atarak Hitler’in meşhur “lebensraum” yani Alman ırkı için Doğu’da hayat sahası yaratma projesiyle II.Dünya Savaşı’nı başlatmış ve Alman orduları yıldırım savaşlarıyla Avrupa’da hızla ilerlemekte. Müttefik ordularını gafil avlayan bu savaş tarzının en önemli parçası ise müttefik kuvvetlerin tanklarına göre çok daha uzun mesafeli atışlar yapabilen, çok daha hızlı, çevik ve üstüne üstlük daha güçlü olan Alman panzerleriydi!! Bugün yine bir “Alman yapımı” ortalığın tozunu atıyor. Tıpkı bir panzer gibi rakiplerini uzaktan yaptığı bombardımanlarla etkisiz hale getiriyor.
Alman Panzerleri deyimi yukarıdaki hikayeden gelmekte. Bir başka Alman panzeri ise, kuvvetinin yanında hızlı çevik ve yine bir panzer gibi neredeyse durdurulması imkansız: Onun adı Dirk Nowitzki!!
Dirk Werner Nowitzki, 19 Haziran 1978 Wurzburg-Almanya’da dünyaya geldi. Dirk’ün annesi Helen Alman milli takımına kadar yükselmiş bir basketbolcu, babası Joerg ise profesyonel bir hentbol oyuncusuydu. Herhalde Nowitzki’nin spora olan yatkınlığını biraz da genlere bağlarsak çok da yanılmış olmayız. Dirk’ün ailesiyle yaptığı küçük basketbol maçları zamanla bir tutkuya dönüştü. Nowitzki neredeyse kendisine işkence edercesine durmadan basketbol çalışıyordu. Ama limitlerini ne kadar zorlarsa zorlasın kendisine ilham veren bir isim vardı. Her akşam başarabileceğini düşünerek, bir gün onun gibi olabileceğini hayal ederek uykuya dalıyordu. Kim olduğunu merak ettiğiniz bu oyuncu çoğunuzun tahminlerimizin aksine ne Magic Johnson ne Larry Bird ne de Michael Jordan’dı. Dirk gençliğinde tam anlamıyla bir Pippen hayranına dönüşmüştü: “Almanya’da neredeyse haftada iki kez Bulls maçlarını gösterirlerdi. Ben de bu maçları sürekli izlerdim. İşte o zamanlarda Scottie’nin oyununa aşık oldum. Basketbolu o kadar zarif oynuyordu ki. Hareketleri, post’ta yaptıkları, mükemmel savunması ve ne zaman isterse dilediği yerden şut atabilmesi büyüleyiciydi.
Geschwinder’den işkenceyi aratmayan antrenmanlar
Eski Alman milli takımı oyuncusu ve manevi babası Holger Geschwinder’in koruyucu kanatlarının altında olgunlaşan Nowitzki, kendisini günden güne geliştirdi. Geschwinder, 15 yaşından beri Dirk’ün hem kişisel antrenörlüğünü hem de akıl hocalığını yapmakta: “O olmasaydı bugün bulunduğum yerde olamazdım. Bana nasıl şut atmam, nasıl hareket etmem, nasıl oynamam gerektiğini öğretti. Her şeyimi ona borçluyum. O adeta benim ikinci babam gibi”. Geschwinder Nowiztki’yi eğitirken gerçekten çok farklı metotlar kullandı. Mesela geçen sezon playoff’ta Nowitzki’nin savunmasını beğenmeyince hemen ona özel bir eskrim kıyafeti diktirip bir Alman eskrimciden dersler aldırdı. Zavallı Nowitzki’nin yaşadıkları bu kadarla kalsa yine iyi. Geschwinder onu amuda kaldırıp tüm sahada yürütmekten tutun da tek ayağı üzerinde dakikalarca sıçratmaya kadar bir çok değişik antrenman metodu uygulamakta. Her ne kadar Geschwinder’in metotları ilk başta tuhaf gözükse de yaptığı her şeyin bir nedeni var. Eskirim çalışmasının nedeni Nowitzki’nin ayak hareketlerini çabuklaştırarak savunmada çabuk yer almasını sağlamaktı. Tek ayak üzerinde sıçrama ve amuda kalkma hareketlerinin nedeni ise Dirk'ün eklemlerini daha sonra ağırlık çalışırken alacağı kilo için hazırlamaktı. Holger Geschwinder’e göre önce oyuncu çeşitli tekniklerle güçlenmek zorunda ancak bundan sonra kaslar geliştirilebilir. Ve NBA’de çoğu coach bunun tersini uyguluyor. Bu yüzden de oyuncular dengesiz gelişimleri nedeniyle sakatlanmakta. Geschwinder çoğu kez Dirk’e ağırlık çalıştırmak isteyen coachlarla kapışarak onun fiziksel gelişiminin baltalanmasını engelledi. Belki de Dirk, bugün hantal bir pivot değil de adeta Bird’ün “millenyum versiyonu” olmasını buna borçlu. Geschwinder’in bir diğer amacı da Nowitzki’nin sadece fiziksel olarak değil aynı zamanda da zihinsel olarak gelişmesiydi. Bunun için Dirk’e lisedeyken önce özel matematik öğretmenleri ayarladı. Nowitzki fiziksel olarak yorulup antrenman yapmak istemediği zaman da Geschwinder hemen satranç tahtasını kaparak küçük “çekirgesine” rakiplerinin hamleleri karşısında nasıl düşünmesi gerektiğini felsefi yaklaşımlarla öğretti. Nowitzki’nin yükselişi ise 1958’den beri dünyanın en yetenekli genç oyuncularını karşı karşıya getiren uluslararası Albert Schweitzer Turnuvası’nda (1996) oldu. Jermaine O’Neal ve Baron Davis’in şov yaptığı, Kevin Freeman’ın ise skorer oyunu ile MVP seçildiği bu turnuvada sıska, uzun boylu bu Alman da dikkatli gözler tarafından yakın takibe alınmaya başladı.
Dirk, just do it!
Kendi şehrinin takımı DJK Wurzburg’da kariyerini başlatıp geliştiren Dirk, 1997-98 sezonunda takımını Alman 2.liginde şampiyon yaparak 1.lige çıkarttı. Aynı yılın yaz aylarında ise Nike Summit-Hoop turnuvasında genç uluslararası yıldızların oluşturduğu karma takıma davet edilerek Amerikan karmasına karşı mücadele etti. Eminem üstadımızın da dediği gibi “Şans insanın karşısına belki hayatı boyunca bir kez çıkar”. Nowitzki işte karşısına çıkan bu şansı en iyi şekilde kullanarak
San Antonio’da oynanan maçı 33 sayı, 14 ribaund ve 3 top çalma ile tamamlarken karşılaşmayı izleyen tüm scoutları kendisine hayran bırakıyordu.
Vahşi Batının Koyboyları: Dallas Mavericks
Nedendir bilmem aklıma çocukluğumdan beri Dallas dendiğinde hep bir zamanların meşhur Dallas dizisi, en masum hareketlerinin altında bile kesinlikle bir dolap döndüren, ekranların en kötü şahsiyeti olan JR, Redneck’ler ve Cumhuriyetçiler gelir. Dallas 1980-81 sezonunda expansion Drafta katılarak NBA’e dahil olunca genelde NBA’e sonradan ilave olan takımların tersine hızlı bir gelişim gösterdi ve Mavericks ilk 10 sezonunda tam 6 kez .500 galibiyet barajını geçti. Sonraki 9 sezon ise tam anlamıyla bir faciaydı. Mavs bu sezonların hiçbirinde .488’i geçemeyerek toplamda 11 sezon playoff’a kalamama “becerisini” gösterip adını 1990’ların en kötü profesyonel spor takımları arasına yazdırıyordu. Aslında günümüze dönersek Dallas coach’u Don Nelson, hayatının belki de en büyük sürprizi ile karşı karşıya. Çünkü çok değil daha üç yıl önce Nelson, sonu gelmeyen mağlubiyetlerden bıktığı için “yaş kemale erdi” diyerek kariyerini bitirme planları yapmaktaydı. Mavericks’e bu dönemde bir çok yetenekli ama sorunlu oyuncu gelip geçmişti. Don Nelson ise tüm bu yıkıntının içinde takımını kurtarmakla uğraşırken oldukça yıprandı. Oluşan bu kaos ortamı, büyük ümitler ve hayallerle takıma katılan Jason Kidd, Jamal Masburn, Jim Jackson gibi yetenekli gençlerin Dallas’tan şutlanmasına neden olmuştu. Bir çok oyuncu ise topun ağzındaydı ki iki olay Dallas’ın kaderini baştan aşağıya değiştiriyordu. Önce 1998’de Milwaukee Bucks’ın büyük gafletiyle yapılan bir trade’de takıma Robert Traylor karşılığında draftta 9.sırada seçilmiş Dirk Nowitzki kazandırıldı. Sonra Mavs, 2000 yılının Ocak ayında Marc Cuban tarafından satın alındı.
“O benim bugüne kadar 19 yaşında gördüğüm en iyi oyuncu. Eğer seçimi ben yapsaydım kesinlikle onu birinci sırada seçerdim!” Don Nelson
Nowitzki kumarı
Dirk Nowitzki 98 draftında 9.sıradan seçilip Dallas’a takas olduğunda yazarların kafası karışmıştı. Nowitzki onlara göre alt tarafı Alman İkinci Ligi’nde oynayan bir veletti. Belki yetenekli olabilirdi ama Nike Hoop-Summit Turnuvasında ve Avrupa’nın basketbolda pek de umursanmayan bir ülkesinin ikinci liginde biraz iyi oynadı diye bir oyuncunun NBA’de yıldız olabileceği ihtimali kimsenin aklının ucundan bile geçmiyordu. Traylor-Nowitzki takası sonrası kimi
....
Herhalde bugün coach Nelson o yazıları eline alıp okuyunca katıla katıla gülüyordur! Zaten Nelson, Nowitzki’yi en başından itibaren ne kadar beğendiğini şu sözleriyle kanıtlamakta: “O benim bugüne kadar 19 yaşında gördüğüm en iyi oyuncu. Eğer seçimi ben yapsaydım kesinlikle onu birinci sırada seçerdim!”. Dilerseniz o yılki draftın ilk üç sırasında seçilen isimleri yorum yapmadan bir hatırlayalım. 1.sırada L.A Clippers Michael Olowokandi’yi, 2.sırada Vancouver Mike Bibby’i, 3.sıradaki Denver ise Raef LaFrentz’i seçmişti. Artık Don Nelson’ın haklı olup olmadığını sizlere bırakıyorum.
Cuban’lı Dönem
Nowitzki NBA’deki kariyerine biran önce başlamak için sabırsızlanıyor olsa da NBA’de devam eden lock-out nedeniyle sezonun başlangıç tarihi bir türlü belirlenemiyordu. Bu koşullar altında Nowitzki lig başlayana kadar Almanya’ya geri dönerek DJK Wurburg’da maçlara çıkmaya karar verdi. Stern ve Ewing anlaştığında ise Nowitzki, Almanya’da 22.9 sayı ve 8.4 ribaund ortalamalarıyla oynamaktaydı. Nowitzki, -Nelson’ı eleştiren gazetecileri sevindiren bir şekilde- aslında çaylak sezonuna çok da parlak istatistiklerle başlamadı. En azından bugün olduğu gibi büyük bir oyuncuya dönüşebileceği tahmin edilemiyordu. Dirk, o sezon 47 maçta görev alırken yaklaşık olarak maç başına sahada kaldığı 20.2 dakikada 8.2 sayı ve 3.4 ribaund ile oynamıştı. Bu arada Michael Finley’nin çabalarına rağmen kötü gidiş devam ediyor ve Mavs oynadığı 50 karşılaşmanın 36’sından mağlup olarak ayrılıyordu. Dallas Mavericks’in 1999-00 sezonuna da 9 galibiyet ve 23 mağlubiyetle çok iyi bir başlangıç yaptığını söyleyemeyiz. Ama 14 Ocak 2000’de Marc Cuban’ın takımı satın almasıyla beraber Dallas tarihinde de yeni bir sayfa açılacaktı.
“Cuban gelince her şeyi baştan aşağı yeniledi. Bizim her şeyimizle tam olarak ilgileniyordu ki yenilgi için hiçbir bahanemiz kalmasın. Bize kalan tek şey sahaya çıkıp rakiplerimizi yenmek. Yeni bir uçağımız ve muhteşem bir salonumuz var. Ve Dallas adeta bizim için değişerek bir cennet haline geldi. Hayatımın en iyi günlerini yaşıyorum ve her dakikasından keyif almak istiyorum.” Dirk Nowitzki
Cuban başkan Dallas Şampiyon!!
Aslına bakarsanız Dallas tarihini BC (Before Cuban- Cuban’dan önce) ve AC (After Cuban-Cuban’dan sonra) olarak kategorize edebiliriz. Eğer Marc Cuban’ı tek bir kelimeyle tanımlamamız gerekirse “manyak”, “kaçık”, ”çılgın”, “uçuk” gibi sıfatlardan önce kullanmamız gereken ilk söz “dahi” olurdu. Zaten ne derler bilirsiniz: “Delilik ile deha arasında ince bir çizgi vardır”. Cuban da son yılların en büyük bilgisayar dahilerinden birisi. 1983’te kurucusu olduğu Micro Solutions şirketini Compu Serve‘e yaptığı büyük satışla ünlendi. Sonraki yıllarda Broadcast.com’da internet’in bir numaralı multimedya araçlarını üretirken bu şirketini de dev bir anlaşmayla 1995’te Yahoo’ya satarak milyonlarına milyon dolarlar kattı ve Amerikanın en genç milyarderleri arasında kendisine yer buldu. Cuban günümüzde büyük bir multimedya-network holdinginin patronu. Sahip olduğu şirketlerde bilgisayar teknolojisinden kablolu TV yayınına kadar bir çok alanda teknoloji üretilmekte. Tabii para basan bu şirketlerin başındaki Cuban da genç yaşta gelen zenginliğin keyfini sürmekte. Düşünsenize dünya üzerinde kaç insan nette dolaşırken hoşuna giden bir jeti 40 milyon$ ödeyerek internet üzerinden satın alır!! Cuban kablolu televizyonda kendisine ait gayet matrak bir televizyon şovuna da sahip bulunmakta. Bu arada geçtiğimiz aylarda bir başka ilki gerçekleştirerek Full Throttle” -yani Türkçe meali ile “tam gaz” anlamına gelen- bir çizgi roman dizisinde Dallas’lı oyuncularla birlikte dünyayı kötü güçlerden kurtarmakta. Tabii adamcağızda para bol saç saç bitmiyor. İşin daha da komik yanı Cuban işi azıtarak derginin çizerleriyle beraber kitapçı kitapçı dolaşarak baş rolde olduğu bu çizgi romanı imzalıyor. Kim ne derse desin Cuban, bence NBA’in en eğlenceli başkanı ve en iyi başkanlarından da birisi. Karizmasıyla kimi zaman takımı bile gölgelemekte. Hele David Stern’le giriştiği laf dalaşları ve sonrasında aldığı cezalar başlı başına bir yazının konusunu oluşturmakta. Lüks vergisi karşısındaki umursamaz tavrından ise burada bahsetmiyorum bile. Yalnız Cuban’ın bir diğer yönü daha var ki tüm kulüp yöneticilerimizin dikkatle okumasını rica ederim. Marc Cuban yılda bir kaç yüz milyon dolar vergi vermekte. Ama Espn’deki bir röportajında “verdiği verginin 1 dolarıyla bile toplum için bir kamu hizmeti sağlandığını düşündükçe mutlu olduğunu.” söyleyecek kadar da sorumlu bir vatandaş!!
Diriliş
Cuban takımın sahipliğini devraldıktan sonra Mavs bir anda dirildi ve kalan 50 maçın 31’inden galip ayrıldı. Dirilen tek şey takım olmamıştı. Nowitzki’nin istatistikleri ise 17.5 sayı ve 6.5 ribaund’a yükselmişti. Bu arada kaydettiği 116, 3 sayılık şut isabetiyle de Dallas tarihinde bu kategorinin 4. sırasında kendisine yer bulmasının yanı sıra All-Star Haftasonunda da takımını temsil ediyordu. Nowitzki, Cuban’la gelen değişimi şu kelimelerle anlatıyor: “Cuban gelince her şeyi baştan aşağıya yeniledi. Bizim her şeyimizle tam olarak ilgileniyordu ki yenilgi için hiçbir bahanemiz kalmasın. Bize kalan tek şey ise sahaya çıkıp rakiplerimizi yenmek. Yeni bir uçağımız ve muhteşem bir salonumuz var. Ve Dallas adeta bizim için değişerek bir cennet haline geldi. Hayatımın en iyi günlerini yaşıyorum ve her dakikasından keyif almak istiyorum.” Kanadalı Steve Nash de Cuban’ın takımı satın aldığı günden sonra meydana gelen gelişmeleri vurgulayan bir başka oyuncu: “Cuban takımı almadan önce neredeyse dibe vurmuştuk sanırım o günleri yaşamak bizim birbirimize kenetlenmemizi, arkadaşlık ilişkilerimizin gelişmesini sağladı.”
13 yıl sonra gelen ilk playoff
Takım halinde morali düzelen ve takaslarla kadrosunu güçlendiren Dallas; Nash, Nowitzki ve Finley üçlüsünün etkili oyunlarıyla 2000-01 sezonunda büyük bir çıkış yakalayarak Dallas’ı 13 yıl sonra tekrar playoff’lara sokmayı başardı. Nowitzki ise tam anlamıyla bir süperstar gibi oynamaya başlamıştı. Maç başına 21.8 sayı, 9.2 ribaund ve 2.1 asist ortalaması, sezon sonunda Dirk’ü All-NBA third team’e kadar taşımış böylelikle de Dallas, tarihinde ilk kez bir All-NBA oyuncuya kavuşmuş oluyordu. Ayrıca Nowitzki, NBA tarihinde Robert Horry’den sonra bir sezonda 100 üç sayılık atış ve 100 blok barajını geçen ikinci oyuncuydu. Normal sezonu 53 galibiyet ile tamamlayan Mavs, Batı’da 5.sıradan playoff biletini kaparak 4.sıradaki Utah Jazz ile eşleşmişti. Tecrübesiz Dallas, deplasmanda oynanan maçlarla bir anda kendisini 2-0 geride buldu. Ama kendi sahasında oynadığı iki maçı Finley ve Nowiztki’nin üstün oyunları ile kazanınca iş Utah’ta oynanacak kader maçına kaldı. İşte bu kez de takımın başkanı Cuban bir kez daha dehasını ortaya koydu ve Utah’a kendisini maviye boyayıp giden tüm taraftarlara bedava bilet vereceğini söyleyerek Utah’ın mutlak seyirci desteğini bir avantaj olarak kullanmasına engel oluyordu. Nefesleri kesen maçın sonunda Dallas 84-83’lük skorla sahadan galip ayrılırken NBA tarihinde playofflarda 2-0 geriye düşüp seriyi kurtaran 6.takım olarak zor bir başarının altına imza atmıştı. İkinci turdaki rakip San Antonio ise özellikle Dallas’ın zayıf pota altından yararlanarak seriyi 4-1’le kolay geçip konferans finaline yükselen taraf oldu.
Euro 2001 ve Nowitzki-Hido düellosu
Yalnız sezon Dirk için daha henüz bitmemişti. Alman Milli takımıyla 2001 Avrupa Erkekler Basketbol Şampiyonası için ülkemize gelen Nowitzki, yeteneklerini bu kez de Türk seyircilerin huzurunda sahneliyordu. Antalya’daki C grubunda Yugoslavya, Hırvatistan ve Estonya ile eşleşen Almanya’nın ve Nowitzki’nin ilk kurbanı Estonya oldu (92-71). Nowitzki bu maçta 29 dakika’ya 32 sayı sığdırmıştı. Bir sonraki rakip Hırvatistan ise eski gücünde olmamasına rağmen Damir Mulaomerovic ve Gordon Giricek’in liderliğinde oldukça inatçı oyun tarzıyla galibiyet peşindeydi ama Nowitzki Hırvatistan’ın potasına da 31 sayı göndererek rakibin idam fermanını imzalıyordu. Yugoslavya karşısına çıkılan C grubunun final maçında ise Alman Milli takımının antrenörü Henrik Dettman, kendilerini daha ilk çeyrekte parçalayan Yugoslavya ile aynı sıklette olmadıklarının farkında olduğu için Nowitzki’yi sahada çok tutmayarak yıldız oyuncusunu çapraz eliminasyon maçlarına sakladı. İstanbul’da gerçekleşecek çeyrek finaller için Yunanistan’la yaptıkları karşılaşma ise Avrupa basketbol şampiyonaları tarihindeki en ilginç mücadelelerden biriydi.
Yunanistan’ın mükemmel başlayarak daha oyunun hemen başında 20’li sayılara taşıdığı fark, ikinci yarının başlamasıyla beraber komşunun ciddiyetsiz bir oyun sergilemesi sonucu bir anda eridi ve karşılaşmayı Nowitzki’nin 25 sayı, 15 ribaundluk performansıyla kazanan taraf Almanya oldu (80-75). Çeyrek finaldeki rakip ise Fransa’ydı. Fransa’nın coach’u Alain Weisz’ın, Tony Parker’ı sadece 2 dakika oynatarak “taktik zekasını”(?) ortaya koyduğu maçta Nowitzki 32 sayı atarak bir kez daha durdurulmasının hemen hemen imkansız olduğunu ispat ediyordu. Yarı Finalde Almanya, karşısında Hırvatları uzatmada 87-85 yenen Millerimiz buldu. Bugüne kadar bir çok futbol ve basketbol maçına gitmişimdir. Ama ilk kez bir basketbol maçında kendimi kaybedip sesim tamamen kısılıncaya kadar bağırdım. Sevgili Hido’muz maçı bize getiren o basketi uzatmanın son saniyelerinde attığı zaman sevinç gösterilerimiz sırasında cep telefonumun parçalanması ise galibiyetin yanında hiç kalmıştı. Her ne kadar Nowitzki başa baş geçen mücadelede 22 sayı üretse de, İbo ve Harun’un desteğini alan Hido triple-double’a yakın performansıyla (23 sayı, 11 ribaund, 8 asist) “eğer ayakları yere basıp, aklı havalarda olmazsa” neler yapabileceği göstererek milli takımımızı tarihinde ilk defa Avrupa basketbol şampiyonasında finale taşıdı. Yugoslavya-Türkiye maçını heyecanla beklediğimiz anlarda oynanan Almanya- İspanya 3.lük maçı ise Dirk Nowitzki’nin 43 sayı ve 15 ribaundluk şovuna sahne olduysa da İspanya karşılaşmadan 99-90’lık skorla galip ayrılarak bronz madalyayı kazanan taraf oldu. Nowitzki istatistiksel olarak Turnuvanın MVP ödülünü kesinlikle hak etmişti (28.7 sayı, 9.1 ribaund) ama Yugoslavya’nın şampiyonluğa ulaşması nedeniyle MVP ödülü Peja’ya gitti. Nowitzki ise sadece turnuvanın sayı krallığıyla yetinmek zorunda kaldı.
2001-02 sezonu
Dallas geçtiğimiz sezona yeni salonu American Airlines Center’da başladı. Ama tüm sezonun en önemli olayı takas süresinin bitmesine dakikalar kala Juwan Howard, Tim Hardaway ve Donnell Harvey’nin Denver’a gönderilerek Nuggets’tan Raef LaFrentz, Nick Van Exel, Tariq Abdul-Wahad ve Avery Johnson’ın getirilmesiydi. Bu takas’ın asıl amacı Raef LaFrentz ile pota altındaki boşluğu kapatarak Shaq’e karşı bir alternatif üreterek Lakers’a rakip olmaktı. Ve Kansas Jayhawks’ın yıldız pivotu Raef LaFrentz, kağıt üzerinde belki de takıma alınabilecek en iyi isimdi. Dallas’ın temposuna ayak uydurabilecek, gerekirse üç sayı çizgisinin gerisinden bile atış kullanabilecek bir uzundu ama evdeki hesap tam olarak çarşıya uymadı. Ve Dallas pota altında Shawn Bradley ve La Frentz ile kimi zaman çok iyi maçlar çıkartmasına rağmen bazı maçlarda da vezirken rezil oldu. Bana göre Mavs’ın bu trade’den en büyük kazancı All-Star guard Nick Van Exel’di. Van Exel takıma tecrübesinin, hızının ve kritik üçlüklerinin yanında neşe de katmakta. Mesela Nowitzki bir kaç metre ötesinde buzdan bir heykel gibi otururken esprisini yapmaktan çekinmiyor: “O bir Alman serserisi, arka sokakların çocuğu… Şurada ayakta dikilen herif de (Steve Nash) surf ve kay-kay yapan bir velet. Bunlar öyle adamlar ki Wang’ın iki kelime İngilizcesi vardı. “Birisi defol git”, “Ötekisi de münasip bir yerimi öp” İkisini de Dirty Dirk ile sörfçü öğretti. Bunu duyan Nowitzki, Van Exel’e lafı sokmaktan da geri kalmıyor, “Nick’in söylediği hiçbir şeyi ciddiye almamak lazım. Aslında Nick’in işe yaramaz bir herif olduğuna dair hakkında bir sürü kötü şey duymuştuk ama buraya geldiği günden beri bizim gördüğümüz tek şey çok eğlenceli bir adam olduğu” Dallas’ın başarısında belki de en önemli etkenlerden biri takımdaki arkadaşlığın kuvvetli olması. Mesela Nowitzki ile Nash sıkı dostlar: “Aslında ilk geldiğimde Steve’i o kadar da sevmiyordum. Bu nasıl oldu bilmiyorum. Evimi çok özlüyordum ve Steve benim dışarı çıkıp biraz eğlenmem için çok bastırdı. Sahada da çok gözetti. Tabii aynı şekilde Mike da. ”iyice kenetlenen Mavs, sezonu Steve Nash, Michael Finley ve tabii ki Dirk Nowitzki’nin All-NBA seçilmeyi hak eden performansları sonucunda 57 galibiyet alarak bitiriyordu ki bu Mavs tarihinin en başarılı normal sezon performansıydı. Dirk Nowitzki ise hem sayıda hem de skorda NBA’in ilk 10 ismi arasına girerek sezonu 23.4 sayı ve 9.9 asist ortalamalarıyla tamamladı. Dirk, oynadığı 71 maçta çift haneleri sayılara ulaşırken bunların 50’sinde 20’li, 21’nde ise 30’lu sayıları geçiyordu. Mavs uzun yıllar sonra gelen üst üste ikinci playoff yolculuğunun ilk turunda Kevin Garnett’in birinci tur “özürlü” Timberwolves’u ile karşı karşıya geldi. KG elinden gelenin en iyisini sahaya yansıtsa da Mavs seriyi süpürerek geçti. İkinci turda ise belki de NBA’in en komple iki takımı karşı karşıya geliyordu. Seriyi 4-2 kazanan taraf Sacramento olurken Kings’in iki sayılık atışlarıyla ilgili bir istatistik tüm serinin özetini ve Dallas’ın en büyük zaafını gözler önüne sermekteydi: Kings’in 207 iki sayılık atış isabetinin 115’i smaç veya turnikelerden gelmişti. İçeride Webber ve Divac’la eşleşemeyen Dallas, Kings’e teslim olmak zorunda kalmış, Kings kısaları içeride caydırıcı bir uzun olmadığı için sürekli penetre ederek kolay sayılara ulaşmıştı. Mavs elenmenin acısını yaşasa da Nowitzki, 1970’ten Kareem Abdul-Jabbar’dan sonra playoff’ta 4 maç üst üste 30 sayı ve 15 ribaund’u geçebilen ikinci oyuncu olarak adını rekor kitaplarına yazdırıyordu.
Dünya’nın MVP’si!!
Yalnız Nowitzki’ye 2002’nin yazında da tatil yoktu. Bu kez de ülkemizde Avrupa Dördüncüsü olarak katılmaya hak kazandıkları Dünya Basketbol Şampiyonası için Almanya adına ter dökecekti. Nowitzki önce eleme gruplarında Çin’e 30, Cezayir’e de 24 sayı atarak turnuvaya başladı. ABD’ye karşı oynadıkları maçta ise Almanya ilk iki periyotta tüm gücüyle direnmesine rağmen son periyotun başında ABD’ye teslim oluyordu. Dirk ise ABD potalarına 34 sayı bırakmıştı. 2 galibiyet ve 1 mağlubiyet alan Almanya, ikinci gruptan da Nowitzki’nin muhteşem performansının devamı sayesinde başarıyla sıyrılarak yarı finale kadar ulaştı. Ama turnuvanın “gerçek” şampiyonu Arjantin’e 86-80 yenilince bu kez hedef Dünya üçüncülüğü oldu. Turnuvanın en sempatik takımı Yeni Zelanda, her ne kadar karşılaşma öncesinde “Ka Mate, Ka Mate, Ka Ora…” diye bağırarak Maorilerin meşhur Haka dansıyla Almanların gözünü korkutmaya çalışsa da Sean Marks’ın yokluğunda Almanya, Nowitzki’nin 29 sayısıyla bronz madalyayı kazandı. (117-94) Turnuvayı 24.0 sayı, 8.2 ribaund ve 2.0 blok ortalaması ile tamamlayan Nowitzki, takımı şampiyon olmasa da bu kez hak ettiği MVP ödülüne kavuşuyordu!
Tarihi başlangıç ama kötü son!!
Dallas önüne gelen takımların çoğunu imha ederek bu sezona başladı. NBA’in en çok maç kazanan 3.coachu Don Nelson ise sanki bir rüyada gibi: “Programı önden takip ediyoruz. Bir şeyler oluşturduğumuzun farkındaydım. Ama her şeyin bu kadar hızlı gelişeceğini tahmin bile edemezdim” diyerek durumu özetliyor. Dallas Mavericks 13-0’lık muhteşem sezon açılışı ile Boston Celtics (1957-1958, 14-0) , Washington Capitols (1948-49, 15-0) ve Houston Rockets’tan (1993-1994, 15-0) sonra NBA tarihinin en iyi başlangıcını yaptı. Yalnız bir hatırlatmada bulunalım, bu takımların hepsi en azından finale kadar yükseldi. Asistan coach Del Harris’e göre Mavs, bugüne kadar NBA’in görmediği, Detroit Pistons, Chicago Bulls ve Los Angeles Lakers karışımı bir eköl yaratmaya çalışıyor.
Nowiztki ise Dallas’ın hücum düzenini şu şekilde açıklıyor: “Bizde gerçekten o kadar büyük şutörler var ki bir şekilde rakip takımın savunmasını delebiliriz. Bu konuda gerçekten rahatız. O gün kimin eli sıcaksa o bizim sahada ilk önce arayacağımız adamımızdır. Takımdaki herkes o kadar tehlikeli ki rakip takımlar her zaman üç sayı çizgisini iyi savunmak zorunda. Bu da bizim içeri drive etmemizi kolaylaştırıyor. Eğer bize karşı birebir oynamayı düşünüyorsanız içimizden biri sizi yere serer. Hele ikili sıkıştırma yapmaya kalkarsanız gerçekten başınız dertte demektir. Çünkü kesinlikle sahadaki boş adamı buluruz. O da sayıyı bizim hanemize yazar.”
Dallas oyun sistemi çabuk hücumlara dayalı. Top mümkün olduğu kadar çabuk rakip sahaya geçiriliyor ve hemen şut kullanılıyor. Neredeyse kullandıkları hücumların %30’unda top sadece iki oyuncunun eline değdikten sonra rakip potaya gönderiliyor. Eğer isabet sağlarsanız bu bir avantaj olabilir ama gününüzde değilseniz o zaman işlerin pek de iç açıcı olduğunu söyleyemeyiz. Hele NBA’de rakibe en çok ribaund veren iki takımından biriyseniz. Shawn Bradley boyu itibari ile iyi bir blokçu kabul. La Frentz ise potansiyeli olan bir pivottu. Ama ikisini aynı anda saha sürseniz ve Dallas 6 kişi sahaya çıksa bile ikisinin toplamı Shaq’in yarısı kadar etmez. Don Nelson’a takımda bir pivot sorunu olup olmadığı sorulunca verdiği cevap aynen şöyle: “Shaquille O’Neil gibi bir oyuncu arıyoruz ama maalesef sadece bir tane Shaq var. Öyleyse elinizde ne varsa onunla yapabileceğinizin en iyisini yapmak zorundasınız.” Don Nelson’ın söylediklerine bir ilave de Doug Collins’ten geliyor: “Nellie’nin söylediği gibi biz belki Shaq ile eşleşecek bir oyuncu çıkartamayabiliriz ama eğer takımı süper skorerlerden kurarsak bu kez onlar da bizle eşleşemez. Dallas’ta Nowitzki, Finley, Nash ve Van Exel’i sayarsanız 4 tane hatta kimi zaman LaFrentz’i de eklerseniz 5 adet 30 sayı üretebilecek oyuncu var. Bu durum onları yenmeyi gerçekten oldukça zorlaştırmakta.”
Dallas her ne kadar ligin sonuna doğru bir düşüş yaşasa da Mavs, Batı’nın en önemli favorilerinden biri hatta kimilerine göre hala birincisi. Nash, Finley ve Nowitzki’yi birlikte izlemek ise ayrı bir keyif. Hele 2.13’lük boyu, 109 kiloluk cüssesi ve uzun sarı saçlarıyla Germen Mitlerindeki şimşek tanrısı Thor’u aratmayan Dirk Nowitzki, bu oyunu kesinlikle bir başka oynuyor. Thor’dan tek farkı Mjolnir isimli büyülü bir çekiç yerine basketbol topuyla rakiplerini etkisiz hale getirmesi. Çok değil 15 yıl önce; 2.13 boyunda, dışarıdan leblebi gibi üçlük atan, rahatlıkla içeri drive edip, her yerden jump shot sokabilen üstüne üstlük gerekirse rahatlıkla 3-4-5 numara oynayabilecek bir Avrupalı süper yıldızın varolabileceği düşüncesi ancak ütopik bir oyuncu tanımlaması olarak adlandırılabilirdi. İnsanlar belki onun yeteri kadar savunma yapamadığını söyleyebilirler. Yalnız unutulan bir şey var. Larry Bird çok mu büyük bir savunmacıydı? Kesinlikle hayır. Ama bir de Bird’ün kariyerini noktaladığı yere bakın. Nowitzki yeni bir Bird olsun ya da olmasın -ki belki Bird’den fazlası bile olabilir- Bird hangi noktalara ulaştıysa darısı Nowitzki’nin de başına…
Dirk Werner Nowitzki (19 Haziran 1978, Würzburg, Almanya) Alman basketbol oyuncusu.
NBA takımlarından Dallas Mavericks`te oynamaktadır. 2.13m (7'0") Nowitzki forvet ve forvet pozisyonlarında oynayabilmektedir. İçerden ve dışardan isabetli şutlar bulabilen Nowitzki`nin fiziğine ve NBA standartlarına göre ideal pozisyonu 4 numara (uzun forvet) olsa da 5 numara (pivot) oynadığı maçların sayısı da fazladır. Birçok kişiye göre Larry Bird`den bu yana NBA`deki en iyi beyaz oyuncudur. Boogie Nights adlı filme gönderme yapılarak "Dirk Driggler" lakabıyla da çağrılır.
Sporcu bir aileden (babası bir hentbol oyuncusuydu) gelen Nowitzki 1998 NBA Seçmelerinde (NBA Draft) Milwaukee Bucks tarafından dokuzuncu sırada alındı. Daha sonra hemen Dallas Mavericks`e takas olundu. Çaylak sezonunda koçu Don Nelson onun çok iyi bir transfer olduğunu söylese de ilk senesinde fazla başarılı olamayan Nowitzki, çalışarak kendini geliştirdi.
1999-2000 sezonunu 17.5 sayı ve 6.5 ribaund ortalamasıyla tamamladı ve o sezon kendini en çok geliştiren oyuncu sıralamasında ikinci oldu.
2000-01 sezonunu da 21.8 sayı ve 9.2 ribaund ortalamasıyla bitiren Nowitzki, 2001-02 sezonunu 23.4 sayı ve 9.9 ribaund ortalamasıyla bitirdi ve bu sezon da ilk defa NBA All-Star maçına seçildi. Takip eden yaz da Alman basketbol mili takımı ile de dünya şampiyonasında üçüncü oldular ve turnuvanın En Değerli Oyuncu (MVP) ödülünü aldı.
2002-03 sezonu öncesinde ligin en değerli yabancı oyuncuları arasında yer alıyordu. 25.1 sayı ortalaması ve 9.9 ribaund ile o zamana kadarki kariyerinin en iyi senesini geçirdi.
2003-04 liginde önceki senelere benzer (21.8 sayı, 8.7 ribaund) bir normal sezon geçirdi. All-Star takımına gene seçildi. Play off maçlarında da özellikle Sacramento Kings`e kaybettikleri seride çıkardığı 26.6 sayı ve 11.8 ribaund ortalamasıyla artık takımın kaptanı olduğunu gösterdi.
2 Aralık 2004`te Houston Rockets`a 53 sayı atarak kariyer rekorunu kırdı.
2004-05`de 26.1 sayı 9.7 ribaund ortalamasıyla geçiren Nowitzki, bu sezon En Değerli Oyuncu oylamasında Nash ve Shaq`in ardından 3. oldu. Özellikle Play Off maçlarında Phoenix Suns`a kaybettikleri seride yıkıldı.
2005 Avrupa Şampiyonası`nda Alman basketbol milli takımı ile gümüş madalyayı kucakladı. Turnuvanın en değerli oyuncusu seçilde ve sayı kralı oldu.
Dünyada kaç insan 2.13 olup ta üçlük sokabilir.Bu adamı uzunla tutsanız hızıyla sizi geçer,kısayla tutsanız ya el üstü üçlük sokar ya da post up yaparak sayıya ulaşır.iki elini de kullanabilmesi ayrı bir avantajı,
Bence NBA de ofansif yapabilirlikler açısından number one
çünkü hücüm da yapamadağı iş yok