Tekil Mesaj gösterimi
  #1 (permalink)  
Alt 19.03.07, 16:23
ZipMaker - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ZipMaker
İlk KeLBaYKuŞ!
 
Kaydolma: 28.08.06
Erkek
Mesajlar: 12.101
Teşekkürler: 516
Üyeye 12.629 kez teşekkür edildi
Standart Çanakkale Geçilmez !

Hasan Tahsin
hasantahsin@kuvvaimilliye.net

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ !


Avrupalı devletlerin “hasta adam” olarak nitelendirdikleri Osmanlı İmparatorluğu 18. ve 19. yüzyılları sürekli savaşlarla geçirmiş, bu savaşlar Osmanlı için büyük yıkımlar oluşturmuştu. Hepsinden önemlisi Avrupa Devletlerine ekonomik imtiyaz olarak tanınan kapitülasyonlar devleti içinden çıkılmaz büyük bir mali krize sürüklemişti.Rusların milli politikaları olan boğazlara hakim olma ve sıcak denizlere açılma arzuları için Osmanlının içinde bulunduğu bu durum kaçırılmaz bir fırsattı.Osmanlı, Afrika kıtasındaki topraklarını kaybetmiştir.Kaybedilen bu toprakların paylaşılması ve hasta adamdan daha fazlasının koparılması İngiltere ve Fransa’yı harekete geçirmişti.İngiltere’nin Mısır ve Arabistan,Fransa’nın Suriye üzerindeki nüfuzlarını artırması daha başka toprak kayıplarının da olacağı anlamına geliyordu.Osmanlı Devleti bu tehditlere karşı ağırlığını koyacak gücü ve baskılardan kurtaracak yardımı nerden nasıl sağlayabilirdi? Öte yanda hızlı bir şekilde sanayileşen Almanya sömürge edinme yarışında İngiltere,Fransa ve İtalya’nın gerisinde kalmış, hammadde ihtiyacını gidermek için vatandaşlarını yerleştirecek yeni sömürgeler arayışındaydı. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu olumsuzluğu iyi değerlendiren Kayzer İkinci Wilhelm Almanya ile Osmanlı Devleti’ni yakınlaştırmak için Abdülhamit’le dostluk ilişkilerini geliştirmek için eşiyle birlikte İstanbul’a gelerek ,Almanya’yı Müslümanların koruyucusu olarak göstermekle işe başlayıp, padişahın Suriye ve Mısır üzerindeki etkisini artıracağını iddia ettiği , demiryolu döşenmesi projesinin Alman firmasına verilmesini sağladı .Almanlar böylece İngiltere’nin Irak üzerindeki sömürge güçüne karşı parlak ve umut verici bir dönemi başlatmakla kalmıyor,Osmanlı ordusunun yeniden yapılandırılmasında işbirliğine dayalı projelerin de hayata geçirilmesini sağlanıyordu.

Alman Türk yakınlaşması iyi niyet ve dostluk ilişkileri içerisine gelişmeye dursun, Rusların desteği ile Sırplar,Avusturya tarafından işgal edilmiş olan Bosna ve Hersek için bir protesto kampanyası başlattılar.Haziran sonunda askeri manevraları izlemek için Bosna’yı ziyaret etmekte olan Avusturya Arşidük’ü Franz Ferdinand ile karısı Hohenberg Düşesi’nin 28 Haziran 1914 tarihinde bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi 1.Dünya savaşının kıvılcımı oldu.

Avusturya’nın 28 Temmuz 1914’te Sırbistan’a seferberlik ilanının ardından 1. Dünya Savaşı başlamış oluyordu. Bir yandan Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya’dan oluşan üçlü İttifak Devletleri, diğer yanda da İngiltere, Fransa ve Rusya’dan oluşan Üçlü İtilaf Devletleri sonunda Avrupa’yı ikiye bölmüşlerdi.

Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Osmanlı Devleti önce İtilaf Devletleri ile birlikte olmaya niyetlendiyse de, Rusya’nın boğazlar üzerindeki emelleri bu ittifaka engel oldu,Almanlarla geliştirilen dostluğun,getirisinin daha fazla olacağı düşüncesi daha ağır bastığından Osmanlı’yı Almanya’ya yönlendirdi ve 2 Ağustos 1914’te yapılan gizli bir antlaşma ile Alman-Türk ittifakı kesinleşti.

Avrupa’da hızlı bir şekilde yayılan savaş sonucu, Osmanlı Devleti ilk olarak Boğazları kapattı ve arkasından ,güvenliği için seferberlik ilan etti.10 Ağustos 1914’te Fransız ve İngiliz donanmalarının dikkatinden sıyrılmayı beceren İki harp gemisi Goben ve Breslo Akdenizden Çanakkale Boğazı’na girmeyi başardılar.Bu gemilerin boğazdan geçerek Türkiye ye sığınmaları itilaf devletlerinin tepkisine yol açması üzerine, Osmanlı Devleti, bu iki gemiyi, daha önce İngilizlere sipariş ettikleri ve hatta parasını ödedikleri halde alamadıkları iki gemi yerine satın aldıklarını açıkladı. Böylece, Yavuz ve Midilli adı verilen bu iki savaş gemisi Osmanlı Donanması’na katılmış oldu.

Alman Amirali Souchon (Sudon) Osmanlı donanmasına baş komutan tayin edildi.Uzmanlık ve yeterli malzeme ile takviye edilen Osmanlı ordusunu savaşa sokmak için 27 Eylül 1914’te Amiral Souchon komutasındaki Yavuz, tatbikat amacıyla Karadeniz’e açıldı Ruslar’a ait Sivastapol ve Novorosisk limanlarını bombalayınca 1 Kasım 1914’te Ruslar Kafkasya’da sınırı geçerek fiilen savaş başlattı böylece, Osmanlı Devleti de sıcak savaşın içine çekilmiş oldu.

5 Kasım günü Fransa ve İngiltere Türkiye’ye,12 Kasımda da Türkiye müttefik devletlere harp ilan etti.

Boğazlar konumu nedeniyle oldum olası yabancı devletler için çok büyük önem taşımaktaydı.Bugünde aynı önemini korumaktadır.İtilaf devletleri boğazları aştıkları takdirde İstanbul’a sahip olacaklarını ve Ruslara yardım yapabilecekleri düşünüyorlardı.İstanbul’un ele geçirilmesiyle Osmanlı üzerinde oluşacak manevi yıkım sonucu Anadolu’nun fethi de kolaylaşmış olacaktı.Anadolu’nun zenginliği pek çok ülkenin de iştahını kabartmış olacak ki bu başarıya kayıtsız kalmayarak itilaf devletlerine katıldıklarını açıkladılar.

“ Denizlere hakim olan dünyaya hakim olur.” düşüncesiyle hareket eden İngilizler, boğazları ele geçirmek için donanmanın yeterli olacağına inanıyorlardı. Bahriye Nazırı Churchill’in planları Akdeniz filosu komutanı Amiral Carden tarafından da desteklenince, Lord Fisher’ın şüpheli gördüğü bu harekatın donanma ile yapılmasına karar verildi. Tarihinde hiçbir yenilgi almamış olan İngiliz donanmasının silah, teknoloji ve başarı açısından kendine güveni tamdı. Dünyanın yenilmez donanması, Fransa’nın da desteği ile dünyanın en büyük armadasını oluşturuyordu. Bu donanmaya karşı gelebilecek hiçbir güç düşünülemezdi. Hele ki yıpranmış, teknoloji açısından zayıf ve parçalanmak üzere olan Osmanlı, bu armada ile asla baş edemezdi.

İtilaf Devletleri Şubat ortasında Limni,Gökçeada ve Bozcaada’da üstlenmiş bulunan İngiliz-Fransız müşterek donanması ,Çanakkale karşısında toplanarak savaş düzeni aldı,boğaz girişindeki Türk tabyalarını tahrip etmek amacıyla tabyalar üzerine sağanak halinde top mermileri yağmaya başladı,bir taraftan da mayın gemileri donanmanın geçmesi için mayın temizleme hareketini başlattılar amaç daha iç kesimlere güvenle ulaşarak Marmara denizine çıkmayı sağlamaktı.Planın ilk safhası 25 Şubat günü tamamlandı.Dış istihkamlar susturuldu ve karaya çıkartılan birkaç müfreze taciz olmadan mevzilere kadar ulaşmayı başardılar.Ancak, bir ay boyunca yapılan binlerce mermi atışının ardından bunun iç açıcı bir gelişme olduğu da söylenemezdi.

18 Mart 1915 ,İtilaf devletleri donanmalarına bir çok umutlarını bağladıkları gündür.Son anda itilaf devletleri donanması komutanı Amiral Carden belki yenilginin bir önsezisiyle tarih önündeki sorumluluğundan kaçarak yerine savaşın komutasını Koramiral de Robeck’e bıraktı.

“18 Mart sabahı Koramiral de Robeck komutasında zırhlılardan Türk mevzilerine doğru uzak mesafeden bombardıman başladı.Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson muharebe gemileri ve Inflexible muharebe kruvazöründe oluşan 1. Tümen, saat 10:30’da boğazdan içeri girdi. Filonun önündeki muhripler savaş alanını tanıyorlardı. Planlanan noktaya ulaşıldığında Queen Elizabeth’in hedefi Rumeli Mecidiye Tabyası, Lord Nelson’un hedefi Namazgah Tabyası, İnflexible hedefi ise Rumeli Hamidiye Tabyası idi. “A Savaş Hattı” olarak adlandırılan bu plan 11.30’da uygulanmaya başlandı ve 11.30’da merkez tabyalarına ateş başladı.

Saat 12.00 sularında Çimenlik, Rumeli Hamidiye ve Anadolu Hamidiye ateş almıştı. B Hattı diye adlandırılan Amiral Guepratte komutasındaki 3. Tümen Suffren, Bouvet, Goulois, Charlemagne adlı dört Fransız gemisiyle Triumph ve Prince George adlı iki İngiliz muharebe gemisinden oluşuyordu. Plana göre bu tümen 1. Tümenin arkasından hareket geçti ve B hattı önündeki yerini aldı. Yavaş yavaş yaklaşan gemiler bu cesura ne ilerleyişlerinde Türk bataryalarından düşen mermi ateşi altında B hattına vardılar. Şiddetli yapılan karşılıklı çatışmalarda aradaki bataryalar sustuysa da merkez bataryalar ateşe devam ediyorlardı. 900 yarda kadar içeri sokulduklarından şiddetli ateş bu gemilerin üzerine yağıyordu. 3. Tümene ait olan iki İngiliz gemisi Triumph ve Prince George A hattının kıç omuzluklarında yerlerini almış Rumeli Mesudiye ve Yıldız Tabyalarını hedeflemişlerdi.

Rumeli merkez bataryaları çok yoğun bir ateş altındaydı. Mermilerin çoğu tabyalar içine düşmüş, telefon hatlarını bozmuş, yangınlar çıkarmıştı. Rumeli Mecidiye tabyası topçuların şehit olması ile devre dışı kalmıştı.Planın ikinci aşamasında Türk bataryaları üzerinde yeteri kadar üstünlük sağlanabilirse Albay Hayes Sadler komutasındaki 2. Tümen devreye girecekti. Ocean, İrresistible, Albion, Vengeance, Swiftsun ve Majestic’ten oluşan 2. Tümen, 3. Tümenin yerini alacak ve B Hattından son olarak yakın muharebe yapılarak Tabyalar içinde olmayıp mayın hatlarını savunan toplar tahrip edilerek bombardımandan hemen sonra mayın tarama işlemlerine başlanacaktı. Fakat 3. Tümenin yerini alacak 2. Tümen gelmeden önce beklenmedik bir şey oldu. Saat 14:00’e doğru Suffren büyük bir hızla boğazı terk etmekte ve Bouvet’de onu izlemekteydi. A hattını geçmek üzereyken Fransız gemisi Bouvet’de bir iki patlama oldu ve Anadolu Hamidiye tabyasınca ateş altındayken 3 dakikada suların altına gömüldü. Derin bir şaşkınlık yaşanıyordu. Queen Elzabeth ve Agamemnon dışındaki bütün gemiler ateşi kestiler. Muhripler ve istimbotlar personeli kurtarmaya gittiklerinde 20 kişi kurtarılabilmiş, 603 kişi sulara gömülmüştü. Bu arada 12.30 sularında Goulois isabet almış ve ağır yaralarla boğazı terk ediyordu. 15.30 sularında mayına çarpan Inflexible’ın durumu kötüydü ama yoğun çabayla Bozcaada’ya ulaştı. 2. Tümen İngiliz gemileri, 3. Tümenin yerini aldığında bu manzara ile karşılaşmıştı. Saat 14.30’da ateşe başlayarak 10 yardaya kadar yaklaştılar. Namazgah tabyasını bombardıman ediyordu. Saat 15.00’te Rumeli Hamidiye daha sonra da Namazgah aldığı isabetle savaş dışına kalmıştı.

Anadolu Hamidiye tabyası hasar görmemişti ve İrrisistible’a ateş ediyordu. Saat 15.14’de İrrisistible’ın yanında korkunç bir patlama duyuldu. Saat 16.15’te tabyalarda uzaklaşmak isterken bir mayına çarptı. Bu bölgede bir gece önce Nusret’in döktüğü mayınlar hiç hesapta yokken can alıyordu. Bölgenin mayınlı olduğunu anlayan Amiral de Robeck 2. Tümenin geri çekilmesi için emir verdi. 18.05’te geri çekilirken Ocean da mayına çarpmıştı. Güçlü top ateşine rağmen Ocean’ın personeli muhripler tarafından boşaltıldı.”

18 Mart’ta yaşananlar İtilaf devletlerinde şaşkınlıkla birlikte büyük bir moral bozukluğu yarattı.Lord Fisher “ordusuz bir donanmanın başarısız olacağı” fikri haklılık kazanıyordu.Çanakkale’nin geçilmesi için karadan ve denizden müşterek harekatın yapılmasına karar verildi.

İtilaf devletleri kara hareketi için sömürgelerinden asker ve mühimmat yığınağını artırdı.Özel bir ordu teşkil ettirildi (beşinci ordu) bu ordunun görevi Çanakkale Boğazı’nın kıyılarına yapılacak taarruzlara karşı koymaktı.Bu ordunun komutanlığı Liman Von Sanders’e verildi.

Türk kuvvetleri, altmış binden fazla mevcudu ile altı tümenden teşkil edilmişti.Bunlardan iki tümen Asaya kıyısında,dört tümen de Gelibolu yarımadasında tertiplenmişti.

Günler ve uzun geceler beklemekle geçiyordu.Haftalar geçtiği halde taarruzun başlayacağına dair bir emare görünmüyordu.

25 Nisan günü sabaha karşı İtilaf devletlerinin harp gemileri ve nakliye gemilerinden oluşan beş büyük grup Gelibolu ve Anadolu kıyılarında bir çok noktaya sessizce sokuldular,Şafakla beraber Türk mevzilerine çok şiddetli bir top ateşi ile birlikte çıkartma gemilerinden de karaya asker çıkarmaya başladılar. Fransızlar Kumkale Hisarı yanına çıkmayı başardılar.Bununla birlikte korkunç bir çarpışma başladı.İngiliz birlikleri ağır topçu bombardımanı sonucu Gelibolu yarım adasının en güney ucuna yerleşme imkanı buldu.Bombardımana tutulan Saroz Körfezindeki Bolayır Berzahı ile Bozcaada karşısındaki Anadolu kıyısına yaklaşan nakliye gemileri her hangi bir çıkarmaya teşebbüs etmeden çekilip gittiler.Bu son iki faaliyet aldatmaya yönelik bir taarruzdu.

Düşmanın bu harekatı karşısında Mustafa Kemal Kocaçimen ve Anafarta Tepeleriyle birlikte yarım adanın kilit noktalarından birini oluşturan ve tabii bir savunma hattı oluşturan Conk Bayırı Tepesinin iç kısmını korumak için birliğini mevzilendirdi. Ancak Mustafa Kemal son anda düşman çıkarmasının yön değiştirdiğini fark etmesi üzerine birliğini çok hızlı bir şekilde düşman askerlerinin çıkarma yönüne kaydırması gerekiyordu. Jorge Blanco Vıllalta “Atatürk”adlı kitabında bu durumu açıklarken “ Kemal askerlerinin önünde ilerliyordu.Sinirli olduğundan adeta koşuyordu.Tepeye İngilizlerden önce varmalıydı.Aksi halde geç kalırsa ,yanındaki zayıf kuvvetleriyle onları geri atmak imkansızlaşacaktı.Kuvvet almak için izin almayı düşünmemişti bile kaybedecek her dakika milleti için yıllarca sürecek esirlik demek olacağından, o her dakikayı kazanmak istiyordu.Tepeden denizi ilk gören kendisi oldu.Balinalar gibi canavarca,geniş bir yarım daire teşkil eden koca gemiler Türklerin savunmakta olduğu zannettikleri her yeri müthiş bir bombardımana tutuyorlardı.Mustafa Kemal’in dört yüz metre kadar aşağısında Avusturya birlikleri kol halinde tepenin dik yamaçlarına tırmanmaktaydılar.Mustafa Kemal askerlerini kollara ayırarak tertipledi.onlara sözleriyle,tavır ve hareketleriyle ve çelik gözbebeklerinin çakmak çakmak parıldayan ışığı ile coşturarak, hücum emrini haykırdı.57’nci Alayın yokuş aşağı yaptığı taarruz bir çığa dönüştü.Avusturyalılar bir metre ilerleyemeden kaldılar.Mustafa Kemal savaş içinde sanki bedence büyümüş ve bir çok yerde aynı anda bulunur olmuştu.Taarruzda askerlerine önderlik ediyor,onlara cesaret aşılıyordu.Bir ara muharebe o kadar şiddetlendi ki daima bir ihtiyat bulunmasını emreden talimatlara rağmen,geride tek bir er bile kalmadı.Her şey kavgaya sürülmüştü,hiçbir çaba esirgenmemişti,hatta müminleri vatan uğruna savaşta harekete getirmeye yarayacak en küçük ayrıntılar bile unutulmamıştı.Türkler gün boyunca aralıksız savaştılar.Bazı hücumlar o derece şiddetlenmişti ki ,ancak donanmanın ateşleriyle durdurulabildi…

..Müttefikler büyük kayıplarla ele geçirdikleri küçük arazi parçası üzerinde sıkışıp kaldılar,araziyi elde tutmak için çok fazla fedakarlık gerekiyordu.onları taciz eden sadece Türk taarruzları değildi,arazide onlar için düşmandı.O yaz son derece şiddetli olan güneş ,siperlerdeki taşları kızdırıyor ve açıkta kalan cesetlerden çıkan pis kokuyu yoğunlaştırıyordu.Güney cephede ,büyük takviye kuvvetlerinin yetişmesinden sonra ,müttefikler kuzeye doğru ilerlemeyi başardılar.fakat bu şekilde yarım adayı ele geçirmenin mümkün olmadığını anladılar.Bir kaç metrelik arazi kazanmışlardı amma büyük bir hayali yitirmişlerdi...Taraflar ölülerini ve yaralılarını toplarken,Türkler ,yaralı bir müttefik askerini teslim etmek için sık sık müttefik hatlarına kadar gidiyorlardı.Hasımlar göz göze geldiklerinde ,Türk askerinin ifadesi nefret taşımamaktaydı.Tam aksine ,tavır ve hareketlerinde ölen adama karşı şefkat görülüyordu.Çanakkale’de bir kolunu kaybetmiş olan Fransız çıkarma kuvvetlerinin komutanı,General Gouraud yayınladığı günlük emirde şöyle diyordu:”Türkler bizim düşmanlarımız değil rakiplerimizdir.onlara düşman gibi değil ,bir rakip gibi davranınız!”.

İtilaf devletleri en son saldırıyı 15 Ağustos günü Türk mevzilerine yaptı.Türk ordusunun ve onun dahiyane komutanı Mustafa Kemal karşısında güçleri gittikçe eridi.Seddülbahir cephesinde aralık ayına kadar süren siper muharebeleri sonucunda düşman üçyüz otuz bin zayiat verdiğini açıklayacaktır.

Hamdullah Suphi Tanrıöver 1925 yılında Milli Eğitim Bakanlığı yapmıştır.1919 yılı Mayısında Akdeniz Vapuru ile Hamburg’tan İstanbul’a dönerken ,vapurda beraberinde bin kadar öğrenci ile işçiye vapur Çanakkale Boğazına girince Çanakkale şehitlerine ithafen bir konuşma yaptığını (Dağ Yolu ,Cilt 1,s.180) şöyle anlatıyor.

“Aziz şehitlerimiz !

Gözlerimiz yaşla dolu, kalbimiz muhabbet ve hürmetimizle dolu karşınıza geldik.Sizden mahcubuz.Siz gözlerinizi ,Türk vatanına kazandırdığınız emsalsiz bir zafer üstüne kapadınız.Günahkar olan bizleriz.Biz kazandığınız zaferi hitama erdirmeyi bilmeyenler,günahkarız,mücrimiz.

Burada ,kemikleriniz kayalardan örülmüş sarp,yalçın dağlar gibi bir abide kurdu.Eseriniz,yüzlerce,binlerce sene buradan gelip geçenleri hayretle ,hürmetle düşündürecektir….

Vatan kapılarından içeri girerken, istikbalin bütün tarihi üzerinde tesiri devam edecek şu mübarek topraklarımızdan kuvvet ve ilham aldık.başlarımızın üzerinde tutkun bir musibet havası var.Fakat beni işitiniz .işitiniz!ümitsiz değiliz .Çünkü,sizin gibi şehitleri olan bir milletin evladıyız,inanınız,ta içimizden duyarak size söylüyoruz.Siz muzaffer şehitlerimizi esir bir vatanın toprakları kuşatmayacaktır.

Bedbaht Türk vatanın ufukları üstünde bir gün hayır sabahı doğarsa, biliniz ki o sabah, sizin genç ve kızıl kanlarınızın coşa coşa aktığı bu ufukların üstünden tulû edecektir.Size minnettarız .Size borçluyuz.İstilâya uğrayan vatana dönen bu gençler,karşısında el bağlayan bu gözleri yaşlı kardeşleriniz,bedbaht anavatana karşı vazifelerini yaparak size borçlarını ödeyeceklerdir.

Ruhlarınızı ,hatıralarınızın güzelliği,ulviyeti içinde yıkadık,ilâ ettik.Biz de sizi işittik ve size yemin ediyoruz.Sizden aldıklarımızı,memlekete karşı son vazifelerimizi yaparak ödeyeceğiz.

Sevgili şehitlerimiz!Benim lisanımda kadın ve erkek,bütün muzdarip kardeşlerimizin lisanı birleşerek söylüyorum: vazifemize gidiyoruz .Size lâyık olmaya çalışacağız, sevgili şehitlerimiz, aziz şehitlerimiz.”

Çanakkale geçilmedi. AB ise Çanakkale’de yediği tokadı hiç ama hiç unutmadı.92 yıl önceki yenilginin hesabını sormak isteyen bu günün İtilaf devletleri ve yerli işbirlikçilerine yönelik Türk’ün demokratik mücadelesi devam edecektir. Mücadele için muhtaç olunan kudret Türk Milletinin damarlarındaki asil kanda mevcuttur...

Ne mutlu Türk’üm Diyene !

17 Mart 2007

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.
Alıntı ile Cevapla
Sponsor